Rafet ULUTURK
Konu: Yılan hikâyesine dönüşen demokrasi yalanı sona erecek mi?
1990’da başlayan demokrasi oyunu bizde fazlasıyla dayandı. Ama yalnız bizde mi?
Suriye’deki sahte barışçı ve yapmacık anti-terörist Rus saldırganının yalandan başka bir şey olmadığını görmeyen kalmadı. İnsan hakları örgütlerinin yayınlarında bu Arap ülkesinde 2 milyondan fazla kişinin öldürüldüğü, 4 milyonun sakatlandığı ve 12 milyon kadın ve çocuğun vatanından kaçtığı duyuruldu. Rusların kör bombalarına karşı en başta Türkiye’nin kesin ve kararlı tutumu sonucu trajik vahşetin artık durdurulacağından söz edilmeye başlandı.
En kanlı ve en ağır son çarpışmaları izliyoruz.
“CU–24” uçağının düşüren Türkiye, Rus saldırgana beklemediği bir anda ve 21-inci yüzyılda ilk kez sert bir biçimde “Dur” dedi. Bu kararlılık Suriye ve Yakın Doğu ortamında Türkiye dışında çözüm olmadığını yeniden gün ışığına çıktı. Cenevre’de, Viyana’da, Münih’te toslayan Yakın Doğu görüşmelerine alıştık. Bu olayın etkisi o kadar güçlü oldu ki, Bulgaristan yeniden Rusofil ve Rusofob siyam ikizlerine böldü. Bu bölünme derinleştikçe derinleşti, fakat siyam ikizleri bir türlü birbirinden ayrılamıyor.
Bugüne kadar herkes Bulgaristanlı Türk Müslümanlarımızı, siyam ikizlerinin dışında ve Türkiye’den yana biliyordu. Bölünenlerin hesaplarında bizim yerimiz başka hanedeydi.
Bizi Türkiye cephesinde görmek istemeyenler hortladı.
Nallarının söküldüğünü sandıklarımız yalnız uyukluyormuş, o da ortaya çıktı. Başka bir değişle bu defa ve birinci kez olmak üzere Bulgaristan’ın içsel bölünmesi Bulgaristanlı Türk Müslümanlar yani Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) üzerinden oldu. 1989 Mayısı’nda da memleketimiz Türkler ile silahlı ordu, milis, jandarma, bereler ve sivil polisler olmak üzere, ikiye bölünmüştü. Bu bölünmede devlet terörü uygulayanların iktidar ayağı kaydı. Ayağı kayanlar bir de Bulgaristan’da o tarihteki 1 milyon 80 bin komünistti. Bu kavgada ve çarpışmada Türk Müslümanların toplam sayısı 1.5 milyon ve 650 bini Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Gelişmeler şöyle oldu ki, anayurda göç edenler ile memlekette kalanlar arasındaki organik bağlar kopmadı, birlik ve dayanışma devam etti.
1989 Büyük Göçü daha önceki 5 kitle göçünden bu bakıma farklıdır.
1989 Büyük Göçü ilk kez olmak üzere 1950-52, 1968, 1977, 1978 göçleriyle vatandan gidenleri Bulgar vatandaşlığına çekebildi. Yüne ilk defa olmak üzere göç edenlerin emeklilik ve diğer sosyal haklarının korunması için çalışıldı. Göçmen çocukları geri dönüp Bulgaristan’da okudu. Bulgar Türkiye tarihinde daha önce görülmeyen belediyeler arası, dernekler, kulüpler, işletmeler arası ilişki ve işbirliği yöntemleri gelişti ve gelişiyor.
Şöyle ki, bu ilişkiler Bulgar toplumunun Rusofil ve Rusofob olmasına bakılmaksızın güç aldı. Büyük ölçüde olmak üzere, 1896’da olduğu gibi 1990’da da Bulgaristan’ın Moskova’dan koparak Batıya yönelmesinde Müslüman Türkler belirleyici rol oynadılar. Bulgaristan’ın Batıya yönelmesi, ardından 2004’te Türkiye’nin yardımıyla NATO ve 2007’de Avrupa Birliği üyeliğini getirdi ve daha sonra ABD askeri üsleriyle Bulgaristan’a geldi.
Bulgaristan’da kaynayan siyasi kazanın altında yanan odunlardan çıkan duman budur.
HÖH-DPS partisinde 17 Aralık 2015’teki iç darbe Bulgaristan’ın bakışını ve tavrını Moskova’dan ayırıp Batıya çevirmesi ve bu değişimin Türkiye ile kesişmesi sunucudur. Bulgar meclisinde “CU–24” uçağının Türk hava sahasına girmesine ve Türkiye Cumhuriyeti egemenliğini ihlal etmesine karşı yükselen sesin ayarı budur. Bu gelişme objektif ve zamanın istemlerine uygundur. Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerini bozması ve bunalıma sürümesi
Suriye krizini bitirip, Balkanlara sıçra ve Bulgaristan’a bu sıçramayı yaparken Türk-Müslümanların omzuna basma niyetidir. Doğan’ın demeci, saraydan boynuz göstermesi Rusya’nın bu beklentisine cevaptır. Şunu da unutmayalım, Suriye’de burnu kırılmazsa, Rusya’nın gözü yalnız Balkanlarda değil, Baltık Cumhuriyetlerine de yönelmiştir. “Focus”, “Bild,”, “ Spigel” gibi Alman yayınları Talın ve Riga’ya saldırmaya hazırlanmış, ağır silahlarla donatılmış 17 Rus tümeni olduğunu yazdı.
Bulgar demokratik kamuoyu, “fahri” başkan Ahmet Doğan’ı Rusofil (Putinci) olarak kabul etti. “Bulgaristan milli menfaatlerine” bu defa Rusofillik üzerinden yeni ayar verildi.
Türk Müslüman etnik halk topluluğunu Türkiye yanlısı görenlere karşı tavır alındı. L. Mestan ve arkadaşlarının HÖH yönetiminden ve saflarından atılması ise, “bizden olmayan, dediğimizi yapmaya razı olmayanların kaderi budur” anlamındadır.
17 Aralık olayı Bulgaristan Türklerine gözdağıdır. HÖH partisindeki iç darbe aslında bir gözdağıdır. Ahmet Doğan’ın sözde Rusçu olduğundan kuşkulandığı Lütfi Mestan ve ona sadık kadrolar keyfi hareketle, karar bile alınmadan, kimseye sorulmadan, seçmenle ve partiyle danışılmadan HÖH’ten kirli çorap gibi atılabiliyorsa, ne kalmış bizim Hasan agaya…. İşaret edilen yol bellidir.
Burada söz konusu olan demokrasinin temel ilkelerinin çiğnenmesi, hasır altı edilmesi veya rafa kaldırılmasıdır. Demokrasinin ana ilkeleri nelerdir ve çiğnenen ve hiç sayılan nelerdir?
Demokrasi halkın yönetimi anlamına gelir.
Parti işlerinde uygulanan demokrasi ise, parti üyelerinin partinin yönetimine katılması hürriyeti ve hakkı anlamındadır. Ahmet Doğan 19 Ocak 2013’te parti başkanlığından düştüğünde, Lütfi Mestan’ı Başkanlığa kendi koopte etti. Burada koopte etme sözünü, HÖH Başkanı Ahmet Doğan’ın kendi yerine L. Mestan’ı kendisinin seçmesi anlamına gelir ki, bu tüm demokrasi ilkelerine “çao” demek anlamına gelir.
Yani bir kişinin pazardan ev köpeği satın alması gibi bir şeydir. Bu olay parti içi demokrasiyi, seçimle görev başına gelme, demokratik merkeziyetçilik ve tüm diğer parti iç yaşam ve etkinlik ilkelerini asla saymamak anlamındadır.
Demokrasinin ikinci ilkesi ise, parti üyelerinden hepsinin sorunların çözümüne katılmasını öngörür. Lütfi Mestan’ın atanması, başkanlıktan ve partiden atılması HÖH partisinde A. Doğandan başka kimsenin beş para etmediğine, halk tarafından seçilen milletvekillerinin kullanılmış selpak gibi atılabileceğini, hiç kimsenin hiçbir değeri olmadığını kanıtladı.
Bu örneklere milletvekillerinden Hüsemen ve Başev’in kaderini de ekleyebiliriz. Bu baskıya son örnek ve halk tepkisi ise, Deliorman’daki yerel seçim sonuçları ve Kırcaali’de parti kurucu başkanı Bahri Ömer’in HÖH il başkanlığından ve partiden ayrılması oldu.
Demokrasinin üçüncü ilkesi diğerlerinin haklarının sayılması, başkalarının haklarına hoşgörülü yaklaşma zorunluluğudur.
HÖH partisi içinde korku hakimdir. Göreve gelebilmiş olanlar, ekmek parası için titrerken, seçilmiş olanları da aynı korku sarmıştır.
HÖH bir oligarşi diktatörlüğü partisidir. Bununla birlikte “şirketler çemberi” değiminin ardında ise, Rusya’nın ülkemizin son damla kanına kadar emmek üzere memleketimizde kurduğu şirketlerin başında, tabii kulis ardında, Ahmet Doğan ve onun en fazla güvendiği “vılka” gibi uluslar arası mafya tiplerdir. Ülke içinde mecliste bu tiplerin babasının adı Delyan Peevski’dir. Ben artık Ahmet Doğan’ın Avrupa ve Amerika mason çevreleriyle ilişki içinde olduğuna inanıyorum. O, Deliorman’da “Demir Baba” törenlerinde yaptığı son konuşmada böyle bağları olduğunu gizlemedi. Amma bu yıl ki törene katılamayacağını ortada ve açıktır çünkü İsperih belediyesi bağımsız almıştır. Belediye başkanı ise hapishaneye boyladı ve bir çok HÖH belediyeleri bunu izleyecek gibi görünüyor.
Kısacası, Ahmet Doğan milli anlayış, duygu vb. niteliklerini tamamen yitirmiş, boynunda Rus tasması, ali kolu Avrupa ve Amerika mason şebekelerine bağlı, belinde ise Bulgar mafyası kemeri olan kimliğini kaybetmiş biridir.
Bu bakıma, memleketimizdeki gelişmelerin, sosyal gerilimin gemlenmez durumda olduğunu, Avrupa’nın en yoksul, en sefil insan topluluğu olduğumuzu dikkate alırsak büyük bir sosyal patlamanın eşiğinde ve beşiğinde olduğumuza işaret ediyorum. Bu defa bu güçlü tepki öncelikle seçim ortamında kendini gösterecektir. Seçmenimiz demokrasiden, halkın idare işlerini kendi eline almasından yana olduğunu ve ancak seçimlere birlikte, bilinçli, kendi adaylarına oy vererek tüm Doğanları, dolandırıcıları, rüşvetten geçinenleri ve onların yamaklarını çöpe atacağına inanıyorum. Kötülüğün önüne geçecek güç biziz.
Totalitarizmi yıktık, Todor Jivkov’u devirdik, Ahmet Doğan kimmiş?!
Yılan hikayesine dönüşen demokrasi kendini arıtmak zorundadır.