Ahmet ÇOLAKOV
Öyle gururlar vardır ki; bundan tam 100 yıl öncesinin coşkusunu bugün aynı gücüyle taşır.
Mustafa Kemal Atatürk ve milli mücadele kahramanlarımıza şükranlarımızla…
Yarın 30 Ağustos Zafer Bayramımızın bu unutulmaz zaferimizin 100. yılı kutlu olsun!
Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
Bu hafta dünya yolculuğunu tamamlamasının yıldönümü olan Büyük Nazım, yirminci yüzyılda yazdığı ve gel bir de kendini su başında gör diye insanlığa seslendiği yalnız bu şiiriyle bile, ebediyen yaşayacak yaratıcılardan biri oldu.
Çünkü, insanda ve toplumunda o su başı belirleyici olandır.
Suda çarpık suratlı olan, özünde çarpıktır. “1915 Ermeni Soykırımı” diyenler gibi. O aynada, şavkı göze vuran Güneş bile küçücüktür. Çınarsa gerçeğin simgesi! Her zaman muhteşem! Almanlar, yine su aynasında kendilerine benzeyeni, ellerinde olsa “ortak” aradılar. Olan iğrençti.
BGSAM – Stratejik Araştırmalar Merkezin bir yazarı olarak siz okurlarımıza İngiltere’nin başkenti Londra’dan yazıyorum. Yakın tarihte Almanların Çingenelere ve Yahudiler yaptığı SOYKIRIMI en anlaşılır bir şekilde sunmaya karar verdik. Bu konuda, çoğu İngilizce olmak üzere 400’den fazla kitap yazıldı. Bu feci gerçekliği dünya halkları biliyor.
Önce Almanya’da Çingene Soykırımı oldu.
Olayı sizinle İskandinavya İTEA (FİTON) Direktörü Sosyal Antropolog ve Etnograf Sefa M. Yürükel’in2005’te çıkan SOYKIRIMLAR TARİHİ – Batının İnsanlık Suçları eserinden bir alıntıyla paylaşıyoruz. (Sayfa 132 – 137).
Almanların II. Dünya Savaşı’nda Çingenelere Yaptıkları Soykırım.
Almanlar, 1933-1945 yılları içersinde ari ırk /üstün ırk/ (Race Hygiene) ideolojisi çerçevesinde, mükemmel bir üstün ırk yaratmak hedefiyle, diğer milletlerden veya etnik gruplardan olan ve üstün ırk Almandan olmayan 21 milyon insanı yok ettiler. Bu insanları, toplu olarak kurşuna dizdiler, topyekun savaş şeklindeki ve yaptıkları ve sivil asker ayrımı yapmadıkları saldırılarda, toplama kamplarında insanlar için yaptırılan özel fırınlarda toplu şekilde yakılarak (Holocaust – yakılarak yok edilmek) ve özel olarak yaptıkları gaz odalarında toplu şekilde zehirleyerek ve insanları kısırlaştırarak (biyolojik soykırım) soykırıma uğrattılar.
Almanlar, İkinci Dünya Savaşı Arifesinde ve savaş süresince yaptıkları soykırımlarda üstün ırk ideolojisinin, özellikle Üstün Irk (Herrenvolk) ve Üstün İnsan (Übermensch) yaratmak ve bu ideolojiyi, Alman sağlık, sosyal ve kültür politikalarına yerleştirmek için, özellikle aşağı ırktan olarak tanımladıkları iki grubu hedef olarak seçtiler. Almanlar tarafından, 1933 yılından başlayarak, özellikle soykırıma uğratılan bu 2 grubu tanımlarsak, bunlar, Avrupa’nın her yanında dağınık olarak yaşayan , Avrupalılardan farklı kültür ve geleneklere sahip Çingeneler ve din bazında tanımlanan Yahudilerdi. Yahudilere ve Çingenelere karşı, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya tarafından yapılan soykırımlarda, eldeki verilere bakıldığında, 500 bin ile 1.5 milyon arasında Çingene ve Avrupa Yahudilerinin üçte ikisi olan 6 milyon kişi hayatını kaybetti.
1925 yılında, Almanya’da yapılan, Çingene Sorunu adlı bir konferansın arkasından çıkarılan bir kanunla ,toplum için tehlike yarattıkları gerekçesiyle, her yaştan Çingene’nin kayıtları yapılarak polis tarafından arşivlenmesi ve işi olmayan Çingenelerin derhal çalışma kamplarına gönderilmesi kararı alındı.
1927 yılında ise her Çingene’nin kimlik kartı taşıması zorunlu kılındı. 1929 yılına gelindiğinde, Almanya’nın Münich kentinde “Almanya’daki Çingenelere karşı Mücadele Merkezi” oluşturuldu. Bu merkez çok geniş yetkilerle donatıldı. Bu ırkçı merkezin fiili olarak çalışmaya başlamasıyla birlikte, daha Naziler’in iktidara gelmesinden 10 gün önce, iktidardaki Alman Hükümeti tarafından alınan bir kararla, tüm Alman vatandaşlara tanınan haklar Çingenelerin ellerinden alındı. ABD eski Adalet Bakanı ve araştırmacı bir hukukçu olan Ramsey Clark, İkinci Dünya Savaşı Öncesi ve süresince Çingenelerin kayıpları için şunları ifade etmekteydi.
“Çingenelerin 1.5 milyon insan kaybı var. Ama kimse onlara herhangi bir tazminat ödemiyor ve bundan da söz edilmiyor. 1934’lerde ve sonrasında, Çingeneler, dünyadaki yerli halklardan en çok acı çekeni olmasına rağmen, en az önemsemelidirler ve kimse bu konuya değinmiyor.”
Eylül 1935’te çıkarılan, Nürnberg Alman Kanı’nı ve Irkı’nı Koruma Kanunu çerçevesinde, Almanya’da üstün ırktan olmayanların üstün ırktan olan Germenler ve Nordiklerle (İskandinavlar) evlenmeleri yasaklandı. Kanuna göre üstün ırktan (Aryan) olanların: Çingenelerle, Zencilerle ve onların gayrı meşru’ çocuklarıyla ilişki kurması yasaklandı.
Bazı Nazi antropologlarının, Çingenelerin esasında Hindistan’ı işgal eden üstün ırkın mensuplarını olduklarını ve şimdi geri döndüklerini iddia etmeleri, Hitler’in Çingeneleri yok etme planıyla çeliştiği için, Çingenelerin Naziler tarafından katledilmelerini bir süre duraksattı. Çingenelere yönelik bu ikircikli durum, ünlü ırk bilimi Profesörü Hans Gunther tarafından da dile getirildi. Hans Gunther bu konuda şöyle diyordu:
“Çingeneler de hakikatten esas geldikleri Kuzeyli Vatanlarından (Almanya ve İskandinavya ülkelerinden) çok çok geride kalmışlar ve bugün bu ülkelerin en alt topluluklarını oluşturmuşlardır. Onlar, başka ülkelere göçü itibarıyla , etrafında kaldıkları ve beraber oldukları topluluklarla kanları karışarak deforme ve Doğulu bir toplum olmuşlardır. Bu onların, Batı Asya ırklarının, Hindistanlının, Orta Asyalının ve Avrupalıların süzgecinden geçerek ve karışarak meydana geldiklerini göstermektedir.”
Bu konuda Nazi önderlerinden Heinrich Himmler ise, Çingenelerin üstün ırka ilişkin olarak, ırkı yapılanmalarındaki sorunların ortadan kaldırılması için, “araştırmaların ivedilikle yapılmasını ve şüpheli sorunun “Çingenelerin üstün ırktan olup olmadıkları) ortadan kaldırıldığı zamana kadar , içlerinden ari Çingene olanların göçer yaşamalarını sürdürmeleri engellenmemelidir.” talimatını veriyor ve şöyle diyordu.
“Alman devleti ve toplumunun homojenliğinin sağlanması ve korunması için, Almanların, yarı ya da tam Çingenelerden gelebilecek bir dejenerasyona uğramaması için, fiziki olarak ayrılmaları gereklidir.”
1936 yılında, Berlin’deki Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nden ve Tubingen Üniversitesi’nden, Başkanlığını Psikiyatır Dr. Robert Ritter’in yaptığı, EvaJustin ve Sophie Erhart’ın oluşturduğu üç kişilik Alman Sağlık Bakanlığı’na bağlı Üstün Irk ve Toplum Biyolojisi Araştırmaları tarafından 30 000 Çingene üzerinde yapılan kan ve iskelet üzerindeki genetik sınıflandırmalar, Çingene olarak tespit edilmeyenlerin ‘NZ’, yüzde yüz Çingene olanların tespit edilenlerin ‘T’ olarak işaretlenmesini doğurdu.
Almanya’da 1933 yılında çıkarılan bir kanunla, Alman üstün ırkının korunması için Çingenelerin, 12 yaşından başlayarak hızlı bir şekilde zorunlu olarak kısırlaştırılması ön görüldü. Eldeki verilere göre, Nazi yönetimi tarafından yapılan bu zorunlu kısırlaştırma kampanyasında, Çingenelerin % 94’ü kısırlaştırıldı. Kısırlaştırma ameliyatlarında birçok Çingene hayatını kaybetti.
Almanlar, Çingeneler üzerinde tam denetim sağlamak için, 1934 -1936 yılları arasında, Çingeneler konusunda önlem alarak, Alman üstün ırkı için sosyal olmayan, uyuşuk, tehlikeli ve zararlı insanlar olarak gördükleri bu insanları, Köln, Frankfurt, Höhenweg, Berlin-Marzahn ve Düsseldorf da özel olarak yapılan enterne kamplarına tehcir ettiler. 1936 yılından itibaren, Alman makamları, aşağı ırktan olduklarını, suçlu ve tehlikeli olduklarını söyledikleri Çingeneleri, mahkum iş gücü olarak çalıştırmak amacıyla, Dachau (1936 yılında), Buchenwald, Sachenhausen, Mauthausen (1938 yılında), Lackenbach ve Polonya’daki (1940 yılında) toplama kamplarına tehcir etmeye başladılar. 1938 yılından başlayarak ise, Çingenelerin, Almanyada’ki toplama kamplarına tehcirine paralel olarak, Avusturya’daki Çingeneler de, Maxgan (Salzburg yakınlarında) ve Lackenbach (Burgenlan’da) toplama kamplarına tehcir edildi. 1939’da Polonya’daki toplama kampına ilk etapta 2,500 Alman Çingenesi, Lackbach’dakine ise 2.000 Avusturya Çingenesi; 1939 ve 1943 yıllarında ise, özel olarak Alman Çingeneleri için yapılan Auschwitz-Birkenau Bile Çingene Aile toplama kampına ilk önce 10 bin, bunu takiben Avrupa’nın Çelitli ülkelerinden /bu arada Romanya ve Bulgaristan’dan) 29. 946 Çingene daha tehcir edildi. Çingeneler, Auschwiğtz-Birkenau Bilde’de çok kötü şartlarda, yarı aç olarak, angarya ve işkence altında mahkum iş gücü olarak çalışarak hayatta kalmaya çalıştı.
Eldeki verilere göre, sadece 21 Eylül 1939’da güvenlikten sorumlu, Reinhard Haydrich’ın talimatıyla, 30. 000 Alman ve Avusturya Çingensi, Alman işgali altındaki Polonya topraklarına tehcir edildi.
Naziler, artık Çingeneler konusunda aldıkları kararlarla, aynen Yahudiler konusunda olduğu gibi Çingeneler de aşağı ırk olarak kabul ettiler ve onların da yok edilmesi uygulamasına geçtiler.
18 Aralık 1938 tarihinde, Alman-Nazi liderlerinden Heinrich Himmler imzalı “Çingene Sorunu için Nihai Çözüm” adlı bir emirle, Çingenelere karşı sistemli olarak gerçekleştirilecek fiziki soykırım uygulamasının, teorik ve planlı hazırlıklarına başlandı. 14 Eylül 1942’de ise, Nazilerin Adalet Bakanı Otto Thieracj’ın bir toplantıda yaptığı açıklama ve bir bildirgesiyle “Yahudiler ve Çingenelerin hiçbir şey gözetilmeden” katledilmesine başlandı.
Çingeneler, 1940 yılından itibaren toplu katliamların çok yoğun bir şekilde yapılması için deneylerde kullanılmaya başlandılar. Almanlar, Alman soykırım teknolojisinin geliştirilmesi için yapılan, kimyasal ve biyolojik deneylerle ilgili olarak, haz’la (Zyklon-B) toplu şekilde insanları öldürme denemeleri yapmak için, ilk olarak 1940 yılında Buchenwald’daki toplama kampında, kobay olarak seçilen 250 Çingene çocuğu üzerinde zehirli gaz denediler.
Almanların, Çingeneleri gazla katletme uygulaması, 1943 yılında, Çingeneleri toplu olarak Auschwitz toplama kamplarına tehcir ettikten sonra katlanarak sürdürüldü. En büyük Çingene katlıamının yapıldığı 1 Ağustos 1944 tarihinde, Çingenelerin gecesi (Zigeunernacht) diye bilinen gece , binlerce Çingene Almanlar tarafından gaz odalarında ve insan fırınlarında katledildiler.
Araştırmacılara göre, toplama kamplarında çoğunluğu kadın ve çocuk 6,432 Çingene, üstün ırk yaratmak için deneyler yapan Naziler’in ünlü ırk doktoru Dr. Josef Mengele tarafından, toplu olarak öldürme deneylerinde katledildiler. Auschwitz’de geniş alana yapılan Nazi toplama kampında, şartlar o kadar ağırdı ki, bir yıl içerisinde çalıştırılmak üzere tehcir edilen 24 000 Çingene’den geriye sadece 7.000 Çingene; savaşın bitimine az bir süre kaldığında ise, ayrıca tehcir edilen 30. 000 Çingene’den sadece 3 000 Çingene hayatta kaldı. Bir başka veriye göre ise, hiç bir Çingene Auschwitz’den sağ çıkmadı.
Naziler bu insanlık dışı işi, güya bilimsel niteliklerle yaptıklarını savunuyorlardı. Bu anlamda, J. Mengele adlı Nazi doktorunun, Auschwitz toplama kampında, Çingeneler üzerinde yaptığı “ırki deneyler” ile serumların geliştirilmesini amaçlayan tıp bilgisini geliştirmek için Sachsenhausen kurumundan, Werner Fischer’e verdiği talimatla da, Çingeneler üzerinde bu konuda da deneyler yapılmasını ve sonuçlarının ortaya çıkarılmasını istiyordu. Çingenelerle ilgili paralel yapılmakta olan bu deneyler sürerken, Strazburg Üniversitesi’nden araştırmacı August Hirt de, aşağı Yahudi ırkından kabul edilen insanlar üzerinde aynı prensiplerle araştırmalar yapmaya başlamıştı.
***
Bu gerçekler ortadayken, Nazilerin 46 toplama kampı, Çingene ve Yahudileri canlı canlı yakma, gaz kamaralarında öldürme kampları hala ayakta olup, Almanya, Polonya ve Avusturya’da müze gibi kapılarını açmış ve yeni kuşaklara gerçekler gösterilip, insan düşmanlığına düşmanlık aşısı yapılmaya çalışılırken, Almanların sanki suç ortağı aradı ve gözlerine ve vicdana perde çekerek “1915 olayları bir Ermeni Soykırımdır” dedi.
Yeni yazımızda Yahudi soykırımını anlatacağız. Onu da Almanlar yaptı. Su aynasındaki iğrenç Alman soykırım gerçeği budur.