İbrahim SOYTÜRK
Önce, bu uluslararası Türk Dünyası STK’ları bir araya getiren bu organizasyonunda emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Sayın Azerbaycanlı konuklar,
Değerli STK Başkanları ve yöneticileri, Sayın basın mensupları,
Azerbaycan’a sevgi ve takdir, Azerbaycan’ın İlham çırası, 2015’te gönül ateşi binlerce kalbi alevlendirdi, ruhları aydınlattı.
2015’te ebedi Azerbaycan Ateşi bir de, Avrupa Olimpiyatlarında parladı. O an hepimiz daha önce hiçbir zaman gururlanmadığımız kadar gururlandık, gönlümüz övgü ve kıvançla doldu,
Türk benliğini, Türk ve İslam dünyasını ve de Yaşlı Kıtayı alabildiğine kucaklayan bu içten dostluk, kardeşlik ve spor dallarında yarışma hevesini bu denli yükseklere kaldıran Azerbaycan halkına, çağdaş Azerbaycan devleti kuran Haydar Aliyev’e, zeki ve bilge önder İlhan Aliyev’e ve ekibine çok büyük bir teşekkür borçluyuz.
Biz Bulgaristan Türkleri, 1878’de Osmanlı’dan koparılınca devletsiz kaldık, yeni iktidarlar 1945’lere kadar eski irfan ocaklarımızı tamamen söndürdü. Lise ve yüksekokulları hayallerimizden bile silindiğinde, köy okullarında öğretmenlik yapacak kadromuz bile kalmadığında, karanlığın bu denli zifiri olduğu bir dönemde, ruhumuzda Azerbaycan nuru yandı.
Bakü’den gelen BİLGE hocaların, doçent ve profesörlerin öncülüğünde ve yardımıyla Kırcaali, Razgrad, Şumen, Ruse ve Sofya’da pedagoji okulları açıldı. Sofya Üniversitesinde 4 fakülte Türkçe tedrisata başladı. Bulgaristan birden bire aydınlandı.
Şumen Dram Tiyatrosu’nda Azerbaycan piyesleri sahnelendi.
Bülbül oğlunun şarkıları gönüllere girdi. Gençler Nizami’yi Türkçe ezberlemeye koyuldu. Kızlar – Şirin, oğlanlar ise – Ferhat oldu. Yaşlılarımız dünyaya Fuzuli gözüyle bakmaya başladı. Bulgaristan Türkleri 1953’te birden bire Azerbaycan’a sevdalandı. Daha önce böyle bir aydınlık, böyle bir sıcaklık ve perspektif görmemişlerdi. Bizlerde, yani Bulgaristan’da Azerbaycan çırası böyle yandı. Türk kardeşliğinin sembolü, geçmiş ve geleceğimizi birleştiren ateş oldu.
Eğer bugün Bulgaristan Türkleri edebiyatından, modern çizgileri olan özgün bir etnik kültürümüzden, Türk kimliğimizin varoluşundan söz edebiliyorsak, bugün çok ÇOK BÜYÜK ölçüde 1950’lerde ülkemizde Türklük çırası yakan Azerbaycanlı aydınlara borçluyuz. Kendilerine bugün de teşekkür ederiz.
Bu vesileyle, son çeyrek asır çalışmalarıyla Özgün Azerbaycan-Türk kültürünü çağdaş dünya uygarlığına başarıyla dâhil eden, bu bakıma Müslüman dünyasının öncüsü olan, gelenek ve göreneklerimizi yaşatan, emsalsiz Hazar Kültürünü her zamankinden daha fazla koruyan bugünkü Azerbaycan devlet yönetiminin bu başarılarını en içten kutluyorum. Türk tarihini yaşatmak; Türk geleceğini birlikte kurmak ve büyütmek; yeni dünya halkları medeniyetinde renk olmak, hepimiz için kıvançtır.
Yine bu anlamda olmak üzere, aydın Türk ve Müslüman yaratma davasına hizmet ederken, 1953’te ülkemize gelip sınıf odalarımıza giren Bakülü, Tovuzlu, Gencel’i öğretmenler halkıma “ÖĞRENMENİN BAŞI OLAN, SONU OLMAYAN BİR UĞRAŞI” olduğunu öğretirken, Türk âleminin de sonsuz bir derya olduğunu, yalnız her sabah pırıl pırıl olan güneşin değil, insanlığa ait tüm bilgilerin ve aydınlığın, medeniyetin, insanlığın ve hoşgörünün, cömertliğin de Doğu’dan doğduğunu ve herkes için var olduğunu bizlere öğrettiler.
Biz, Omar Hayyam Hafız, din kurallarına paralel dünyayı çözme ve yönetme yöntemleri olduğunu onlardan öğrendik. Bulgaristan Türkleri öz sanat ve edebiyatlarını onların öğrettiği yazı dilinde ve Latin alfabesiyle kaleme aldık.
Öz tarihimizi Türkçe yazdık. Türk olarak örgütlendik, aydınlandık, daha sonraki totaliter yasaklar döneminde, baskılara rağmen, Azerbaycan aydınlarının bizde yaktığı çırayla adalet ararken ayaklandık, asla yılmadık, kimseye el açmadan dirilmeyi başardık. Azerbaycanlı aydınlar bize “muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızda mevcut olduğunu gösterdiler.” Biz onlara inanmıştık, inanıyoruz.
Kendilerine buradan bir daha sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Sayın DOSTLAR, bizim Bulgaristan Türkleri bugün de sizlerin ebedi ateşinize ihtiyacımız var. Hem aydınlanma, hem de ısınma bakımından, size gereksinim duyuyoruz.
Azerbaycan halkının başka bir tarihsel fonksiyonunuz, öz göreviniz de var ki, onu birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor. Önce halklarımızın birbirini daha yakından tanıyabilme kapısını sonuna kadar açmamız zorunlu oldu.
Birbirini tanımayan insanlar birbirine faydalı olamaz.
Biz, soydaşlar son 26 yılda Türkiye’yi tanıdık, dünyamız değişti. Daha büyük Türk olduk. Bulgaristan’a Türklük taşıyanlardan birileri olduk – gazetelerimiz, elektronik yayınlarımız, kitaplarımız halkın sıcaklığını kazandı. İyi ve kötü günde birlikteyiz, birlikte bayram ediyor, birlikte hayal ediyoruz.
Ortak davamızda sanki eksikliklerimiz var. Bulgaristan’da artık Azerbaycan filmi oynatılmıyor. Kardeş Azerbaycan yazarlarının raflardaki yerleri boş…
Masallarınızı, öykülerinizi dinlemek istiyor çocuklarımız….
Azerbaycanlı sanatçıların eskiden olduğu gibi şimdi de Radyo efirini ve gönülleri doldurmasını bekliyoruz.
Bulgaristan’da son 20 yılda sayın Prof.Dr. Elçin İskenderzade beyin eserlerinden başka Türkçe ve Bulgarca yeni eserlerinizi okuyamadık. Azerbaycan’ı tanıtan rehber kitaplara ihtiyaç duyuyoruz. Bunlar Bulgarca da olabilir.
Bu etkinlikleri BULTÜRK aracılıyla gerçekleştirebiliriz. Kapımız Can Azerbaycan’a açıktır.
1950’lerde Şumen dram tiyatrosunda “Ferhat ile Şirin’i” izleyenlerin torunları bugün de aynı piyesi görme arzusuyla yanıp tutuşuyorlar.
Tarihi aydınlatan büyük halkların yeni ödevi, yılların yükünü taşımakta zorlanan eski kıta Avrupa şimdi de yeni ışık bekliyor. Beklenen petrol ve doğal gaz ışı ile birlikte manevi nurdur.
Bu ödev artık ortak ödevlerimizden biri oldu. Ayrı ayrı yanan ama birleşince yanmayan Hidrojen ve Oksijen’ı parçalayıp yeni enerji kaynakları arayanlara selam olsun, en büyük ateş insanların gönlündeki dostluk ve kardeşlik ateşidir. Ve bu ateşi yaşatan bizleriz.
Yeni dönemde Azerbaycan’ın Avrupa kapısı Bulgaristan olabilir.
Engin topraklara bir defa bol nur saçan bir halk, halkımız, biz Türkler el ele verip aydınlık, dostluk ve işbirliği çırasını bir daha yakmak zorundayız.