Semra YUSUFLAROĞLU
Tarih: 09 Haziran 2020
Şu Avrupa’da çok savaşlar olmuştur. Her savaştan sonra yeni toplum düzeni kurma kapısı açılmıştır. Ne kadar başarılı olmuş orası bir başka mesele, ama tarih bugüne kadar hep böyle tekerlenmiştir.
Bir de ayaklanmalar var. Ayaklanma yerine, çok kalabalık, görkemli ve güçlü miting ve yürüyüşler de düşünebilirsiniz. Miting olarak, Bulgaristan’ın yakın tarihini düşündüğümüzde 7 Haziran 1990 tarihinde, akşam saatlerinde, Sofya’dan son çıkış köprüsü olan “Kartal Köprü” mitingini hatırlayabiliriz. 20. Asırda Sofya’da ilk kez 1 milyon 200 bin kişi omuz omuza vermiş ve totaliter komünizmle vedalaşmıştı. Bana öyle geliyor ki, Filibe’ye (Plovdiv) açılan o 2 yönlü ana yol olan asfalt daha geniş olsaydı ve “Özgürlük Partkı”ndaki ağaçların arasına sıkışan insanlar daha titiz sayılsaydı, belki de 2 milyon kişi aynı anda “demokrasi, özgürlük ve adalet” sloganıyla tempo tutacaklardı. Ben onların “eşitlik ve kardeşlik” demesini çok beklesem de, sanki dilleri tutulmuştu ve haykıramadılar.
Şu bir gerçektir ki, Bulgarlar bu mitinge tarihi olumsuzlamak (red etmek/ondan kurtulmak) için gelmiş olsalar da, oracıkta büyük bir ateş yakılsa, alevlerin içine atlayıp çatır çatır yanmaya hazır kimse yoktu. Çok bağırıp çağırsalar ve dolaplarındaki en güzel elbiseleriyle gelmiş olsalar da, sanki ırmak kenarına durmuşlar ve yumurtalarını (havyar) dökmeyen gelen balıkların ne kadar iri olduğuna bakıyorlardı. Türklerin hepsinin hapisten salıverilmesini isteyen olmadı. İsimlerin ve din ve kültür haklarımızın iade edilmesi pankartı da yükseltilmedi.
Bu kadar kalabalık toplanmalarının nedenine gelince, ayni gün Türklerin Kırca Ali merkezinde Büyük Halk Meclisi mitingi vardı ve bu mitinge 40 bin kişi katılacaktı. Türklerin hak adalet de demokrasi dalgasını yükseltmesi, yalnız eski komünistleri değil, demokratik güçler içindeki milliyetçi kanadı da ürkütmüştü.
Oysa bu yolun şerefli ve kahraman Türkler yolcuları vardı. Bazıları sürgünden salıverilmiş ve ellerine sıkıştırılan kırmızı pasaportla sınır kapılarının birinden çıkıp “Allah Ismarladık!” demeden hemen uzadıkça uzamışlardı, dönenler de olmuştu.
21 Mayıs 1989 tarihinde tutuşan Türk Ayaklanmasına açlık grevleriyle başlayan Türk mahkûmların her hareketi izleniyor, mektupları satır satır okunuyor, telefon görüşmeleri kısıtlanmış, ziyaretlere izin verilmiyordu. Bu yazımda size desebg.com İnternet yayınlarından, 31 yıl önce çok gizli olan ve İç İşleri Bakanlığı “Devlet Güvenlik” (DS) polis örgütünün “Hapishaneler” Şubesinin 1989 Mayıs ayı gizli kayıt dosyasından alınmıştır.
Uzunca olan bu dosyada, isimleri zorla değiştirilen ve “soy kırım süreci” kurbanları olarak bilinen Türklerin hepsinin
“1989 yılının Mayıs ayı başında, Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) vaat ettiği aftan sonra, Bulgar vatandaşlığından vaz geçip Türkiye Cumhuriyetine göç etmeyi talep ettikleri, Bulgar Cumhuriyeti Devlet Konseyi’nin (Cumhurbaşkanlığı) Bulgar Vatandaşlığı Şubesine gönderdikleri dilekçelerde” ifade edilmiştir. Bu gibi dilekçeler hemen hemen bütün mahkûmlar tarafından gönderildiği gibi, hepsi de Türkiye’ye göç etme dileğini istisnasız yazılı duyurmuşlardır.
Hak ve Özgürlük direnişlerimizin ateşini hapishane duvarları ardında yakan direnen ve yılmaz kardeşlerimiz bu hedefe ulaşmanın en kısa yolunun açlık grevleri olduğu sonucuna varmışlar ve uygulamaya geçmişlerdir.
Birinci açlık grevi Vraça (Vratsa) hapishanesinde – dört gün yemek boykotu – kararıyla başlamıştır. Bu direnişle “hapishanelerde işkence gören Türklerle” dayanışma ve işkenceyi kınama ve zulmü protesto etme şeklinde gelişmiştir. Direnişlere 86 Türk katılmış ve hiç biri direnişten yılmamıştır.
Bu haberi alan Bulgaristan Türk azınlığı köy ve kentlerde açlık grevleri başlatarak dayanışma ilan etmiş ve polis saldırılarından asla yılmamıştır. Barışçı protestolar şeklinde gelişen bu ayaklanma biçimi daha ilk gün 20 bin kişiyi toplamış ve Bulgaristan’da Türklerin insan haklarının, vatandaş haklarının çiğnendiğini Batı Radyolarına duyurmuş ve halk iradesi biçimlenme yoluna girmiştir. Direniş günlerinde “soy kırım süreci” esnasında büyük sayıda Bulgaristan Türkünün komünist rejim tarafından öldürüldüğü veya yaralandığı” bir kez daha bütün demokratik dünyaya duyurulmuştur.
Tatar Pazarcık (Pazarcık) Hapishanesindeki tutuklu Türklerden dokuzu açlık grevine başlamıştır. O süre artık “Devlet Güvenliği” (DS) Birinci Şubesi’nin Beşinci Amirliğinde “özel açan hazırlıkları görmeye başlayan” Ahmet Doğan, açlık grevlerinden habersizdir.
Sofya Merkez Hapishanesi Kliniğinde yatan bir tutuklu Türk, açlık grevine başlayan arkadaşlarından aldığı talimata uyarak, yakınlarıyla görüşme talep etmiş ve bu görüşmeye izin verilmiştir. Görüşmede, hapishaneden dışarıya sızdırılan haberde, Bulgaristan Türk ve Pomakların da hepsinin değiştirilen isimlerinin iade edilmesini, doğal ve insan haklarının tanınması için Devlet Konseyine mektup göndermeleri istenmiştir. Görüşmeden sonra Bulgaristan Cumhurbaşkanlığına 500 binden fazla mektup gönderilmiştir. Bu mektuplarda Bulgaristan’a azınlıkların nefes alamadığı, hak ve özgürlüklerinin hemen tanınması, yasallaşması ve bütün sürgün ve tutukluların serbest bırakılması, isimlerin, dini ve kültürel hakların iadesi istenmiştir. Bu dilekçelerin basında haber olarak yayınlanması sağlanamasa da, “Deutsche Welle” radyosu birkaçını okumuştur.
Gizli evrak dosyasında, “DS” gizli polisinin politik tutuklulara gönderilen mektupları açıp tercüme ettiği ve 3 hapishaneye gönderilen mektuplarda 1989 Mayıs Ayaklanmasına 72 bin Türkün katıldığı ve çatışmalarda ölen ve yaralanan olduğu haberleri iletildiği, tespit edilmiştir. 15 yaşında bir kızın içerde bulunan babasına gönderdiği mektupta Deliorman köy mitinglerine 15 bin kişinin katıldığını bildirmiştir. Mitinglerde yapılan konuşmalarda politik tutukluların hemen salıverilmesi ve sürgündeki kahramanların serbest bırakılmaları ve ailelerinin yanına dönmeleri belirtilmiştir.
“DS” raporlarında, Varna Hapishanesindeki tutukluların kaçmaya hazırlandıkları ve uçak kaçırıp Türkiye’ye geçmek istedikleri bildirilmiştir.
Yine “DS” tarafından kaleme alınan raporlarda, Varna Hapishanesindeki mahkûmların İnsan Hakları Örgütü ve Demokratik Lig teşkilatıyla irtibat kurduklarına vurgu yapılmıştır.
Bu bilgiler İç İşleri Bakanlığı Güvenlik Örgütü “DS” 1986-1990 yılları “isim değiştirme” dosyalarının ikincisinden alınmıştır. Belgeler 2013 yılında açıklanmıştır.
Okuyan ve paylaşanlara teşekkürler.