Türkiye’de, “Yeşil şehir” denince herkes ülkenin ilk başkenti Bursa’dan söz edildiğini anlıyor. Tepeleri Haziran ayına kadar karlı olan Uludağ’ın eteklerinde bulunuyor. Diğer tarafında ise zeytin ağaçları bulunuyor. Şehir yeşillikler içinde. Şehrin biraz uzağında ise Marmara Denizi bulunuyor. Şahsen Belediye Başkanı Recep Altepe tarafından davet edilen Plovdiv, Haskovo ve Kırcaali’den bir grup gazeteci şehrimizle kardeş şehir olan Bursa’yı şaşkınlıkla geziyoruz. Eski Bursa’yı görünce nefesimiz kesiliyor, Plovdiv’deki “Eski Şehir” ’in ikizi gibi. “Uyanış dönemi” mimarisi evleri sanki Bursa’dakilerden kopyalanmış.
Üç milyonluk Bursa’nın Belediye Başkanı Recep Altepe, ülke yönetiminde olan Başbakan Erdoğan’ın partisindendir. Eğer Bulgaristan’da seçimlere katılırsa oy verenlerin %99.99’unun oyunu kazanacağı garantidir. Yeter ki şehri için yaptıklarını kendi gözleriyle görsünler. Altepe’nin yönetimi Mart ayında sona eriyor.
Şehir için yaptıkları Bursa Büyükşehir Belediyesi önünde fotoğraf ve rakamlar ile büyük bir panoda gösterilmektedir: 151 restore edilmiş antik anıtlar ve kültür merkezlerine dönüştürülmeleri, 20 yeni tren ile 26 km demiryolu güzergahları, su yolları – bir belediye şirketi tarafından yönetilen su vapurları, deniz uçağı – yine belediye şirketi tarafından yönetiliyor, 412 km yol onarımı ve asfalt, büyük bir konser salonu ile 300 dönüm üzerinde kültür merkezi, 102 spor sahası, 12 kapalı havuz ve şehrin değişik bölgelerinde stadyumlar, yürüyüş ve eğlence için 221 yeşil alan.
Geçen hafta, belediye şirketi “Sky Line”, “Helitaksi” ’yi açtı – İstanbul’a sefer yapan helikopterler. 100 EUR karşılığında “Boğaz şehrine” ulaşmak sadece bir kaç dakika sürüyor.
Şimdilik 100 noktaya kadar uçuş yapan 13 helikopterleri var. Belediye Başkanı Recep Altepe: “Bizim için Bursa ve halkının kazanması ve onların hayatını kolaylaştırmamız daha önemli, belediye şirketi olarak bizim kazanmamız önemli değil” diyor.
Yeni tramvaylarla yeni hatlar açıyorlar. Yakında bir mimari mucizesi olan yeni stadyum açılacak – “Bursa” yerel elit futbol takımının amblemi olan bir timsah şeklinde.
Bursa’da ultra modern tramvay fabrikası var. Fabrikanın sahibi Ardino’dan göç eden, Bursa’da en çok saygı duyulan kişilerden biri olan ve birkaç yıl önce vefat eden Ali Durmaz’ın oğlu Hüseyin Durmaz’dır. Şehrin dört bir yanını kapsayan yer üstü metro da var. Uludağ’a teleferikle çıkılıyor. Bursa Belediyesi hava ulaşımı hizmetini de sunuyor. Havaalanı da var. Plovdiv ve Varna’ya düzenli uçuşlar planlıyorlar.
Bursa’nın bütçesi 1 milyar dolar. Belediye şirketlerinin sayısı 8. Bunlardan biri, sağlıklı ekmek ve makarna üretimi ile ilgileniyor. Bursa’daki ekmeğin %20’si belediye tarafından üretiliyor. Bursa yakınlarında süt ürünleri için yeni bir belediye şirketi bulunuyor. Et ve et ürünleri için de fabrika yapacaklar.
Bursa’da işsizlik yok. Biri çalışmıyorsa, bu sadece onun istemediğindendir. Böyleleri neredeyse yok. O kadar çok çalışıyorlar ki geceyle gündüz karışıyor.
Belediye Başkanı Recep Altepe: “Eğer bir endişeleriniz varsa, biz her zaman size yardımcı olacağız. Maalesef yıllardır bizim ilişkimiz durgundu ve biz de bu durumdan memnun değildik. Bulgaristan’da bazı yerlerde insanlar bize karşı iyi niyetli değil ve bu bizi üzüyor. Bizim için Bulgaristan ile iyi ilişkilerde olmak önemli bir şey. Ve daha da ötesi Plovdiv ile kardeş şehiriz. Ben Balkan kökenliyim – babamın soyu Üsküplü, anneminki ise Kuklen’den. Eşim de Kavala’dan. Yılda birkaç defa Bulgaristan’ı ziyaret ediyorum.” diyor. Özel olarak yazmalarını isteyen Belediye Başkanı davet ettiği gazetecilere: “Bizim ekonomiye yardım için karşılıklı yardıma dayanan bazı ilişkiler yaratmaya çalışmaktan başka bir planımız yoktur. Bu ilişkileri sivil toplum kuruluşlarının daha iyi iletişim yoluyla görüyoruz. Devlet düzeyinde politikacıların yapamadığı bağlantıları biz sosyal, kültürel ve toplumsal düzeyinde yapabilirsiniz.” diye hitab etti.
Sokaklarda bir Bulgar yürürken göçmenlerin onu durdurup sevinçle ona “A-a, Bulgaristan’dan mısınız? Neredensiniz? İyi misiniz?” diye sormamaları imkansızdır. Sanki çok yakın bir arkadaşlarını görmüşler gibi. Eğer onlarla kahve içmeye oturursanız Bulgaristan’ı ve doğdukları yeri kendilerinden geçerek anlatacaklar, öyle ki en büyük vatansever havalarına girenler onların vatanlarına – Bulgaristan’a duydukları sevgi karşısında bir hiçtirler. Bazılara daha 50’li yıllarda buraya gelmiş. Ama Bulgaristan’a karşı olan hisleri ve sevgileri o kadar sıcak ki sanki onu bir yıl önce terk etmişler.
Bursa’daki binlerce Bulgaristan göçmeni arasında, eski Bulgar filmi “Bildiğim en iyi kişi” ’den biri gibi olan Fikri Mollahasan. Bulgaristan’dan birini görünce iyiliği ve nezaketi bir lamba gibi ışıklanıyor. Hemen yüzü gülüyor ve ellerini o kişiye uzatıyor. Halini soruyor, aç mıdır, ona ne yapabilir diye soruyor. Oysaki onun kişisel trajedisini yaşayan biri ölene kadar Bulgaristan’dan ve onunla ilgili herşeyden nefret ederdi. Fikri’nin annesi ve 17 aylık yeğeni “İsim değiştirme Süreci”nde askerler tarafından öldürülmüş. Fikri’nin hikayesi tam bir film gibi: Adlarımızı değiştirirlerken okuldan kaçtım. Ben 17 yaşımdaydım ve Kırcaali’de Tarım Meslek Lisesinde 2. sınıftım. Okuldan 75 Türk kaçmıştık, bizimle birlikte de bizimle beraberliklerini göstermek için 20 de Bulgar kaçmıştı.
26 Aralık 1984 günü biz köye doğru yol aldık. Oraya giden tüm otobüsleri durdurmuşlardı. Podkova’ya kadar trene bindik. Sonra yürüyerek devam ettik – 30 km. Çoğunlukla tepelerde yürüyorduk, çünkü yolda yürümekten korkuyorduk. Oradan sürekli askeri kamyonlar geçiyordu. Benim köyüme – Kayaloba’ya varmamız için Vırbitsa nehrini geçmemiz gerekiyordu. Nehir derindi. Onu geçmemiz imkânsızdı. Tek olan köprüden geçebilirdik sadece. Ama o askerler tarafından bekleniyordu. Isınmaları için oraya ateş yakmışlardı. Bizi yakaladılar. Onlardan biri bana adımı sordu. Ben de “Fikri!”, dedim. O sırada o bana bir tekme attı ve: “Artık adın bu değil, anladın mı!” dedi. Beni bıraktılar ve yoluma devam ettim. Köye girdim. Aynı bu gün annemin askerler tarafından öldürüldüğünü bilmiyordum. Amcamın torunu 17 aylık yeğenim Türkan da ölmüş. Evin önü jiplerle ve askerlerle doluydu. Ne olduğunu merak ettim. Komşulardan annemin öldüğünü öğrendim. Adı Ayşe Hasanova – sadece 46 yaşındaydı. Onu gömmemiz için bize sadece yarım saat verdiler. Onu beko (ekskavatör) ile gömmek istediler. Biz razı gelmedik. 4-5 km uzaklıkta bir komşu köyde yaşayan ablam annemizle son defa vedalaşmaya gelemedi. Hatta o, onun artık hayatta olmadığını bilmiyordu. Bir ağabeyim de var, o, o zamanlar Sofya’da askerdi. Annem gömüldükten yarım saat sonra köye geldi. O da onun ölümünü bilmiyordu. Birimindeki subay onu izine saldığını söylemiş. “Hadi sizinkilerin yanına git!” deyipte uğurlamış onu. Ağabeyimse annemle babamı göreceğine çok sevinmiş. Ve doğrudan köye yola çıkmış. Ona annemin cenazesinden döndüğümüzü söylediğimizdeki soluk yüzü hala gözlerimin önünde. Okula döndüm. Ama hiç dersleri düşünecek halde değildim. Yine de mezun oldum. Hatta mezuniyet balosuna gittim. Sofya İnşaat Kolordusu’na asker olarak aldılar beni. Todor Jivkov rejimi tarafından öldürülen kadının oğlu ben, Parti’ye bağlılık yemini etmek zorundaydım. Yemin törenine babam geldi. Yemin sözlerini tekrarlıyordum, ama kalbim ağlıyordu…27 ay askerlik yaptım. Marangozhanede görevliydim. Teskereden sonra arkadaşlarla Pavlikeni’de inşaat işine başladık. 1989 yılının yazıydı ve ben artık evliydim. “Büyük yolculuk” başladı. Arabalarla Türkiye’ye yola çıktık. El bagajımız ve sadece 4.000 levamız vardı. Küçük kardemiş gelmedi, o daha askerdi. Ablam da kaldı. O iki yıl sonra göç etti. Kaptan Andreevo’da bir sivil beni durdurdu. Sebepsiz, “Seni şimdi geri göndermemi istermisin” diye bana çıkıştı. Titriyordum ve susuyordum… Elinde bir piyade tüfeği vardı. Yola devam etmeme izin verdi. Bursa’ya geldik. İlk başta bizi bir okula yerleştirdiler. Sonra bir kira verdiler – kirasını devlet ödüyordu. İlk kazandığım para odundandı. Bazı insanlar geldi ve ikinci kata odunlarını çıkarmamız için ne kadar istediğimizi sordular. Sonra bir arkadaşımla deri mont dikmeye başladık. Bu işi daha önce hiç yapmamıştım. Bu işi 5 yıl sürdürdük. İyi para kazandım ve ailem için onlarla iki buçuk katlı bir v inşa ettim. Sadece arsası 4.000 marka yapıyordu. İki çocuğum var – bir kızım ve bir oğlum. Kızım 24 yaşında. Yakında evleniyor. Oğlum 19 yaşında. Ben şu anda devlet hastanesinde çalışıyorum. Hasta bakıcısıyım, doktorlara yardım ediyorum. Memnunum. 900 TL maaş alıyorum. Cumartesi ve Pazarları aşçı olarak daha para kazanıyorum. Köylere gidip çeşitli kutlamalarda yemek yapıyoruz. Eşim artık emekli; eskiden bir tekstil fabrikasında çalışıyordu. Emekli maaşı 850 TL. Çalışmaya devam ediyor ve daha 800 TL alıyor. Hayattan memnunuz. Ama en çok Bulgaristan’a geldiğimizde mutluyuz. Köye yaklaşırken kalplerimiz hızlı atıyor… ve o an bizden daha mutlusu yok. Vatanı seviyoruz. Benim için Bulgarlar kardeşlerim gibidir. Ben, yardıma ihtiyacı olan bir bir adamla karşılaştı mı ve ona yardım etmediğimi biliyorsam, uyuyamıyorum. Evimin kapısı her zaman Bulgarlara da açıktır. Onlara karşı hiç kinim yoktur. Onlar “İsim değiştirme Süreci”nin o korkunç zamanı için sorumlu değildirler. Bursa’da iken geceleri uzakta bir büyük yıldıza bakıyorum. Onun yanında çok küçük bir tane var. Onların, Rodoplar’da benim Kayaloba köyümün üzerinde olduklarını düşünüyorum. Ben onların annem Ayşe ve yeğenim Türkan olduğunu düşünüyorum…”.
Dinko PETKOV – Plovdiv Media