Tarih: 11 Ocak 2020
Yazan: Rafet ULUTÜRK, BULTÜRK Genel Başkanı.
Konu: Bakanlar ne zaman düşer hiç düşündünüz mü?
Bulgaristan Cumhuriyeti Çevre ve Sağlık Bakanı Neno Dimov hastaneden hasta yatağından kaldırıldı ve polis karakolundaki hücrelerden birine atıldı. Bulgaristan’daki tutuklama süreleri 24 saat veya 72 saattir. Fakat özel yetkili mahkeme karar alıncaya kadar Bakanın gözaltına alınması önlemleri alındı.
Bu yılın başında çok ilginç bir olaydır. Bu gibi bir gelişmeyi Bulgaristan 1945’ten beri yaşamamıştır. O zamanlar 2 senede kurşuna dizilen, darağacında sallandırılan 25 bin kişi de aynı şekilde yaka paça, evinden, ofisinden, bakanlıktan, bağından, bahçesinden toplanmış ve içeri atılmıştı. Bunların gerekçeleri ise hala öğrenilemedi. Aynı isim değiştirme, zulüm uygulama, soykırım denemesi dönemindeki yıllarındaki gibi. Gerçeklerin öğrenilememesi, dosyaların gizli tutulması dava açılıp hak arama ve adaletin yerini bulması yollarını kapamıştı ve hala açılamadı. 1990-2020 Ocağı arası bu sürecin ileri adım atamayışı herkesçe bilinmektedir. Hatta devamlı yeni yeni açıklamalarla zulüm edenlerin durumunun o gün bugün özürlü kalan, kolunu kaldıramayan, bacağını sürüyen, kan kusan kardeşlerimizden fazla çektikleri anlatılmaya, kafamıza, özellikle de genç kuşağın beynine zorla aşılanmak isteniyor.
Konumuz tutuklanıp içeri atılan Çevre Bakanı Neno Dimov olsa da, olayın çok yüzlü olduğunu bilenlere, bir iki örnek sunmak istiyorum.
Örnek bir: Yakında aramızdan ayrılan Bulgar yazar Lübomir Levçev, şiirleri ve romanlarıyla diktatör Todor Jivkov’un kanına girmiş ve ruhunu esir almış yetenekli biriydi. Ne var ki, Bulgarları anlatan Arap kitaplarını okuyanlar iyi bilirler, Bulgarların en eski geleneklerinden biri yetenekli kişileri zaman kaybetmeden öldürülüp, dünyayı daha iyi yönetmesi için Tanrı katına yardıma göndermeleri çok ayrıntılı anlatılmıştır.
Bulgar Yazarlar Birliği Başkanı olan L. Levçev, hayatının geri kalan kısmını sakin ve huzurlu bir ortamda geçirmek için Rodop Dağları’nın bağrında dişbudak ormanlarının koynunda güzel bir dağ evine geçirmeyi düşler de, eşiyle birlikte Sofya’yı terk eder.
Şöyle ki Bulgaristan’da T. Jivkov devrinde de kitap satmakla, mantar, ahlat, yaban elması, kuş üzümü, ısırgan, kuzukulağı ve karamık-börtlen toplayarak geçinmek olanaksızdı. Durum böyle olunca, eşinin de ısrarıyla yazar L. Levçev diplomat olmak ister.
Diş İşleri Bakanı Petır Mladenov’la görüşür ve ricada bulunur. Olay, T. Jivkov katına taşınır ve yazar Levçev, parti ve devlet başkanı ile görüşmeye davet edilir. Parti Evinin 3. Katında çalışan Jivkov’un kapısına yaklaşan yazar Levçev’in yolu kesilir ve daha önce görmediği ve tanımadığı bir kişi ona “ağır ağı ama yüksek sesle konuşunuz” der.
Devlet ve Parti Başı tarafından samimi karşılanan yazar, ağır ağır ama yüksek sesle dert yanmaya ve isteğini dile getirmeye çalışırken, T. Jivkov “normal konuş, ben onların bana verdiği hapları içmiyorum, getirdikleri suyu da penceredeki çiçeklere döküyorum, eskisi gibi konuş lütfen” demiştir.
1998’de çıkan “Sıradaki sensin” eserinde Levçev, bu olayı uzun uzun anlatmıştır. Yazar, Bulgaristan’da devlet ve Komünist Partisi ardında “kimsenin bilmediği ve her yerde nefes alan, kötülüklerine panzehir olmayan bir güç olduğunu” anlatmıştır.
Bu savı destekleyen bir başka olayı da zalim Jivkov’un torunu olan Bayan Evgenya Jivkova basında şöyle anlattı:
Görevden uzaklaştırıldıktan sonra Vitoşa Dağı belinde bir dağ evine çekilen T. Jivkov rahatsızlanır. Bulgaristan’ın en gözde tıp profesörleri seferber olur ve rahatsızlığına çare arayıp bulurlar. Birçok hapı art arda dizip nasıl içileceğini kesin usule ve rejime başlarlar. Hapların hepsi dış ülkeden getirilmiştir. Öyle de olsa, Jivkov içtikçe kötüleştikçe kötüleşir. Duruma kendi başına müdahale etme kararı alan torun Bayan Ev. Jivkova İsviçre’ye gider. En ünlü doktorlarla görüşür, danışır ve İsviçreli ünlü hekimleri Bulgaristan’a davet eder ve gizlice mum gibi eriyen dedesiyle görüştürür. Teşhis konur. İlaçlar yazılır. Eski ilaçlarla yeni yazılan ilaçlar aynıdır. İsviçreli doktorlar ilaçları alma sırası ve düzeni üstüne bilgi alırlar ve olayı çözerler. Bu ilaçların farklı sıralamayla ve zamanlarda alınmasından vücutta zehir oluştuğu ortaya çıkar, usul değiştirilir ve diktatörün ömrü birkaç yıl (1998) uzar.
Bu olay da sözde T. Jivkov’u her an ve kimse anlamadan öldürmeye çalışan birileri olduğunu gösteriyor gibi olsa da, şahsen ben bu ve daha onlarca başka benzer olayın Türklere ve Müslümanlara yapılan zulmün örtbas edilmesi, unutturulması ve gizlenmesi, suçluların yargılanıp içeri düşmelerini, hesap vermelerini engellemek için yapılmaktadır.
İşte bugün Bakan Neno Dimov olayının ardında neler olduğunu halkımızın, soydaşlarımızın ve bütün Bulgar halkından gizlemeye çalıştıkları gün ışığına çıkmıştır. Bakan VMRO-faşist, aşırı milliyetçi, ırkçı parti kadrolarından biridir. Acaba son hedefleri nedir???
Bugün Bulgar Başsavcılığı, İstihbarat Örgütü DANS, sivil ve üniformalı polis, Çevre işleri, Su İşleri Sofya kenarında ve Pernik Sanayi şehri Belediye Başkanlığı, Valilik, sivil toplum örgütleri ve yediden yetmişe tüm halk ayaklanmış ve “Studena” barajının neden kuruduğunu, bugün çanağında 7 milyon litre içme suyu olması gerekirken, kuruyup çatladığı ortadadır. Tutarı 11 milyon leva olan içme suyu buharlaşmış olmamalı. Vali, valilik makamında, su işlerinde, çevreci makamlarında kim varsa hepsi görevden uzaklaştırıldı. GERB partisi 25 Ekim seçimlerinde Pernik şehrinden ve ilinden vazgeçti ve bölgeyi Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) kadrosuna bıraktı. Son üç aydır Pernik şehri ayakta, su boruları değiştiriliyor, Başbakan kesenin ağızını açtı ve 30 milyon leva ayırdı. Ne var ki sular durulmuyor. Bir yandan kiliselerde dua edilirken, Ocak ayı olmasına karşın ne kar ne yağmur yağıyor. Savcılık ve polis “Studena” barajı ve Pernik’te su sıkıntılarıyla ilgili tüm evrakları topladı. 48 ton evrakın içinden Çevre Bakanı N. Dimov’un tutuklanması emri çıktı. Halkın içme suyunu bir Yunan tesisi olan Pernik Demir Döküm Fabrikasına satmış ve parasını almıştır.
Su bitti. Bakan düştü ama sorunlar hala çözülemedi.
Nefes aldığımız hava kirli, çevre kirli, İtalyan mafyasıyla anlaşma imzalanmış tren ve vapurlarla İtalya çöpünü Bulgaristan’a taşıyıp yakıyoruz, sözde dönüştürüyoruz, Botevgrad (Osmaniye) barajları da kurumuş, millet susuz, derelerden ve ırmaklardan akan su kirli.
Çöp yakma fabrikalarında çalışanların anlattığına göre yakılan Afrika kıtasının hastane ve morg çöpleridir. Duman havayı, koku genizimizi boğuyor. Olay politiktir. Olay halkımızı bitiriyor. Olay iktidar sorunudur.
2020’ye de 3. B. Borisov hükümetiyle girdik.
2016’dan yani 2. Borisov hükümetinden kalma böyle bir sorun var. BTK – Bulgaristan Ticaret Kooperatif Bankasından 7 milyar 200 milyon leva kayboldu. Banka çöktü. Dava henüz açıklanamadı. Soruşturma hala devam ediyor. Olayın içinde olan grupları sıralıyorum: 65 milletvekili; 50 bakan; 152 savcı; 184 yargıç ve 72 sorgulama memurunun bu batağın içinde bulunduğu bu 1 000 dosyalı bu dava henüz karar aşamasına gelmemiştir. Bu bataklıkta çırpınan HÖH elitini izliyoruz. (Kaynak 168 Saat Gazetesinden)
Olayı biraz da olsa açmaya çalıştım.
Yukarıda sıraladıklarımın hepsi – artık kesin inanıyorum – sapsız birer armuttur. Bugün düşmezlerse yarın patır patır düşecekler. Kış geldi fakat kar geriye kalmış olsa da büyük kış geridedir, ben buna kesin inanıyorum.
Okuyun ve okutun.
Elele verip birlik olalım. Başı olan her şeyin bir de sonu var. Her doğumun bir ölümü olduğu gibi bunların da sonu gelecektir.
Teşekkür ederim.