Yılbaşında Bulgaristan’a gittiğimde “168 SAAT” ile “Uikent” haftalık gazetelerine abone olmuştum ve gelen gazeteleri okuduktan sonra benim için toplamalarını rica etmiştim. Ellerine sağlık hem okumuşlar hem de istif etmişler. Kurban Bayrama gittiğimde kana kana okudum. Böylece Bulgarcamı da besliyorum.
“168 SAAT” 21/09/2013. sayısında ilk kez olmak üzere Türkiye’den Bulgaristan’a gelen bir işadamı için olumlu bir fikir yazısı okudum. Hem sevindim hem etkilendim ve şimdi Türkçeleştirerek dikkatinize sunuyorum.
2 Mayıs 1949’da Türkiye’nin Amasya şehrinde dünyaya gelen Türk işadamı FİKRET İNCE Balkanların en büyük alüminyum işletmesinin gözetim müdürüdür. Fikret İnce 1995’da özelleştirilen devlet işletmesi “Alumina”nın sahibidir. O zamandan beri bu fabrikaya 65 milyon Evro yatırım yapılmıştır. Yıllık tedavülü 140 milyon Euro olan işletme Avrupa mutfak folyosu üretiminin %20’sini kontrolünde bulunduruyor. Bu işletmede 800 işçi çalışıyor. Fikret İnce birkaç yıl yılın bağışçısı ilan edildi. 2013’te Fikret İnce Şumen şehrinin onursal sakini ilan edildi.
SÖYLEŞİYİ KALEME ALAN GAZETECİ KRİSTİNA TASEVA.
Bulgaristan ağır sanayinde öteki işletmeler bunalım içindeyken işçi ücretlerini yükselten, makinelere yatırım yapan işletmenizle nasıl oluyor da işler tıkırında gidiyor?
— İyi yönetiyoruz da ondan demek istemiyorum, fakat insan hedef belirleyip gayret ve sabır gösterince, başarı geliyor. Pazarı izliyoruz ve onda nasıl bir elde etmek istediğimizi biliyoruz. 3 yıl önceden planlıyoruz. Metalürji mühendisi olmamız ve işimizi bilmemiz yararlı oluyor. Biz Avrupa’ya sürüm yapıyoruz, oradaki yaşamı yakın takip ediyoruz ve ayak uyduruyoruz. Bizim gücümüz mutfak folyosu üretimindedir, bir ev hanımının bizim folyodan ne beklediğini ve öteki üretimlerin önünde neden bizim malımızı seçtiğini biliyoruz. Analizden sonra planlıyoruz. Ben her zaman bu işte biraz da kısmet olmalı derim.
O kadar uzaktan ve derinden derine planladığınıza göre sizin pencerenizden bunalımın sonu görünüyor mu?
— Dünya 2008–2009 krizinde çok çekti, yükselme gösteren çizgi hala çok dalgalı. Bunalım insanların beyinlerine girmiştir, onların gelecekleri için endişeli olduklarından alış veriş yapmamaları, bunalımı daha da derinleştiriyor. En genel hatlarıyla durum bu. En büyük pazarımız olan Almanya’da satışlarımız sadece % 2 oranında düşerken, Bulgaristan, Yunanistan ve Portekiz’de durum vahimdir. Ticaretimizin başlıca, kriz dönemini biraz daha hafif geçiren, Orta Avrupa ile olması, ayakta sabit kalabilme şansımızdır. İkinci olarak, biz gıda sanayinde kullanılan ürünler üretiyoruz, bunalımda insanların satın almaktan vazgeçtiği en son ürün gıdadır. Bir Alman aile yeni araba almayı 1-2 yıl erteleyebilir ama gıda almaktan en son vazgeçer.
Bulgarlar hakkında, daha fazla avanta aradıkları için, canlı şeytan, diyorlar, bununla yüzleştiniz mi?
— Ben de Balkan ülkesinden geldiğimden buradaki davranış tarzı bana yabancı gelmedi. Şans eseri de olabilir ama ben Bulgar muhataplarıyla sorun yaşamadım. Erişmeye çalıştığımız iş verimliliğine ulaşamadığımızdan dolayı ilk zamanlar işçilerle sorunlarımız oldu. Bizi ve devlet mülkiyetinin özel mülkiyetle değiştirilmesini zor kabullendiler, onlar işletmenin nasıl yönetileceğini bilmiyorlardı. Ben bugün, öncellikle genç meslektaşlarımdan çok memnunum. Düşünme değişti. İşçiler kendi gelecekleri ile işletmenin yarınlarını birleştirdiler. Artık bize dışardan ve kısa bir süre için gelmişiz gibi, bakmaz oldular.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül işletmeye yeni üretim hattının ilk kazısına geldi, sonra Başbakanımız üretime başlama şeridini kesti. Politik temsilcilerden gelen diğer önemli yetkililer de oldu mu? Siz bu ziyaretlere nasıl anlam veriyorsunuz?
Kanımca, bunlar gördüğümüz işe saygı ve onay işaretidir. Şumen’de bir Türk yatırımcı olarak ve bu işletmeyi yönetirken, ben şehre elimden geldiğince katkıda bulunmak istiyorum. 4 000 kişinin geçimini sağlayabiliyorsam, yapılan yüksek düzey ziyaretler, bana doğru yolda olduğumu gösteren işarettir. Aynı zamanda biz bir şirket olarak, şimdiye kadar Bulgar devletinden olduğu gibi Türk devletinden de yardım almadık.
Bu bir serzeniş midir?
Asla. Ben hiçbir şey beklemedim ve böyle bir hevesim de yoktu. Böyle bir şey olmasının usule uygun olacağını da sanmıyorum. Bir devletin, vatandaşlarından vergi olarak topladığı paralarla iş çevrelerini desteklemesi, doğru bir mantık değildir. İlk kez olmak üzere, henüz şimdi, çevre sağlığına ilişkin bir tasarımla Avrupa fonlarından faydalanmaya aday olduk. Bu yarımın % 50’sini de kendimiz yapacağız.
Siz birkaç Bulgar hükümeti zamanında çalıştığınız için sordum.
— İvan Kostov’tan bugüne kadar. Kötü bir şey görmedik. Ben yazılık yabanlar gibi beyan verip, her şey mükemmeldi, demek istemiyorum. Sorunlar var, bürokrasi de yok değil, yeni makinelerle ilgili izin alma süreci uzuyor. Öte yandan, ödediğimiz vergi % 10, yatırım kolaylıklarımız var. Devletin vazifesi normal çalışma ortamı yaratmak, engel olmamak ve ellinden geldiğince bize arka olmasıdır, başka bir istediğimiz bir şey de yok zaten.
Bizde sendikalı özel işletmeler parmakla sayılacak kadar azaldı, “Alkomet”te sendika var. Siz sendikacıları özendiriyor musunuz yoksa sadece müsamaha mı gösteriyorsunuz?
—Bu sorunun iki yönü var. Ben ne de yapsam, ne kadar gayret gösterirsem göstereyim, işçilerin menfaatlerini sendika gibi savunamam. Sendikayı işçilerimde daha iyi iletişim kurma aracı olarak kabul ediyorum. Saygımız karşılıklıdır ve her konuda konuşabiliyoruz. Aynı zamanda işçilerimin daha büyük kısmı sendikalı değildir. 800 kişiden 300’ü sendikalıdır. Ben onları birbirinden ayırmıyorum, hepsinle münasebetim birdir. Şu yapılsın mı yapılmasın mı diye kimi defa tartışmalarımız uzuyor ama sonunda uzlaşıyoruz.
İşletmenizdeki sosyal edinimler komünizmle karşılaştırılıyor.
— Kanımca komünizmdeki gibi çalıştığımız ima edilmiyordur. İşçiler hepsine bedava yemek veriyoruz, taşıma sağlıyoruz, Paskalya, Noel ve Metalürji işçisi günü gibi bayramlarda bir defalık ek ödemede bulunuyoruz. Yıllık belirli sınır dahilinde ücretsiz ilaç sağlıyoruz. Yeni doğan ve ilkokula başlayan çocuklar için yardım veriyoruz. Herhangi bir gönüllü emekli sandığında hesap açan işçilerin ek emekli tasarruflarına parasal yardımda bulunuyoruz. İşçilerin öğrenimi ve uzmanlaşması işlerini daha ciddi üstlenmek istiyorum. Burs ödeme iyi bir fikirdir. Biz öğrencilere şimdi de burs ödüyoruz, Şumen Üniversitesi’nde iyi başarı gösteren öğrencilere yardım ediyoruz ama onlar “Alkomet” ile bağlantılı değildir.
Hayır yapan hayır bulur derken işletmenizin karşılıksız yardım programını düşündüm. Bu işe çok büyük paralar ayırıyorsunuz, bunu daha az vergi ödemek için mi yapıyorsunuz?
— Bağışta bulunduğumuzda vergi yükü ancak % 10 iniyor. Bana, sizin bu işten yararınız nedir, diye soran birçok kişi var. Ben Türkiye’de “Koç Holdıng”in en büyük işletmelerinden birinde müdürlük yaptım. Ben korporatif sosyal sorumluluğun ne olduğunu öğrendim. Ben şehirde yaşıyor ve çalışıyorum, havasından suyundan istifade ediyorum. Bunlardan faydalanıyorsam bu şehir için sorumluluk taşımam da gerekir. Başka bir şey de var. Bilirsiniz, Türkler ve Bulgarlar arasında eski engeller var. Ben, bunu, bu engelleri yıkmak için yapmasam da, burada bulunduğum şu yıllarda, bazı engellerin aşılmasında yardımcı olduğum kanısındayım. Bundan 10 yıl önce benim Türkiyedeki dostların Bulgaristan’da iş yapıyorum diye bana tuhaf bakıyorlardı, sanki başka yapacak iş bulamadın mı, demek istiyorlardı. Bulgaristan’da da Türk yatırımlarına ciddi bakılmıyordu, bizim gerekli düzeyde öğrenimli ve kültürlü olmadığımız, niyetimizin de ciddi olmadığı düşünülüyordu. Ben bu yıllarda bu görüşleri çürütmeye çalıştım ve başarılı olduğum kanısındayım. Git gide Bulgaristan’a yatırım yapan Türk iş adamları sayısının artığını ve onlara olan güvenin de büyüdüğünü görüyorum.
Bunalım konusuna dönüyorum. Siz kendiniz her hangi bir şeyden tassa ruf ediyor musunuz?
— Evet, ediyorum. Ben savurgan bir kişi değilim. Arabamı ve cep telefonumu her yıl değiştirmiyorum. Bir de burada çok para harcanacak yer de yok. Biraz da çekinerek şunu itiraf etmek zorundayım, bunalım başlayalıdan bu yana, imkânımız elverse bile, ben ve eşim, olanaklarımızı zorlamadan, büyükçe giderlerin hepsi üzerinde görüş alışverişinde bulunuyoruz, çevremizdekilerin olanaklarını göz ardı etmiyoruz. Bende değişen bir şey olmadı, önceleri de böyleydim. Benim varlıklı bir ailede yetişmem ve kendimin de iyi paralar kazanmış olmam, yaşam biçimimi fazla değiştirmedi. İnsan ne için harcar? Onu mutlu edecek bir şey için. Benim mutluluğum pahalı değil.
Seyhan ÖZGÜR