Tarih: 20 Eylül 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Azınlığın çoğunluk olduğu günler geldi.
16 Eylül 2019, Pazartesi zil çaldı. Bulgaristan’da 2019-20 ders yılı başladı. Birinci sınıfa gidecek 20 000 (yirmi bin) çocuk, birinci gün okula gelmedi. Köy ve mahallelerde ev ev arandı. Sanki yerin dibine batmışlar.
Çanta sırtlamış okul avlusunda toplanan 60 000 (altmış bin) afacandan 28 000 (yirmi sekiz bini) Bulgar ailelerin evlatlarıyken, 32 000 (otuz iki bini) Bulgaristan’ın yerlisi ve vatandaşı olan ama etnik olarak Bulgar olmayan, yetkililerin ifadesiyle “anadili Bulgarca olmayan”, dini Hıristiyan olmayan (Türk, Roman /Çingene/, Çerkez) ailelerin çocuklarıydı.
Öğretmen ve eğitmenlerin ulusal ortalama maaşın % 120 (yüzde yüz yirmisini) alabilmesi ve “anadili Bulgarca olmayan” öğrenciler için ödenen primleri ve “ağır koşullarda çalışma” ek ücretini de alabilmek için ana deftere bir sınıfta 25 öğrencinin ismini alt alta yazması ve onları ders odasına toplaması gerekiyor. Bunu yıl boyunca yapamasa bile, ilk gün (göz boyamak amacıyla) Okul Müdürü, Belediye Başkanı, Muhtarın ve okul müfettişlerinden birine göstermesi gerekiyor.
Yukarıdaki rakamlar Bulgaristan Eğitim ve Bilim Bakanı Krasimir Vılçev tarafından TV programında değerlendirildi. Bakana göre, Bulgaristan’da yeni bir demografik durum (nüfus dağılımı ortamı) oluşmuştur. 7 yaşında okula ayak basanlar 2012-13 yıllarında doğmuştur. O yılın kayıtlarında “Bulgar olmayanlar” etnik Bulgar olan akranlarından fazlaydı. 7 yıl önce Bulgaristan’da ilk kez doğum oranı “Bulgar olmayanlar” lehinde değişmiştir. “Bulgar olmayan” ama Roman grubundan olanlardan 12 000 (on iki bin) çocuk kendi aralarında Türkçe konuşuyor. Türk Kimlikli millet ailelerinden gelmiştir. 2012’de “azınlıktan” olanlar, 2019’da “çoğunluk” olmuştur. Bulgaristan okullarında Bulgarca konuşmayanlar (anadilleri Bulgar dili olmayanlar – Türkçe ve Romence konuşanlar) ezici çoğunluk (egemen durum) oluşturdu. Fakat bu egemenlik henüz okuması yazması olmayan cahiller çoğunluğudur. Bu kitle, okuyup meslek sahibi olup uzmanlaşarak devlet kurumlarına yerleşmedikçe, fabrika kapıları önünde işsizler kuyruğunda bekledikçe, niteliksel değişiklikten söz edilemez.
Konuyu TV ekranında yorumlayan Bulgar ırkçı milliyetçiliğinin ileri gelen temsilcilerinden sözde “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” (NFSB) başkanı Valeri Simeonov ile VMRO Başkan Yardımcısı Angel Cambaski “çoğunluk olsalar da mecliste, hükümette, makamlarda yönetimi ele geçirmelerine imkan tanımayacağız” görüşünde birleşiyorlar. Onlar için bu, “Avrupa Birliği fonlarından azınlıklar için para çekip, paralara el atmak ve azınlıkları yoksul ve kör cahil bırakmak” uğruna hayat vermeye hazır oldukları kutsal bir plandır.
Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) Türk Okulları konusunda sustukça, anayasa değişikliyle başlayan bir Eğitim Reformu’nda direnmedikçe, milliyetçi-ırkçıların değirmenine su taşımaktadır.(Sanki gizli amaç ve çalışma buna yönelikti) Bu 29 yıldan beri devam eden bir iğrençliktir.
Bulgar dilini ve kültürünü, ayrıca yaşam tarzını kabul etmeyen bu büyük halk topluluğuna yaklaşımının yeniden değerlendirilmesi ve sorunlara çözüm bulunması zorunlu olmuştur. Yoksulların evlerini yıkmak, yakmak ve yaşadıkları getto-mahalleleri yerle bir etmenin çözüm olmadığı neden anlaşılamıyor anlamıyorum. Neden bunu anlamak istemiyorlar?!
Hedeflenen nedir? Bu yıl Bulgaristan’ın Plovdiv (Filibe) ili Maritsa (Meriç) Belediyesinin Voyvodino köyünde, Gabrovo kentinde, Varna ve Ruse (Rusçuk) mahallerinde, Sofya’da ve Gırmen’de az mı ev yıkılıp yakıldı.
Hiçbir Roman mahallesinde okul yok. 1990’dan beri Türk köylerinde tek okul kurulmadı. Türkçe öğretmeni yetiştiren enstitüler kapandı. Üstelik Roman çocukların il merkezlerindeki bakımlı modern okullara alınmıyor. Onlar ancak suyu yolu olmayan kenar mahalle okullarına kayıt yaptırabiliyorlar. Bakan’ın açıkladığına göre, 2019-20 ders yılında eksik öğretmen sayısı 2 000 (iki bin) kişidir ve bunlar o kenar semt okullarındadır ve eğitimi anlamsız yapan unsurlardan biridir.
Hiç okula gitmeden okul bitirenleri ise konu etmek istemiyorum.
Bulgaristan’da eğitim öğretim ve gelecek probleminin çözülmesi için nüfus olarak kazanılan egemenliğe giderek kesin politik anlam kazandırmak gerekecektir. 2019’da ders yılı açılırken öğrenciler, ana babalar, kamuoyu temsilcileri önünde yapılan konuşmalarda, basında ve TV tartışmalarında “Eğitim Reformundan” söz edilmedi. Hükumet asimilasyon politikası uygulayan eğitim öğretim sistemini değiştirmek istemiyor. Anadil eğitimini küçümsüyor. Din derslerine yol açılmıyor. Oysa Bulgar toplumunda dinden başka ahlak öğreten ders de yoktur.
Ancak 1944-1989 “suçlu dönem ilan edilen” – totalitarizmi kapsayan tarihin “zulüm dönemi” olarak anlatılması ve isim ve kimlik değiştirme, anadil, din, yaşam tarzı, gelenek yasaklayan 1972-1989 “kültürel soykırım” dönemini de ders kitaplarına alma sorunları tartışıldı. Yeni olan bir başka gelişme de DPS Başkanı Mustafa Karadayı’nin “Türkçe Ders Kitapları” hazırlatıp bastırma vaadinde bulunması oldu. Fakat DPS bu defa da, okullar açılmazdan önce 2019-20 ders yılında devlet ve belediye okullarında birinci sınıftan yedinci sınıfa kadar Türkçe okuması için ana babaların Okul Müdürüne sunduğu dilekçelerin yürürlüğe konmasına baskı yapmadı ve işi denetlemedi. Bulgarca tek söz bilmeyen 12 000 Milletten öğrencinin Türkçe derslere katılması için de bir şey yap(a)madı.
DPS, Bulgar okullarında Reform Yapılması ve Avrupa istem ve değerlerine uygun eğitim-öğretim yapılmasına önayak olmadı. DPS, azınlıkların kör cahil kaldığını görmek istemediği gibi, şu da var: Bulgar eğitiminde çatlaklar belirdiğini, eğitimde ayar düzenini bozulduğunu halka açmıyor. Son yıllarda Bulgar ailelerin okul çağındaki çocuklarını ya dış ülkelere, ya Sofya, Plovdiv, Varna gibi şehirlerdeki Fransız, İngiliz, Alman ve İtalyan dil okullarına, bir kısmı da umumiyetle okula göndermeyip nitelikli öğretmenleri kiralayıp eve çağırıp (ev okullarında) öğretim yapıldığını izliyoruz. Bazı semtlerde Yeni Özel Okullar açıldığı da dikkati çekiyor. Sofya’daki FETO Okulu da eğitim etkinliklerine devam ediyor. İmam Hatip Okulları ve Yüksek İslam Enstitüsü de var, fakat bunların müfredatında ciddi Türk dili ve Türk tarihi eğitimi yok…
Ülkemizdeki yabancı (dil) okullarında öğrenciler sanki dış ülkelerde gurbetçi olarak çalışmaya hazırlanıyor. İstatistiklere daha dikkatli bakıldığında, 2019-20 ders yılına 20 000 (yirmi bin) öğrenci daha fazla gelmesi bekleniyordu. Bu çocuklar dış ülkelere çıkarılmış, fakat henüz gerçekler açıklanmıyor.
Genç aileleri Bulgaristan’da tutabilmek ve çocuklarını okullarda milli ruhta eğitebilmenin artık mümkün olmadığı gün gibi ortadadır. Bu problemin tek çözümü var. Azınlıkların kabul etmediği Bulgarca eğitim ve öğretimden vazgeçip, azınlık dillerinde, özellikle Türk dilinde, Avrupa istem ve değerlerine uygun okul programlarına göre, eğitim ve meslek eğitimi başlaması zamanı geldi. Ülkemizdeki yeni dev sanayi tesisleri Türk sermayesi tarafından kurulmuştur, Türk üretim tarzı istemlerine uygun çalışmaktadır ve işçilerin Türk dilini bilmesi, Türk adabına, yardımlaşma ve hoşgörü ruhuna göre eğitilerek uzmanlaşmaları zorunlu olmuştur. Bulgaristan’da eğitim modelinin hayatın el attığı istemlere uygun değişmesi gerektiğini görmeyen kalmadı. BGSAM ve BULTÜRK bu gereğe defalarca işaret etti. Bir gün önce Türk okulları açılması gerektiğine defalarca vurgu yaptı.
Şu iyi bilinmelidir. Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların içinde büyük bir korku var. Bu korkunun özünde 20. Yüzyıl dehşeti, asimilasyon vahşeti ve 21. Yüzyılın ilk 19 yılının aynı ruhtaki yaklaşımlarıdır. Hatta faşist ırkçılığın yeşermesi ve hükümet ortaklığına tırmanmasıyla durum sertleşmiştir. “Bulgar Etnik Modeli”, “Romanları Asimilasyon On Yılı” gibi saçmalık ve boş işler denendi ama netice alınamadı. Olmayan bir işin olmamasının nedenidir? Gerçek neden nedir? Şöyle açabiliriz:
İnsan toplulukları 2 şekilde gelişir (büyürler).
Birinci yöntem) Öteki toplulukları eritip yutarak (asimile ederek). Bulgar ırkı bugüne kadar bu tür bir topluluk oluştura gelmiştir. Örneğin, Bulgarlar daha Balkanlara gelmezden önce İslavlarla karşılaşmışlar. Onları yenmişler, kadınlarını kullanarak üremişler ve çoğalarak yayılmışlar. 5 oğlu olan Han Kubrat’ın eşi de bir Rus kadını olup 5 çocuk anasıdır. Onlardan biri de Bulgar ırkını Tuna nehri boylarına indiren Han Asparuh’tur. Osmanlı devrinin son döneminde asker alınmayan Bulgar gençler iş güç sahibi olmuş ve Bulgar ırkı ilk kez 2 milyon olabilmiştir. 20. Yüzyılda bütün savaşlarda kırılan Bulgar ırkı toprak olarak genişlese de, nüfus olarak içine büzülme devrine girmiştir. Nüfus olarak büyümek için başka etnik ve milletleri eritip içine akıtma yöntemini devlet siyaseti haline getirip uygulayan Bulgarlar 140 yıldan beri bu ilkeden asla vazgeçmediler:
Önce 1913’te ve 1934-1944 yılları arasında Müslüman Pomaklar asimile edilmek istenmiştir. Aynı dönemde Ulahlara, 1944’ten sonra, önce Makedonlara, 1962’de Romanlara, 1964’te ve 1972-73’te yine Müslüman Pomaklara, 1982’de yine Romanlara, 1984-1989 yılları arasında Türklere amansız saldırıp hepsini (istisnasız) eriterek (tarihte iz bırakmamak şartıyla) Bulgar Irkı içine akıtmak ve geçmiş ve gelecekten silmek istemiştir.
Bunu kabul etmeyenler göçe zorlanmış ve 1 milyondan fazla Türk Anadolu’ya geçmek zorunda kalmıştır. 1958’de tüm azınlık okullarının devletleştirilmesi ve Bulgar okul müfredatına geçilmesi de bu sinsi niyetin bir ürünüdür. 1989 sonunda sözde bu süreçlerden “dönüldüğü” ilan edilse de, Bulgar makamlar devletler arası hukukun bazı ilke ve maddelerini sinsi niyetleri lehinde ustaca kullanmışlardır. Bu ilkelerin başında gelen “suçlu bir devletin, kendini cezalandırmasının mümkün olmadığı” ve ikincisi de “kolektif alınan kararlardan kişilerin suçlu tutulamayacağı” ilkesidir. Böylece “soy kırım” diyebileceğimiz olaylardan tutuklanan ve ceza gören olmamıştır.
Bu siyasi çarpıklık Rusya ve Batı devleti tarafından desteklenmiştir. Azınlıklara zulümden yargılanmış Bulgar yoktur. İlk kez ev yakma, doğduğun yerde yaşama, ana dilimizi konuşma, dernekleşme gibi konularda davalarımızı Strazburg Uluslar arası İnsan Hakları Mahkemesine (UİHM) taşıyabildik. Devlet ve Belediye okullarında ana-okulunda zorunlu eğitim ve öğretim davamızı da UİHM’ne taşıma zamanı gelmiş bulunuyor.
Bulgar Eğitim Bakanı Krasimir Vılçev yeni ders yılının açılması vesilesiyle verdiği demeçte, “öğretmen, eğitmen, okul bekçisi, polis, jandarma ve okul müdür ve müfettişlerin 2019-2020 ders yılına Bulgarca eğitmek için öğrenci toplamak amacıyla mahalle ve gettoları toplam 200 000 (iki yüz bin) defa ziyaret ettiğini, evlere girdiğini, çocuk aradığını, ana babalara değişik önerilerde bulunduğunu” açıkladı. Bu da zorla asimilasyon siyasetinin bir devamıdır. Ailelere bakı uygulandığı ortadadır. Bu gelişmeler yeni olayların günümüz Bulgaristan’ında eğitim sorunun kader belirleyici duruma geldiğini kanıtlıyor. Azınlıklar 21. Yüzyılda 20. Yüzyıl kâbuslarını yaşamak istemiyorlar. Bulgaristan’daki etnik topluluk kimlikleri koruma direnişleri iç savaşa neden olabilir…
İkinci yöntem) Bulgar olmayan etnik toplulukların kendilerini koruyabilme, hayatta kalma ve öz gelişme mücadelesidir. Bulgarlar kendilerinden olan ve olmayanları eritip yutarak gelişirken, Bulgarca konuşmayan Bulgaristan etnikleri – Müslümanların hepsi, Makedonlar ve Ulahlar – doğal yoldan çiftleşip üreyerek büyüme yolunca gelişiyorlar. Asırlar boyu bu Türklerde, Romanlarda hep böyle gelmiş ve gelişmiştir. Bu açıdan bakıldığında Bulgar okullarına gitmek istemeyen azınlık çocuklarının anaları ve babaları, topluluğun kendisi koruma refleksiyle tepki veriyor, elini kolunu kaptırmaktan, evlatlarının beyninin değersiz şeylerle doldurulmasını istemiyor, ayrıca da doğal zekâlarını korumak istiyorlar. Bütün savaşları kaybetmiş ve devamlı çökmüş, esaret altında olmaktan sanki zevk alan Bulgar toplumuna, bu nedenle de karışmayı istemiyorlar. 3 milyon vatandaşın ülkeden kaçmasını başka türlü anlatabilmek imkânsızdır. Hiçbir ana baba çocuğunu batan bir gemiye bindirmek istemez.
Devam edecek.
İkinci yazı: Çözüm yollarını birlikte arayalım.
Okuyanlar lütfen dostları ile paylaşsınlar.
Teşekkür ederim.