DR. Nedim Birinci
Tarih: 3 Mart 2022
İnsanoğlu ne zaman uyanmalı? Kanımca çocuklarına yalan söylerse utançların en büyü en dehşetlisi olmalı.
Batı’lı sahipli Sofya “NOVA” TV başketin 79. Anaokulundan röportaj yayınlıyor.
Soru: “3 Mart’ın anlamı nedir.”
Birinci çocuk: “Türkleri Bulgarları kesmişler.”
İkinci çocuk: “Şipka’da üzerlerine taş, odun ve ceset atarak Türkleri yenmişiz.”
Üçüncü çocuk: “500 yıl Türk esaretindeymişiz, Kurtuluş günümüz?”
Dördüncü çocuk: “3 Mart’ta Ruslar bizi kurtarmış. Ruslar kurtarıcımızdır”…..
Bulgar anaokullarından “demokrasinin” 32. Yılında Bulgar, Türk, Yahudi, Çingen, Ulah, Gagavuz, Makedon, Ermeni vb çocuklara öğretilen bugün budur, 1944’ten önce faşizm döneminde de buydu. 1989’dan önceki totaliter diktatörlük döneminde çocuklarımızın beyni yine aynı zehirle otalanmıştı. Yukarıdaki basmakalıp yalanlara bir de gerçek eklenmelidir: Rusya olmasaydı, Bulgaristan Osmanlıdan asla ve asla kopamazdı. Ve Bulgar halkının en büyük özlemi o eski huzurlu yıllara geri dönmektir.
Bugün 3 Mart 2021, 3 Mart kutlamaları Sofya’da başladı. Askeri Töreni yöneten, Başbakan Yardımcısı, Savunma Bakanı, monarşi-faşist yıllarda katiller, 1990’dan sonra da aşırı milliyetçi, şoven, AB Konseyinin “faşist” dediği VMRO-BND politik partisinin lideri Krasimir Karakaçanov “Bayrağı Göndere Çekin!” emri verdi ve Bayrak çekildi.
Bulgar Prensliği (1879), Bulgar Çarlığı (1909), Bulgaristan Halk Cumhuriyeti (1944) ve Bulgaristan Cumhuriyeti (1991) bayrağı 143 yıldan beri rüzgâr nereden eserse o yönde dalgalanmıştır. Halen 2004’te NATO ve 2007’de AB üyesi olan 2009’dan beri Birleşik Amerika’ya biat eden Bulgaristan bayrağı Batı yönünde dalgalanmaya çalışsa da Rusya gölgesinde açılamıyor.
4 Nisan seçimlerinden önce 5 politik parti ve seçim birliği Milli Bayram gününün ve Bulgaristan’daki Rus devlet ve ekonomi modelinin değiştirilmesi için referandum yapılmasını programına aldı.
Milli bayram olarak şu tarihler öneriliyor:
1) 6 Eylül Bulgar Prensliği ve Doğu Rumeli’nin birleştiği gün.
2) 22 Eylül Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan ettiği gün
3) 24 Mayıs Bulgar Maneviyatının Diriliş Günü.
3 Mart kutlamaları bu yıl da Koca Balkan’ın “Şipka” Tepesinde yapılacaktı, “Şipka” Gabrovo ili topraklarında bulunur ve “Covid-19” salgınının yayılma hızını dikkate alan Belediye Başkanı, “kutlama törenlerine gelmeyin, toplanmayın, salgının yeni bir hızla yayılma tehlikesi çok büyük çağrısında bulundu!”
Ne yazık ki, 2016’da, Türklerin de oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilirken Moskova’dan kendisine verilen “O topraklarda 180 anıtımız var, hiç birisinin üstüne kuş konmasın” emri alan Cumhurbaşkanı Gen. Rumen Radev ve Meclis Başkanı sıfatıyla “Bulgaristan Türklerinin hiçbir isteği yasallaşmayacak” emrine yüzde yüz uyan Tsveta Kara Yançeva da makam aracıyla “Şipka” Tepesine çıktı. 1934’te kurulan Rus Anıtında duvar taşları çatlamış patlamış çevre 300 metre çemberle kapatılmış. Radev konuşmasını beyaz peynirli börekleri ve manda yoğurdu ile ünlü büfe, lokanta ve park alanında yapacak.
Daha önce yaptığı son konuşmasında Radev, “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin Manastır şehrindeki “Bulgar Kültür Evine” saldırı yapıldığını ve Bulgar Milli Şuuruna sahip KMC vatandaşlarının sıkıntılı günler yaşadığını” bildirdi ve Milli Güvenlik Konseyinden “olaya müdahale ederek, Bulgar kimliğini savunmasını” emretti.
Bu olay, Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya İmparatorluğu arasında 3Mart 1878’de İstanbul / Yeşil Köy (San Stefano) Barış Tutanağı imzalamamasıyla sıkı sıkıya bağlıdır. 3 ay ömrü olan ve 1878 Berlin Konferansı’nda bozulan ve geçersiz kılınan bu geçici protokol Bulgar Milli Şovenizminin ve Büyük Bulgar Devleti mitolojisinin doğmasına temel olmuştur. Yeşil Köy ön protokolünde Rus İmparatorluğu ile Barış Protokolünün geçerli olduğu coğrafya olarak Ohri Gölünden Karadeniz’e kadar uzanan Osmanlı toprağı gösterilmiştir. Bulgarlar da “Rus İmparatoru, bu toprakları bize vermek için Osmanlı’dan koparacak” hayaline kapıldılar ki, 3 Mart sabahı “Avrupa” TV sunucusu bilinen gazeteci Georgi Kuritarov “3 Mart 1878 tarihi bir Bulgar mitolojisinin, Bulgar milli şovenizminin doğduğu tarih ve Bulgaristan’ın yüz karasıdır” dedi.
Çarlık döneminde Bulgar Milli Bayram günü olarak kutlanan 3 Mart vatan toprağımızda faşizmin ve saldırgan yayılmacılığın kükremesine temel olmuş ve halka yıkım ve felaket getirmiştir. 1944-1990 yılları arasında kutlanması yasaklanmıştır. 1991 Anayasası ile yeniden Milli Bayram günü ve tatil ilan edilen bu tarih Bulgar toplumunu, devlet kurumlarını ve ruhunu Rusofil ve Rusofob olarak ikiye bölmüştür.
1912-16 yılları arasında Cumhurbaşkanı olan Rosen Plevneliev 3 Martı Milli Bayram olarak tanımadı, “Şipka’ya” çıkmadı ve Rus Anıtlarından hiç birine çelenk koymadı, Rusyaları istilacı ilan ederek anıtların yıkılmasını istedi.
2021’de Başbakan Boyko Borisov da “Şipka” Tepesine çelenk götürmemişti.
Son 143 yılda Bulgar milli devlet bilinci son Osmanlı Rusya Savaşında Çar II. Aleksandır zaferine dayandırılmış olsa da, 1990’dan sonra Bulgar toplumunun büyük bir kısmı, 1878’de Rusya Çarı’nın Bulgaristan’ı kurtarmadığına, esaret altına aldığına inandı. Bu konuda birçok yazı ve kitap çıktı ve Bulgar halkı egemen ve bağımsız devlet davasını kucakladı.
Aslında bu konu Rus klasiklerinden İvan Turgenev’in eserlerinde ve özellikle Lev Tolstoy’un “Ana Karenin” romanın son bölümünde, Bulgarların hak ve özgürlüklerinin tamamen dışında Rus emperyalizminin küresel politik hedefleri olduğu, İstanbul’u ele geçirmek istediği ifade edilmiştir.
Rus Çarı’nın emperyalist yayılma politikasına Rus klasik Dostoevski de değinirken, “Yazarın Not Defteri” yapıtında, “Rusya İmparatorluğu’nun Osmanlıya savaş aşma nedeni, ‘Rusya’daki havayı temizlemek’ ve Konstantinapol’ü işgal etmekti” demiştir.
Gerçekler, Rusya’nın Osmanlıya saldırı savaşı açması nedenlerinin 143 yıl sonra tartışılmaya devam ettiğine kanıtlar sunuyor.
Bu arada Rus yazar Evgeniy Utin’in “Bulgaristan’dan Mektuplar” eseri 2017 yılında Bulgarca da yayınladı. Kitapta. Rusların 1877’den başlayarak Bulgar talan ve zulmü anlatılıyor.
3 Mart 2021 tarihi öncesi çıkan yazılarda, bu tarihin “Bulgarlar içinbir masal olduğu, 2 denize çıkan bir devlet hayali oluşturduğu” anlatılırken, Bulgar milli doktrininin 143 yıl önce “San Stefanizm” temelinde oluştuğuna ve günümüzde “milli çıkarları” belirlediğine işaret ediliyor. Birkaç milli felaket yaşanmış olmasına rağmen, günümüz Bulgar milli siyasetinin temellerini oluşturandır, vurgusu yapılıyor.
Bulgar devletini yasallaştıran birinci belgenin “San Stefano Geçici Barış Protokolü” olduğu belirtiliyor. Avrupa devletlerinin Bulgar doktrinini oluşturan 2. Belge olarak Nisan 1876 Ayaklanmasını tanıdığı ve üçüncü belgenin de 1-13 Temmuz 1878 Berlin Konferansı kararları, son hedefe yönelik stratejik belgelerden biri olduğuna yer veriliyor. Böylelikle 1919 Neuilly Anlaşmasından sonra Doğu Rodoplar’ın Bulgaristan’a katılması da haklı gösteriliyor.
Yazılarda, Osmanlı devletinden çıkan en büyük Balkan devletinin Bulgaristan olduğu, Bulgaristan’ın 1885’te Doğu Rumeli’yi ilhak etmesinden sonra, 19. Yüzyıl başında kurulan Sırbistan ve Yunanistan’dan daha büyük olduğu öne çıkarılıyor.
Bugünkü Bulgaristan dış politikası ABD’nin küresel çıkarları doğrultusunda yürütülüyor. ABD, Bulgaristan’da “Novo Selo” ve “Kalyakra”da 2 askeri üs bulunduruyor ve yenilerini kurmaya hazırlanıyor. Bu üsler bugün Rusya Federasyonuna karşı olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti halkına da karşıdır. Ünümüzdeki 4 Nisan seçimlerinden sonra Balkanlar’daki ABD emperyazmi politikasını başarılı yürütmesi için GERB partisinin ABD üniversitelerine gönderdiği ve ABD “Demokrat Partisi bursu ile yetiştirilen Daniel Mitov liste başı olarak Sofya’dan milletvekili adayı gösterildi. Bu politikanın ucunda Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ile çelişkilerin ABD lehinde güçlendirilmesi ve Kosova,, Üsküp ve Bulgaristan askeri üslerini birbirine bağlama ve Burgaz ve Varna’da 2 askeri deniz üssü kurulması vardır.
Bu açıdan bakıldığında 3 Mart Bulgar “kurtuluş günü” aslında Rus esaretinin Alman Nazi esareti, ardından Alman Nazi-faşist esaretinin Sovyet esareti ve şimdi ve Sovyet esaretinin Washington emperyalizmine biat etmek olarak yuvarlanan bir köleleşme süreci olduğuna tanık oluyoruz. Bu esaretlerin her birinde en fazla ezilen azınlık Türkler ve Müslümanlar olmuş, memleketse hep çökmüştür.
Okuyanlara teşekkürler.
Lütfen paylaşınız.