Osman BÜLBÜL

Tarih: 24 Aralık 2017

Konu:    Biz neden fakiriz?  Aramızdaki şeytanlar.

85’ini sürdürdüğüm şu “kısacık” ömrümde Bulgaristan’da 2 çok önemli dönem yaşadım.

Birisi bundan 70 yıl önce 23 Aralık 1947’de ülkedeki tüm sanayi işletmeleri ve madenlerin  ve 5 gün sonra da 50 bankanın birden devletleştirilmesi oldu. Devlet mandıralara, değirmen ve esnaf dükkânlarına da kilit vurmuştu. Bu işten değirmenci, darakçı,  fırıncı, yağcı, kasap, dükkân sahibi, celep ve zanaatçı Türkler de zarar görmüştü.

Daha 1944 yılının sonunda ve 1945 yılı başında hisse senetleri Almanların ve Macarların elinde bulunan, karlı çalışan 200 sanayi işletmesi Sovyet işgal güçlerinin eline geçti. Bunların arasında 18 tütün işletmesi, Kırcaali Kurşun Çinko fabrikası ve madenler de vardı.

Devletleştirme ve özel mülkleri gasp etme işleri o dönem Moskova emriyle yapılıyordu. Bulgaristan’da rejim değişikliği oldu. Faşist diktatöre yıkıldı. Sosyalist düzene geçildi.

Devletleştirme bağımsız var olabilecek, çalışabilecek bir tek sosyal katman bırakmadı. Toplumsal mülkiyet köleleştirildi.

Halk Mahkemesi” kuran komünistler iri sanayicileri, bankacıları ve siyaset adamlarını yargıladı, müebbet hapis veya ölüm cezası verdi. Mallarına kondu, ailelerini sürdü ve pek çoğunun da hayatına kıydı. O zaman devletleştirmeden sonra özel kanunlar çıkarıldı. Yolsuzluklarla ilgili savcılığın dava açması yolu yasalarla kapandı. Devletleştirici soyguncuların hiç biri içerisini boylamadı.

3 yıl sonra tarımda kooperatifçilik başladı. Köylünün elindeki koyun, keçi ve öküzler, saban, pulluk ve arabalar toplandı, tarlaların arasındaki sınırlar kalktı. Karşı koyanlar sürüldü. “Belene” kampı hala kan kokuyor.

1950’lı yılların sonunda Bulgaristan iflas etti. Moskova’dan yeni kredi alabilmek için devletin altın rezervi trenle Moskova’ya taşındı ve “Gostbank” korumasına teslim edildi. SSCB’den alınan kredilerle üretimine sürüm olmayan fabrikalar kuruldu.  1978’te Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksey Kosigin Bulgaristan Komünist Partisi MK’ne gönderdiği bir mektupta, “malı satılmayan yeni fabrika kurmayın” dedi. Sonuçta Bulgar ekonomisinin döviz kaynağı yalnızca Sovyet doğal gaz ve petrol ürünleri oldu. Rusya’da aldığımız ham petrolü Varna, Vratsa, StaraZagora ve Dimitrovgrad suni gübre tesislerinde veya Burgaz “Neftohim” petrol-kimya tesisinde işlenip T.C. “Pektim” şirketi üzerinden Türkiye’ye ya da Batı ülkelerine satarak kazanıyordu.

Bu gelişmeler seyrinde, Bulgaristan, özellikle “soya dönüş süreci” adlı isim değiştirme ve Türk Müslüman kimliğini zorla yok etme döneminde ve özellikle 1988’de yeniden iflas etti.

Sosyalizm yıllarında yaratılan devlet ve kooperatif mülkünün özelleştirilmesi ise 1992’de tarımda ve 1997 – 2001 yılları arasında sanayi ve bankacılıkta gerçekleştirildi. 2017 yılında Bulgar devlet ve hükümet yönetiminin, meclisin ele aldığı, kamuoyuna sunduğu ve şu an “spot” etmiş, derin derin inceleyeyim mi incelemeyeyim mi diye üzerinde kösteklendiği ana konu oldu. 1997 – 2001 yılları arasında (İvan Kostov hükümeti dönemi) yapılan özelleştirme esnasında işlenen suçları, torbalanıp çalıp kapılanı, suçluları, devleti talan edenleri, yurtta ve dış ülkelerde daire, saray, köşk ve deniz villası ve dağ evi sahibi olanları, ayrıca bu yasa dışı işlerden zengin olanları tutuklatıp mal-mülküne el atıp hırsızları yargılayarak içeri atalım mı? Atmayalım mı? gibi sorular aktüel siyaseti belirledi. Sofya 46. meclisinde oturan kadroların % 80’den fazlası tartışma konusu “özelleştirmelerden” parmağını yalamış ve zengin olmuş kişilerdir. Fakat bunların arasında “sular akarken bakırlarımı doldurayım” yaklaşımıyla dozu iyice kaçıranlar bu defa çok fazla göze çarpıyor. Aralarından “Ne oluyor? Deyip uyananlar Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) ve Bulgaristan Sosyalist Partisi  (BSP) saflarındandır.

İşte böyle bir siyasi ortamda, deprem olacağına haber veren farelerin kocuştuğu günleri  yaşamaya başladık. Bu depremin ilk çıtırtılarını 2016’da Cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde duyumsamıştım. Tam olarak 14–15 yıl sonra ortaya çıktı. Pek geçerli ve inandırıcı olmayan sebeplerle istifa eden 2. Borisov hükümetinin aslında bu adımı “devlet olarak iflas etme ve bu yükün altında kalma” tehlikesini gözle gördüğü için yaptığı öğrenildi. Bunu öğrenirken, bir de 2014’te iflas eden “KTB”nin – (Bulgar kooperatif Ticaret Bankası) devleti de peşinden sürükleyip çökertecek büyüklükte olduğunu öğrendik. Bankalar arasındaki büyüklük sıralamasından üçüncü sırada olan KTB için hazırlanan uzman raporu 15 bin sayfa, portföyünden çalınan para bir hesaba göre 4. 700 000 000 (dört milyar yedi yüz milyon) leva, başka bir uzman hesabına göre ise 7 500 000 000 (yedi milyar beş yüz milyon) levadır.

Sofya’da şatosu, birkaç süper lüks dairesi, Karadeniz kıyısında 2 köşkü, dağ evleri, İsviçre’de sarayı ve daha birçok gayrı menkulü olan bu bankacımız şimdi Belgrat’ta firarda. Sofya’da açılan davaya gelmiyor. Bizim Yugoslavya ile aranan suçluların mahkeme kararıyla yakalanmalarından sonra iade edilmesini öngören antlaşmamız yokmuş. Bankacı Vasilev  Tuna kıyısında bir otelde kalıyor, koruma, avukat vb parası derken aylık masrafı $ 200 000 (iki yüz bin) US Doları buluyormuş.

Tabii ayda 200 levaya geçinme çilesi çekenlere 2014’ten beri bu rakamları anlattıkça insanlar uyandı. Örneğin Bankacı Vasilev’ın son aylarda Belgrat’ta geçinebilmesi ve olayları takip etmesine gerekli olan sözü edilen 200 bin US Dolar, Rusçuk gibi Tuna limanlarımızda demirlemiş bazı ırmak gemilerinin hurdaya çıkarılıp kesilmesinden, yine aynı şehirdeki tersanesinin hurdaya çıkarılmasından vs sağlanıyormuş. Andora kutusunu açan ise,  “Dunarit” AŞ adlı askeri fabrika dolayında dönen bazı dolaplardan onun büyük paralar sağladığı, fabrikanınsa aylardan beri işçi maaşlarını ödeyemediği ortaya çıkınca, işçilerin ayaklanması ve Sofya’da Bakanlar Kurulu önünde toplanmasıyla ortaya çıktı.

Daha kısa bir anlatımla Mart 2017’den beri 3. Borisov hükümetinin ayakları sürekli sallanıyormuş. Sağın orta çizgisinden daha da sağa kayarak faşistlerle sarmaş dolaş olması da bu sebeple haklı gösteriliyor. Bu böyle ve gözle görülürken, uyanan halk kitlesinden “şu daha önce çalınan paralar da bir sorgulansın” havası geldi. Borisov’un başkanı olduğu GERB partisi de “1997 – 2001” döneminde yapılan özelleştirmelerin dosyaları açma kararı aldı.

Bu işin 2 aşaması var. Birisi mali sermayenin özel ellere geçmesi, ikincisi de sanayinin özelleştirilmesi.

Bankalar 1996 -1999 yıllar arasında özelleştirilerek soyuldu. Toplam 6 milyar D Mark (Alman Markı) çalındı. 15 Banka çöktü ve iflas etti. Bulgaristan’da bankaların içinin boşaltılmasına “mali sermayenin özelleştirilmesi” dendi. Ardından eldeki paralarla da özelleştirilmeye açılan sanayi işletmeleri 100 tüzel kişi tarafından satın alınarak olay noktalandı.

İkinci aşamada sanayi talan edildi.

1997 -2001 yılı arasında, Bulgar devletinin ekonomik ağır sanayi omurgasını oluşturan “A” sektörden 1 100 sanayi tesisi –demir döküm fabrikası, kimya tesisi, silah fabrikaları, büyük ölçekli makine ve taşıt araçları yapım üniteleri, uçak alanı, demiryolu ve tersane ve limanlar İvan Kostov hükümeti tarafından satıldı. Toplam 39 milyar leva değeri olan “A” sektör tesislerimiz 3 milyar levaya elden çıkarıldı yani özelleştirildi. Çalınan 36 milyar levadır. Bu özelleştirmenin anlamı Başbakan İvan Kostov etrafındaki çevrenin özelleştirmeden pay alarak zenginleşip palazlanmasıyla anlatılıyor. Bulgar devleti böyle likide edildi. Bu talandan HÖH Başkanı Ahmet Doğan da parmak yaladı, zengin oldu ve adaletten korktuğu için “saraya” kapandı. Bu hırsızların sayesinde biz zengin bir devletten yoksul bir devlet olduk Eğitim, sağlık (ilaç için)  ve emeklilik için paramız vardı, şimdi yok. Bu öyle bir talandı ki, 1998’de yapılan emeklilik reformuyla 360 leva emekli maaşı alan bir öğretmenin aylık geliri 70 levaya düşürüldü. Halk boğazlandı.

2002 yılında sözde yasal özelleştirmee talanına katılan ve hırsızlık yapan 1 577 kişi hakkında savcılık dava açtı. Kimse tutuklanmadı. İçeri atılmadı. Başbakandan, kabineden sorumluluk aranmadı. Çünkü Bakanlar kurulunda kararlar kolektif alınıyor. (Bulgaristan’ın 1991 Anayasasına göre kolektif alınan kararlarla ilgili sorumluluk aranamıyor. Bu meclis için de geçerlidir.)  Bazı özelleştirme kararları ise birkaç bakanlık tarafından ortak alınmıştı. Hesap sorma, savcılık tarafından dava açılması yolları özel yasalarla kapandı. İşte böyle bir ortamda Bulgaristan büyük ve orta ölçekli sanayi çökertildi. Ahmet Doğan bu işin içindeydi. Devlet yönetimindeydi. Ceplerini doldururken halkımızı uyarmadı. “Kapıda hırsız var, bizi bitirecek,” demedi. Parti yönetiminde hırsız başının yakınında görev alan Osman Oktay, Kasım Dal ve Lütfi Mestan gibileri bu işten susma payı ve mecliste hırsızlığı meşrulaştıran yasaları onaylama payı aldıkları için Ahmet Doğan kadar suçludur. Bazı kararların mecliste HÖH grubu tarafından onaylanması için direk baskı yapıldığı (zar için 10 – 20 ‘şer bin leva dağıtıldığı biliniyor) ama namusumu parayla satmam deyip tepki gösteren olmamıştır.

Örneklersek 70–80 uçağı olan “Balkan” sivil havacılık filosu 100 milyon US Dolar’dan fazla değere sahipken, 130 bin US Dolara satıldı.

Kremikovtsi Demir Döküm Kombinasıni” 1 (bir) US Dolara sattık. 5 yıl sonra kombinanın hisse senetlerinin % 60’ı 600 milyon US Dolara piyasaya sürüldü ve hemen satıldı.

1997-2001 yılları arasında sıkı dostlar arasında devlet taşınmazlarını haydutça peşkeş çekmeyi örgütleyen Başbakan İvan Kostov’tur. Ondan da asla hesap sorulmadı. Başbakan İv.Kostov’un danışmanlarının hepsi sabıkalı kişilerdi. Önce özelleştirme kanunları yazıldı, eskiler öyle değiştirildi ki, arkalarında iz bırakmamaya özel özen gösterdiler. Devlet dolandırıldı. Soyuldu. Büyük rüşvetler paylaşıldı. Para kaçırmak amacıyla ilk banka hesabını İtalya’da yaşayan İv. Kostov’un kızının “Maçigani” şirketine açtı. Ardından büyük sayıda  Of Shor hesabı açıldı. Evrak özerinde Başbakan imzası olmadığı için hesap sorulamadı. O yılların Başsavcısı olan Filçev hakkında akıl hastası dediler. Ahmet Doğan da evrak  imzalamadığı için kuruda kaldı. Bulgaristan yasalarında cezai suçlar için somut zaman ve mekân tespiti istendiği dikkate alındığında bu işin iyi hazırlandığı, hırsızların kuruda kalması planlarının tuttuğu daha o zaman anlaşıldı. Bizde hapishanelerde yatanlar çingenelerdir. Onlar ufak tefek hırsızlık veya dalaş-dövüşten 4–5 ay içeri düşer ve kışı kaloriferli koğuşlarda devlet sofrasında geçirmeyi tercih eder.  En büyük dolandırıcılar “suçsuz” ve dışarıdadır. İçeri düşenler ise hastanelerdeki lüks odalarda hizmet görür.

Bulgaristan gerçekliği bu iken, bu yıl da Yılbaşı arifesine HÖH “fahri” başkanı, hem kendi korkusunu gizlemek hem de çapulculuk işlerinde yakın ortağı olan Boyko Borisov’u sakinleştirmek için yeni bir demeç okudu. Asıl sebebi, Borisov’un 1997–2001 dönemi özelleştirme dalavereleri artık tozlanmış dosyalarını açıp, durumu kurtarmak için birkaç para toplamaktı.  Bu olmazsa bile “gensoru” hazırlıkları yapan BSP muhalefetine gözdağı vermekti. Borisov’un niyeti BSP partisini korkutmadı. Fakat HÖH “fahri” liderinin ruhunun titrediğini herkes görebildi. Doğan’ın demecinde “biz gensoruyu desteklemeyeceğiz, rahat ol ve işine bak” demesi, cidden korktuğunu ele verdi. Çünkü “Bulgartabac Holding”, “Leylek Yuvası Barajı” nda vb ceplenen komisyonların kaç sıfırla yazıldığı henüz açıklanmadı. Sonra Mehmet Dikme’nin bakanlığı zamanında dönen dolapların elenmesi de araba devirebilir.

Ahmet Doğan yılbaşı mesajında, hükümetin geleceğine ışık tutmaya çalışırken, geçmişimizden söz bile etmiyor. Partinin adını bile söylemiyor. Ne ki onu endişelendiren birçok olay oldu.

Son günlerde “Prokopiev” adlı bir oligarşi temsilcisinin 200 milyon levasına haciz kondu. O bir Razgratlı’dır. Özelleştirme yıllarında Kaolinovo belediyesindeki kil ocaklarını devletten araklayan ve kendi hesabına işleten bir ünlü iş adamıdır. Taşınmazlarının 2 milyar leva olduğu anlatılıyor. Hükümete ateş püsküren “Kapital” yayınları onundur. Doğan bu kişinin işletmesine el konup malının mülkünün devletleştirilmesini istemiyor. Devletin talan edilmesini durdurmak da istemiyor. Çünkü o çorap bir sökülürse korkusunu yaşıyor ve işler denizdeki Köşküne, otellerine ve birçok işletmedeki gizli senetlerine ve Of schor hesaplarına dayanırsa korkusu canlıdır ve artık gecelerinde kâbus oluyor.

Bu nedenle Ahmet Doğan Bulgar milliyetçiliğinin savunduğu “ulusal çıkarlar” plağını çevirerek Başbakan  Borisov’un arkasında durdu. “Sen faşistlerle ortaklık yapıyorsun, bu ulusal güvendiğimiz için tehlikedir” demedi. Bulgar siyasi bünyesi için adeta vebalı olduk. Bunu görmezden gelip hesap sormuyor. İktidara yağcılık yapıyor. Demek oluyor ki, tüyleri dikilmiş ve titriyor. Doğan kaç yerden maaş aldığının açıklanmasından korkmu yor mu? Korkuyor kuşkusuz! Yılbaşı bildirisindeki üslup ve endişeler de buna işaret ediyor…

Halkımız bu pis rüşvet, talan, çalmak, satmak, aldatmak işlerine karışmamıştır, ruhu temizdir.

Bu bildiriyi okuyanlar Doğan’a “heydi kardeşim yeter bu kadar, sen sürüden ayrıl, sen saraya biz davaya” diyor. Doğan’ın, siyaset işlerinde tamamen yavan olan Pabuççu’nun  Karadayı ile görüşmelerinden sonra “isteyen DPS’ye dönebilir, elimi öper sayaya girer” çağrısı bu defa tutmayacaktır. Doğandan kopanlar şerefli Türklerdir. Görüyorsunuz Deliormn’da Vali seçtiler, muhtar ve belediye başkanlarını kendileri seçiyor ve hakları uğrunda baş kaldırmış gururla yürüyorlar. Halkımızın ikiyüzlü Doğandan artık kurtulması gerek. Biz 200 leva ile geçinmeye çalışırken 1997–2001 yıllarında yapılan talandan, II. Simyon döneminde alıp yürüyen rüşvetçilikten sorumlu tutulamayız. Kanunlar değiştirilsin ve İvan Kostov ile Ahmet Doğan başta olmak üzere, Vasilev gibi hırsız bankacılardan, üstelik Avrupa Birliğinden gelen paraları çar çur edenlerden hesap sorulsun.

Ahmet Doğan teşviki ve açtığı şemsiye altında halkımızın malını mülkünü gasp eden  günümüz zenginlerinin (Prokopievlerin) tutuklanıp içeri atılmasını garantilemek ve milyarları halka, devlet hazinesine toplamak için özelleştirme suçları için zaman aşımını kaldırıp işe başlama zamanıdır. Doğan bu demecinde de suçlulardan, dalavereci, dolandırıcı ve rüşvetçilerden yana yer aldı. Bulgaristan Türklerinin durumunu görmüyor. Görmek istemiyor. Gerçek budur. Adaletten yana olmayan hiçbir kişi büyük siyasetçi olamaz. Adalet mutlaka yerini bulacaktır. Adil olmayan bir kişi azınlık haklarını savunamaz. Türklük davamızı yarı yolda bırakmadı mı? Yine bu açıdan bakıldığında, Doğan demecinde mahkemelerdeki davalar üzerindeki savcılık çadırının kaldırılmasını istemeliydi. Bunu da yapmadı. Yıllarca süren davaların sonuçlanmasını ve adaletin yerini bulmasını da istemeliydi, İstemedi. Sopa hainlere, ajanlara, müzevirlere dönecek diye korkuyor. Eli ayağı titrese de susuyor. Bu defa da totalitarizm kurbanlarının yargılanmasını istemediğini bir daha ortaya çıktı. Onun adlarını söylemeye korktuğu kişiler bizim şehitlerimizdir. O Türk kimliğine düşman bir lider. O, Türkler partisini yönetemedi ve yönetemez. Bundan böyle Bulgaristanlı Türkler adına söz söyleme hakkına sahip olamaz!

Bu işleri kurcalayana bir bakalım!

Başta gelen, Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi için vatandaşları (GERB) partisidir. Çünkü 2005 yılından sonra kurulduğu için özelleştirme suçlarından sorumlu olmadığı havasındadır.

İkinci olarak, aşırı milliyetçi ve faşist iktidar ortaklarıdır. Onlar da “biz bu talanda” yoktuk hesapları peşindedir. Onların hedefinde Ahmet’i hapse göndermek, HÖH’ü kapatmak ve Türkleri siyasetten dışlamak var. Bu defa Ahmet Doğan’a diz çöktürmüşlerdir. Türklerin pişmanlık duygusuyla Doğan’a dönmeyeceklerini biliyorlar ve seviniyorlar. Türkiye’nin siyaset bozuntuları lehimize çalışıyor “yaşasınlar” diye kadeh kaldırmışlar.

Savcılığın görüşü nedir?

Bulgaristan’ın ekonomi ve maliye olarak çökertilmesinden kim sorumlu sorusuna cevap ararken o yılların Baş Savcısı Filçev (Şimdi Sofya Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Ceza Hukuku Profesörü)  “soyguncular sorumludur” dedi. Özelleştirmenin sonucu şudur: Bugün Avrupa’da Bulgaristan halkından daha yoksul, daha cahil, daha hasta bir halk yoktur. Özü (geri dönüş) olan ve adına da “Geçiş Dönemi” denen o yıllarda başına gelen kötülüklerden daha feci olanı yaşanmamıştır Bulgar tarihinde.  Olay şöyle ki, bir Türk olarak ben, 681’de kurulan Han Asparuh devletinden beri böyle bir talan görülmediğini yazıyorum. Bu talancı ekonomik ve sosyal kemirişten, memleketimizde yaşayan insanların tümü manevi olarak da büyük zarar görmüştür.

Cevap arayan şöyle bir soru daha var: İşlerin bu kadar kötüleşmesi sonucunu doğuran o kararları kim aldı? Kamuoyu, azınlıklar  şu sorulara yanıt arıyor: Özelleştirme kanunları Başbakan Jan Videnov (1995 – 1997) /BSP/ hükümeti mi yoksa Demokratik Güçler Birliği’nin İvan Kostov (1997 – 2001) hükümeti zamanında mı yazılıp onaylandı?

Ajan ve işbirlikçi olduklarını kabul etmeyen, dışardan beslendiklerine yanaşmayanlar o  kararların Birleşik Amerika ve Avrupa Birliği’nin baskısıyla alındığını söylüyorlar. Sanki pişmanlık duyuyorlar, fakat ABD Büyükelçiliğinin bir dediğini iki etmiyorlar.  “Onlar bize her şeyi dikte ettiler” demek suçluları aklamaz. . Bizim üzerimize öyle bir baskı çullanmıştır ki, o zamanlar yani 1995’te 9 milyon olan Bulgar nüfus 2017’de artık 6 milyon kaldı, % 50’si de dış ülkelere kaçtı. 1997’de bir gazete’de Bulgar nüfusun sadece 3 milyon kişi kalacak yazıyordu. Bu rakamın içinde Türkler var mı? Oysa her etnik son darbeden yara aldı, azalmaya devam ediyoruz. Çok azaldık. Gençler, memleketimin en parlak, en umutlu kişileri dışarı kaştı. Sokaklarda genç kişilere rastlanmıyor. Yok oluyoruz.

Bana kalsa bu gelişmeler baştan sona dış baskı sonucu olmadı. Doğan, kendisini akıllı satıyor, fakat o gibilerin 27 yıldan beri Bulgar devlet yönetiminde aldıkları kararlarla bu duruma getirildik ve bu kör gidişin sorumlularından birisi kendisidir. Hemen tutuklanıp yargılanmalıdır. Bizim adımıza aklına geleni konuşamaz. Ebedi dokunulmazlık yoktur. Mezar bekçisi de yoktur. Halkların istemediğinin mezarına kazık kaktığı bilinir.

Paylaşmaya unutmayınız.

İyi günler.

Reklamlar