Tarih: 20 01 2019
Tercume: Hamiyet ÇAKIR
Konu: 1990 – 2001 arası Bulgar basını bizi yazamadı.
1989 Mayısından sonraki 20 günde Bulgaristan’da o kadar acı olaylar yaşandı ki, Bulgaristan’ın yeni tarihinde daha önce bu kadar trajik benzer olaylar hiçbir zaman yaşanmamıştı. Bulgaristan Türkleri vatanlarından zorla kovuldular. Fotoğraf: socbg.com Hak ve Özgürlük Partisi yönetiminin bir Türkçe gazete çıkarmaması af edilebilecek bir suç değildir. Onlar bu hainliği bilinçli yaptılar. Af edilecek hiçbir tarafları yoktur.
19 Ocak 2019 tarihinde Sofya’daki Akademik Araştırmalar Merkezinde Bulgaristan’da “Soya Dönüş Süreci” (1984-1989) konulu bir yuvarlak masa toplantısı yapıldı. “Soya Dönüş Süreci Ekonomisi” (2016) başlıklı analiz eserinin yazarı Rumen Avramov forumu yönetti.
Almanya Leipzig Üniversitesi’nden Balkan Yarımadası azınlıkları konusunda derin araştırmaları olan Wolfgang Hoepken, “Bulgaristan Tarihinde 1989 Müslüman Türk Göçü” konulu bir araştırma sundu. Foruma Bulgaristan Türk aydınlarından Prof. Zeynep Zafet katıldı. Bulgar tarihçilerden Stefan Deçev, Mihail Gruev, Momçil Metodiev, Evgeniya İvanova, siyaset bilimcilerden Antoniy Todorov, etnik sorunlar uzmanı Mihail İvanov, sosyal psikolog Rumen Petrov, Teodora karamelska ile Lübomir Pojarliev hazır bulundular. Krasimir Kınev, “Soya Dönüş Sürecinin Yargı tarih – Yakalanamayan Suç” başlıklı bir sunum yaptı. Zorla isim değiştirme zulmüne karşı mücadelenin kahraman isimlerinden biri olan Zeynep Zafer, Trajik Geçmişin Samimiyeti: Kurbanların Asimile Edilmeye Karşı Yaratıcılığı konulu analizini okudu.
Yulyan Metodiev, “Bulgar Basını ve Soya Dönüş Süresi” üstüne bir konuşma yaptı.
***
Bulgaristan’da sözüm ona “Soya Dönüş Süreci” konusunda 1990 – 2001 yılları arasında merkez basında çıkan yazıların içerik sel analizi yapılmıştır. Ele alınan dönemde, Bulgaristan’daki Müslüman azınlıkla ilgili komünist rejimin izlediği baskıcı, insan düşmanı ve zorba siyasetin en yalın ve güçlü delillerinin sürekli gizlendiği ve bunlara ulaşılmasının imkânsız hale getirilmesinden dolayı derin bir milli görüş oluşturma süreci engellenmiştir.
Komünist iktidarın düşmesinden hemen sonra ülkede “Demokrasi” (Demokrasiya), “Özgür Halk” (Svoboden Narod), “21. Asır” (21 Bek), “Raportör 7” (Reporter 7) ayrıva “Fax” ve “Şafak Vakti” (Ranno Utro) gibi kısa ömürlü bağımsız muhalefet gazeteler çıktı.
Muhalif gazeteler şu ana konular üzerine yoğunlaşmıştı: Todor Jivkov, Bulgaristan’ındış borçları, sürgün ve toplama kampları, milli Güvenlik Teşkilatı (DS). “Demokrasi” gazetesi güya “Soya Dönüş Süreci” ile “komünizmin sökülüşü” gibi 2 konuyu da konu listesine almaya çalıştı. Demokratik Güçler Birliği (CDC) basın organının ilk sayılarında çizilen eğilim 2001 yılına kadar devam etmiştir.
1990 – 2001 arası Bulgar basınından etnik izler:
Türkler konusunda basılan metinlerde yalnızca “Büyük Göç” anlatılmıştır. Sanatçılardan Yıldızova İbrahimova ve İbrahim Lolov gibi isimler ön plana çıkarılarak uzun yazılar, söyleşiler yayınlanmış, fotoğraflar basılmıştır. Derin analiz yapılmamış. Türklerin çilesi anlatılmamıştır. Suçlular gösterilmemiş. Adalet istenmemiştir.
Bağımsız-muhalefet basınında sözüm ona “Soya Dönüş Süreci” insan düşmanlığı boyutlarına ilişkin yazı ve yorum yoktur. Baskı ve zulüm uygulayarak Türkleri zorla Bulgarlaştırma ve 1989’da vatanlarından güç kullanarak kovma konusundan sorumlu olanlar ve adalet tesis etme konusu işlenmemiştir. Suçlular konusu “Todor Jivkov”tan alıntı yayınlama çerçevesinden çıkmamıştır. Zulmü uygulayan devlet makinası anonim biri olarak gösterilmiş isime işaret edilmemiştir. “Demokrasi” gazetesi, Bulgaristan’daki Türklerle ilgili “suçu” Bulgaristan Komünist Partisi’ne (BKP) yüklerken, parti yönetiminden kolektif sorumluluk aranmasında ısrar etmiştir.
Adını değiştirerek “Duma” (Söz) gazetesi olan “İşçi Davası” (Rabotniçeski Delo”, Bulgaristan Türklerinin isimlerini zor kullanara kim ve neden değiştirdi konusunda yanlış ve yanıltıcı bilgi vermeye devam etti. “Duma” s.o. “Soya Dönüş Süreci” ideologlarından olan (İlço Dimitrov, Straşimir Dimitrov vb) bilinen tarihçilerle söyleşiler yayınlamakla yetindi. Sol partinin tüm medyaları isim değiştirme ve memleketten zor kullanarak kovma konusunda komünist kimliğine bağlı kaldı ve şu iddialarını tekrar etti: Bulgar ulusu tek ulusludur, imanı farklı olan etnik azınlık “Zorla İslamlaştırılmış Bulgarlardır”
1990’da sonra Bulgaristan’da ilk özel gazete pşan “Raportör 7” İnsan Haklarını Savunan Bağımsız Dernek (Demokratik Lig) ve bu örgüte katılan Bulgar insan hakları savaşımcısı Petır Manolov’la ilgili uzun yazılar bastı. Redaksiyon Demokratik Lig (birlik) örgütünün Türk üyeleri ve yöneticilerinın isimlerini yayınlamadı ve daha sonra öğrendiğimize göre kendilerini aramadı.
“Demokrasi” gazetesi, özellikle 1990 başında Hak ve Özgürlükler hareketi (DPS) belirdikten ve Rumen Vodeniçarov’un bir grup Türk aydınla birlikte iktidar muhalifleri hareketinden ayrılmasından sonra, İnsan Haklarını Savunan Bağımsız Dernek’ten (Demokratik Lig) uzak kaldı. O günden sonra gazete sözüm ona “Soya Dönüş Sürecini” her fırsatta devlet güvenlik örgütü (DS) ile karıştırmaya başladı. Yüzkarası olayı devlet ve parti yönetiminin planlı programlı zulmü değilmiş de, Türklerin kendi isteğiyle olmuş bir şey gibi göstermeye gayret etti. Gazete böylece olayı, Bulgaristan’daki azınlık problemini ve komünist rejimin Müslüman Türkk vatandaşlarımıza karşı baskı ve terör uygulama politikasını kökünden saptırmak istedi. “Demokrasi” gazetesi bilinmeyen kaynaklardan aldığı bilgilerle, Bulgaristan Türklerinin komünist rejime karşı mücadelesini gözden düşürmek için, verilen ağır kavganın kahramanlarını “DS” ajanı olarak göstermeye başladı. “Tambuev” komisyonu Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) aktif eylemcilerinin “DS”-ajanı geçmişlerini açıklamak için başarısız çabalarından sonra, Demokratik Güçler Birliği’nin gazetesi Türk vatandaşlarımız ile “gizli polislerin” parti ve kişi olarak gizemli olduklarını anlattı. Komünist rejimin devrilmesinden sonra, muhalefetin çıkardığı birinci parti gazetesi, Bulgar ve Türkler arasına – rejim düşmanları ve komünistler ile etnik olarak farkı olanlar (bizden olmayanlar) – gibi konularda derin ayrılık çizgisi çekti. Okurlarını, geçmişi ilgilendiren konular üzerinde de demokrat gibi düşünerek, olayları yeniden değerlendirme çağrısında bulunarak, Türklerin zor kullanılarak Bulgarlaştırılması, sürgün, toplama kampları, direnişlerde can feda edenler gibi en aktüel konulara eğilmesini önledi ve Bulgar halkını bu trajik konularda bilgisiz bıraktı.
1991-1993 yılları arasında “24 Saat” (24 Çasa) ve “168 Saat” (168 Çasa) gibi bağımsız basın organları çıktı. Bu, birincisi günlük ikincisi haftalık gazeteler için belirleyici olan azınlıklar konularını elin tersiyle çöpe atıp, ilgi göstermemeleridir.
“Trud” (Emek) gazetesinin Yazı İşleri Müdürü.
Komünizm yıllarında bir sendika basın organı olan “Trud” gazetesi özelleştirildikten sonra etnik azınlık sorunlarıyla ilgilenmedi.
- Bu gazeteler Bulgar kamuoyunu oluşturan ana yayınlardır. 100-150 bin adet basar ve hepsi de güya “Soya Dönüş Süreci” konusundan uzakta kalmaya çalışmışlardır. Ana ödevlerinden biri, Hak ve özgürlükler Partisi (DPS) tarafından izlenen siyasetin Bulgar çıkarlarına uygun ve Bulgar nitelikli olmadığına vurgu yaparak eleştiride bulunurlar. Gazeteler, Hak ve Özgürlükler Hareketi yönetimindeki tek tek kişilerin (Ahmet Doğan, Lütfi Mestan, Ünal Lütfi, Osman Oktay) gibi figürlerin dış bağlarını ortaya koyarak DPS partisi ile Türkiye arasındaki somut ilişkileri açığa çıkarıp partini Bulgar karakterine olduğunu ortaya koyma yöntemini kullandılar. Bu gazeteler Pomakların, Türklerin ve Çingenelerin isimlerinin zor kullanarak değiştirildiğini yıllarca yazmadılar. 1989’daki etnik temizlik ve Türkleri göçe zorlama konusuna asla değinmediler.
Bulgar basınında azınlıklara karşı olumsuz yaklaşımın en parlak örneklerinden biri “Rano Utro” gazetesidir.
“Rano Utro” gazetesi Başbakan Filip Dimitrov (1991-1992) yakınlıklarıyla bilinen Konstantin Mişev ve yapımcı Evgeni Mihaylov tarafından çıkarılmıştır.
Evgeni Mihaylov daha sonra “DOST” partisinden milletvekili adayı gösterilmiştir.
“Rano Utro” “990’dan sonra çıkan ilk Bulgar sarı basın organıdır. Günümüzde basılmaya devam eden “Uikent” (Hafta Sonu) gazetesi onun devamıdır. Bu gazete, Ahmet Doğanı Demokratik Güçler Birliği (CDC) düşmanı ilan etti, birçok başka DPS’li gibi, onun da maskesini düşürdü. Bu gazetenin sahibi, para kaynakları, haber ajansları öğrenilemedi. “Fav” gazetesi gibi, “Ranno Utro” gazetesi de HÖH politikasına sürekli ateş etti, partide görev alan Türkleri hedef aldı, kusurlarını buldu ve hırpalayana kadar eleştirdi. Okurlarına hep “anonim” kaynaktan haberler sundu ve HÖH partisinin gizli servis “DS” tarafından kurdurulduğunu duyurdu. Bu 2 gazete, Bulgaristan Türklerini Bulgarlardan ayırırken, onların Türkiye’nin memleketimizdeki beşinci kol ordusu olduğunu hep altını çizerek verdi. Müslüman nüfusun dış politika tertipleri kurbanı olduğuna sürekli vurgu yaptı.
“Kültür” – (Kultura) gazetesi reformcu tarihçilerden belirli aralarla yazılar bastı. Gazete, “Büyük Göç” konusunu işleyen uzun ve ciddi analiz yazılarına yer verirken, Bulgaristan Müslümanlarına baskı uygulandığı, zulüm edildiği konusuna 2 satır ayırmadı.
“1000 Gün” (1000 Dni) gazetesinin çıkması tabloya değişiklikler getirmiştir.
“1000 Gün” (1000 Dni) gazetesi kurucularından biri İvan Kulikov.
Bu gazete, Demokratik Güçler Birliği’nin kurucusu, Bulgaristan Cumhuriyeti’nin birinci demokratik Cumhurbaşkanı Dr. Jelü Jelev’e yakın çevrelerin ürünüdür. Gazete yaklaşık 3 yıl çıktı, 1000 gün ve maddi imkânsızlıktan kapandı. Hazırlıklı gazeteci ekibi, Kalina Bozeva, Antonina Jelyaskova, Sletlana İvanova, Meta marçeva gibi dış araştırmazı gazeteci ve yazarlar tarafından desteklendi. Bu ekip, Bulgaristan’da isim değiştirme, azınlık isimlerinin zorla değiştirilmesi, azınlıkların isimlerinin ve kimliklerinin zor kullanılarak değiştirilmesi, devlet baskısı, devlet terörü, Todor Jivkov ekibinden olup sorumluluk taşıyan ayrı ayrı kişiler hakkında “bilgi bankasını” büyük çabayla oluşturabildi. Bu çalışmaların sürdüğü dönemde eski Yugoslavya’da iç savaş patlak verdiğinden dolayı, göçe zorlamanın, sınır dışı etmenin Balkan boyutları da araştırıldı.
Yeni çıkan “Kapital” ilk teknokrat gazeteydi.
“Kapital” gazetesini çıkaran İvan Prokopiev.
Bu gazete “Reuter” ekolinden geçmiş uzman gazeteciler tarafından yazılıyor. Toplumdaki ekonomik girişimciliğe ve korporatif edaba ağırlık veriliyor. “Soya Dönüş Sürecinin” yaralı geçmişi bu gazete için bir ağırlıktır. Bu konuda ara sıra çıkan yazılarla yaşlı gazeteciler eski yaralarını kaşımışlardır.
1990’lı yılların sonlarında Bulgarlar ile etnik azınlıklar arasında aşılması mümkün olmayan bir hendek açılmıştır. Bu, “Kapital” gazetesinin saptamasıdır.
- Büyük tirajla basan “24 Çasa”, “168 Çasa” ve “Trud” milliyetçilik çizgisini giderek benimsediler. Türkleri ve Pomakları onların azınlık topluluğunu tamamen görmezden geldiler. Bu 3 yayın Müslüman vergi mükelleflerini ancak Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) partisinin oy tabanı olarak ele aldı.
DPS artık bir kalıcı parti-mafya, halkı zorlayan, etnik barış kartını halka karşı oynayan bir broker çizgisine yerleşti. Baskı uygulanan bölgelere saplanıp kalmış etnikler bu partinin kurbanı olarak görülüyor. Türklere bol bol Türk TV programları sundular, Türkler okumaz oldu, ilgisiz leşti, bu nedenle anadillerini öğrenemediler, bu gelişmeler sonucu Bulgar okullarından öğrenebilecekleri bilgilere de yüz çevirdiler. Hakkında tüm bilgiler toplanıp öğrenilmeden, üzerinde derin derin düşünülmeden “Soya Dönüş Süreci” ikinci derece, önemsiz bir konu haline getirilebildi ve öz geçmişi şüphelerle dolu olan Ahmet Doğan ile yakın çevresin kişilerin Türklere kabul ettirilmesi için bir araç olarak kullanıldı ve hatta baskı aracına dönüştürüldü.
1999’a kadar BSP yayın ortanı olan “Duma” gazetesinin
Yazı İşleri Müdürü Stefan Prodev.
- BSP gazetesi Türkler ve “Soya Dönüş Sürecini” çok fakirleşen Türk ahalisinin, açık yaralarını acıtan, geçmişten kalma gereksiz bir zaman parçası olarak kabul etti. Hiçbir katilin ve suçlunun yargılanamaması, delil yetersizliğinin ayyuka çıkarılması, sürüncemede kalan davalar “Duma” gazetesi için “Soya Dönüş Süreci” ve Türk azınlığı probleminin yazılmasına ve araştırılmasına gerek olmayan – tabu – konu haline getirdi.
- 1997 ve 200 yıllarında çıkan “Şimdi” (Sega) ve “Günlük Kayıt” (Dnevnik) Gazetesi Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne üye olmasından önce tartışmalı bir ortama katıldılar. Güncel konular ve ekonomik ve hukuk analizleri manşete çekildi. “Sega” merkezci ve sağdan yana bağımsız yorumlar sunarken, sol kanata sempati beslediğini gizlemedi. Azınlıklara olumsuz baktığını gizlemedi. “Şehit Öyküleri” anlatmaya başlayınca Bulgar okur gazeteye uzanmaz oldu. Toplum geçmişinden utanmak istemiyor, bilmediği bir şey olduğunu kabul etmiyordu.
- Bu iki gazete için çok belirleyici olan 2 konu var: İslam dinine ibadet eden nüfustan uzak durmak ve Müslümanların savunduğu kültürel farklılıklarını kabul etmemek. Bu gazetelerdeki metinler Hıristiyanlık açısından ve Bulgar etniğinin üstünlüğünü aşılamak amacıyla kaleme alınmıştır. “Soya Dönüş Süreci” ince bir fon yapılarak, parlak etnik röportajlar basıldı. Tarihsel geçmişi gizleme ve iğrenç olaylardan kişiler kadar komünist devletin de suçlu olduğu çizgisine günümüzde de devam ediliyor.
2001 yılında “Kötülük Teknolojisi” filmi çekildi. Bu film, Bulgar entegrasyonunun (bütünleşmenin) gerçek milliyetçi içyüzünü soydu ve halka gösterdi.
Tatyana Vaksberg
- Tatyana Vaksber’in “Kötülük Teknolojisi” filmi Bulgar toplumundan saklanan ve hiç kimsenin daha önce dikkatini çekmemiş olan 4 olaya saplandı:
- 1989 yılında zulmün şiddetlenmesinde İç İşleri Bakanı Dimitır Stoyanov ile Milli İstihbarat Şefi Grigor Şopov’un kişisel sorumluğunu kanıtlayan arşiv delileri gösterildi;
- İsimlerinin değiştirilmesini kabul etmeyen ve karşı koyan, cezalarını “Belene” toplama kampında çeken Türkler de aralarında olmak üzere, işkence görmüş canlı tanıkları sahneye çıkardı;
- Polis, mahalli idare ve Ordulu güçlerin zulüm uygulaması sonucu fiziksel ve ruhsal olarak özürlü kalmış Türk ve Pomaklarla yapılan söyleşi ve sohbetlerle kişisel trajedi perdesini kaldırdı;
- “Kötülük Teknolojisi” Bulgar toplumunun bütünüyle suçlu olduğu gerçeğini karşı koyulmaz delilerle ortaya koymayı başarmıştır. Suçlu olan yalnız parti yöneticileri, Todor Jivkov hükümeti değil, BKP hedeflerine hizmet eden ordu da suçludur, muhtarlar da suçludur, öğretmenler de suçludur, doktorlar da suçludur, gazeteciler suçludur, isimlerini ve kimliklerini değiştirmek için devlet terörü şiddetine hedef olan Türklerin çekilerine seyirci kalan Bulgarların hepsi suçludur. Bulgaristan’da egemenlere hizmet eden tarihçilerin tümü suçludur.
Şu durum dikkate alınmalıdır: “Sega” gazetesi, T. Vaksberg tarafından kendilerine verilen delilleri yayınlarken, Bulgar medyası “Kötülük Teknolojisi” filmini ve yapımcısı “Hür Avrupa” radyosu gazetecisi Tatyana Vaksberg’ı tamamen olumsuz yönden yorumladı. Filmin beyaz perdede ilk gösterildiği 2001 Şubatından Nisan ayına kadar Bulgar merkez ve bölgesel basınında 82 yorum basıldı. Bu yayınlar kesin olarak şunu kanıtlamıştır:
- Bulgaristan’daki Müslümanların çilesine ve çekisine karşı Bulgar toplumunda duygudaşlık (empati) yoktur;
- Ailevi ve mesleksel tutuculuk nedeniyle de olabilir, komünist makamlardan bir parça olmadıkları zamanlarda bile, hainlik havası esen toplumda, “isim ve kimlik değiştirme zorbalığına uğramış olan” insanların kaderini, acısını görmezden gelmek, susmak, aslında kişisel suç kabul etmememe inadı anlamındadır. Bulgar toplumu, Türk, Pomak ve Çingenelerin insanlık dışı, yüz karası baskı tedbirleriyle ezilmesine susarak razı olmayı seçmiştir.
Tatyana Vaksberg filmini beyaz perdeden kendisi indirdi. Yaklaşan seçimlere etkide bulunmak istemedi. “Obektiv” dergisi filmin beyaz perdeden alınmasıyla ilgili şunları yazdı: “Kötülük Teknolojisi” ve onun günümüz liberalleri arasındaki düşmanları.” Kaleme alan sosyolog ve toplum militanı Deyan Küranov.
Deyan Küranov
Ben yazımı “Medya ve Reklam” adlı bir yayında bastım. Yazıma “Mezeleri Brecht gibi temizlemek” başlığını seçtim. Yurtseverliği yanlış anlayanlara ve kendilerini yurtsever olarak pazara sürenlere hitap ettim. Bulgar medyası bu sahte kahramanların anlayacağı dilden yayın yapamıyor. Yazımda Bulgar sinemacılığında daha önce “Kötülük Teknolojisi” gibi bir film yapılamadığını anlattım. Bu saçmalığın nedenlerini açmaya gayret ettim. 1984 -1989 yılları arasında çıkan gazetelerin başlıklarını okudum, adına “Soya Dönüş Süreci” denen Türkçe konuşan Bulgaristan vatandaşlarının isimlerinin zorla değiştirilmesi konulu propaganda yazılarını gördüm. Bizdeki Türklerin sözde “Bulgar köklerine” dönmesi toplum için olumlu bir iş olarak anlatılırken, merkez ve yerli medyanın BKP emirlerine hiç şaşmadan uyduğuna tanık oldum. “Halk Kültürü“ (Narodna Kultura) gazetesinde çıkan yazılar ne fazla dikkatimi çekti. Gazete, “Zor kullanılarak İslamlaştırılan Bulgarların isimlerini geri aldıklarını” yazıyordu ve bunu bir nüfus mühendisliği olarak niteliyordu. Pomakların ve Türklerin kimliklerinin asimile edilmesi işini ise komünist eylemciliğin özünde olan bir yenilik olarak açıklıyordu. Bu bakıma, Bulgar toplumda, Müslümanlara karşı derin kökleri olan olumsuz basmakalıp değerlerden hareketle, Tatyana Vaksberg’in çektiği filmin gösterimden kaldırılmasına asla şaşmadım.
Şunu da ilave edeyim. Yazımı basan bağımsız “Medya ve Reklam” yayını yönetimi, işkence, yaptırım, baskı ve terör uygulama döneminde Bulgar toplumu simasının kötü gösterilmiş olmasına yol vermemek amacıyla, bazı bölümleri kesmek istediklerini söylediler.
Aynı sayıda, “simetri” ve “siyasi denge” sağlamak amacıyla, eski “Halk Kültürü” gazetesinin yerine çıkan “Kültür” (Kültura) gazetesinin yazı işleri müdürü Bayan Koprinka Çervenkova ile söyleşi bastılar. Bu söyleşide, 1984-1989 yılları arasında Bulgar basınında çıkan metinlerde yer alan esinlerin temel oluşturduğu Türk düşmanı duyguların “aileden” ve tarihten kaynaklandığı ret ediliyordu.
Koprinka Çervenkova
Bayan Çervenkova’nın iddiaları rastlantı değildi. “Kultura” gazetesinde Tatyana Vaksberg ve “Kötülük Teknolojisi” hakkında 3 adet olumsuz yazı artık yayınlanmıştı ve bu yazılardan birisi “Tatyana Vaksberg ne kadar yalan söyledi” başlı altında ve K. Çervenkova imzasıyla birinci sayfada basılmıştı.
Geneleme:
Bulgar basın ve yayın organları sözüm ona “Soya Dönüş Süreci” üzerinde yeniden düşünmeyi kabul etmiyor. Gazeteciler, baş redaktörler, yayımcılar 1990 – 2001 yılları arasında bu olaydan mesafeli kalmakta ısrarlı olurken, 1984-1989 yılları arasında yaşanan feci olayları ve etnik temizlik esnasında yaşananları yazmamaya sanki yemin etmişlerdir. Komünizmin devrilmesinden önce ülkeyi yöneten komünist yönetici elit tarafından öteki etnik ve dinden olanlarda açılan yaraların konuşulmasını asla istemiyorlar. Nitelikli ve liberal basın için olmazsa olmaz olan, gazetecilik standartlarına uyulmamasından oluşan eksiklikten de kaynaklanan, 300 bin kişi evlerinden kovulurken, 1989 “Büyük Seyahati” esnasında son doruğu yaşanan, isimlerin zorla değiştirilmesi faciasına ilişkin yalan dolan, tamamen uydurma medya haberleri de bugünkü yabancıl aşmışlık durumuna neden olmuştur. Öte yandan, Bulgaristan’da gazeteler satılmak için çıkarılıyor. Ne yazık ki “Soya Dönüş Süreci” yazan gazeteler satılmıyor. Bulgar okur, kendisi için, tarihi için, hatta kendisine ilişkin kuyruklu yalanlar ortalıkta dolaşırken bile olumlu ve gönül açan yazılar ve haberler okumak istiyor. Bugünkü gençler, yeni kuşak anne ve babalarının kirli işlerinden, cinayetlerinden, katil ve suçlu olmalarından utanıyor ve çekiniyorlar. Manevi eziklik yaşıyorlar. Toplumda Türk düşmanlığı esintisi şiddetleniyor ve ne yazım ki kötü etki yapıyor. “Ayrılık Zamanı” gibi kitaplar, bazı romanlar, tarih dersleri, filmler değişik nesil üzerinde Osmanlı dönemi ile ilgili olumsuz etkide bulundu. Bulgaristan’da, özellikle de 1984-1989 feci olaylarından sonra, Bulgar toplumunda vatandaş kimliğinin son derece yaralı olması; öteki düşmanlığı, ırkçılık, dinsel ve etnik kimliğin tanınmaması memleketimizde aşırı sağcı güçlerin iktidara tırmanmasına yol açtı. Son yıllarda yapılan seçimler, seçmen kitlesi her geçen günle çoğalan, popülist ve milliyetçi eğilimlerin eğilimin güç topladığına işaret ediyor.
Hazırlayan: Yülyana Metodieva