Bundan bir yıl önce yayınlanan “Osmanlı Bulgaristan’ı kılavuzu” kitabından sonra Vagabond Media Yayınevi “Bulgaristan’daki Türkler” kitabını bu günlerde piyasaya sundu.
Büyük bir ekip tarafından hazırlanan kitapta, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin kültüründen, dininden, dilinden, kültür zenginliğinden mutfağına kadar, konular ele alınmış.
Vagabond Media Baş Redaktörü Antoni Georgiyev, ekibin bir yıllık yoğun çalışmalarını değerlendirirken şunları paylaştı:
“Kitabın hazırlanması zor olmadı. Kış mevsimi bize meydan okudu diyebilirim, çünkü çalışmalarının büyük bir kısmı kışın yapıldı ve çok kar vardı. “Osmanlı Bulgaristan’ı Rehberi” kitabın hedefinde Osmanlı Bulgaristan’ın kültürü vardı. Ve burada da ön plana, eski evler, eski binalar, saat kulleleri, köprüler, kaleler, camiler gibi mimari eserler çıkıyor. Oysa “Bulgaristan’daki Türkler” kitabi, somut olmayan mirası mercek altına alıyor, ki bu da daha zor bir konu, çünkü ona elle dokunmak mümkün değil, onu resme alamıyorsun.Bu da kültür, sanat, mutfak, tarih, dil ve din. Böylece küçük bir kitap dizisini tamamlamış oluyoruz. Kitapların, hem Bulgaristan’daki Türk azınlığına hem de çoğunlukta olan Bulgarlarda ilgi uyandıracağını umuyorum. Bilzer aynı vatanı paylaşıyoruz, aynı vatanda yaşamışız asırlar boyunca. Anlaşarak yine berabar yaşamak var kaderimizde”
Kitabın en lezzetli bölümü Doçent Doktor Yordanka Bibina’ya ait. Doktor Bibina, Bulgaristan Radyosu dinleyicilerine özel olarak verdiği demeçte “Türk mutfağı üzerinde çalışırken , araştırmalar sizlere neler kazandırdığını cevapladı.
Bulgaristan Radyosu dinleyicileri Dimana Trınkova’yı birinci kitaptan “Osmanlı Bulgaristan’ı kılavuzu” kitabından tanıyor. Bu kitapta da büyük katkıları olan Dimana Trınkova yeni kitabı şöyle değerlendirdi:
“Ben şahsen, kütüphanelerde araştırmalarda bulunurken, farklı kaynakları kullanırken, farklı insanlardan bilgi edinirken Bulgaristan’da yaşayan Türkler hakkında çok şeyler öğrendim. Bulgaristan’daki Türkleri araştırırken daha farklı, daha zengin bir görüşe sahip oldum. Bu kitabın da önemi işte burada gizli–önyargısız yaklaşımda bulunan herkese, karşıdaki dostunu, komşusunu, meslekdaşını daha iyi tanımak isteyen herkes, bu kitabı okuyarak Kurnaz Petre ile Nasrettin Hoca’nın neden bazen rakip, bazen ise arkadaş olduklarını anlayabilir. Böylece ne kadar yakın olduğumuzu anlayabilecek. Çünkü biz aramızda gerçek dost olabiliriz. Kitabın asıl zenginliği insanlarıdır, çünkü Osmanlı Bulgaristan’ında kültür eserleri ele alınrken burada asıl hedef insanlardır. Yani, insanları tanımak her zaman daha yararlıdır.” Kitapta Türk fokloruna da geniş yer ayrılmış. Doçent Doktor İvanka Vlaeva, başta Kadriye Latifova olmak üzere, Türk fokloru üzerinde uzun zamandır araştırmalar yapıyor.
“Türk foklorunu nasıl değerendiriyorsunuz” sorusuna Doktor Vlaeva şu cevabı verdi:
“Türk fokloru son derece güzel ve liriktir. Türkçe halk türkülerini dinleme fırsatım oldu. Onlarda bir tılsım, bir heyecan var, çünkü burada kalp konuşuyor. Sizin arşivlerinizde muhakkak Kadriye Latifova kayıtları vardır. Sizler daha iyi biliyorsunuz. O, gerçekten herkes tarafından sevilen bir halk sanatçısıymış. Boşuna kendisine” Rodopların bülbülü” ismini vermemişler. Onu dinleyen herkes, türkülerini hayran kalıyormuş ve o, sesiyle herkesi büyülüyormuş. Benim için ilginç olan da nasıl öyle oluyor da, bir ses sanatçısı herkes tarafından seviliyor. Türk fokloru son derece zengin bir foklordur. Aslında buna araştırmalarımda da farkına vardım-Bulgaristan’da asırlar boyunca yaşayan Bulgar, Türk, Roman, Ermeni ve Yahudiler, yani bizler aramızda hep iyi geçinmişiz. Buna da müzik aracı olmuş. Bazen aynı melodi üzerine farklı dillerde şarkılar söylenirmiş.
Hatta Balkanlarda yaşayan farklı milletlerin ortak noktası sanat ve müziktir. Bugün de ortak duygusu hala ayaktadır. Bazen uluslararası konferanslarda komşu ülkelerden meslekdaşlarımla aynı melodide farklı dilde şarkılar söylüyoruz. Bulgaristan’da da durum aynı. Aynı melodiyi hem Bulgar hem de Türk foklorunda rastlayabilirsiniz.” Kitabi hazırlayan ekibin ağır toplarından biri ilahiyatçi Radko Popov, İslam dini üzerinde araştırmalar yapmış ve bakın neler paylaşıyor:
“Müslümanlar, benim komşularımdır, dini açısından da. Çünkü biz, hepimiz Tanriya inanıyoruz-onun ismi Allah mı olacak, Gospod mu olacak fark etmez.. Burada sadece isimler farklı. İslam, dünyanın 3’üncü büyük dinidir. Köklerimiz aynidir. İki dinde de Hasreti İsa’ya inanılıyor. Tek sözle bizim birçok ortak noktamız var. Aynı peygamberlere inanıyoruz. Burada kültürden, ortak mutfaktan bahsetmiyorum. Benim bir araştırmam var.”Kuran –Kerim’ deki Hasreti İsa”. BBC Londra’da çalıştığım yıllardan beri İslam dini üzerinde çalışmalar yapıyorum.