İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu 1989 yılında Bulgaristan’da Türklere uygulanan sert asimilasyon politikalarının yol açtığı göç ile ilgili olarak;
“Bulgaristan’da 1989’da binlerce aile parçalandı ve yüzyıllardır o topraklarda filiz veren 350 bini aşkın Bulgaristan Türkü köklerinden koparılmış oldu. Aradan 28 yıl geçmesine rağmen, Bulgaristan Türklerinin çektiği acılar hala tazedir. Günümüzde yaşanan sorunlar Bulgaristan’ın hala özgürlükçü ve çoğulcu bir toplum olmaktan çok uzak olduğunu göstermektedir.” ifadelerini kullandı. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:
“Bulgaristan Türkleri bundan tam 28 yıl önce köklerinden, ait oldukları topraklardan koparıldı. Ülkedeki Türk-Müslüman nüfusunun güçlenmesinden endişe duyan dönemin faşist yönetimi; etnik azınlıkları eritmek için insan haklarını hiçe sayan sert asimilasyon politikalarına başvurdu. O zorlu süreçte; Türkçe konuşmak ve eğitim yasaklandı, Müslüman-Türk isimleri değiştirildi, İslam geleneklerine göre yapılan cenaze ve defin işlemlerinin önü kapatıldı, kıyafetlere yasak getirildi, sünnet yasaklandı. Türkler karşı karşıya kaldıkları bu muameleye; isyan ederek, açlık grevleri başlatarak karşılık verdi. Ancak bu baskılara direnenlerin hikâyesi ise hapishanelerde son buldu.
Toplumsal gerilimin zirveye çıktığı 1989 yılının Mayıs ayına gelindiğinde, Türklere; ya benliklerinden vazgeçmeleri ya da ülkeyi terk etmeleri söylendi. 29 Mayıs’ta devlet televizyonları aracılığıyla “kibarca” ülkeden kovulan Türkler için pasaport işlemlerinin hemen yapılacağı açıklandı. Böylece binlerce aile parçalandı ve yüzyıllardır o topraklarda filiz veren 350 bini aşkın Bulgaristan Türkü köklerinden koparılmış oldu. Bu kişiler; kendilerine kapılarını açan, ev ve iş imkânı yaratan Türkiye’ye doğru yola çıktı.
Bugün resmi kayıtlara baktığımızda ise Bulgaristan’da 585 binden fazla Türk yaşamaktadır. Kayıt altına alınmayanlar da bu gruba dâhil edildiğinde, sayının bir milyonu aştığı düşünülmektedir. Soydaşlarımız anadilin kaybedilmesi, camilere yönelik saldırılar ve ayrımcılık gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Okullarda Türkçe dersleri seçmeli ders olarak verilmekte, ders saatleri katılımı engelleyici geç vakitlere koyulmaktadır. Bu durum anadile olan ilgiyi azaltmaktadır. Öte yandan devlet tarafından Türkçe yayın imkânının verilmemesi ve Türkçe radyo kanalı kurulmasının dolaylı olarak engellenmesi Bulgaristan’da asimilasyon politikası kalıntılarının hala devam ettiğini göstermektedir. Günlük hayatta camilere ve imamlara yönelik saldırıların sürmesiyse karşılaşılan bir diğer sorundur. Ülkede sahip oldukları nüfus yoğunluğuna göre devlet dairelerinde yeterli düzeyde temsilin olmaması, dışlamanın bir başka göstergesidir. Aşırı sağ partinin hükümette yer alması da Türk ve Müslümanlar için yeni sorunların habercisi gibidir. Dolayısıyla Bulgaristan Avrupa’nın normatif iddialarından çok uzaktır.
Maalesef ki aradan 28 yıl geçmesine rağmen, Bulgaristan Türklerinin çektiği acılar hala tazedir. Türkiye bu yaraları sarmak için elinden geleni yapmıştır. Şimdi ise bizlere düşen görev; bu acı olayları hafızalara kazımak ve gelecek nesillere öğretmektir. Yakın geçmişte Bulgaristan’da yaratılan bu toplumsal gerilimi ve öncesinde yaşananları bilmek asimilasyon politikalarının sonuçlarını görebilmemize yardımcı olacaktır.
Ben de o dönemde Bulgaristan’da tüm bu zorluklara göğüs geren vatandaşlarımız başta olmak üzere, yurdundan uzakta yaşamaya zorlanan herkesin acısını paylaşıyorum.”
Ajans Bulgaristan
Reklamlar