Bülent YILDIRIM

İkinci Olay.

Kırca Ali ili Koşukavak’a kasasına bağlı Geran – Ada Nahiyesi Müdürü Hacı Hüseyin Oğlu Feyzi Efendi Cinayeti.

Kırca Ali ili Koşukavak’a kasasına bağlı Geran – Ada Nahiyesi Müdürü Hacı Hüseyin Oğlu Feyzi Efendi Cinayeti Hariciye Vekâleti 2. Daire Umum Müdürlüğü I. Şubesi tarafından Başbakanlığa gönderilen 23.05.1933 tarih ve 426/338 sayılı yazıda yer almıştır. (B.C.A., 030-0-010-000-000-241-628-17 lef 1.).

Bu yazıda, Bulgaristan’da Türk azınlığa mensup önemli bir kişinin uğradığı suikast rapor edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği’nden gelen 04.05.1933 tarihli bir resmi yazıya göre Kırca Ali’nin Koşukavak kazası “Geran Ada” nahiyesi müdürü Hacı Hüseyin oğlu Feyzi Efendi bilinmeyen üç dört kişi tarafından nahiye merkezine yarım saat mesafede, at üstünde tabanca ile öldürülmüştür. Mahallinden gelen bilgilere göre maktulün cesedi başı kesik olarak bulunmuştur. Sofya Elçiliği, ahalisi tamamen Türklerden oluşan bu bölgede yerli ahali üzerinde yapılan cinayetlerin bu vaka ile ikiye çıktığını da belirtmektedir. Yine bu olayla ilgili yapılacak tahkikatın da daha öncekiler gibi neticesiz kalacağı ve işin örtbas edileceği, hatta Bulgaristan’da Türk nüfusun çok yoğun olduğu bu bölgede Türkler aleyhine işlenen suçların cezasız kalmasının bir gelenek haline geldiği ifade edilmiştir. Elçilik tarafından verilen bu bilgilerden Bulgaristan yönetiminin Türklere karşı saldırı olaylarını ciddi şekilde ele almadığı, adli soruşturmaların bilerek sağlıklı

Milli Kongre Bulgaristan Türk Azınlığının 31 Ekim-3 Kasım 1929 tarihlerinde Sofya’da gerçekleştirdiği ve Bulgaristan’ın her yöresinden temsilcilerin katıldığı ilk kongredir. Kongre ve burada alınan kararlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. (Şimşir, 2012, ss. 120-142).

Tahkikatın gerektiği biçimde yürütülmediği, olayların üstünün kapatıldığı anlaşılmaktadır. Dönemin Bulgar yetkililerinin bazı siyasî amaçlar için bu olaylara bilerek göz yumdukları da çıkarılabilecek değerlendirmeler arasındadır. Cinayetle alakalı olarak Koşukavak kazası Türklerinden bir kişinin Türkiye’nin Filibe Konsolosluğu’na gönderdiği mektup olayla ilgili verdiği malumat ve bölgede yaşayan Türklerin hissiyatını yansıtması bakımından oldukça dikkat çekicidir (B.C.A., 030-0-010-000-000-241-628-17 lef 3.):

Sancağımızda yeni ve herkesi acılara boğan bir vaka olmuştur. Koşukavak kazasının Geran Ada nahiyesi Müdürü Hacı Hüseyin oğlu Feyzi Efendi köyüne giderken üç dört bilinmeyen kimse tarafından öldürülmüştür. Ölü katıra bağlanarak salıverilmiştir. Bu suretle Feyzi Efendi’nin vücudu perişan edilmiştir. Öldürenlerin Trakyalılar olduğundan katiyen şüphe yoktur. Feyzi Efendi ise, gayet mert tabiatlı ve müdürü bulunduğu nahiye halkınca çok sevilen bir adamdır. Kendisinin öldürülmesi ile bütün sancak halkı pek fazla korkuya düşmüştür. Herkesin konuştuğu artık buralarda yaşayamayacağız sözleridir. Kasaba içerisinde de geceleri bazı kimtelerin önüne çıkılmakta kendilerine hakaret yapılmaktadır. Bir kaç gece evvel Hafız Emin adındaki ihtiyarın önüne çıkarak sakallarını çekmişlerdir.

Görüldüğü gibi mektupta cinayetin nasıl pusu kurulmak suretiyle işlendiği ve cinayetten sonra da cesede dahi işkence yapıldığı anlatılmaktadır. Suikast yapılan kişinin konumu ve cinayetten sonra da acımasızca cesede iğrenç metotlarla zarar verilmesi, cinayeti gerçekleştirenlerin amacının sadece Feyzi Efendi’yi öldürmek değil, bölgede yaşayan Türklere  büyük bir korku ve panik havası vermek olduğu anlaşılmaktadır. Feyzi Efendi’nin bölge halkınca sevilen mert ve maddi durumu güçlü bir kişi olması hedef seçilmesinde etkili olmuş gibi görünmektedir. Onun gibi bir kişiye yapılan cinayet ve işkencenin bölgedeki Türkleri yıldırarak Türkiye’ye göç etmelerini sağlamak için oldukça etkili olacağı düşünülmüş olmalıdır. Filibe Konsolosluğu’ndan gelen 25.4.1933 tarihli resmi yazıda da konsolosluğa gelen bu mektuba dayanılarak Feyzi Efendi’nin gayet mert tabiatlı ve müdürü bulunduğu nahiye halkınca çok sevilen bir adam olduğu belirtildikten sonra yöredeki Türklerin bu olay ile nasıl  bir hissiyata kapıldığı bildirilmiştir. Feyzi Efendi’nin öldürülmesi ile bütün sancak halkının  büyük bir korkuya düştüğü ve herkesin dilinde “artık buralarda yaşamayacağız” sözlerinin duyulduğu zikredilmektedir. Ayrıca kasaba içerisinde de geceleri bazı kimselerin önüne çıkılarak kendilerine hakaret edildiği, bir kaç gece evvel Hafız Emin adındaki bir ihtiyarın yolu kesilerek sakallarının çekildiği nakledilmiştir (B.C.A., 030-0-010-000-000-241-628-17 lef 2.).

Verilen bu bilgilerden Filibe Konsolosluğu’nun bölgede Türklerle ilgili gelişmeleri yakından takip ettiği, yöredeki Türk azınlık ile irtibat halinde olduğu da anlaşılmaktadır. Feyzi Efendi cinayeti de Hasan Efendi cinayetinde olduğu gibi Türkiye’de Edirne yerel  basınında Edirne Postası gazetesinde “Son Telgraflar” bölümünde verilen haberler arasında yer almıştır. Haber gazetede “Bulgaristan’da Bir Hadise Daha! Bir Türk Baskına Uğratılarak Öldürüldü” başlığı altında verilmiştir. Bu haberde yer alan bilgilere göre Ada nahiyesi müdürü Feyzi Ağa birkaç gün evvel bir iş için kaza merkezine davet edilmiş, Feyzi Ağa nahiyeden ayrılıp yarım saat kadar yol aldıktan sonra Babalar köyü deresinde farklı noktalardan silahla açılan ateş sonucu dört beş yerinden yaralanarak hayata veda etmiştir. Gazete yer alan bilgiye göre bir önceki nahiye müdürü Apti Ağa da benzer şekilde şehit edilmiştir (Edirne Postası, 1933, s. 1).

Geran Ada köyünün hemen karşısında yer alan günümüzde Hasköy’e (Haskova) bağlı olan Hocaköy’de 1936 tarihinde dünyaya gelen Durhan Hatipoğlu kendisiyle yaptığımız görüşmede bizzat babasından ve dedesinden dinlediği olayları anlattı. Ada köyün o dönemde  beş yüz, altı yüz hanelik büyük bir Türk köyü olduğunu belirten Durhan Bey, Feyzi Bey’den önceki nahiye müdürü Apti Ağa’nın da Koşukavak’tan dönerken Babalar deresinin üzerindeki köprüde öldürüldüğünü aile büyüklerinden dinlediğini ifade etti. Durhan Bey başka bir hadisede de çok önemlidir.  Arda boyu Türk köylerinden biri olan Alemdar köyünde meydana gelmiştir. Arda nehri kıyısında  binlerce dönüm arazisi bulunan ve zengin bir kişi olan dedesinin asker arkadaşı Sadullah Ağa’yı Trakya çetecilerinin boynuna kızgın sacayağı geçirerek tehdit ettiklerini, bunun üzerine Sadullah Ağanın bir gecede her şeyini geride bırakıp ailesini faytonla Edirne’ye kaçırdığını ve halen bu kişinin torunlarının Edirne İpsala’da yaşadığını açıkladı.

Yine anlattığı olaylardan bir tanesi de dayısının köyü ile ilgilidir. Arda boyu köylerinden, tamamı Türklerden oluşan seksen hanelik Nebî köy (Tursko Pole) 1935 yılında her gece Trakya çetelerinin baskınlarına uğramakta ve bütün köy göçe zorlanmaktadır. Can ve mal güvenliğinin kalmadığını gören köyün tamamı 1936 tarihinde Türkiye’ye göç etmiş. Durhan Bey’in dayısı da Keşan’ın Doğanca köyüne yerleşmiştir. Durhan Bey’in anlattığı bu olaylar da o tarihlerde bölgede yaşanan gelişmeleri ve Trakya komitacılarının amaçlarını doğrular niteliktedir. (Durhan HATİPOĞLU ile yapılan mülakat, dijital ses kaydı 17 Mart 2017.)

Feyzi Efendi cinayeti de Hasan Efendi cinayetinde olduğu gibi aydınlatılamamıştır. Gerçek suçlular yakalanıp sağlıklı bir soruşturma ve kovuşturma yapılamamış, olay adeta örtbas edilmiştir.

Üçüncü olay:  Türk Mebus Hacı Galip Oğlu Hüseyin Efendi Cinayeti

Reklamlar