Bülent YILDIRIM
Türklere karşı kurulan suikastçı örgütler.
Bulgaristan’daki Türk azınlığın maruz kaldığı baskılar ve saldırılardır. Bu baskı ve saldırılar doğrudan doğruya devlet eliyle olmasa da Bulgaristan’da özellikle Türklere karşı faaliyet gösteren bazı örgütler tarafından gerçekleştirilmekteydi. Bunlar arasında, Rodna Zaştita (Müdafi Vatan Cemiyeti), Dobruca Komitası ve Trakya Komitası
Türklere karşı baskı ve saldırılarıyla ön plana çıkan örgütlerdir.
Rodna Zaştita, aşırı milliyetçi ve faşist eğilimli bir yapıda olup başta Türkler olmak üzere Bulgaristan’daki bütün azınlıklara karşı faaliyet gösteren örgütlerin başında gelmekteydi. Örgütün idarecileri emekli generaller gibi genellikle asker kökenli kişilerdir (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030-0-010-000-000-243-646-19 lef 13.)
Romanya tarafından ilhak edilen Dobruca’nın geri alınması ve orada yaşayan Bulgarların göç etmesini engellemek için çalışan Dobruca teşkilatı özellikle Deliorman ve kuzey Bulgaristan’daki Türklere baskılarıyla dikkat çekmektedir (B.C.A., 030-0-010-000-000-243-646-19 lef 12.).
Güney Bulgaristan’da Türklerin çoğunluğu oluşturduğu Rodoplar bölgesinde faaliyet gösteren ve çalışmamızda işlenen suikastların da faili olarak görülen Trakya Komitası Türklere karşı en çok can yakan örgütlerin başında gelir.
Görünüşte Batı ve Doğu Trakya’dan göç eden Bulgar muhacirlere sosyal yardım amaçlı 1918 yılının sonlarında kurulan Trakya Komitesi gerçekte Trakya coğrafî bölgesini Türk ve Yunan idarelerinden kopararak Bulgaristan’a ilhak için çalışmıştır (B.C.A., 030-0-010-000-000-243-646-19 lef 9.).
Türk ahalisinin ileri gelenlerine suikastlar.
Birinci olay.
Bulgaristan’da Türklere yönelik baskı ve sindirme metotlarından bir tanesi de Türk azınlığın ileri gelenleri ve aydınlarına yönelik suikastlardır. Her dönemde bu metoda başvurulduğu görülmektedir. Bu yöntemle Türk azınlığı infiale kapılmakta, can ve mal güvenliklerinin olmadığını görerek Türkiye’ye göç etmekten başka çare olmadığına inanmaya zorlanmaktaydılar.
Özellikle Türk nüfusun yoğunluğunun azaltılmak istendiği bölgelerde bu yönteme başvurulduğu görülmektedir. Ayrıca bu durum Türk azınlığın kendilerine önderlik edebilecek aydın ve tahsilli kişilerden mahrum kalmasına ve geride kalanların asimilasyon politikalarına karşı daha savunmasız hale gelmelerine sebep olmaktaydı. Türklere karşı saldırıların yoğunlaştığı 1930’lu yıllarda çok sayıdaki suikasttan üç tanesi saldırıya uğrayanların konumları ve özellikleri itibariyle dikkat çekicidir. Ne Türk ne de Bulgar literatüründe yer almayan adeta unutulan bu cinayetler (1) Kırca Ali ili Koşukavak (Krumov grad) kazası “Geran Ada” nahiyesi müdürü Hacı Hüseyin oğlu Feyzi Efendi, (2) Kırca Ali kazasının Cebiroğulları nahiyesi müdürü Hasan Efendi ve (3) dönemin Bulgar Parlamentosunda bulunan Türk Mebus Hacı Galip Oğlu Hüseyin Efendi’ye karşı düzenlenmiştir.
Bu cinayetlerin tamamı Türklerin Bulgarlara göre büyük bir çoğunluk oluşturduğu Kırca Ali Rodoplar bölgesinde gerçekleştirilmiştir.
Cebiroğulları Nahiyesi Müdürü Hasan Efendi Cinayeti
Araştırmamıza konu olan ilk cinayet 25 Ocak 1930 tarihinde Kırca Ali Kazası Cebiroğulları Nahiyesi Müdürü Hasan Efendi’ye karşı işlenmiştir. Hasan Efendi 25 Ocak 1930 Cumartesi günü öğleden sonra Kırca Ali Mestanlı (Momçilgrad) yolu üzerinde üç meçhul Bulgar tarafından katledilmiştir. Olayın duyulması ile galeyana gelen Türk halkı katillerin bir an önce yakalanarak yargıya verilmesi için harekete geçmiştir. Trakya Komitası hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. (Çanlı, 2011. ss. 277-292).
Trakya olarak adlandırılan coğrafi bölge günümüzde, Türkiye Trakya’sı, Bulgaristan Trakya’sı ve Yunanistan Trakya’sı olmak üzere üç farklı siyasi üniteye ayrılmıştır. Türkiye Trakya’sına Doğu Trakya, Bulgaristan Trakya’sı ve Yunanistan Trakya’sına Batı Trakya adı verilir. Bulgaristan’ın Filibe, Hasköy, Kırca Ali şehirleri ve doğuda Burgaz’a kadar uzanan toprakları coğrafi olarak Trakya bölgesi içine girer. (Özey, 2002, s. 229).
Bu dönemde çeşitli saldırı ve baskıların yanında Keserova katliamı ve Razgrad olayları gibi çok üzücü olaylar da yaşanmıştır. Bu hadiselerle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. (Deliorman, 1955; Uzun, 2009; Bolat, 2013).
Günümüzde Kırca Ali ili Krumovgrad (Koşukavak) ilçesine bağlı olup 1934’te köyün adı Bulgarca Potoçnitsa (Ada) olarak değiştirilmiştir.
Günümüzdeki adı Gledka olup Bulgaristan’ın Kırca Ali şehri il merkezinde bulunan bir mahalledir.
BULGARİSTAN’DA TÜRK AZINLIĞA YÖNELİK SUİKASTLERİNİN
Şiddetle cezalandırılması talebi Kırca Ali Savcısından ısrarlı bir şekilde talep etmişlerdir. Savcı meseleyi dikkate alarak gereğinin yapılacağını vaat etmiştir. Ayrıca katillerin Trakya komitesine mensup kişiler olduğu ve bu işe kalkışanların henüz yakalanmadıkları da gelen bilgiler arasındadır. (B.C.A., 030-0-010-000-000-240-618-4 lef 2.).
Cinayet Kırca Ali ve çevresinde büyük bir korkuya sebep olmuş, yöredeki Türklerin önemli bir bölümü malını mülkünü satarak Türkiye’ye göç etmek üzere harekete geçmiştir. Olayın Türk halkı üzerinde yarattığı tesiri anlayan Bulgar Hükümeti harekete geçerek bazı Bulgarları gözaltına almış, katillerin isim ve hüviyetlerinin tespit edildiği, tutuklandıkları Kırca Ali Emniyet Müdürlüğü tarafından beyan edilmiştir. Ancak yapılan bu açıklamalar ve alınan tedbirler halkı teskin etmemiştir. Çünkü daha önceki olaylarda olduğu gibi Trakya Komitasının nüfuz ve tesiri ile bir takım yalancı şahitlerin bulunup katillerin kurtarılacağı düşünülmekteydi. Halk arasında cinayetin adı geçen komitaya mensup kişiler tarafından işlendiğine dair kesin belirtiler ve kanaat da mevcuttu. Trakya Komitasının kararıyla ara sıra köy ve kasabalarda mevki ve nüfuz sahibi Türklere karşı gerçekleştirilen suikastlar Türk halkına korku salmakta, ayrıca katillerin yakalanıp cezalandırılmaması da halkın hükümete olan güvenini sarsmakta ve son çare olarak da Türkiye’ye bir an önce göç etme düşüncesine sebep olmaktaydı. Gelen bilgilerden Trakya Komitasının Türklere karşı suikastlar icra etmek için gizli bir teşkilat oluşturduğu da anlaşılmaktaydı. Bu suretle, kasaba ve köylerde Türklerin ileri gelenleri katledilerek halk korku ve paniğe kapılacak, mal ve mülklerini terk ederek göç edeceklerdi. Böylece Türklerin mallarına bedelsiz bir şekilde sahip olunacaktı. Kırca Ali ve çevresindeki Türklerin katil ve tehdit suretiyle kaçırılıp bunların emlak ve arazilerine bedelsiz bir şekilde sahip olmak örgütün ana hedeflerindendi. (B.C.A., 030-0-010-000-000-240-618-4 lef 7.).
Hasan Efendi suikastı Mestanlı (Momçilgrad) bölgesinin resmî yayın organı olan “Mestanlı Bölge Gazetesi”nde de yer bulmuştur. Gazetedeki habere göre 25 Ocak 1930 cumartesi günü öğleden sonra saat 3’te Cebiroğulları Muhtarı Hasan Hacı Mehmetoğlu Kırca Ali’den köyüne doğru at ile yola çıkmıştır. Arda Nehri’ni geçtikten 100 metre sonra iki bilinmeyen şahıs tarafından kendisine yedi el ateş edilmiş ve bu kurşunlardan bir tanesi Hasan Efendi’nin bedenine isabet etmiştir. Ağır yaralanan Hasan Efendi o dönemdeki askerî hastaneye getirilerek gece yarısı ameliyata alınmış ancak tüm çabalara rağmen kurtarılamamıştır. Sabah saatlerinde hayatını kaybetmiştir. Gazetede ayrıca muhtarın cenazesine çok sayıda Türk’ün katıldığı ve cenazede yapılan konuşmalarda polisin cinayeti işleyenleri bir an önce açığa çıkararak olayı aydınlatmasının talep edildiği bildirilmektedir. Olay Mestanlı’da ikamet eden Türkler ve Bulgarlar üzerinde derin tesir yaratmıştır. Mestanlı, Eğridere (Ardinp), Kırca Ali bölgelerinden Türklerin temsilcileri ve ileri gelenleri bölge valisini ziyaret etmişler, vali kendilerine cinayetin aydınlatılacağı yönünde söz vermiştir. Gazetenin verdiği bilgilere göre, hemen ertesi gün cinayetle ilgili birkaç kişi gözaltına alınmış, polis yetkilileri de en kısa sürede cinayeti işleyenleri ve arkasındaki güçleri ortaya çıkaracaklarını beyan etmiştir. Ayrıca gazetede cinayetin bir an önce aydınlatılması gerektiği, çünkü olayın barbar ve haince bir cinayet olduğu vurgulanmıştır (Mastanliyski Okrıjen Vestnik, 1930, s. 8).
Mestanlı bölgesinin resmî yayın organı olan bu gazetede yer alan bilgiler Türk konsolosluk ve elçilik makamlarının verdiği bilgilerle de örtüşmektedir. Bölgedeki Türk azınlığın çıkardığı gazetelerden biri olan “Rodop Gazetesi” nde de olay derin bir üzüntüyle karşılanmıştır. Aynı zamanda gazetenin sahibi olan Takanoğlu Mehmet Lütfü Bey’in yazısı buradaki Türklerin hissiyatını ve Bulgar Devleti’ne karşı nasıl bir vatandaşlık duygusu içerisinde olduklarını göstermesi bakımından dikkate şayandır.
“Rodop Gazetesi” 1929-1934 yılları arasında Bulgaristan’da yayınlanan Türkçe gazetelerdendir. Ayrıntılı bilgi için bkz. (Deliorman A., 2010).
Lütfü Bey gazetedeki 2 Şubat 1930 tarihli yazısında cinayetin nasıl gerçekleştiğini ve Hasan Efendi’nin vefatını anlattıktan sonra, Hasan ne için öldürülmüştü? Hasan’ın şahsi düşmanları var mıydı? Sorularına cevap aramıştır. Mehmet Lütfü Bey’e göre, Hasan’ın tek kabahati aşırı derecede kanuna riayetkârlığı ve idaresi altındaki bölgede Türk ve Bulgar bütün vatandaşlara eşit muamele yapmasıdır. Daha önceden tamamen Türklerden oluşan Cebiroğulları nahiyesine sonradan yerleştirilen Trakya Bulgarlarının Türk halkını sindirmek için yaptığı türlü türlü eza ve işkencelere karşı “Çorbacılar patagonyada yaşamıyoruz meşruti bir hükümetin siyasası altında bulunuyoruz. Benim idarem altında hiçbir zümrenin kanun aşırı hareketine meydan veremem” diyerek haksızlıklara meydan okuması ve kanunları çiğneyenleri adalete teslim etmek için ilgili makamlara ihbar etmesi Hasan Bey’in Trakya Komitasının düşmanlığını kazanmasına sebep olmuştur. Bu nedenle de Mehmet Lütfü, Hasan Bey’in katilinin tamamen siyasî olduğunu ve her namuslu Türk’ü düşündürecek, her namuslu hareket edenlerin akıbetlerini hatırlatacak nefret uyandıran bir zulüm olayı olduğunu da ifade etmiştir. Hasan’ın hiçbir şahsi düşmanı olmadığını ve olamayacağını, asil ve civanmert bir adam olduğunu, haksızlıklara boyun eğmeyen, adaleti seven, zulme karşı aslan gibi kükreyen, namuslu, emsalsiz bir Türk genci olduğunu belirttikten sonra şunu da vurgulamıştır. Herhangi namuslu bir vatandaşın, hakiki bir vatanseverin Bulgaristan’ın menfaatlerini düşünen namuslu bir elin ona kurşun sıkamayacağını, zaten bölge savcısı sayın Gospedin Çapkınov ve kasabada yaşayan hakikî Bulgar aydınlar ve vatanseverlerinin bu hadiseden Türkler kadar elem ve üzüntü duyduklarını da ifade ederim.
Bu bilgilerden Bulgar halkının önemli bir kesiminin de Trakya komitacılarının eylemlerinden memnun olmadıklarını anlamaktayız. Mehmet Lütfü Bey yazısında, Türkleri de sakin olmaya, eski zamanlardan kalan kin ve intikam duygularından uzak durmaya davet etmiştir. Aşağıdaki ifadeleri Hem Türklerin hem de Bulgarların menfaatlerini nasıl korumaya çalıştığının çok açık bir göstergesidir:
Her vatandaş iyi bilmelidir ki, Bulgar vatanının ellerine ve ayaklarına vurulan ‘tamirat zinciri’ arasında birde ekalliyetler hukukû vardır. Fakat biz namuslu Türkler hiçbir vakit düşmanlarımız tarafından biz azınlıklara verilen hakka dayanarak bir talepte bulunmuyoruz ve bulunmayacağız; çünkü devletimizin kânunları bize lazım gelen hakk-ı hayatı bahşetmiştir. Ayarın lütfuna hiç gerek yoktur. Şu kadar var ki bizim bu hakiki vatanperverliğimize karşıda vatandaşlarımızdan iyi ve dürüst mukabele görmek, beklemek elbette hakkımızdır. Elhasıl Hasan Efendi’nin hâdise-i katli alelâde bir cinayet değil, siyasî bir cinayettir. Gazetemizin 19. sayısında evvelce Hasan’a karşı yapıldığını yazdığımız gayrı muvaffak mükerrer suikastları okurlarımıza hatırlatmakla beraber tekrar edelim ki Türk kamuoyu bundan çok üzülmüştür. Olayın, hükümetin biz Türkler hakkında izlediği politika ile de taban tabana zıt olduğu görüşündeyiz. Binaenaleyh gerek zâbıtamızın ve gerek adliyemizin bu elim hâdise etrafında azami soruşturma ve kovuşturma yapacağına emin olmak isteriz. Hâdisenin en ince noktalarına varıncaya kadar yapılacak sorgulama ve mahkemede netice verilecek cezadır ki devlet ve kanun çiğneyenleri herkese görecektir. Suçlular cezasını bulacaktır.
Olay Türkiye basınında da yankılanmıştır.22)
Hasan Efendi cinayeti Türkiye’de de Edirne Milli gazetesinde “Bulgaristan Türklerinin Feryadı” “Mektepleri Kapatılıyor – Türkler Hayatlarından da Emin Değil – Nazarı Dikkati Celbedeniz” başlığı altında yer bulmuştur. Edirne’nin coğrafi olarak bölgeye yakınlığı ve cinayetin işlendiği bölgenin Balkan Savaşlarına kadar Edirne Vilayeti’ne bağlı kaza sınırları içinde olması (Kayıcı, 2013), bölgeden gelen haberlerin Edirne’ye daha kolay ulaşmasına sebep olmaktaydı. Gazetedeki yazıda cinayet hakkında bilgi verildikten sonra Hasan Efendi ve bölge hakkında önemli bilgiler verilmiştir. Milli Kongre’de (1929) Cebiroğulları nahiyesi temsilcisi olan Hasan Efendi “
32 yaşlarında, yakışıklı, güçlü kuvvetli, kanuna riayetkârlığı ile tanınmış ateşli bir Türk genci idi” İdarecisi olduğu Cebiroğulları nahiyesi dört beş sene öncesine kadar tamamen Türklerin meskûn olduğu bir yerleşim yeri iken daha sonra bölgeye Trakyalı Bulgar muhacirler yerleştirilmiş ve epeyce Türk’te Türkiye’ye göç etmişti. Buraya yerleştirilen muhacirler Türk halkını kaçırtmak için türlü işkenceler yapmakta iseler de çok milliyetperver ve cesur olan Hasan Efendi ne pahasına olursa olsun kanun kuvvetiyle fenalıkların önüne durmaktaydı. Hasan Efendi kanunlara uyduğundan dolayı birkaç defa suikasta uğramışsa da kendisine bir zarar gelmemişti. Hatta cinayetten üç ay evvel gündüz vakti Mestanlı şosesi üzerine kendisine kurulan bir pusuya uğramış, fakat o sırada başka yolcuların yetişmesi üzerine suikastçılar bir şey yapmağa muvaffak olamamışlardı. Hasan Efendi şimdiye kadar Trakya Komitacıları tarafından aleyhinde yapılan faaliyetleri vaktiyle savcılığa ve emniyete de bildirmişti. Bu nedenlerden ötürü Hasan Efendinin şehadeti tam manasıyla siyasî bir olaydı. Gazetedeki yazıya göre Hasan Efendi yakınlarda yapılacak seçimleri büyük bir farkla kazanarak tekrar nahiye müdürü olacağı bilindiği için ortadan kaldırılmıştı. Habere göre bu kahraman şehidin cenaze alayı da emsalsiz olmuş, Kırca Ali’nin hassas halkı yedisinden yetmişine kadar bu muazzez şehidi ellerinin üstünde mezarına kadar taşımışlardı. Hasan Efendi’den geriye biri altı yaşında diğeri üç yaşında iki çocuk ile genç bir eş kalmıştı. Bu hadise bütün Mestanlı Müslümanlarının neşesini kaçırmıştı. Ayrıca namuslu insanların hayatları gayri kanuni teşekküllerin ellerinde taşıdıkları tabancaların tetiğine her an maruz kaldıkça ve bu gayri kanuni teşekküller ulu orta rahatça adam öldürdükçe Rodop Türkleri için Bulgaristan’da yaşamanın imkânı olmadığı da yazının sonunda vurgulanmıştır (Edirne Milli Gazete, 1930, s. 2).
Hasan Efendi cinayetinde gerek Türk konsolosluk raporlarında gerekse basında aynı endişelerin hâkim olduğu ve olayla ilgili benzer yorumların yapıldığı görülmektedir.
Ne yazık ki Bulgar makamları Cebiroğulları nahiyesi müdürü Hasan Efendi cinayetinin suçlularını bulmamış, tutuklamamış ve yargılamamıştır.
İkinci bölüm: Geren – Ada Nahiyesi Müdürü Hacı Hüseyin Oğlu Feyzi Efendi Cinayeti