Rafet ULUTÜRK
Tarih 09 Ağustos 2020

Halk Yavaş Uyanıyor / Daha Detaylı Bir Analiz
Bulgaristan’da neler mi oluyor?
Yolun birinci kilometresi.

Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) 3. siyasi darbesini aldığı 07 Ağustos 1990 yılında daha o zamanlar Bulgaristan’daydım. Bu parti, birinci darbeyi 1989 Mayısında Türk Ayaklanmasından ve 10 Kasım 1989’da diktatör Jivkov’u çöpe atarken almıştı.

3 Nisan 1990’da adını değiştiren BKP-Bulgar Komunist Partisi, Bulgar halkından Bulgar Sosyalist Partisi-BSP olarak hayat hakkı istedi.

Moskova doğumlu, eğitimli ve ABD bağlantılı Andrey Lukanov yeni dönemde birinci hükümeti kurdu. 

Bulgar vatandaşlığı olmayan Lukanov’un başbakanlığının meşruluğu Bulgaristan’da çok tartışılmıştı. Onun kurduğu hükumetin ödevi fazla politikleşen ve sokaklardan çekilmeyen halka siyaseti unutturmak ve totalitarizmi ekonomiye gömmekti. Siyasi iktidardan ekonomik rejime geçerek totalitarizmi yaşatmaktı. Yabancılar daha iyi bilir inancı ve yabancı birinin eliyle, suya hamura dokunmadan, işleri yola koyma taktiği daha önce de uygulanmıştı.

***

1879’da birinci prens olarak Bulgaristan’a gelen Aleksandır Batenberg’in ve 1985’te yine prens olarak gelen Prens Ferdinand Saks-Kobur-rgotski’nin de Bulgar vatandaşlığı iptal edilmişti.

1946-1949 yılları arasında başbakan olan Georgı Dimitrov da Sovyetler Birliği vatandaşıydı. 1990’da totalitarizmden demokrasiye geçerken A.Lukanov’un Başbakan olması vatandaşı pek fazla şaşırtmamış olacak ki, 22 Eylülde 1990’da o yeniden başbakan seçilebildi.

Bu hatırlatmayı yapmamın şöyle bir gerekçesi var.

Şimdi Bulgaristan 1990’dan beri yavaş yavaş da olsa Rusya Federasyonu’ndan bağlarını tam koparıyor gibi. Aynı zamanda Avrupa Birliğine de hem ısındı hem ısınamadı ve helen 2004’ten beri postu Birleşik Amerika gölgesine atmaya hazırlanıyor.

Sokaklar dolup taşıyor, gençler kavşaklara kurdukları çadır kentlerde neredeyse bir ay oldu yaşıyor ama aralarından hiç biri sivrilip Bulgaristan Cumhuriyeti Başbabakanı  “Ben olayım, olacağım, bu işe hevesliyim, yaparım, biz yaparız!” diyen kalabalıktan ses çıkmıyor. Bu konuda, Radyo ve TV, sosyal ve yazılı medyada da çıt yok. Öyleyse halkın bir bildiği var, mı diyelim. ABD Büyükelçiliği “aman siz susun, o iş hazır, armut olgunlaşınca dalından kendi düşer, yerine takarız birini!” mi diyor acaba pek bilemiyorum.

***

Evet devam edelim.

Birinci Lukanov hükumeti “genel grevle” yıkılmıştı. O dönemde kitle gösterileri yapılıyordu. YUVARLAK MASA görüşmeleri Mayıs ortalarına kadar sürdü. İsim değiştiren totaliter komünist iktidar ile birçok partiden oluşan demokratik muhalefet arasındaki 19. görüşmede şu konularda anlaşılmıştı:

Ayrıntıya girmezden önce, yuvarlak Masa’da ilk Türkleri konuk olarak Baş Müftü Nedim Gencev temsil etmişti. Sivil Türk yapılanmasından, soykırım denemesine karşı 1984-1989 terör ve zulüm döneminde kurulan 55 direniş örgüt, hareket ve partilerimizden hiç biri, Paris AGİT İnsan Hakları 1989 Konferansına katılan temsilcilerimizden hiç biri masada yoktu. Aynen 1878 Tırnovo Anayasa görüşmelerinin Müslümanlar-sız yapıldığı gibi bir tablo oluştu…

Yuvarlak Masada uzlaşılan konular şunlardı.

“BKP’nin toplumdaki yönetici politik rolünü garantileyen Ana-yasa’nın 1. maddesinin değiştirilmesi; eski “DS”nin bir kısmı olan politik sivil polisin dağıtılması; ordunun, polisin, yargının, savcılığın, diplomasinin siyasetten uzak tutulması; iş yerlerindeki – (mahalli) – BKP örgütlerinin dağıtılması kararlaştırıldı. Devlet Konseyinin dağıtılması ve yerine Cumhurbaşkanlığı kurulması gibi konularda fikir birliğine varılmış, yeni anayasa hazırlamak için de karar alınmıştı.”

Türk isimleri ve din adetleri 31 Aralık 1989’da tanınmıştı ve sivil anadilde eğitim, kültürel haklarımızdan, azınlık haklarımızdan ve geleneksel medeniyetimizle yaşama hakkımızdan pek söz edilmemişti. Daha o zaman tescilli olmadığı için Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH) Yuvarlak masada yoktu.

Bu değişiklikler (yasal reformlar) yapılırken BKP-BSP siyasi darbeler alacak, ama devlet içindeki kadro ekibi özel bir kanunla korunacak, demokrasi savaşcıları katillerinden, özelikle isim değiştirme ve Türk kimliği düşmanlarından hesap sorulmayacaktı, hatta seçme ve seçilme hakları da korunacaktı. Demokrasi düşmanları dim dik karşımızda durmaya devam edecekti.

Bulgaristan’da Birincisi An. Lukanov (1990) hükumeti ve 1997-2001 yılları arasında yöneten Birleşik Demokratlar Birliği (ODC) lideri İvan Kostov hükumeti 2 defa aynı kanunu kabul ettiler.

“Hükümet değişikliği yapılırken devlet memurları asla değiştirilmeyecek ve görevden alınmayacak.”

Komünistler 1944’te monarşi faşist düzenden komünist rejime geçerken 25 bin kişiyi katletmiş ve 168 bin kişiyi de toplama kamplarında süründürmüştü. Demokratik güçlere iktidarı devrederken kendilerini garantiye alıyor ve aynı felaketi yaşamak istemiyorlardı. Bu arada, Bulgar halkı küçük bir halktır ve 1944-1990 arasında kendi aralarında karışmışlardı…

“Olan olmuş, hesap sormak yok” diyebileceğimiz kanunu kabul edildi.

Bu yasaların ikisi de, meclis çoğunluğu olan Demokratik Güçler Birliği (CDC) oylarıyla geçti. Kuşkusuz bunun asıl anlamında politik alandan ekonomiye akan totaliter siyaset kadrolarını korumak vardı. Bu kadroları 2001-2005 yılları arasında II. Simyon hükumeti de bunu aynen korudu. 2009’da Boyko Borisov’un kurduğu GERB parti ve hükumetlerine de usulca aktılar. Bulgaristan’da 400-450 bin kişiden söz ediyoruz. Devlet kurumlarında (29 kurum) görevli ve devleti çalıştıran kişilerdir onlar. Bulgarcası (dırjavna adminisratsiya).

Bu detaya inmemin nedeni şudur. Bulgaristan 142 yıllık tarihinde 3. Defa rejim değiştirme eşiğinde bulunuyor. Daha doğrusu 1990’da gerçekleşmeyen totaliter komunist düzenden demokrasiye geçmesi gerçekten gerçekleştirmek zorundadır, çünkü bunu yapmazsa, devlet olarak çöküp yok olacaktır. Şuna çok dikkat ediniz!

4 Ağuston 2020 sabahi Başbakan Boyko Borisov, ortada hiçbir neden ve gerekçe yokken devlet kadroların (420 bin kişi) hepsinin maaşlarına % 30 zam yaptı.

Bunun anlamı “ben yani GERB olarak düşüyoruz, ama devlet yaşamalı” tezinden başka hiç bir anlam taşımaz. Borisov Komünist partisi ve uzantılarının, komünist rejimin tüm suçlarının bedelini kendi ödemeyi üslendiğini böylece beyan ederken, KİMSEYE DOKUNULMAYACAK, HESAPLAŞMA OLMAYACAK demiş oldu. Borisov, 30 yıldan beri taput döşeğinde yatan BKP ve totaliter komünist rejim cesedinin kaldırılmasına izin verirken, BKP’nin ikinci dünyası (ahreti) olan GERB’in de yakın bir zamanda cenazesinin kaldırılmasına boyun eğidi. Fakat bu bir süreçtir ve ne kadar sürer, bunu bu günden öngörmek henüz güçtür.

Bulgar devleti, üretim olmayan bir ülkede ne yer ne içer, nasıl ayakta durur, hiç düşündünüz mü?

Bu sorunun cevabını Başbakan Yardımcısı (Amerikan Vakfı Başkanı) Tomislav Donçev’ ten öğreniyoruz:

“Bu hükumet 2021 Martında yapılacak seçimlere kadar ayakta kalmalıdır. GERB ve hükumet için bunalım yoktur. GERB partisi kadroları ve onların aileleri Avrupa Birliğinden (AB) gelen paralardan besleniyor. (Bulgaristan 2007’den beri AB üyesidir.) GERB hükumet bu paraları dağıtma makinasıdır. (II. Simeyon hükümetinde (2001-2005) bu paraları dağıtma işi hükumet ortağı HÖH-DPS’nin başkanı Ahmet Doğan’na verilmişti. Şimdi sıra bizdedir. 2009 yılında, GERB hükumetinin kurulmasıyla bu hak bize geçti. Doğan hiç bir işe karışmasın diye “saraya” kapatıldı, korumalı dışarı çıkmadan yerinde besleme oldu. Geçen ay Bulgaristan ilk defa korumalarını da kaldırıldı. Artık arkasında devlet de yok halk da yok, halk yine çaresiz, nereye gideceğini şaşmış durumda.

Bu olayı şöyle anlayabiliriz.

1990’da Moskova yanlısı Başbakan Andrey Lukanov’un Bulgaristan’da komünist ülküyü ve yerleşmiş sistemi yaşatmak için kurduğu 2 temel örgüt vardı.

1-Multigrup Holding1870 (MG)
2-Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH-DPS).

Ekonomi ve mali alanda MULTİGRUP HOLDİNG kullanılacaktı. Bu, Bulgaristan’da 150’den fazla yan şirketi, dünyada da 20 den fazla kardeş şirketi olan, Moskova’ya bağlı ve Bulgar komünist devletinin 1990’dan önce Batı Avrupa ülkelerinde kurduğu muazzam ticari ve üretim şirketleri ve işletmeler ağına oturmuş bir Rusya-KGB kuruluşudur.

Bu kuruluşta, 1972-1973 Pomakların ve 1984-1989 Türklerin isimleri zorla değiştirilerek asimile etme siyasi zülmünü yapanlardan hesap sorulmaması şartıyla, (MG) Başkanı İliya Pavlov’un yanına oturtulan kişi, yine An. Lukanov’un emriyle kurulan Hak ve Özgürlük Hareketi Başkanı pionu-Ahmet Doğan oldu. Ardından İliya Pavlov’un 2003’te tek kurşunla öldürülmesinden sonra, yerine oturtulan Delyan Peevski, tüm işlerini Bulgar Savcılığına bağladı, en güçlü şahıs ve çok kısa bir zamanda Rus oligarhı durumuna gelebildi.

Politik dokunulmazlığını HÖH-DPS milletvekili kişiliğinden aldı.

O bugünkü direnişlerde  “mafya” olarak istifası istenen kişilerden biridir. 2013’te kısa bir süre iktidar olan BSP-DPS hükumeti tarafında, Rusların güvendiği bir şahıs olarak Bulgar istihbaratı DANS (Milli Güvenlik Devlet Ajansı) başına geçirilmesi Batıya yönelişi korumaya çalışanlar tarafından üç gece süren yürüyüşleriyle önlenebilmişti. “Mafya” damgalı diğer kişilerden ikisi Başbakan Borisov ve kapalı tutulan hain A.Doğan’dır. Sokaklarda direnenler ve Baş Savcı Geşev’le birlikte bu dörtlünün olumsuz bir tümör misali Bulgar toplum, ekonomi, maliye, hükumet, meclis, yargı de devletin tüm kurumlarından sökülmesi isteniyor. Belki de göstericileri bir LİDER öne sürmelerinin nedeni de bu dörtlü ile kavgada eriyip telef olma endişesidir yani koruma diye düşünüyorum.

GERB ve devlet yapılanması Batının köleci devrinden kopyalanmış.

Yalnız kendini düşünen ve halkımızı ezen GERB partisi ve hükumeti üretim dışı, parazit, asalak bir parti olarak yaşadı ve yaşamaya devam etmek istiyor.

Kutsallarında 2 kaynak var:

Birincisi, GERB partisinin BİRİNCİ HAYAT KAYNAĞI AB fonlarıdır.

İkincisi, DEVLET İHALELERİ ve imtiyaz sahiplerine tanınan haklardır.

GERB’in ben halkın sırtında değilim iddialarının kaynağı da budur. (Küçük bir örnek: Başbakan Yardımcısı T.Donçev /halen AB paralarının dağıtılmasından sorumludur/ evlilik dışı yaşadığı bayana Romanların-Milletlerin eğitimi için gelen paralardan 8 milyon Avro aktarmıştır.)

Bu güçler halkın payını aralarında paylaşırken kolono (sömürge) ülkelerdeki kolonistler-yerli idareciler) gibi davranmakta ve Bulgaristan’ı yok etmeyi kader belirlemişlerdir. Bu gidişe “DUR!” diyenler kim olursa olsunlar (solcu-sağcı önemli değil) haklıdırlar.

Bu bakıma sokak direnişleri yasaldır ve polisin de bu direnişlere katılma zamanı gelmiştir. Bu gidiş durdurulamaz ise Bulgaristan bağımsız ve egemen bir devlet olmaktan çıkacak ve nüfusu olmayan, yabancı akımından Türkiye tarafından korunan, ABD üslerinin huzur bölgesi bir “hazır-oncular cenneti)  ilan edilebilir.

***

Son 30 yılda endüstride ve tarımda, mali işlerde devlet ve kooperatif mülkiyetten özel mülkiyete geçerken BKP planına göre arasız süren çalışmalardan alınan 2020 sonuçlarını Sofya Merkes Bankası rakamlarıyla şöyle açıklayabiliriz.

1990 yılında Bulgaristan’da bir tek milyoner yokken, bu gün günümüzdeki tabloya dikkatle bakalım: (Alıntı: Pogled. info)

Yolun sonu: Bugün Bulgaristan Avrupa Birliğinde en yoksul, en cahil, hatta sefiller ülkesidir. Ülke nüfusunun yarısı ekmek parası için ya da zulümden kaçarak ülkeyi terk etmiştir. Basın özgürlüğü bakımından 139. yerdeyiz. Dibe yapışmış ayağı kalkamamakta dibe doğru düşmektedir ve dipten kopabilme ihtimali de pek görünmemektedir.

Haziran 2020’den başlayarak, Bulgaristan Halk Bankası yayınlarına göre, banka hesaplarında faize yatırılmış 1 milyon levası olan 987 vatandaş var.
En ağır korona virüs salgını döneminde yani yıl başından 3 aya kıyasla milyoner sayısı 45 kişi artmıştır. 2019 yılının aynı dönemine kıyasla ise 71 kişi artmıştır.  Demek oluyor ki “Covid-19” salgını milleti kırarken çaresizliğe düşerken bazıları Bulgaristan bankalarında her 2 günde bir 1 milyon levalık yeni bir hesap açmıştır. Üretimin ve ticaretin durduğu şu dönemde bu ancak devlet parasından alınırken-çalınarak ve mafyotik işlerle mümkün olabilir.

Bulgar bankalarındaki depozitodaki leva miktarı 57 milyar levayı bulmuştur.

Şu asla unutulmamalıdır.

1984 yılında isim değiştirme ve dinleri yasaklama bahanesiyle Türklere karşı soykırım denemesi şeklinde iç savaş başlamazdan önce, bankalardaki sıcak paranın %33’ü Türklerin hesaplarındaydı. Bu gün Türkleri temsil ediyoruz diyenlere soruyorum bu gün Bulgaristan’da kazanan kaç Türk milyoner var…

1988’de Bulgar komünist totaliter iktidar mali olarak çökmüştü.

Diktatör Todor Jivkov bir bahane bularak Almanya/Bavyera Şansölyesi Yosif Straus’u Bulgaristan’a davet etmiş ve 500 000 000 (beş yüz milyon) Doyçe Mark borç istemişti. Straus’un ani vefatı nedeniyle bu para alınamayınca, ardından Moskova’ya gidip Mıhail Gorbaçov’tan borç istediğinde ise terslenmişti. Bu çöküşte elindeki karnelerle de aradığı malları bulup alamayan Bulgar halkı ansızın bir an uyanmıştı.

1980’lerde üretim toplumu çarkı durmuş, tüketim toplumuna da boş elle girilince, toplum ve devlet beraberce yere serilmişti.

Ve işte o zaman BKP, “DS” ve devletin gizli kadrolarına dağıttığı paralar, ülkeye, halka, hiçbir kimseye yarı dokunmadan, alavere dalavere, rüşvet, kaçakçılık ve dolandırıcılık oyunlarıyla çoğalarak bugün 57 milyar leva veya 27.5 milyar Avro olmuştur. Bu paralar “mafya” olarak tarif edilen, halka faydası dokunmayan eski komünistlerin ve torunlarının elindedir. Yani hiç bir şey değişmemiş mi oluyor, galiba öyle olmuş…

Şunu da belirtmek yerinde olur, milyoner olan 987 vatandaştan söz ederken, milyoner şirketlerin toplam parasının 582 bin olduğu biliniyor.  Şunu iyi öğrenmeleri gerekir, “Para çalmak önemli değil, bunları harcayabilmek daha önemlidir”. Bu zenginler maalesef halkla paylaşmayı bilemedikleri için bu paralarını da harcamalarına nasip olmayacak gibi görünmektedir. (Örnek İliya PAVLOV)

Bu arada, ülkedeki politik durumu istikrarsız bulan vatandaşlar kredi çekemiyor. Yılbaşından beri 1 milyon leva için ancak 127 vatandaş bankalara başvurmuş. Parasızlık çeken aileler ise, toplam aile sayısının üçte ikisi olmuş ve tüketim kredisi olarak bankalara başvurmuş ve çekilen kısa vadeli tüketim kredisi oranı 24 milyar levayı bulmuştur. Merkez bankası açıklamasında, ailelerin 1000 levadan fazla kredi çekmeye isteksiz yanaştıklarına işaret ediliyor. Nüfusun yarısı korkudan bankaya uğramıyor.

Sahnedeki oligarşi

Bulgaristan’ın 200 aile tarafından idare edildiği, zenginliğiyle en sivrilenler arasında Başbakan Boyko Borisov, HÖH “fahri” kukla-başkanı Ahmet Doğan ve HÖH milletvekili Delyan Peevski’nin ve daha 7 ailenin adı geçerken, diğer oligarşi unvanlılar ya yurttan kaçmak zorunda kalmış ya da savcılığa düşmüş ve ya şartlı özgürlükten ceplerinin miktarına göre nefes almaktadır.

Bu 3 zengin açık Moskof-çudur. Bulgaristan’daki bu durumda Rusya çıkarlarını savunurken tutundukları son direk Bulgar Başsavcılığı ve Başsavcı İvan Geşev’tir. Halk meclisi, başbakan ve cumhurbaşkanı tarafından görevinden alınamayan Başsavcı’yı ancak, geçen yıl sonunda onu 7 yıllığına atayan Yüksek Yargı Konseyi görevden alabilir. Konsey üyelerinin tümü 23 Eylül tarihine kadar yıllık izindedir. Mecliste  tatildedir. Kurumlar arası ilişkiler kesilmiştir. Ülkedeki resmi işsizlik oranı % 8,6’dır, gayri resmi kimse bilmiyor.

Görüldüğü üzere daha 1990’da renk değiştiren komünistler sonu gelmeyen demokrasiye geçiş döneminde ülkeyi kendilerinden başka kimsenin bilmediği ve denetleyemediği kurallarla yönetmeye devam ediyorlar.  Kurdukları düzende eşitlik, adalet, ortak hedef ve çaba olmadığı gibi, kendi durumlarını koruyarak yola devam temel ilke ve rota olmuştur.

***

Bugün Bulgaristan’da yeni bir yuvarlak masaya ihtiyaç duyulmaktadır. 

1990 YUVARLAK MASASINDA AB mali kaynağı falan olmadığından böyle bir ödev (sorun) da yoktu ve görüşülemedi. Şimdi artık bu çark tamamen iktidar lehinde dönmüyor ve değirmen sadece taşıma su ile çalıştırılmak isteniyor.

Bu derin bunalımın yeni bir derinliğine iniyoruz.

Ne yazık ki, 1990’da demokratik güçler CDC hükumetleri (1991-1992 ve 1997-2001), BKP partisinin 1944-1989 yılları arasında devletten çaldıklarını-aldıkları, gaspettiklerini, talan ettiklerini, kaçırdıklarını, benimdir deyip geri vermediklerini yasal yollarla devlete kazandıra-bilirlerdi ama bunu yap(a)madı, bunlar komünist “mafya” oluşumuna hibe edildi.

Devlet soygunu ve devlet çökertme suçluları, katiller konusu yuvarlak masaya taşınmadı.

Bulgar “mafyası” hayat ışığını bu masada gördü. Bugün artık devletin boğazını sıkmış boğuyor. Anlaşılan bu olaydan Moskova, Brüksel ve Waşington’da rahatsız değil. Yeni yeni taraftar arayan dev güçler, sömürge ülkelerde komünist-faşist ayrımı yapmadıkları gibi, Bulgaristan’da ırkçılara bile artık güler yüzle bakıyorlar.

Bu gün Savunma Bakanı Kr. Karakaçanov’un tarihinde oluk dolusu kan akan faşist-ırkçılık kokan bir partiyi yönetmesi de onları rahatsız etmedi. “Ataka” lideri V. Siderov’un sol uçtan, sağ marjenaliğe kaymasından da itiraz eden veya uyanan olmadı. Halkı uyutan büyük güçler kendi çıkarlarına bakıyor.

Eğer yeni bir yuvarlak masa toplanırsa önce BULGARİSTAN MİLLİ ÇIKARLARI VE ULUSAL KİMLİKLER VE ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR DEVLETİN YETKİ SINIRLARI ÜZERİNDE MUTABIK KALINMALIDIR. BURADA PROBLEM HALKIN GERÇEK TEMSİLCİLERİNİN BU MASA ETRAFINA OTURTULMASIDIR.

Düne kadar Varşova anlaşmasının Türkiye’ye karşı vurucu gücü olan Bulgaristan, ABD emperyalizminin Türkiye’deki Temmuz 2016 FETTO darbesinin başarısız sonuçlanmasından sonra olumsuz  genişleyen ve derinleşen Türkiye-ABD diyaloğunda, hem Rusya hemde Büyük Türkiye Oluşumunu engelleme yolunda Pentagon’un Karadeniz kıyısı Varna deniz üstüne de izin verildi. Yani ABD Karadenize girmiş oldu.

***

Bugün Bulgaristan Sokak ve meydanları kaynıyor. Henüz yeni bir “yuvarlak, dört köşe veya çok köşeli masa” kurulmasından söz eden de yok. Bu ülkenin geleceğini sihirli değnekle çizecek birileri var desek, öyle biri de yok. Sivrilmiş lider de yok ne Bulgarlarda ne de Azınlıklarda. Bulgaristan’ın geleceği için çok tehlikeli bir durumdayız ve kapı çalınıyor.  Ekonomik ve mali kriz, sağlık krizi ve politik kriz el ele vermiş Bulgaristan devletinin damarlarına kene gibi yapışmış kanlarını emmeye ve daha da yerleşmeye devam ediliyor. Böyle giderse çok yakın bir zamanda Bulgaristan yok olabilir. İşte bunun için Bulgaristan’da herkes Bulgaristan için birlik ve beraberliği yolunda burada buluşmaları iyi olur diyoruz.

Halkın iradesi ve istekleri hiçe sayılamaz.

Politik krizin deşilmemiş bir çıbanbaşı var ki çok önemli. 4 yıl önce, 2016 halk oylamasında “referandumda” 2 500 000 (iki buçuk milyon seçmen) – /soydaşlarımız da aralarında/ majoriter seçim sistemine geçilmesine oy verdik. Milletvekillerinin partiler tarafından değil, seçmen tarafından direk olarak seçilmesini ve en fazla oy alanın meclise gönderilmesini ve böylece sistem değişikliğine doğru ilk adımın atılmasında bizlerde direndik.

Bulgar meclisindeki bileşim başka bir seçim usulüyle yenilenemez.

Bu politik tutum bu güne kadar değişmedi. Kötü tarafı protesto meydanlarına inmedi. Sloganlaşamadı da. Sokaklarda da “majorıter seçim” sloganı yükselmiyor. Hatta 2016’da bu halk davasına öncülük eden Slavi Trifonov’un “Var böyle bir devlet” partisi bile, anketlerde artık 2. parti durumuna gelmiş olmasına rağmen, bu sloganı yeniden yükseltmiyor. Anlaşılır gibi değil!

Demek istediğim yalnızca Başbakan B. Borisov ile Başsavcı İv. Geşev’in çöpe atılmasıyla durum kendiliğinden istenen “al pembe” rengi almayacak ve politik sistem kendiliğinden değişmeyecektir. Çıbanbaşı ülkeyi felce uğratana kadar toplanmaya devam edecektir.

Dış siyasi dengenin ibresi “Türk Akım”

Şu da iyi bilinmelidir. Dün olduğu gibi bugün de Başbakan Borisov 2 dev taşın arasındadır. “Türk Akım’ın” (Bulgaristan’daki adı “Balkan Akım”dır) Bulgaristan üzerinden geçen borularını döşe-yemez ise, ABD yaptırımlarından korkup işi yarıda durdurursa, başına gelecekleri sadece halkımız çekecektir.

Boruları döşerse Moskova’daki “Gazprom” yüzü güler ve isterse emeklilik yılları için Moskova zengin semtlerinden kendine köşk de seçebilir. Amerika Dış İşleri Bakanı Ponpeo “Balkan Boru” hattı ile ilgili sert konuşuyor ve hatta tehdit ediyor. Fakat bu doğal gaz hattı döşenmez ise Bulgaristan vatandaşları da kışı soğukta geçirmek zorunda kalacaklardır. Yoksa kaya gazına mı yöneleceğiz bilemiyorum.

Borisov’un “bağımsızlığımızın” kıstası dediği Azerbaycan boru hattı da bir borusuyla Bulgaristan üzerinden Batı Balkanlara ve Orta Avrupa’ya uzatılacak. Bu borudan ABD likit gazı da akıtılmak isteniyor. Bu işler de henüz yarım. İnşaatlar devam ediyor.

Rusya’nın Batı Balkanlar gölgesini kaldırmak isteyen ABD Varna ve Burgaz’da deniz üsleri kurmaya hazırlanıyor Ruslar tepkilerini henüz belirtmiş değiller.

Tüm bunlara rağmen sokak direnişleri devam ederken, yeni dış politikayı analiz eden ve denge gösteren yeni politik güç de belirmiyor. Halkta korku var, biliyorsunuz korku en büyük virüstür. Gözünü açanlar bile ses çıkartamıyor. Kiminle konuşsan, BSP’li Başbakan J. Videnov (2005-2007) zamanında emekli maaşları 3 USD Dolara düşmüştü, “nasıl unutalım?” deyip Batıya bakıyorlar. Başbakan İvan Kostov hükumetinin emekli maaşlarını %50 kıstığını hatırlıyorlar. Meydanlarda olan “Demokratik Bulgaristan” ortaklığı ancak adaletten ve demokrasiden yana olan sağ kanadı ve Atlantikçi kesimi temsil ediyor. Hiçbir politik parti üretimi diriltme, tarımı canlandırma, köylüye kentliye inme yolu bulamıyor ve polisleri sokak ve meydanlardan geri çekme önerisinde bulunmuyor.

Yuvarlak masada Müslümanları BULTÜRK temsil etmeye hazırdır.

Türklerin durumu ortadadır. Ahmet Doğan sağ oldukça ve DPS’den resmen ayrılmadıkça, bugün direnen Bulgaristan’da hiçbir politik parti, sivil hareket, yerel dernek ve temsilci HÖH-DPS ile görüşme masasına oturmaz. Onlar bizi BG Türkleri 30 yıldır temsil edemedikleri de ortadadır. Dış ülkelerdeki BG vatandaşlarının hepsinin katılacağı bir seçimden söz ediliyor, Cumhurbaşkanı R.Radev de “elektronik”  ­- İnternet üzerinden – erken seçim çağrısı yaparken her seçmenin oy kullanabilmesi yollarının açılmasını istiyor. BULTÜRK’ün öneriside unutulmamalıdır MEKTUPLA OY KULLANMA. Evet her vatandaş hem oy kullanmalı hem de aday olabilmelidirler bu çifte standart da artık kalkmalıdır. Yönetici olmak isteyenler önce ahlaklı olmalıdırlar ardından hristiyan, müslüman, siyah beyaz fark etmez. Halk böyle insanların peşinden gitmelidir, demokrasiyi hep dışarıdan beklemeyin içinizden ahlaklı olanları destekleyin bu değişim için de demokrasi için de yeter.

O zaman şu erken mi olağan mı seçim işlerinin yasal yollardan en demokratik biçimde ve soydaşlarımızın hakları da korunarak örgütlenmesi gerek.

Bu amaçla önce soydaşlarımızın ve dış ülkelerdeki gurbetçi temsilcisi dernek başkalarının İstanbul’da bir yuvarlak masa ya da bir konferans toplantısı düzenleyerek, tüm isteklerimizi belirlemesi ve dış ülkelerdeki Türkleri temsil eden BULTÜRK Derneği gibi örgütlerden desteğe ve yetkililer belirlemesi şartı gündem olmuştur. Bulgaristan’ın geleceği büyük ölçüde dış ülkelerde bulunan Bulgaristan vatandaşlarına kaldığı appacık ortadadır. Bunu her kez görmüştür.

Bu ilk adım olmalıdır. 1990 yılındaki yuvarlak masa toplantısında Bulgaristan Türklerini bir tek Başmüftü Nedim Gencev konuk sıfatıyla temsil etmiş ve İmam Hatip okulları açılmasını ve Sofya’da bir İslam Enstitüsü kurulmasını talep etmişti. Şimdi eşit vatandaş olarak ana-dil, anadilde eğitim, geleneksel kültürümüze göre yaşam tarzı, propaganda, kültür ve medeniyet hakkımızı, hükumete ve yerel idarelere, tüm devlet kurumlarına nüfus içindeki oranımız kadar katılma hakkımızı ifade edip savunmalıyız.

Ayrıca, bu hazırlık toplantılarının her birinde eski komünist kadroların ve özellikle gizli polis bünyesinde görev alan kadroların tüm devlet görevlerinden hemen çıkarılması ve yeni seçimlere katılmalarının yasaklanması gereklidir. Parti yönetimlerinde görev almasının yasaklanması gerekir ve program belgelerine alınmalıdır. “1970-84’te Soykırım denemesi” katillerinden hesap sorulmalı, açılan davalar sonuçlanmalı, memleketimizi çökerten siyasi ve ekonomik elit hesap vermelidir. Ayrıca 1944 sonrası öldürülen Bulgarların hesabı da sorulmalıdır. BU HESAPLAR SORULMADAN DEMOKRASİYE GEÇİLEMEZ. Azınlıkları politik yaşamın merkezine çeken yasalar çıkarılmalı, Bulgar halkına, Türkler ve diğer Müslümanlar olmadan kurulan her hükumetin kaderi felaket olacağı açık anlatılmalıdır. Onların oluşturdukları kuklalar değil tabi ki, gerçek Türk-Müslüman ahalisini temsil edenler söz sahibi olmaları gerekir. Bulgaristan seçimlerinde Türkler dengedir, Türkler olmadan Bulgaristan’da demokrasi oluşturulamayacağı 30 yıldır görülmüştür. Kukla veya hain kişilerle ancak buraya kadar.

Halka indirilmesi gereken ana konular şunlar olmalıdır

Demokratik reform ve serbest Pazar ekonomisi gibi temel konularda ekonomik dönüşümün sürüncemede kalması ve bu işlerde Ahmet Doğan’ın rolü. Doğan ancak bir oy tüccarı olduğu ve oy satmaktan geçindiği 30 yıldır bunu göstermiştir ve belgelenerek bunlar daha detaylı açıklanmalıdır. Türk Kimliğimiz davasına ve Türk bilinçli kadrolara, davamıza hainliği herkese duyurulmalıdır. Bu kadrolar ne Türkleri ne de Müslümanları temsil etmediğini özellikle Bulgaristan’da tüm parti başkanları özellikle yeni kurulacak partiler bunları görmeli ve iyi değerlendirmeliler.

HAİN DOĞAN VE HÖH-DPS BULGARİSTAN’DA TÜRKLERİ TEMSİL ETMEMEKTEDİR BU BÖYLE BİLİNE…

“Sofya / Boyana” sarayını, Burgas “Rosenets deniz köşkünü” ve Sofya “İskır” barajı kenarındaki köşkü kimin parasıyla ve nasıl kurduğunu herkes öğrenmelidir. “BULGARTABAC” şirketini Rus ajanı Peevski’ye satarak aç bırakılmamızı amaçladığını herkes öğrenmelidir.  HÖH partisine oy vermeye devam edildiğinde, Bulgaristan Türklerinin artık cenaze namazı kılmaları pek yakındır.

Unutmayalım 1990’da ve 1996’da enflasyon derinleşince karne sistemine geçilmişti.
O DÖNEMDE BAŞARILI YAPILAN BİR İŞ VAR SA, O DA BUGÜN HALKIMIZIN BAŞINA BAŞ BELASI OLAN BULGAR MAFYASI TEMELLERİNİN ATILMASIDIR.
Bu mafyanın kök salması için ekonomik çıkarlar o zamanlar cepleri doldurulmuş ve ülke ekonomisinin mafyalaşması yolları sonuna kadar açılmıştır. Bugün iktidarda olan yine aynı ekibin adamları torunları, uşakları bu aynı mafyadır. Bunu herkes öğrenmeli ve korkmadan mücadele saflarına katılmalıdır. Çöküşümüz örgütlü bir süreçtir, sömürgeleşmemiz ise bu sürecin ürünüdür. Artık yeniden dirilmek, uyanmak zorundayız.

Temmuz ayında başlayan ve tatil ayı olan Ağustosta dalgalı biçimde devam eden gençlerin protesto eylemlerinin, çadır kenti direnişlerinde ana slogan “Mafya İstifa!”; “Başbakan Borisov İstifa! Ve “Başsavcı Geşev İstifa!” ise, Cumhurbaşkanı Rumen Radev artık 2 defa protestocular arasına inerek “Mafyayı hükumetten ve savcılıktan sökelim!” çağrısında bulunuyorsa, son 30 yılda Bulgaristan’da tüm olayların yanlış gittiği artık gün gibi ortadadır.

Sokaklar uyandı, halk hala uyanamıyor mu?

Başbakan Borisov’un yatak odasında yabancı para desteleri, altın külçeler, silahlar arasında bir donla uyurken çekilmiş resimleri, Meclis Başkanı Bayan Karayançeva’ya (…..) demesi, bayan gazeteciler için “misir kuşu” (Hindi) gibi ağza alınmayacak ifadeler kullanması ve daha bir sürü protokol dışı işlerin Brüksel ve Wachington’da yorumlanması özellikle Avrupa’dan gelen Bulgar halkını genç kuşakları uyandırdı.

Hele de gece gösterilerinde karşılarına dikmek için Sofya’da adam bulamayınca para ödeyip Romenleri Bakanlar Kurulu önüne toplaması, ardından GERB Konferansını 36 derece sıcakta, açık havada yapması ve boş sandalyaları Vali Güney Hüsmen aracılığı ile Deliorman’dan toplanan Türklerle doldurması, konferansı koruyanların olay çıkarması değişik yorumlara neden oldu. İşte sıkışan Türklere sarılıyor, bunu bu gün değil söz verdiğin Türk Bakan Bakan Yardımcıları yapacağım dediğin günleri hükumet olduğunda unutmamalıydın, artık çok geç.

Borisov konferans delegelerine, “seçime gitmek zorundayız”, “ben istifa edeceğim” dese de, “Zafer” diyemedi, yani içinden geçen kesin yenilgiyi artık kabul etmiş bulunuyor.

Borisov’un hemen istifa etmesini gemleyen hükumet ortakları ve meclisteki güçlerin temsilcileri şu kişilerdir.

VMRO lideri Kr. Karakaçanov; NFSB lideri Valeri Simyonov; “Ataka” lideri Volen Siderov  ve “Volya” partisi lideri Veselin Mareşkidir.

Son 2 ayın sosyolojisi bu partilerin dördünü de meclis ve siyaset dışı bırakıyor ve onlar yok oluş dualarını işitmezden önce birkaç ay daha talan siyasetinden geçinmeye çalışıyorlar.

Bugün meclisteki milletvekili sayısı 90 olan, ama sosyolojik anketlerde 70 görünen GERB partisi, Avrupa Konseyinin “faşist” dediği bu partileri dinlemeye devam ederse, ağustos ayını muhtemelen 50 milletvekili ile çıkaracaktır.

Sokaktakiler Bulgaristan’da 1 USD Doların 3 000 leva olduğu günleri, ekmek kuyruklarını unutmuyor, Andrey Lukanov politik sisteminin mafyalaşarak ülkeyi boğduğunu da görebiliyor ve sokaklara yapışmış, geri adım atmıyor. Demokrasi ve serbest Pazar ekonomisi için tehlike oldu da açıkça yorum konusu oluyor. Sıradan insanlar komünist partisinin boyalı suratla ayakta kalmasından ve baskı ve terör rejiminin korunmasından hain-A.Doğan’ı sorumlu tutuyorlar. Moskova’nın diktiği “Multi grup” illeti şefi İliya Pavlov’un öldürülmesinden sonra, boş kalan yerine HÖH milletvekili D. Peyevski’nin oturduğunu ve Müslümanları bir dilim ekmeğe muhtaç duruma getirdiğini bilmeyen kalmadı. İnsanlarımız 30 yıldır hep kaybetirildikleri için neyi kaybettiklerini bile bilemiyorlar. Çünkü bu güne kadar hiç kazandırılmamışlar ki…

Bu gerçeklerin dışına şu an çıkabilmemiz pek görülmüyor, bu önümüzdeki seçimlerde Türkler tek yumruk olarak hareket edebilirlerse ne Doğan ne de başkası onları kullanamaz. Bu sebeple Bulgaristan Türklerine gerçek yol gösterecek, dirilip kendilerine getirecek birilerine ihtiyaç vardır. Birileri bu halk için kendilerini feda etmeleri gerekir. Yeter artık 140 yıldır ezildikleri, horlandıkları ve kaybettikleri, artık uyanma ve diriliş zamanı gelmiştir. Bu önümüzdeki seçimler Türklerin seçimleri olmalıdır. Parti önemli değil birlikte hareket etmek önemlidir ve seçim öncesi pazarlıklar önemlidir, daha da önemlisi karar tüm halkın isteği doğrultusunda ve halkın çıkarları olmalıdır. Bulgaristan’da Türk-Bulgar-Makedon hep birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu ve bu hepimizin vatanı olduğunu öğretmeliyiz.
Bizim tek isteğimiz var HER BULGARİSTAN VATANDAŞI AYNI HAKLARA SAHİP OLMASIDIR. Hiç bir vatandaş mensubiyetinden dolayı üstün veya hor görülmemelidir. İnsanlar akılları ve becerilerine göre değerlendirilmelidir. Bizim isteğimiz tüm Bulgaristan Vatandaşları hepsi 1. Sınıf vatandaş olmaları, başka hiçbir isteğimiz yoktur, Bulgar-Türk siyah-beyaz ayrımı olmasın ayrım becerilerine göre olsun.

Önümüzde Erken seçim olursa şu sonuçlar muhtemeldir:

GERB  – 50 – 60 milletvekili
BSP     – 50 – 55 milletvekili
“Var böyle bir devlet” partisi 30-40 milletvekili
“Demokratik Bulgaristan” –  20 – 30 milletvekisi
HÖH – DPS partisi de 16 -20 milletvekili çıkarabilir. (Türkler birlik olamazlarsa, birliği oluşturabilirlerse HÖH baraj altında kalacaktır)

Yeni kurulacak Partilerden:
TSVETANOV ve MANOLOVA’nın partileri kurulduktan sonra belli olacaktır. Cumhurbaşkanı da parti kurarsa ve Manolova ile birleşebilirlerse
solda ilk gelebilirler,
sağda ise TSVETANOV eski Cumhurbaşkanı PLEVNELİEV’i yanına alabilir ise yarışı sağda ilk sırada bitirebilir. Reformcu partilerini de yanına alabilir ise tek başına hükumeti de kurabilir.
Ayrıca yeni kurulacak partiler de partileri kurarken şunlara dikkat etmeleri gerekir. Türklerden göstermelik parti kurucusu değil Türk genel başkan yardımcı almaları gerekir. Bu ön yargılar kalksın artık. Bulgaristan’ı beraber birlikte yönetelim birlikte zenginleştirelim. Bunu yaparak Türkleri Doğan’a mahkum ettiğinizi görmüyor-musunuz, bunu  anlamaları gerekir.

Böylece sağ ve sol bu seçimlerde yeni hükumete yerini bırakabilir.

Partilerden hiç biri GERB ve DPS ile hükumet ortaklığı istemediği gibi, zaman dilimi sosyalistlerin öncülüğünde kısa dönemli bir hükumete de ufuk açılıyor gibi. Bulgaristan’da totaliter komünist kalıntılardan arınma dönemi sanki yeni yeni başladı gibi. En çok çekenler biz Türkleriz ve bu seçimde hiçbir seçimde olmadığı kadar aktif olmamız gerekir. Yükselen dalga yalnız “Bulgar İşi” olamaz. Yenilenme bizim de davamız, Bizim de hakkımızdır… Bulgaristan’da eski komünist dönemde devlette görev yapmış ve DC-hizmetinde olmuş olanların tamamı yok edilmeden değişim olmaz olamaz… İlk görev bunlar temizlenmelidir…

Devam edecek.
Okuyanlar lütfen paylaşsınlar

Sağlık tedbirlerine uyalım ama korkulardan arınarak. Çünkü korku en büyük virüs olduğunu da hiçbir zaman aklınızdan çıkmasın ve bunu hiç unutmamalıyız. Kalın sağlıcakla.
Saygılarımla,

Reklamlar