Tarih: 24 Ocak 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Özgür seçimler ancak özgür bir ortamda yapılabilir.
          Korkuya yenik düşen iktidar ve yamakları

Korku, iktidarları, toplumları, grupları ve bireyleri hareket ettiren en büyük güçtür.
M.Ö. 7. Yüzyılda Hunlardan (Türklerden) korku o kadar büyükmüş ki, Çinlilere koskoca “Çin Seddi” kurdurmuş. Çin Seddi’nin yapılmasında askeri ve siyasi birçok farklı neden olsa da, bu nedenlerin en önemlisi Türk boylarıdır. Tartışma götürmez bir biçimde Çin Seddi’nin yapılmasında en büyük neden, Kuzeyde sürekli olarak gelişen ve Çin üzerine akınlar düzenleyen Türk boylarının durdurulmasıdır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünizmin demokrasiden korkusu da çok büyük olacak ki, “Berlin Duvarı” kurulmuş. Avrupa Birliği’nin bir uç beyliği olan Bulgaristan’da Doğudan akın edeceklerden korku o kadar dehşetli ki, totalitarizmin yıkılmasından hemen sonra ilk iş Türkiye sınırına 3 metre yüksek 2 kat dikenli tel örgü uzattılar. Bu korku bugün Amerika’yı da sarmıştır ve Başkan D. Trump İki Okyanus arasına 8 metre yüksek duvar çekmek derdindedir.
Fakat günümüzde 21. yüzyılın en önemli özelliklerinden korkularından biri ise siber saldırılara karşı nasıl bir “duvar” örelim sorusuna yanıt bulunamamasıdır.
Öte yandan, iktidarların elinde olsa sefiller, işsizler, çaresizler, cahiller, özürlüler ve hastalarla gününe gün demeyen en lüks ortamlarda sefa sürenler, adına oligarşi dediğimiz kesim arasına aşılması asla mümkün olmayan bir duvar dikecek. Ne var ki, yaşadığımız toplumsal düzenin adı demokrasi olmasa bu olacak da, toplumsal yaşamın en eski ağacı olan demokrasiyi kökünden söküp atmanın yolu yok.

O, havada suda, yer altında ve yer üstünde yaşama hakkını hak etmiş ve insan ruhuna işlemiş, toplumların dokusu olmuş, hatta yasal düzen kurmuş. Aslında insanlar, bu işlerin ilk kalemi ve birinci düşünürü olan Platon’un “Devlet” kitabında yazdıklarına uysalar, sosyal düzenler Güneş Saati gibi hiç bozulmadan işleyecek, fakat uymuyorlar işte. Bu uyulmamanın örneğini Bulgaristan’dan da verebiliriz. Platon, devleti 3 katlı bir bina olarak gömüş, en alt kattakilere “başkalarını beslemek için üretenler,” ikinci kattakilere “bekçiler”, üçüncü kattakilere de “yönetenler” demiş ve bu apartmanda kavga çıkmamasının en önemli şartı olarak, kat değiştirmeyi yasaklamıştır. Demek oluyor ki çiftçiler ve işçiler polis, jandarma, albay, general, koruyucu, yangın söndürücü gibi işlere heveslenmeyecek, bir yukarı tırmanıp yönetici duruma gelmek de istemeyecek, polis ve ikinci kattaki itfaiyeci takımı da bir üst kata çıkıp yönetime el koymayacak. Platon kitlelerin kat değiştirmesine “devrim” dememiş, ama Fransız Devriminde hem Kral 16. Lui’nin hem hararetli devrimci Robespier’in kellesi giyotinde kayınca, insanlar bazı sonuçlara kendileri varmışlar.

Kuşkusuz siz şimdi bana, Bulgaristan’da hem diktatör T. Jivkov’un koruculuğunu yapan (yani ikinci kattan olan) hem de 1989 Mayısında ikinci ve üçüncü kattakileri beslemek için üretirken birden bire zulme dayanamayıp Ayaklanma ateşi yakan Türk yangınını söndürmek için tanklı toplu “itfaiye” güçleriyle halk yangını söndüren Boyko Borisov’un 2009’da üçüncü kata çıkıp 10 yıldan Bulgaristan’ı “bataklığa” ittiğini mi anlatmak istediğimi sorabilirsiniz.
Cevabım şudur: Korku, iktidarın B. Borisov çetesi bacasını iyice sardı, onu anlatmak istiyorum.
Bu yılın Mayıs ayında yapılacak Avrupa Birliği Parlamento Meclis seçimleri yaklaşırken Bulgaristan’da fikir özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü ve rüşvet, dolandırıcılık, çalma, kapma, yalana yalan yamama, seri halinde ırza geçme ve benzer yolsuzluklara işaret etme bile kesinlikle yasaklanıyor.
Kendi çevremizden birkaç örnek verelim. Hak ve Özgürlük davamızı satan Ahmet Doğan’a “hain” demek yasaklanıyor. İki gün önce Hürriyet ve Şeref Halk Partisi (HŞHP) – Kasim Dal partisini – 2019 Mayıs seçim oylarını, azınlıklar düşmanı, Karadeniz sahilimizi bir uçtan bir uca Ruslara satma hayaliyle yaşayan “Volya” partisi Başkanı Mareşki’ye pazarlayan Orhan İsmailov’a “sen babanın çiftliğini mi satıyorsun?” sorusunu soramıyacaksın yeni yasal ortamda…
Yine bu yeni yasaya göre, tanesi 100 leva olan puroların “vergisini ödedin mi?” sorusunu L. Mestan’a soramayacaksın. Birkaç yılda 120 bin sahte Bulgar vatandaşlığı, Bulgar kimliği, kırmızı Bulgar pasaportu satan, Kosovalı Arnavutları, Makedonları sahte Bulgar yapan ve bu işten 28 milyon Euro toplayan ve şimdi bu paralarla oy satın alıp, Brüksel’e demokrasi düşmanı vekil göndermeye çalışan hazırlanan VMRO partisi Başkanı K. Karakaçanov’a “Hey nedir bu yaptığın?” diyemeyeceksin.
Hatta, 26 Mart 2017’de Türk düşmanı sopacılar çetesiyle Türkiye sınırına gidip oy kullanmaya gelen kardeşlerimizi otobüsten zorla indirip yaşlı Türk kadınlarını annelerimizi tartaklayan, kimliklerini toplayan ırkçılıktan kudurmuş şefi V. Stoyanov’a “Nedir zorun?” sorusunu bile yönetemeyeceksin.

Bulgaristan’da 24 Ocak 2019’da meclisten geçen “kişisel verilerin gizliliği” yasasına göre, hiç kimseye adını bile soramazsınız, hiç kimsenin kirli çamaşırlarını toplum balkonuna seremezsiniz, rüşvet ve dolandırıcılık olaylarını basında yazamaz, radyoda anlatamaz ve TV ekranında gösteremezsiniz. Evet yeni totaliter sistem yolda.
Bunu yapabilmeniz için önce yeni kurulacak bir Denetim Komisyonundan, milli menfaatlere ters düşüp düşmediğini, Bulgaristan için yararlı olup olmadığını kanıtlayan bir belge isteyeceksiniz.
Örneğin, Bulgar Türk sınırına gerilen tel duvarın altından araba geçebilecek delikler olduğunu fotoğraflarla kanıtlayan gazeteci ve milletvekili Elena Yonçeva hakkında Savcılığın “Ey sen kime neyi gösteriyorsun?” deyip soruşturma başlattığı gibi, ansızın kapın çalınabilecek! Bu tel duvar altı deliklerden geçen Doğulu kanun kaçaklarının özel araçlarla Sırp sınırına kadar nakledilmesinden ve orada “Ha şuradan geçebilirsiniz” derken toplanan paralar “Bulgar devleti ve toplumu için faydalı işlerde kullanılacaksa” hiç bir kimse tutuklanmaya bilir ve “yararlı” işlerine devam edebilirler.
2018’in Aralık ayında Beyrut’tan gelen, Sofya Havalimanına inen uçaktan ve yolcuları ülkemize sınır pasaport kontrolünden geçmeden giren bir “Boying” dolusu “terörist” yolcuların, şöyle elini kolunu sallaya sallaya ülkemize girmeleri “yararlı bir iş mi, yoksa sakıncalı mı?” konusunda önce Denetleme Komisyonu fikrini söyleyecek.
Bu fikri öğrenmeden olayı kamuoyuna ve dünyaya duyuran ve “aman yandık” diyen gazetecilerin “vay canına!” Bizde bu örnekler saymakla bitmez…

Yeni olan nedir?
Bundan böyle “denetlenmiştir” kaşeli belgesini almadan benzer haber yayan medya ve gazeteciye 20 000 000 (yirmi milyon) Euro ceza kesilecek. Bunlar internet çağında yaşadıklarını da unutmuş görünüyorlar.
Bizde gazeteci maaşları 500-600 (beş altı yüz) Euro’dur. Yakalanan ceza alanlar bu parayı 40 000 ayda ödeyemez! Bizde bu cezayı ödeyebilecek ne patron ne de medya var. Besbelli ceza fişiyle birlikte “mahkûma” kazma ve kürek ve kaşeli evet dostum “mezarını kazabilirsin” belgesi sunulacak.

Bu konuda AB komisyon şefleri ne mi diyor?
Belge zaten AB Komiserliğinden gelmiş. Bu ceza ve daha 9 ek madde Bulgar icattı. Cumhurbaşkanı “veto” ettim, Anayasa Mahkemesi de “Anayasaya aykırıdır!” kararıyla çıkmazsa, 24 Ocak 2019 Bulgaristan’da “fikir, basın ve düşünce özgürlüğünün” öldüğü gün ilan edilecektir.
Hakları, özgürlüklerimizi, ülkümüzü ve memleketimizi satanların beynimizin içine “Çin Seddi” gereceklerini hiç düşünememiştim.

Bu adamların uykusu kaçmış, korkulu kabus içinde tir tir titriyorlar.
Bu korku, Platon apartmanında “üçüncü kattan ikinci ve hatta birinci, olabilir yada belki de kodese girme korkusudur. Bu korku yaşadıkça belki de Brüksel kumarhanelerinde Vatanımızı kumar masasına yatırmaya cesaret edemezler.
Az mı adalar, yarım adalar böyle el değiştirdi. Hatta Rus İmparatoru kocaman Alaska’yı Amerika’ya borç karşılığı vermemişmiydi….

Kendisine seçimden seçime “Merhaba!” denen okurlarımız bu konuda şöyle dert yanıyor:

Yalan dünya ah bir bilsen,
Sen nice ağırsın omuzlarımda..
Bitmez tükenmez yalanmışsın be!
Hem de bitmez tükenmez korku ve bir zulüm.

Ah sen nice ağırsın belleğimde
Bitmez tükenmez aldatma, yalan söyleme ve tuzaklar kurma…
Sen bitmez tükenmez bir oyunsun
Kalbimizde yara, böreğimizde taç, gözümüzde çep ve yakan bir umut
Sen kalleşliksin, sen benimle köle oyunu oynayan, sahte bir adalet…
Sen aramıza gerilen bir korkuluk – Çin Seddi kadar büyüksün.
Lütfen paylaşınız.

Reklamlar