Yazının Devamı
Son hedef özde gizlidir bilincinde olanlar, objektif olarak monarşiyi olumsuz lamaya yönelen toplumsal hareketlenmeyi okurken gülümsüyor, gözler çakmak çakmak çakıyordu. Zamanı dolmuş Çarlık rejiminden kurtulmak ve demokratik bir Cumhuriyette iktidar ortağı olmak isteyen Müslüman ahali de gelişmeleri yakından takip ediyordu.
Cumhuriyet hilesiz bir parlamenter demokrasi biçimi olarak azınlıkların ezilmişliğini kendiliğinden buharlaştırıp yok oluveriyordu. Çok kültürlülük, birlik olma ve dayanışma bu topraklarda oluşan toplumların fıtratında mutlaka olmalıydı.
Bulgar tarihindeki en büyük kırılma noktası 1944
Monarşiyi zorlayan toplumsal dönüşüm kırıla kırıla, yıkıla yıkıla ilerlerken son hedef olan yeni Bulgar tarihindeki en büyük kırılma noktası olan 1944’e ilerliyordu. Bulgaristan Türkleri o ağır dönemde öz iradesinin içgüdüsüyle hareket ederek, sırtına namlu ağızı dayanmış olsa da, pes etmedi.
Bulgaristan’ın ikinci kez Rus esaretine düştü
9 Eylül 1944 sabahı, Bulgaristan’ın ikinci kez Rus esaretine düştüğü tarihtir. Monarşi faşist rejim içindeki komünist-Sovyet yuvalarında barınan güvenilir ajan, Çar ordusu Albayı Kimon Georgiev, 1944-1946’da başbakan oldu. Kafalarındaki faşist örümcek ağından kurtulamayanlardan Bulgarlar kendi aralarında 25 bin kişi öldürülürken, yüz binler de toplama kamplarında taş kırmaya zorlandılar.
Gücün ve maneviyatın Türklerde olduğu görüldü.
İktidar olan Komünist Partisi (BKP) “Kalaşnikov” sırtlamış kadrolarla nadas sökülemeyeceğini, fabrika çalıştırılamayacağını kısa sürede anladı ve halka inmeyi seçmek zorunda kaldı. Azınlıklar arasında milli iradeye sahip köyde şehirde tüm işlerde öteki azınlık topluluklarını da arkasından sürükleyecek gücün ve maneviyatın Türklerde olduğu hemen görüldü. Onların, 1906’dan beri yeşerdikçe çiğnenen, bilinçlendikçe ezilen, Çiftçi Partisi yılları örneğinde olduğu gibi bir hareketlenmeyi taşıyan orta direk gücü oluşturduğu göz önündeydi. Kalabalıktılar, dinçtirler, kadim geleneklerle yaşıyor, kendi kendileri yönetiyor ve yeniden üreyerek güç tazeliyorlardı. En büyük dertleri ise faşist monarşinin okullarını kapatmış olması, onları kör cahilliğin zindanına atmayı denemesi, zulüm yaşatmasıydı. Bulgaristan’da yaşayan bu insanların ilham kaynakları ise her zaman olduğu gibi yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti idi.
Özünde devletsiz, sömürüsüz, beraberce ve kardeşçe yaşamakta olan komünist ülkü bayrağını Türklük semasında, köy ve kentlerinde dalgalandırmaları kararlaştırıldı. Diyalog yolunu açmak için Paşmaklı’da (Smolyan) usul usul isim değiştirip din yasaklamayı 1942’de Sofya Meclisinde bir yasa ile meşrulaştıran (Drujba “Rodina”) faşist örgütü yasaklandı.
15 Eylül 1946’da Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ilan edildi
Bulgaristan’da çok derin köklü değişiklikler başlamıştı. Rejim değişiyordu. 15 Eylül 1946 tarihinde yapılan Halk Oylamasıyla Çarlık kaldırıldı ve Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Bir yıl sonra kabul edilen Anayasa, ekonomide kapitalist düzeni sosyalist düzenle değiştiriyor, insanın insan tarafından sömürülmesini kaldırıyor ve tarımda kooperatifçilik, sanayi sektöründe devletçilik, bankacılıkta ve madenlerde devletleştirme kapısı açıyordu.
Demokrasi havası, hele de düne kadar ikinci dereceli vatandaş muamelesi gören, en basit insan haklarından ve özgürlüklerinden yoksun bırakılan Türkleri çok sevindirdi. Küçük bir azınlık hariç, Türkler Vatan Cephesi hükümetini coşkuyla destekledi, Vatan Cephesi örgütlerine üye oldu. Türk Gençlik Birlikleri, Türk Öğretmenler Birliği ve Türk Kadın Dernekleri kurulmaya başlanmıştı. Türklerin bilinçli hareketlenmesinden ürken yeni iktidar Türk azınlığına sınır koyma yolunu seçmişti.
Yeni dönüşümde öncü güç işçi sınıfıydı
Bulgar Komünistlerin yeni atılımlar için Türkleri ve diğer azınlıkları kucaklayacak ve esinlendirecek gücü olmadığını bilmeyen yoktu. Sözü edilen anti-faşist proletarya devrimi nüfusun % 80’ni köylü olan bir ülkede gerçekleşmişti. 1920 Stanboliyski dönüşümlerinde motor güç çiftçilerdi. O zaman Bulgaristan Türkleri toplumsal dönüşümlerde öncülüğü paylaşmayı gönüllü kabul etmişlerdi. 1944’le başlayan yeni dönüşümde öncü güç işçi sınıfıydı. Çiftçiler ancak müttefik olabilirlerdi. Yani ancak yan güç rolü oynayabilirlerdi. 1919’da 1 milyondan fazla üyesi olan Çiftçi Hareketi monarşi devrinden 760 bin üye ile çıkabildi. Bu kitle kısmen komünist partisi saflarını geçerken, Türkler öteki azınlıkları ardından sürüklüyordu. Kooperatifleşme ilhamı zaten 1920’lerde ortak Bulgar-Türk kooperatiflerinde parlamıştı. Kooperatifçiliğin Sovyet deneyimden kopyalandığını iddia etmek yanlıştır.
Türkler, bazı bölgelerde 40 yıl önce Çiftçi partinin politik örgütlenmeyle tanışmışlardı. BKP, pişkin hareket ederken aslında Al. Stanboliyski’yi kopyalıyordu. 1946’da devlet Türk okullarını devletleştirdi ve “ben sizi okutacağım, masraf benden” dediğinde, bu aslında istenen ve beklenen çözümdü.
Değişiklikleri, 66 yıl süren mutlak monarşinin kesin sonu, terörü ise faşistlerle hesaplaşma olarak kabul edenler, sanki yeni düşman işgalini görmekte zorlanıyorlardı.
Türkler için bu devrim tarihin en uğursuz olayı olacak, geçmişi anımsadıkça geleceğin karanlığı hemen kendini gösterecekti. 70 yıl önce zihinsel çerçevesi dini inançla çizilmiş olan Türker’de toplumsal çözülme ve yeniden örgütlenme bilgi aydınlığı taşıyan öncüler gereğini kendiliğinden doğurmuştu.
Kongreler devri
Monarşi devrinde Bulgaristan Türklerinin kendi partisi kurulamamıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın en sert çarpışmalarının yürütüldüğü 1942 yılının 17 Temmuz günü, KOMİNTERN emirlerine uyularak, Bulgaristan’da anti-faşist silahlı mücadelenin öncüsü olarak “Vatan Cephesi” (VC) teşkilatı kuruldu. VC omurgasını Bulgaristan İşçi Partisi (Komünistler) oluştururken, öne çıkan parti 1934 darbecisi “Zveno” partisi başkanı Albay Kimon Georgiev oldu. Bu parti ve VC-si 1944’ten sonra, komünistlerin iktidar kurumlarına yerleşmesinde perde rolü oynadı.
1944’ten hemen sonra VC ‘nin Türk ve Pomak köylerinde örgütlenmesi emri çıktı ve hemen 4 ay sonra 27-28 Aralık 1944 tarihinde Sofya’da Türk Vatan Cephesi Birinci Kongresini topladı. Kongre’de konuşan, daha sonraki yıllarda BKP MK Politik Büro üyesi olan, Bayan Tsola Dragoyçeva: “Vatan Cephesi Türkleri faşizmden ve ırkçılıktan kurtarmıştır. Kendilerine tam hak ve özgürlükleri tanıyan da odur.” dedikten sonra, Bulgaristan “Türk topluluğunu bir Ulusal Azınlık” olarak tanımladı.
Kongreye 200 delege katıldı. Onları kutlayanların hepsi “ırkçılığa” karşı konuşmuştur. Gazeteler, “Türkler Vatan Cephesi hükümeti destekliyor” başlıklarıyla çıktı.
Georgi Dimitrov Türk azınlığı ile görüşü.
“Milli azınlıklar için tam eşitlik… Fakat mesele Türklere dayanınca çok dikkatli davranılsın. Onlar da tam eşit haklara sahip olmalıdırlar. Bulgarlara denk siyasi ve medeni hakları olmalıdır. İmkân dâhilinde kendi dillerinde eğitim yapmalıdırlar. Kendi ders kitapları ve camileri olmalıdır. Lakın herhangi bir milli hareket oluşturmalarına müsaade edilmemelidir. Bulgarca Türk okullarında zorunlu ders olmalıdır. “
Türk Komünistlerin Konferansı ile devam edecek…
Sağlıklı ve mutlu günler dilerim,
Saygılarımla,