2020’de durum çok daha vahimdir

1913’te Şümen’de Yüksek ve Ala kısmı olan, MEDRESETÜ NÜVAAB Enstitüsü kurulmasına İstanbul’da Bulgar Krallı imza attı. Türk okullarına yardım olsun diye işlenir toprak, koru ve orman dağıtan Aleksandır STANBOLİYSKİ Başkanlığında Çiftçi Partisi 1919-1923 hükümeti alkış topladı. 1952’de Türkçeyi unutan Bulgaristan Türklerine Azerbaycan Cumhuriyetinden öğretmen, doktor, profesörler geldi. 2019’da Kırca Ali’de bir Türk işletmesinin açılışında konuşan Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyük Elçisi Dr. Hasan Ulusoy, “Türkiye’den Bulgaristan’a daha fazla yatırım gelmesi için Türk İş Adamları okullarda zorunlu Türkçe dersleri olması gerek” dediğinde, Bulgaristan Dış İşleri Bakanlığına çağrıldı. Aslında Türkçe hepsinin atasının çatır çatır konuştuğu soy ve dost diliydi.

Bulgaristan Türklerinin bu tepkilere cevabı direniş ve arasız göç oldu.

Her şeyde olduğu gibi devlette süreklilik ilkesini, Jivkov’un yönetime geçtiği 1956’dan sonra sert uygulayan komünist rejimin faşizmin kökleri kazıma niyeti yoktu. 1934’te Kimon Georgiev hükümetinin “Müslüman azınlıkla hesaplaşma stratejisini” hiç değiştirmeden uygulamaya koydu. Türklerin ve Türklüğün maddi ve manevi köklerini kazımaya, Türk kimliğini değiştirerek, toplumu Bulgarlaştırmaya daha kararlı çalıştı. 1991’de Cumhurbaşkanı olan Dr. Jelü Jelev 1982’te “Faşizm” kitabını gizlice okurlara sunmazdan önce, kamuoyu bu konuda uyuyordu. Eserdeki gizem ise, faşizmin totaliter komünizm şekline Türkler ayaklanabilir uyarısı vardı.

1984’te Türkler ayaklandı. İsyan ateşi 1990’a kadar sönmedi.

Birleşik Amerika eski başkanı Bill Clinton’un eşi Hillary Clinton, 67. Dış İşleri Bakanı, ABD Senatosu’nda New York temsilcisi ve 2016’da seçilen başkan Donald Trump’a rakip olmazdan önce, “Amerika’da Siyah Derili İsyanları Nasıl Bastırılır?” konulu bir doktora tezi savunmuştu. ABD toplumunda uyku kaçıran, siyahlar ayaklanabilir korkusuydu. Sorun, nüfusun % 16’sını oluşturan ve eşit haklı Amerikan vatandaşı olmayı 10 kuşak önce hak eden zencilerin, Amerikan kimliğini kabul etmemesinde” düğümlenmiştir. İki hafta önce onlardan birini boğazına basarak öldüren beyaz Amerikan polisine 40 yıl hapis istendi. ABD adaleti renk seçmiyor.

Bu, Bulgar ve Amerikan demokrasisi arasındaki farka işaret etmek için seçilmiş bir emsaldir. 1984-1989 soykırım denemesinde 37 Bulgaristanlı Türk’ü sokakta öldürüldü. 200’den fazlası sakat kaldı, 517 Türk “Belene” ölüm kampından çıkınca ruh hastalıkları uzmanı aradı. 15 000 Türk hapiste ve sürgünde kaldı. Köylere, göstericiler üzerine ordu sürüldü. Hiçbir katilden hesap sorulmadı. Suçlu devlette “katil devlet” denmedi. Katiller devletler hukukuna göre kovuşturulmadı. Ülkeyi bugün yönetenler katillerin oğullarıdır. Aşılan davalardan hiç biri sonuçlanmadı. İçeri atılan Bulgar katil yok. Canilerin isimleri bile açıklanmadı. Bu gerçek, Amerika ve Bulgar adaleti ile demokrasinin iki farklı anlamına gelir ve aynasıdır.

Avrupa basınına göre bir iç sömürge olan Bulgaristan’da gettolar var. Bu gettolarda Romanlar yaşıyor. Onlar şehirlerin içinde ya da kenarında, kem gözlerden teneke duvarlar ardına saklanmış, yaşam koşulları tüm medeni standartların altında kapalı yerlerdir.

Ortakları, İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) ve Bulgaristan’ı Kurtarmak için Milli Cephe (NDSB) olan GERB hükümetinin 2020 Haziranında meclise sunulan yasa tasarısında, “gettoların Bulgar bekçilerle kuşatılması ve sakinlerin giriş çıkışları kayda alınıp liste hazırlanması” önerisi yer alıyor. Bu, Nazi ölüm kamplarında yakılacak Yahudi ve Roman-Çingenelerin cetvellerini anımsatıyor. Şu dönemde, Bulgaristan’da yürürlüğe konmuş olan bir başka liste ise, yaklaşan seçimlerde muhtemelen rol görecek “zenginlerin” basılacak ev ve ofislerinin adreslerine ilişkindir. Son aylarda hapishanelere görüşmeye gidenler “zindanların” aydınlarla dolu olduğunu söylemekten çekinmiyorlar.

Başbakan Borisov’un yatak odası fotoğraflarının kamuoyuna gösterilmesinden sonra, Milli Koruma Polisi’nin değiştirileceği açıklandı. Polisin kimi koruyacağını Başbakan şahsen kendisi belirleyecekmiş. Her şey iyi de, “Bizi bekçilerden kim koruyacak!”

Irkçılık, 2020’de Amerikan isyanınca sorgulanıyor

Amerika’ya ilk ayak basan ve köleliği Atlantik ötesine taşıyan Kristofor Kolumb’un anıtları, ırkçı geçmişini simgeleyen Konfederasyon yöneticilerinin heykelleri, eski kıta ırkçılığını simgeleyen İngiliz Krallık Başbakanı Winston Churchill’un heykeli ve daha birçok anıt yıkıldı. Esaret ve ırkçılık düşmanları insanlık onuru açısından utanç veren eski dünyanın kökten kazınarak reddini istiyorlar.

Saygılarımla
Okuyanlara sağlıklı günler ve teşekkürler
Paylaşınız.

 

Reklamlar