Gülten RAYİMOĞLU

Bulgaristan, 1878 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazandığında, bu topraklarda yüz yıllardır yaşayan Türkler için karanlık bir dönemin başlangıcı oldu. Türkler, Bulgaristan’da bir etnik azınlık değil, bu toprakların asli unsurlarından biriydi. Ancak bağımsızlığın ardından kurulan Bulgaristan devleti, Türkleri yalnızca Osmanlı’nın bir mirası değil, aynı zamanda varlığını tehdit eden bir unsur olarak gördü. Bu anlayış, Türklerin kimliğini, dinini, kültürünü yok etmeye yönelik sistematik bir politikanın temelini oluşturdu.
Bağımsızlık Sonrası: Etnik Temizlik Başlıyor
Bağımsızlığın hemen ardından, Bulgar çeteleri Türk köylerini basmaya, Türkleri yerlerinden etmeye başladı. Bu saldırılar sadece bireysel şiddet eylemleri değil, yeni kurulan Bulgar devleti tarafından teşvik edilen ve desteklenen bir politikanın parçasıydı. Türkleri topraklarından sürmek ve onların yerlerine Bulgar nüfusu yerleştirmek, devletin temel stratejisi haline geldi.
Türkler, canlarını kurtarmak için evlerini, tarlalarını, topraklarını geride bırakarak Türkiye’ye ya da başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Ancak bu göç, Türklerin tarihindeki en acı sayfalardan biri oldu; birçok insan yolculuk sırasında açlık, hastalık ve saldırılar nedeniyle hayatını kaybetti.

Pomak Türklerine Yönelik Asimilasyon Politikaları
Bulgaristan’daki Türk soykırımının en trajik safhalarından biri, Pomak Türklerine yönelik asimilasyon politikalarıyla başladı. Pomakların isimleri
tam beş kez zorla değiştirildi. Hristiyanlaştırma politikaları, Pomakların dinî kimliğini yok etmeyi amaçladı. Buna rağmen, Pomakların büyük bir kısmı, Türk ve Müslüman kimliklerine sıkı sıkıya bağlı kaldı ve asimilasyon çabalarına direndi.

1934 Darbesi ve Ayrıştırma Politikaları
1934 yılında Bulgaristan’da gerçekleşen darbe, Türkler için yeni bir baskı dalgasını beraberinde getirdi. Bu dönemde, Türk toplumu içinde ayrışma yaratmak için Osmanlıcı ve Atatürkçü olarak ikiye bölme politikası uygulandı. Türkler, kendi içlerinde bir çatışmaya sürüklendi ve birlik olma güçlerini kaybettiler.
1934 sonrası, Türklerin ekonomik, sosyal ve kültürel olarak hedef alındığı yıllar oldu. Türk okulları kapatıldı, Türkçe yasaklandı ve dini özgürlükler kısıtlandı. Bulgaristan’daki Türklerin kimliğini silmek için her türlü yöntem denendi.

1970’ler: Roman ve Pomak Soykırımları
1970’lerde asimilasyon politikaları yeniden hız kazandı. İlk olarak Romanlara, ardından Pomak Türklerine yönelik kimlik değişimi ve dini baskı uygulamaları devreye sokuldu. 1984 yılına gelindiğinde ise Bulgaristan’daki tüm Türk ve Müslümanların isimleri zorla değiştirildi.
Bu dönemde, Türk mezarlıkları tahrip edildi, Müslüman cenazeleri Bulgar geleneklerine göre gömülmeye zorlandı. Ancak Türkler, inançlarına bağlılıklarını korumak için geceleri gizlice cenazelerini yeniden defnetmeye başladılar.

Çocuklara Yönelik Baskı ve Zorbalık
1980’lerde Bulgaristan devleti, Türk çocuklarına yönelik baskılarını artırdı. Okullarda, Türkçe konuşmak yasaklandı ve Türkçe düşünen çocuklar bile ihbar edildi. Çocuklara, evde hangi dilin konuşulduğu, namaz kılınıp kılınmadığı gibi sorular sorularak aileleri hakkında bilgi toplandı. Anne babalar, çocuklarına nasıl yalan söylemeleri gerektiğini öğretmek zorunda kaldı. Türk çocukları, küçücük yaşlarında casusluk ve ihbarcılıkla tanıştı. Kendi kimliklerini gizlemek zorunda kalan bu nesil, korku ve baskı ortamında büyüdü.

1989 Direnişi: Türklerin Ayağa Kalkışı
1984’te başlayan zorla isim değiştirme politikası, Türklerin sabrını taşırdı. 1989 yılının 18 Mayıs’ında Kırcaali’de başlayan direniş, kısa sürede tüm Bulgaristan’a yayıldı. Türkler, baskıya boyun eğmek yerine iş bırakma eylemleri ve mitinglerle tepkilerini gösterdiler.
Bu eylemler, Bulgaristan ekonomisinde büyük bir çöküşe neden oldu. Türkler olmadan Bulgaristan’ın ekonomik olarak ayakta duramayacağını anlayan devlet, sonunda bu politikalardan geri adım atmak zorunda kaldı. Ancak, 1989 sonrası yaşanan göç dalgası, Bulgaristan’ın Türk toplumuna verdiği zararın ne denli büyük olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Bugün: Türklerin Gücü ve Gelecek
Bugün Bulgaristan, hâlâ geçmişteki hatalarının izlerini taşıyor. Türklerin ekonomik ve siyasi gücünü göz ardı eden her hükümet, başarısızlığa mahkum olmuştur. Türklerin oyları olmadan hiçbir Cumhurbaşkanı seçilememiş, hiçbir hükümet istikrar sağlayamamıştır.
Türkler, Bulgaristan’da barışın, ekonominin ve demokrasinin anahtarıdır. Ancak bu gerçeği kabul etmek yerine Türkleri dışlamak, ülkenin geleceğini riske atmaktan başka bir işe yaramıyor. Bulgaristan, bu çıkmazdan kurtulmak istiyorsa, Türk toplumuyla gerçek bir barış ve işbirliği kurmayı öğrenmek zorundadır.

Unutulmayacak Bir Tarih
Bulgaristan’da Türk soykırımı, sadece geçmişte yaşanmış bir trajedi değil, bugün hâlâ etkileri devam eden bir gerçekliktir. Türkler, her türlü baskıya rağmen kimliklerini, inançlarını ve kültürlerini koruyarak direnmiştir.
Bu tarihin unutulmaması, sadece Türkler için değil, Bulgaristan için de bir ders olmalıdır. Çünkü bir toplum, kendi geçmişindeki hatalarla yüzleşmeden ileriye gidemez. Ve Bulgaristan’ın bu bataktan kurtulması, Türklerin desteği ve katkısıyla mümkün olacaktır.

Reklamlar