Tarih: 31 10 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu:  GERB partisi sözünde durmayınca, seçmen DPS’ye geri döndü.

Bulgaristan yerel seçimlerinde birinci ve ikinci tur arasında herkes önlüğünü silkti.  Tarafların birbirlerine söyleyecek sözü kalmadı gibi. En önemlisi de seçileceklerin hak ve devlet için yapabilecekleri bir şey olmadığını herkes gördü. Yerel gelirlerin ancak % 20’sini kullanma hakkı olan belediyeler, büyük projelerin her biri için hükumete, hükmet de Avrupa Birliği merkezlerine el açmak zorunda.

Seçimlere ateş verip, statükonun korunmasından yana olan yanı “derenin bildiği gibi akmasından yana olan” Maliye Bakanı 2020 devlet bütçesinden konuştu. Sağlık sektörüne en fazla para ayrılacağını, memur maaşlarında % 10, emekli maaşlarına da % 6,7 zam yapılacağını açıkladı, ama elektrik, su, çöp faturalarının, mülk vergilerinin, araç vergilerinin ve olacak olmayacak işler için kesilen cezaların ne kadar zamlanacağını bildirmedi.

Sofya hükumeti istese de köklü bir değişiklik yapamaz, çünkü elini kolunu kaptırmış ve Doğu ile Batı arasında sıkışmış kalmış bir durumda bulunuyor. Duruma Doğu’dan yanı Rusya Federasyonu açısından baktığımızda tablo şudur;

Rusya Federasyonu Bulgar şirketleri aktiflerinden (senetlerinden) artık 1,5 milyar (bir milyar beş yüz milyon) Avroluk büyük bir kısmı satın almıştır. Rus şirketleri özellikle 2 yönde aktif olmaya ve başı çekmeye yöneldiler.

Birinci yön, savunma (askeri) sanayi; ikinci kol da tele iletişim sanayidir.

Son dönemde ülkede sıkça kullanılan anekdot şudur: “Tavuk kuş değilse, Bulgaristan da bir dış ülke değildir.” Politik yorumlarda ifade edilen yeni durum tanımlaması ise şöyledir: “Vladimir Putin ülkesini içeride otoriter rejim kurallarına göre yönetse de, dış siyaseti tamamen emperyal  (yayılmacı) bir siyasettir ve saldırganlığı ve genişleme karakteristik çizgileriyle nitelenir.”

Bu örneklerden yapılan sentezde, 2019 yılında Bulgar ekonomisinin üçte birinin direk olarak Rusya’ya bağlı olduğunu ve Rusya’dan bağımsız hiç bir şey yapacak durumda olmadığını ortaya koyuyor. Bulgaristan enerjisini (doğal gaz ve petrol) Rusya’dan alıyor.

Şu an devletin bütün çabaları Ukrayna üzerinden gelen doğal gazı, iç ve uluslar arası kullanım için adına “Balkan Akım” dedikleri “Türk Akım” üzerinden almaya, ülkeye döşenecek gaz boru hattıyla Türkiye üzerinden alacağı doğal gazı Sırbistan’a ve oradan da Macaristan’a iletmeye çalışıyor. Bulgar Türk sınırına ilk konektörler artık monte edildi ve hizmete açıldı. Böylece Moskova doğal gazı Balkanlara ve Doğu Avrupa’nın merkezi olan Macaristan’a kadar bölgeyi kuşatmış bulunuyor.

Üzerinde 20 yıldan beri çalışılan, “Güney Akım” olarak temelleri atılan, ardından suya düşen, BTK – Bulgar Ticaret ve Kooperatif Bankasının büyük skandallarla çökmesine neden olan ve sonra da “Türk Akıma” bağlan şeklinde yeniden gerçekleşen bu proje, Bulgar halkında “korku” uyandırıyor. Bulgaristan ülke içinde doğal gaz şebekesi kurulmamış bir ülkedir ve bütün sanayi tesisleri ve her hanenin Rusya enerji sistemine bağlanmasının ardından gelecek istekler düşünceler doğuruyor.

İkinci çok canlı ve etkileyici konu “Belene” kentinde inşası bir enkaz olarak ortaya yatmış, Nükleer Santralin enkazının kaldırılması konusudur. En az 20 milyar Avro tutacağı hesaplanan ve uluslar arası ihalelere çıkılsa da, iş motoru henüz yakılamayan bu proje de teknik ve teknoloji olarak tamamen Rusya’ya bağlıdır.

30 yıldan beri Doğuya bağımlılıktan kurtulup kaderini Batıya bağlamaya çalışan Bulgaristan’da 2 gün sonra – 3 Kasım 2019, Pazar gün – yapılacak olan yerel seçimin ikinci turu işte bu ikircikliğin etkisi altında geçiyor. Çünkü çok net bir biçimde ikiye bölünmüş ve Batıcılar Batıya doğru, Rusçular da Doğuya doğru adım atmaktan korkuyorlar.

Çünkü Amerika Birleşik Devletleriyle stratejik işbirliği anlaşması imzalayan, NATO üyesi olan, Avrupa Birliği’ne 2007’den beri üye olan Bulgaristan,  Washington’un Romanya ve Polonya’ya kurduğu büyük üslerinden birini Bulgaristan’a tesis eder ve Varna ya da Burgaz limanlarından birine bütün Karadeniz’i kontrol edecek bir askeri filoya üs yaparsa, Rusya ile her konuda papaz olacağını çok iyi biliyor. İşte bu tezat içinde, birisi seçim arifesinde, ikincisi de seçimin 2 turu arasında çok önemli 2 olay yaşandı. Bulgar hükumeti ülkede yeni bir Rusofil (Moskofçu) parti kurmak hazırlığı görenleri tutukladı, sorguları saldı, Moskova’da Kremlin’e bağlı Stratejik Analiz Şubesini yöneten istasyon şefi V. Raşetnikov’a 10 yıl Bulgaristan’a girme yasağı koydu. İkincisi de Sofya’daki Rusya Federasyonu Büyükçesinin Birinci Sekreterini ülkeden kovdu.  Diplomatın, Rusya askeri istihbarat subayı olduğu açıklandı.

İşte bu 2 büyük taşın (Rusya ve ABD) arasına sıkışıp kalmışlık korkusu Bulgaristan’da yerel seçimlerin birinci ve ikinci tur arasındaki belirsizliği iyice katılaştırdı. Siyasi dumanı bir türlü kalkmayan bu karışık duru bir de Bulgaristan Başsavcısı seçimi damga vurdu. Seçilmesini hükumetin desteklediği, Cumhurbaşkanın ise onaylamadığı Başsavcı adayı İvan Geşev, bir yandan statükonun adamı, aynı zamanda (Amerikan senatosunda bile tartışma konusu olan) Bulgaristan’da devleti kemirip bitiren rüşvet, kaçakçılık, dolandırıcılık ve dalavere konularını çalışma programına alacağını gündeme getirmiyor. Hükumet partisi GERB ve siyasi ortakları olan aşırı milliyetçiler – VMRO, “Ataka” ve NFSB – partileri ve yerel seçimde koalisyon kurduğu CDC (Demokratik Güçler Birliği tarafından destekleniyor. Fakat Bulgar kamuoyunu kantara koyup tartmak mümkün olsa bu defa muhalefet güçleri sanki daha ağır basıyor.

Analizimizi başkentteki durum üzerinden yaptığımızda şunları görebiliyoruz.  2009’dan beri Sofya Büyükşehir Belediye Başkanlığını hiçbir defa ikinci tura kalmadan, tek başına kazanan GERB partisi, bu defa % 37 oyla ikinci tura kaldı. Aslında  “bağımsız” aday olduğunu iddia eden, sosyalist parti BSP ve diğer Rusçu güçlerin oyunu alan eski ombudsman Bayan Maya Manolova’nın aldığı % 26 oy, NATO ve Atlantikçi “Demokratik Cephe” adayı Yüksek Mühendis, Sofya Yüksek Mimarlar Odası Başkanı V. İgnatov’un aldığı % 17 oy ile  bağımsız olduğunu savunan “Bulgaristan’ın Vatandaşları” hareketinin adayı genç siyasetçi B. Bonev’in ilk turda aldığı % 11 oy birleştiğinde muhalefetin % 54’le GRRB’i Sofya’da 2. Parti durumuna ittiğini görebiliyoruz.

Bulgaristan’da bütün dönüşümler Sofya’dan başlar ve gerçekten bu defa dönüşüm, yenilenme, reformların yapılması, adalet ve eşit haklı bir toplum yolu seçilebilir.

Ne var ki, Bulgaristan’da değerler kantarı yok ve muhalefet güçlerinin hem sol hem de sağ kanattan olduğundan ve birleşmelerinin olanaksız olduğundan dolayı, eski Sofya Büyük Şehir Belediye Başkanı Bayan Fındıkıva görevine dönecek havası esmeye başladı.

Bu seçimde ilk kez Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Sofya belediye parlamentosuna bir temsilci, Filibe’de de 2 temsilci çıkardı. Yoksul Romanların-Millet yaşadığı 7 başkent semt ve mahallesinin hepsinden GERB partisi % 90 oy aldı. Hatta “evlerinizi yakıp yıkacağım ve sizi bu şehirden kovacağım” diyen ırkçı başı Angel Cambazki de % 4 oy aldı ki, bu gerçek seçmeni etkileyen ani faktörler üzerinde yeni analiz yapılmasını zorunlu kılıyor.

Başbakan Boyko Borisov, bTV’de birinci turdan önce Roman semtleri liderlerinin oyların hepsi için kendisinden 3 milyon leva istediğini açıkladı. Burada kontrol edilebilen büyük bir seçmen kitlesinden söz ediyoruz. GERB adayı Bayan Fındıkova birinci turda 170 bin oy almıştır.

Bu durumda Bulgaristan’daki yeni durum “sağ politik güçler” ve belirsizliği dışa vurmuş “neo-komünist güçler” arasındaki yeni yüzleşmedir.

Geriye bakıldığında mücadele meydanındaki güçlerin gerçekleştirmek istediği projelerin hepsi 50 yıl önce hazırlanmış ve daha o zaman  (1980’li yıllarda) politik sergiye konmuştu.

Örneğin 3 hatlı Sofya metro planı daha 1975’te çizilmişti. Bu gibi örnekleri sıralayabiliriz. Yazar Georgi Markov 1980’de Batıya kaçmış ve orada “DS”  tarafından öldürülmüştür. Geçen sene Sofya’da anıtı dikildi. Olaylar demokratikleşme, modernleşme, yetkinleşme süreci olarak yarım asırlı bir süreçtir. Bu Bulgaristan’da hayatı dondurma süreciydi. Bu seçimde Razgratlı olan ama son 6 ayda Sofya’da yaşamış olan bir kişi Belediye başkanı, belediye meclis üyesi, köyüne Muhtar olamıyor. Yani kısaca 1970’lerde durum aynıydı. Ülkede halkı boğma süresinde yalnız biçim değişmiştir, öze asla dokunulmamıştır.

Şunu da vurgulamak yerinde olur.

VMRO- ırkçı faşistlerinin Sofya’da aldığı oylar 1915 seçim sonuçlarına kıyasla yüzde yüz azalsa da, memleket çapında ana milliyetçi akımı temsil eden VMRO oylarındaki artış, propaganda sesinde sertleşme dikkati çekmiştir. Politik gözlemcilerin kanısına göre, ırkçı ve ötekileştirici saldırılar yalnız Romanlara karşı değil, Türklere karşı da şiddetlenmiştir. Bunun en kesin örneğin Kırca Ali’ye bağlı Karagözler’de (Çernooçene) izledik.

HÖH-DPS adayı Aydın’ın seçimi başarıyla noktaladığı gece, GERB ve VMRO-ya bağlı saldırgan gençler belediye, muhtarlık, Türk sanayi tesisleri binalarını taşladı, şoförleri Türk olan Okul araçlarının lastiklerini delip yaktılar. Deliorman ve Dobruca köylerinde de şiddet olayları yaşandı. Bu gelişmeler Bulgar faşizminin Türk bölgelerine sıçradığına yeni kanıtlar taşıyor. İki seçim arasında büyük sayıda araç yakıldı, birçok daire yakıldı ve zehirleme gibi başka olaylar da yaşandı.

Bu seçimlerde 18 il şehri belediyesinde ikinci tura gidilmesi de GERB’in kalelerinden bazılarının düşeceğine işaret oldu. Bu kavgada Bulgaristan Türk ve Müslüman halkı bu defa daha uyanık davranarak GERB’den gelen vaatlere kulak asmıyorlar. Ayrıca yeni türeyen Türk partilerine de pek güvenmiyorlar. Başbakan Boyko Borisov 2015’te Deliorman ve Dobruca’da HÖH partisinden ayrılanların ortada kaldığını, seçenek atadığını görmüş ve “oyunuzu GERB’e verirseniz 10 bakan yardımcılığını Türklere vereceğim” demişti ama seçmenlerimizi aldattı. İşte Türk halkının özelliği bu ses çıkarmaz amma yeri geldiğinde cezasını keser. Kendi çevresinden olan “mutlak” olarak bilinen Vejdi Raşidov’tan başka hiçbir kimseye bakanlık ve bakan yardımcılığı koklatmadı. Birinci turdan sonra ortaya çıkan tabloda Hak ve Özgürlükler hareketi Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) önüne geçmiş ve yerel idarelerde ülkede 2. Parti durumuna gelebilmiştir. Bulgaristan Türkleri Bulgaristan’da son söz sahibi siyasi ve toplumsal güç olma yolunda emin yürüyor. Halkın bilinci yeniden derlendi ve güçleniyor. GERB partisine yama olma niyetinden vaz geçildi. DPS partisinin içinden yenilenme ve arınma yolu mu seçildi yoksa başka alternatif olmadığı mı biraz muamma.

Şunu belirtmek de gerektir, GERB partisi yerel seçimlerde BSP’de yüzde yüz fazla oy almıştır. Bu seçimde Başbakan Borisov’un başka dertleri başından açıklandı. O da Sofya’daki GERB tekeli delindi, illerdeki denge bozuldu, Türkler de GERB’e oy vermeye sıcak bakmadı. Şunu belirtmek yerinde olur Roman Gettoları için kim ne derse desin, Bunlar Bulgaristan dışında, devletin ve politikanın dışında yaşayan insanlardır ve 30 ya da 50 leva ile politikaya çekilmeleri, an meselesidir ve onların yaşamı üzerinde etkisi sıfırdır.

Bulgaristan’da şimdiye kadar yapılan seçimlerde denge kuran ve seçim sonuçlarını belirleyen her defasında Türk seçmen oldu. Türkiye’de ikamet eden ve oyunu kullanmaya her zaman hazır 720 bin Türk seçmen oy kullansaydı, bütün ülkedeki durum birdenbire değişecekti. Bu durumda bile Türklerin kazandığı belediye ve köy muhtarlığı sayısında hemen hemen yüzde yüz artış var. Türk seçmende ciddi bir politik uyanma, ancak kendi kararına inanma ve kendi yönünü kendi seçme azmi var. Avrupa Birliğinde soydaşlarımız ve vatandaşlarımız da oy kullanamadılar, ortada kalmış durumdadırlar.

BULTÜRK  – Bulgaristan Kültür ve Hizmet Derneği tarafından 3 yıl önce önerilen, AB ülkelerinden özellikle Almanya ve Avusturya’da yıllardan beri başarılı kullanılan “posta ile oy kullanma” usulü uygulansaydı ve dış ülkelerde çalışan, okuyan, kullana-bilseydiler, durum bambaşka olacaktı. Demokrasi ve adalet yolunda adımlayan yeni bir Bulgaristan doğacaktı.

3 Kasım’da yapılacak 2. Turda  39  muhtar,  78   Belediye Başkanı ve 290 meclis üyesi  seçim yarışına girecek. Bulgar seçmenin bilinçli oy verdiğinden şüphe eden yok. Lüben Berov, Jan Videnov, İvan Kostov, II. Simyon, Sergey Stanişev hükumetlerinin ancak 1 süre iktidarda kalması buna inandırıcı örnektir. 

Bu sürecin her aşamada lideri olduğunu söyleyemeyiz.

Halkın kendi iradesine güvendiğini söylemek daha doğru olur. Fakat yine bu yıllarda (2007) CDC Başkanı görevinde bulunan, halen Ankara’da Bulgaristan Büyükelçisi olan Bayan Nadejda Mihaylova, 2007’de yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinde ikinci tura BKP eski başkanı ve BSP lideri Gergi Pırvanov ile o zaman sol uçtan bir faşist parti olan “Ataka” lideri Volen Siderov kalınca, “Ben oyumu G. Pırvanova vereceğim” dedi ve CDC kitlesine ve kararsız olanlara LİDERLIK yapabilmişti.

Bulgaristan’da Bulgar muhalefetinin de lideri yok…

Bu defa iki tur arasında, Bulgaristan yeni bir slogan belirdi: “Değişim olsun ama biz yerimizde sayalım.” Halk (seçmen) toplumun seçimden sonra nereye kayacağını kestiremiyor ve korkuyor. Başbakan İvan Kostov (1997-2001) Bulgar orta kesimini korkutmuştu. Aydınlar ve orta kesim “çöp tenekeleri” karıştırmaya başlamıştı.

Halen Sofya’da orta kesimi temsil eden “Demokratik Bulgaristan” koalisyonu başkanı Hristo İvanov (B. Borisov hükumetinde eski Adalet Bakanı) kendisiyle çelişkiye düşmüş durumda, karar alamıyor.

1990 yılında Demokratik Güçlerin milyonluk mitinglerine babalarının omzunda katılan demokrasi gençleri bu seçimde “Bulgaristan Vatandaşları” lideri B. Bonev’ten sinyal bekliyor, fakat oradan da ışık yok. Sofya, dolayısıyla Bulgaristan “Stop!” etmiş durumda.

Vatandaşlar kafalarını ellerinin arasına almış, arasına sıkıştıkları bir “sol”, bir de “sağ” taşa bakıyorlar.

Oy satmak ve almak yasaktır.  Bilinçli oy vermek her vatandaşın görevidir. Vatandaşların sandığa gitmediği yerde demokrasi ve adalet olmaz. Gerçek demokrasi ve adalet uzak olsa da, her oy bu yolda atılmış bir adımdır. Dönüşümlerin ağır kapısını milyonların bilinçli irade etmesi açabilir.

BGSAM ve BULTÜRK Bulgaristan’da yaşayan vatandaşları oyunu kullanmaya davet ediyor.
Okuyanlara ve paylaşanlara teşekkürler.
Sağlık ve başarılar dileriz.
En iyi günler sizlerin olsun!

Reklamlar