Tarih: 09 Aralık 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Hukuk üstünlüğü olmayan bir memleketin ana sorunu ne olabilir?
Yarın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününüz Kutlu Olsun.
Bulgaristan Cumhuriyetinin yeni Başsavcısı İvan GEŞEV seçileli 2 hafta oldu. Bu Seçim olağanüstü ağır ve gergin bir ortamda geçmişti. Başsavcılıkta tartışmalı seçim toplantıları sürerken, yağmur kar demeyen göstericiler kesin kararlılıkla sert protesto gösterilerinde nöbet tuttu. Cumhurbaşkanı Rumen Radev veto hakkını kullandı. Demokratik kamuoyu kısacası halk gece gündüz direndi.
Bulgar Başsavcısı yedi yıl için seçiliyor ve Başsavcı hiçbir makama hesap vermeden uygun bulduğu şekilde, uygun gördüğü gibi hareket edebiliyor. Protestoya çıkan halk Başsavcının Meclise 3 ayda bir hesap vermesini istedi. Avukatlar barosu ve uzman hukukçular Başsavcının meclise hesap vermesinin ve bazı haklarının sınırlanmasının Anayasa Mahkemesince de çözülebilir bir sorun olduğuna işaretle, Cumhurbaşkanından sorunu Anayasa Mahkemesine göndermesini önerdiler, fakat hiç biri olmadı.
Basında çıkan yazılarında Anayasa değişikliği için Büyük Millet Meclisi (BMM) seçimi yapılmasını istendi. Bu öneri Cumhurbaşkanı Radev tarafından da desteklendi, fakat o meclise böyle bir öneride bulunmadı. Bulunmuş olsa bile yine Anayasaya göre, üçte iki çoğunluğun onayını alması gerek ki, bu da şimdiki parlamento bileşimde zor olabilir.
Anayasa hukuku uzmanlarından av. Mihail Ekimciev, kördüğümün BMM seçimi yapılmadan ve Anayasa değişikliğine gidilmeden, Bulgar ceza kanununda bazı maddelerin değiştirilmesiyle de çözülebileceğine işaret etti. Kamuoyunda konu tartışıladursun Avrupa Birliği Hukukçular Konseyi bu defa olaya parmak bastı.
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde hukukun üstünlüğünü gözetleyen Venedik Hukukçular Komisyonu Sofya’ya görüş ve öneri gönderdi.
7 Aralık 2019 sabahı ivedilikle toplanan Başbakan Boyko Borisov yönetiminde acil toplanan Bakanlar Kurulu öneriyi görüştü ve şu kararı aldı.
1.Başsavcısı soruşturulabilecek ve onun ve Başsavcılığın bütün işlerini denetleyecek, Bulgar Yüksek Yargı Konseyine bağlı. Ayrıca yeni bir bağımsız Yüksek Savcılık Kurumu oluşturulacak. Demek oluyor ki, yeni Başsavcı İvan Geşev’e Venedik Komisyonu yüksek hukuk uzmanları da güvenmediğinden, Başsavcıyı kontrol edecek yeni bir hukuk organı kurulacak ve bu makam Bulgaristan’da adaletin gözü olacak.
2.Başsavcı 3 ayda bir Halk Meclisinde rapor verecek. Böylece göstericilerin istekleri kabul edilmiş olacaktır.
Doğrusu bu gelişme beklenmiyordu, sürpriz oldu. Çünkü Bulgaristan’da 30 yıldan beri Adalet reformu, demokratik insan hakları, yasaların üstünlüğü gibi konularda mücadele veriliyor, fakat şimdiye kadar ileri adım atılamamıştı.
Borisov hükumeti Adalet Bakanı İvanov Reform Paketi hazırlamıştı, fakat meclisten geçiremedi. Hem demokrasi kapısı açacak bu reform o dönem HÖH Genel Başkanı olan L. Mestan’ın ısrarıyla suya düşürülmüştü. Bilindiği üzere son 30 yılda milli istihbarat “DS” kadrolarıyla ve Başsavcılıkla çok yakın çalışan bir kurum, HÖH organlarıdır. HÖH milletvekili ve oligarşi yamağı Delyan Peevski’nin Başsavcılık uzantısı biri olduğu iyi bilinir. Yine II. Borisov hükumetinde Reformcu Blok kadrolarının hukuk reformu çabaları da suya düşürülmüştü.
Venedik Komisyonu Avrupa ve Amerika Üniversitelerinden en önemli ve çok deneyimli hukuk hocalarından ve ünlü anayasa hukuku ve ceza hukuku uzmanlarından oluşuyor. Avrupa Konseyine bağlı çalışıyor. Bu komisyonun üyesi ve Hollanda Hükumeti hukuk danışmanı Yüksek Yargıç Gaer, Bulgar basınına Komisyon adına yaptığı açıklamada, Bulgaristan Başsavcısını denetleme göreviyle bağımsız bir savcının atanması gereğine işaret etti. Bulgaristan’da bağımsız savcı var mı ve eğer varsa bu kişi kimdir? Yoksa nereden bulunup atanacak? Şimdilik belli olmadı…
Önce Avrupa Konseyinde Bulgaristan’daki adaletsizliğin yakından izlendiği ortaya çıktı. Tabii bir kişi ne yapabilir? Başsavcıyı denetleyecek tek kişinin yetkilerini kim denetleyecek. Bağımsız olan bu kişiyi hangi kurum denetleyecek vs vs sorular yağmurdan sonra mantar gibi belirdi. Dikkate alınmayan bir hukuk reformunun yıllar aldığı ve tek kişi tarafından yapılabilecek bir uygulama olamayacağı gündem oldu ve adalet reformu isteyenler kavgaya devam dediler.
Bu gelişmelerin temelinde ve gizeminde yer alan, 2007’de Bulgaristan AB üyesi olalıdan beri ülkede yönetimin yüksek katlarında adı rüşvete karışan hiçbir kişinin tutuklanıp sorgulanmamasıdır. Cinayet işleyenlerin de adalet makamı önüne çıkarılmamasıdır, Avrupa fonlarını ve Banka soygunu gibi suçlardan içeride olması gereken kişilerin serbest dolaşmaya devam etmesidir, Brüksel’den halka gönderilen yardımların adreslerine ulaşmadığı gerçeğidir vs.
Bulgaristan’da komünist dönem suçlularından hesap sorulmamıştır. Maske değiştirenler politik ve sosyal yaşamı yönetmeye devam ediyor. Komünist totaliter yönetimdekilerin oğulları, kızları ve torunları bugün iktidardadır ve demokrasi ilkelerine dayanan bir hukuk üstünlüğünün uygulanmasını asla kabul etmek istemiyorlar. “Tek dilli, tek milletli Bulgar devleti” ülküsü uygulanmaya ve azınlıklar ezilmeye devam ediyor.
Konuya ilişkin Bulgar TV-lere demeç veren Sofya “Kliment Ohridski Üniversitesi” Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Daniel Vılçev, Bulgaristan’da Başsavcıyı soruşturma mekanizması olmadığına işaret ederken, aynı zamanda şimdi seçilen Başsavcı İvan Geşev’in “toplumda ve yargı sisteminde mesleksel ağırlığı olmayan biri olduğuna” vurgu yaptı.
Prof Dr. Vılçev’in görüşüne göre, Başsavcı görev süresi bittikten sonra ve dokunulmazlığı ve sorgusuzlaşmazlığı kalktıktan sonra sorgulanıp, suçu varsa yargı kapısının açık olduğunu dile getirse de, Bulgaristan’da buna inanacak kimse kalmadı. Adil düzen kurulabileceğine inanmayan gençler Üniversitelere kaydını yaptırmıyor, 56 üniversitede 40 bin boş yer var. Gençler, bu “bilim” kaynağından akan suyun acı olduğuna daha lisede inandıklarından, dış ülkelere kaçıyorlar.
Memleketimizde sona kalan dona kalıyor. Adalet işleri dona kaldı gibi.
1944-46 yılları arasında 25 000 kişi sorgusuz sualsiz, mahkemeye çıkarılmadan idam edildi. Çar II. Simeyon 50 yıl sonra Madrit’ten döndü, başbakan oldu ve benim yerime ve adıma atılan imzalarla 25 bin kişi idam edilmiş nasıl olur, bu işin sorumluları tutuklansın. Tedbirler alalım, demedi. Başsavcılık hiçbir suçlunun adalet divanında yargılanmasına yol vermedi. Memleketimiz ipleri perde ardından çekilenlerin iradesine uygun kukla kişiler tarafından yönetilmeye devam ediyor. Venedik Komisyonu isteğine hemen uyuldu ve hükumet, Başsavcı Geşev’in tepesine başka bağımsız bir Başsavcı dikeriz, deyiverdi. Başka bir şey önerilseydi o da kabul edilecekti kuşkusuz. Önemli olan adalet reformu yapmak değil, dışarıdan, telefonlardan, büyükelçiliklerden istenenlere tamı tamına uymak. O zaman suç sanki bizden gidiyor…
Yargıya çıkarılmadan “Belene” ölüm kampına doldurulan binlerce kişinin işkence görmesi, yıllarca ezilmesi de sorup soruşturulmadı ve suçlulardan hiç birinden hesap sorulmadı. Bu gün bile Belene’de yatanların listelerinde hala Bulgar adları var fakat bunu gören yok. Kamp yöneticilerinin, eski başsavcıların yakınları bugün mecliste ya da en büyük katillerin oğulları Belediye Başkanı koltuğundadır. Yeni seçilen Ruse Belediye Başkanının babasının aynı şehrin polis şefi olarak 1 300 kişiyi katlettiğini basın açıkladı. Fakat ufak tefek isteklerin yerine getirilmesiyle avutulan seçmen “olan olmuş ne yapalım” deyip kendini avutmaya devam ediyor. Kısaca Bulgar Türk vsy. fark etmez, milletle dalga geçiyorlar.
1964 yılında Pomaklara saldırıdan tutuklanan suçlu yok.
1972-73 Pomak katliamından sorguya çekilen, tutuklanan, yargılanan ve içeri atılan suçlu yok. Köylerin hepsinde şehit anıtları, toplu mezarlar var. Bu suçların hepsi Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Anayasası ayaklar altına alınarak işlenmiş suçlardır. Başsavcı ve savcı ordusu bilgisinde işlenmiş devlet terörü suçları devamlı ört bas edilmiş, kanlı olaylar kamuoyundan gizlenmiş ve Prof. Dr. Daniel Velçev’in ifadesiyle isim değiştirme sürecinde devlet terörü uygulanarak, “soykırım denemesinde” bulunulmuştur. Fakat Başsavcılık işlenen gaddarlıklara yıllarca seyirci kalmış, anayasayı, insan hakları ilkelerini işletmemiş, adalet aramak amacıyla davalar açmamıştır. Azınlıklar köle muamelesi görürken sağır ve kör kalmıştır.
Aynı devlet terörü ve amansız zulüm 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türklerine de uygulanırken 517 aydın Türk “Belene” adasına kapanmış, bedava çalıştırılmış ve kendilerine işkence ve zulüm edilmiştir. Bulgaristan Türk iradesi bu adada kırılamasa da aydınlarımızın isimleri, baba adları ve soy adları bu adada zorla, işkencelerle değiştirilmiştir. Bir insanın adından daha değerli ne olabilirdi…
15 bin Türk kahraman hapse girip çıkmış, birçokları aileleriyle birlikte uzak ve ısız köylere, kimsenin yaşamadığı yerlere sürgün edilmiştir. Bulgaristan Türklerini parçalayıp dağıtmak amacıyla 1950’de, 1968-70-78 arasında ve 1989’da kitle göçleri olmuş ve dış ülkelere kovulduk. Bu planlı ve sinsi bir terör operasyonuydu. Osmanlıdan beri devam eden bir süreçtir.
Bu suçlar her defasında susmayı ve görmemeyi-işitmemeyi seçen komünist Başsavcıların bilinçli vurdumduymazlığı şartlarında işlenmiştir. 1944-1989 yılları arasında ne sosyalizm (1946-1970) ne de totalitarizm (1970-1989) yılları arasında kendisinden hesap sorulan, sorgulanan, görevden alınan ve yargılanıp içeri atılan hiçbir Başsavcı ve savcı yoktur. Bulgar totalitarizmi Başsavcılıkla – Komünist Parti yönetiminin birleşip kaynaşmasıdır ve Bulgar zulüm erkinde güç böyle oluşmuştur.
Bu güne kadar yıl 2019 sorgulanıp yargılanan hiçbir BKP İl ve İlçe örgütü sekreteri de yoktur. Yalnız 1984-85 döneminde isim değişikliğine, anadilimizin ve dinimizin yasaklanmasına tepki gösteren 37 kahramanımız kurşunlanarak öldürülmüş ve bunların hiç biri hakkında dava açılmasına izin vermeyen yine bu Başsavcılıktır. O kadar sıkıştırılmıştık ki, tek sığınağımız mezarlıklarımız kalmıştı. Davamızı, Kimliğimizi yaşatmak için dipdiri gömülmeye razı kahramanlar vardı.
1990 Anayasası, Hak ve Özgürlük (DPS) Milletvekilleri ve Demokratik Güçler Birliği (CDC) milletvekillerinden bir kısmı tarafından imzalanmadı. Kararlı tepkinin nedenlerinden biri, kolektif bilinçli yaklaşımla anayasa tuzağının çözülmesi oldu. Haksızlığımız cilalanmış bir paket içinde yaşatılmak isteniyordu.
Yeni tuzağı kuran da yine Moskova’ydı. Bataklık kurbağası Ahmet Doğan sosyalistlere koltuk değneği olmayı kabul etmişti. Türk azınlığa kolektif haklarını tanımamalıdılar. Müslümanlık ve Türklük üzerinde laneti devam etti. Halkımızın her şey canına tak demiş, düşmanın laneti umurunda değildi, kulaklar tıkanmıştı. Anadil yasağı en acı zehirdi.
Sözde ilk demokratik anayasa, Başsavcıya sınırsız ve denetsiz haklar ve hak ve özgürlükler tanımıştı.
O zaman Venedik komisyonu yoktu ve “Ne yapıyorsunuz?” diyen olmadı. Özellikle azınlıkların hak ve özgürlükleri rafa kaldırılmıştı, ona da “Çıt” diyen olmadı. Memleketimizde sivil toplum kurulması yollarının kesilmiş, adalet yolu tamamen kapanmıştı. Ona da “Bakarız!” diyen olmadı.
1991’den beri değişen Başsavcılardan hiçbiri insan hakları konusunda tek söz söylememiş. Totalitarizm suçlularına karşı bit tek dava açmamış. Azınlık çocuklarının kör cahil, okul dışı kalmasına karşı da önleyici tedbirler almamıştır. Türk seçmenler seçim günü tartaklandılar, bu konuda da “dava” açmadı. Bu işlerde her sakızı çiğneyip balon yapma meraklısı “Dost” başkanı L. Mestan’ın suçu ad edilir gibi değildi. Bulgaristan’da ilk kes Türklerin Bulgar faşist-komünistlerini Başsavcılık yardımıyla yargılayıp, kendilerinden hesap sorma fırsatı ele geçmişti, olayın üstüne bir kızak…..yaptı. Sonra yine kahramanlık taslaması ayıp oldu ve halk tokadını yedi…
Biz Müslüman gayrı menkullerinin iadesi konusunda kazanılan davaların yerel makamlarca, belediyelerde uygulanmadığı ve Başsavcılığın traji-komik duruma seyirci kaldığı bir toplumda yaşıyoruz. Memleketimizde artık mahkeme kararlarının hükmü yok. Başsavcı susuyor. Mahkeme kararlarını uygulamayan Belediye Başkanları görevden alınmıyor.
Bu yıl Plovdiv (Filibe) ilindeki Voyvodino köyünde evleri yakılan Romanların dava kazanıp gettolarına geri döndüklerinde Belediye başkanının mahkeme kararını tanımaması herkesi ürpertti. Doğduğu yerde yaşamak isteyenler davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı. 2018’de 12 meskûn yerde evleri yıkılanlar sokakta kaldı. Başsavcılık her defasında sustu. Her defasında azınlıklara baskıdan yana çıktı. Katilleri durdurmadı. Hatta faşistlerin topuz dikeni Avrupa Parlamentosunda İnsan Hakları Komisyonuna alındı. Güler misin, ağlar mısın? Feci bir durum! Evet bunlar hepsi yaşandı.
Son yasa dışı gelişmelerin başında ise, sosyal durumları zayıf olan ve geçimsizlikten kavga eden ailelerin çocuklarını alıp Norveç’e gönderme olayı var. 2018’de ailelerden alınan 4 bin çocuk ortalıkta yok. Norveç çocuk istiyor para göndermiş ve Bulgar hükumeti ve Başsavcılık tuzak kuruyor. Dolapların dönmesi için Başsavcılığın kör ve sağır kalması yeterlidir. Dış ülkelere çocuk satan mafyaların kılına dokunulmamasının ardında da yine namusluluk taslayan Başsavcılık olduğu iyi biliniyor.
Bu sıralamaya yolsuzluklar ve dolandırıcılık ve dalavere olayları da eklendiğinde DPS partisi yönetiminden birçok kişinin de mafya kökenli olduğu hemen ortaya çıkıyor ve Başsavcılık himayesinde dolaplar çevrildiği dikkati çekiyor. Mecliste DPS Hukuk Komisyonu Başkanı H. Hamid Başsavcılığı överken günah kazanında boğulacaktı, topluma rezil oldu.
Bulgaristan’da 30 yıldan beri Adalet reformu yapılamıyor.
Yargıçların hemen hemen hepsi polis akademisinde öğrenim görmüş. Bu kişiler adaletin adının cop olduğuna inanmış kişiler. Onlarda biri de yeni Başsavcı Iv. Geşev’dir. Yargı kösteklenmiştir. Komünist anlayış devam ediyor hiç bir ilerleme yoktur.
Seçim kanunu da rafa kaldırılmıştır. Dış ülkelerdeki seçmenin oy kullanması, seçilip seçebilmesine 6 yıldan beri engel olunuyor. Daha 2017’de önerdiğimiz gibi posta ile oy kullanılmasına izin verilmiyor. Sandık sayısı kısıtlı tutuluyor.
Seçim sisteminin ve ardından politik sistemin değiştirilmesini isteyen yeni siyasetçi Shoumen Slavı Trifonov’un “Böyle Devlet Olamaz” politik partisi tescil edilmedi. Gerginlik yeniden sokaklara taşmaya başladı.
Halk, demokratik kamuoyu, azınlık temsilcileri Cumhurbaşkanı Rumen Radev’ten hukukun üstünlüğünün sağlanmasını istiyor. Bulgaristan’ın bir “bataklık” olduğunu saptamak, kendiliğinden hiçbir sorunu çözmüyor.
Bu örnekler, eski Başsavcı Tzatsarov döneminde işlenen yukarıda sıralanan suçlardan tutuklanıp yargılanan olmadığına göre, Tzatsarov’un 7 yıl için Devlet Dolandırıcılıkla Mücadele Komisyonu Başkanı görevine atanmasıyla hakkında yine kava açma yolunun kapalı kaldığına işaret ediyor.
Bulgaristan ebedi dokunulmazlığı olan mafya oligarşi kuklaları tarafından yönetilmeye devam ettikçe hiçbir konuda adalet sağlanamaz.
Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Daniel Vılçev, Bulgaristan’da Başsavcılığın eskiden olduğu gibi şimdi de olağanüstü büyük hakları olduğundan toplumun korktuğunu söyledi.
Demokratik Bulgaristan Hareketi Başkanı hukukçu İvanov, İvan Geşev’in Başsavcı seçilmesiyle Bulgaristan’da Başsavcılık Cumhuriyeti tehlikesi belirdiğini belirtti.
Venedik Komisyonu önerilerinden sonra, iktidar partisi GERB milletvekili ve eski Anayasa Mahkemesi yargıcı Georgi Markov basına açıklama yaparak şöyle dedi:
“Bulgaristan yargı sistemi pes etmiş durumdadır. 30 yıldan beri en ağır bunalım yaşıyor. Komünizm yıllarında da bu kadar derin bir hukuksal bunalım yaşanmamıştı. Yüksek Mahkeme Başkanı kendini politik lider sanıyor. Dur! Ne yapıyorsun? Diyecek yok. Biz parlamenter bir cumhuriyetiz. Yargı Cumhuriyeti değiliz.”
Yeni olayların halk meclisinde görüşülmesini bekliyoruz.
Diktatörlük yolu mutlaka kesilmelidir.
Başsavcı Tzatsarov faşistlerin, aşırı milliyetçilerin ve ırkçıların iktidar ortaklığına tırmanmalarına ve oraya yerleşmelerine, bakanlar istifaya zorlanarak siyasi tablonun retüş edilmesine göz yummuştur.
Öğrenmek bilgilenmek isteyenler, bizi izlemeye devam etsinler.
Lütfen çevrenizi de bilgilendirmek için paylaşınız.