Yazan: Rafet ULUTÜRK
19. yüzyıl Avrupa’sında, ensesinde faşizm kokan, ilk sağcı hükümet neden düştü?

Biz de tuzak içindeyiz. Hain dediklerimiz aslında bir KATİL.
19 Mayıs 100 yıldan beri Türk dünyasının en büyük bayramlarından biridir.

Zekasında ve yüreğinde bağımsızlık ve egemenlik ateşi taşıyan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı ve Anadolu’da Kuvayi Milliye çırasını yaktığı gündür. Kuvayi Milliye, Türk halkının milli kuvvetlerinin gönüllü olarak örgütlenmesi ve anavatanımızı işgal eden İngiliz, Fransız ve Yunan düşmana karşı silahlı ayaklamada galip gelmesidir.

Kuvayi Milliye, Türk halkının Ulusal Kurtuluş Savaşıdır. Dünya Mazlum halklarının emperyalizmin kölelik zincirlerini kırarak kurtuluşuna yön gösteren meşaledir. Kuvayi Milliye, 20 asrın en büyük ve dünyaca etkin olaylarının en önemlisidir. Türk halkının Osmanlıyı olumsuzlaması, emperyalist düşmanı yenmesi, Türkiye Cumhuriyetini kurması ve bugünkü 82 milyonluk dünya öncüsü anavatanımızı yaratma sürecinin adı Kuvayi Milliyedir.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

****

19 Mayıs Bulgaristan Türkleri için de bayramdır.

19 Mayıs 1989 Bulgaristan Türklerinin totaliter komünist Bulgar diktatörlük rejimine karşı ayaklanma günüdür. 30 yıl önce yaşanan bu olay, 1879’da kurulan Üçüncü Bulgar devletinin tarihindeki en büyük ayaklanma olup, tek uluslu Bulgar devletine, atavatan topraklarında yaşayan etnik, dil, din azınlıklarının  hak ve özgürlüklerinin anayasa ve yasalarla tanınmasının devlet düzeninin ayakta durabilmesi, toplumda adalet ve demokrasi kurulmasında kaçınılmaz zorunluk olduğuna kesin bir ihtar olmuştur.
Komünist düzeni deviren, Todor Jivkov’un Totaliter rejimini düşüren, anayasa değişikliğine zorlayan bu Ayaklanma, 1989 yazında gerçekleşen zorunlu göç sonucu yarım kalmış, nihai hedeflerine ulaşamamıştır.

Buna rağmen, 21. Yüzyıl Bulgaristan’ında en önemli toplumsal gücün Müslüman Türkler olduğunu, onların aktif katılımı olmadan hiçbir dönüşümün ve gelişmenin gerçekleştirilemeyeceğini herkesin anlayabileceği bir şekilde ortaya koymuştur.

Son 30 yıl buna kanıttır. Türkler Bulgaristan’dan kovuldu, fakat Bulgarlar ve diğer azınlıklar da onların peşinden ülkeyi  terk ettiler. Bulgar devletinin siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal çöküşü 19 Mayıs 1989 Türk Ayaklaması’nın devam eden etkisi sonucudur.

Bulgar milleti ve devleti, insan hak ve özürlüklerini, azınlıkların özgün hak ve özgürlüklerini tanımadan, bugünkü aşırı milliyetçi, sinsi, ötekileştiren siyasetine devam ettikçe, Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in işaret ettiği “bataklıktan” Bulgaristan asla çıkamaz.

Şu unutulmamalıdır, 1878’de Ruslar tarafından işgal edilen Bulgar topraklarında bir milli devlet kurulabildiyse, bu ancak yerli Türklerin razılığıyla ve Osmanlı devletinde olduğu gibi hoşgörünün gölgesinde gerçekleşmiştir. Bugün Rusya’ya gülümserken, Batı ile kaynaşmak isteyen Bulgaristan, ancak batı Avrupa’ya gitme hevesli 4 milyon göçmen, sığınmacı ve savaş kaçağı Tirkiye devleti himayesinde olduğundan dolayı nefes alabiliyor. 2008 -2018 yılları arasında (Boyko Borisov hükümeti) Bulgaristan’a gelen dış yatırımlar %85 azalırken bir tek Türkiye Cumhuriyeti yatırımları artmış, dış ticaret hacmi yerinde sayarken, bir tek Türkiye Cumhuriyeti ile ticaret hacmi yükselmiş ve 5 milyar Amerikan Dolarlara ulaşmıştır.

Bu gerçeklere vurgu yaparak Bulgaristan Türk Belediyelerinde Ayaklanma yıldönümünü kutlayan ve şehitlerimize saygı atfeden kardeşlerimin ellerinden öper hürmetlerimi arz ederim.

****

Aynı zamanda 19 Mayıs 1934 Bulgaristan tarihinde bir askeri darbenin yıldönümüdür.

Dünyanın hiçbir halkı askeri darbelerin yıldönümünü kutlamaz. Bu, Bulgaristan için de geçerlidir. Ne var ki, 85 yıl önce olan bu askeri müdahale birçok bakıma ders vericidir. 1919’da imzalanan Neully Barış Anlaşması’nı geçersiz kılmak ve diktatörlük kurmak hedeflenmiştir. Bugün bu konuda Sofya basınında birçok yazı çıktı. “FOKUS bg” elektronik medyadan sizler için bu yayınlardan birkaç alıntı seçtim.

“18-i 19 mayıs bağlayan gece Askeri Birlik devlet darbesi gerçekleştirdi. Darbe planında, ilk versiyona göre Çar III. Boris ve ailesinin katledilmesi öngörmüştü. Bu amaçla, İç Makedon Devrim Hareketi (VMRO) silahlı güçlerinden bir birlik, Askeri Birlik subaylarının izniyle Saraya alınacak ve Çarı ve ailesini katledecekti.  Bu plan son anda suya düşmüştür.”

(Not 1 – VMRO bir önceki hükümette GERB hükümetinde ortaktı.)

Başka kaynaklara bakıldığında, darbe planı Bulgaristan’ı yok etmek amacıyla Yugoslavya’da hazırlanmıştır.

Darbeciler hükümeti, darbeye bizzat katılmayan, “Zveno” adlı politik çevrenin lideri olan Kimon Georgiev tarafından kurulmuştur.

(NOT – 2, Kimon Georgiev, 1944’te Bulgaristan’ın işgal edilmesinden sonra ilk 3. hükümete Başbakanlık yapan ve “Halk Mahkemesi” idamlarını gerçekleştiren kişidir. Ölümünden sonra, daha 1934’te Sovyet KGB ajanı olduğu açıklanmıştır.)

Darbeci hükümetin ödevleri: VMRO örgütünü yasaklamak. Örgüt lideri İvan Mihaylov’a ölüm cezası kesmek. Tırnovo Anayasını rafa kaldırmak. Halk Meclisini dağıtmak. Politik partileri, devrimci örgütleri ve sendikaları yasaklamak. Yeni devlet düzeni kurmak.

Muhtarları devlet yönetimi tarafından atamak, sarı sendika kurmak, Neylly Anlaşması yıldönümünde matem törenleri düzenlenmesine izin vermemek; Ülke çapında toplantılar ve halkla görüşmeler düzenleyerek, Slovenya’nın Tiglav Doruğundan Kara Denize ve Ege Denizi’nden Tuna’ya kadar, başkenti Belgrad olan, Karacorcieviç sülalesi yönetiminde Entegral Yugoslavya adlı, bir Balkan Federasyonu kurulmasını propaganda etmek.

Dış politikada SSCB ile diplomatik ilişkiler kurulacak (23 Temmuz 1934’te gerçekleşmiştir), Yugoslavya ile işbirliği antlaşması imzalanacak ve ülkeyi kısmen Fransa’ya doğru yöneltmek.

Bu plan gerçekleşmemiştir, çünkü Karageorgieviç öldürülmüş, III.Boris planı onaylamamış, K. Georgiev hükümeti bunalıma kaymış ve 1935-1943 arasında Bulgaristan’ı Çar Boris kukla hükümetlerle, tek başına yönetmiştir.”

Biraz da bugünkü duruma bir göz atalım:

Bulgaristan 2004’ten beri NATO ve 2007’den bu yana da AB üyesidir. Ülkeye bir sürü ABD üssü kurulmuştur. 10 yıldan beri, iktidar, kendilerine açık ve gizli koltuk değneği olan, totaliter-kömünist rejimin yürütme güçleri tarafından, dışarden gelen akıl ve parayla yönetiliyor. Hükümete taşıyıcı direk olan DPS yönetiminden milletvekili-Rus sermayesine bağlı oligarşi temsilcisi Delyan Peevski, “olma” veya “olmama” düğmesini eline geçirmiştir. Başbakan B. Borisov’un “istifa etmeyi düşünmiyorum” sözlerini açıklayabilmek için sıcak bir örnek seçtim. Politika üzerine söz sahibi olanlar Adriyatik denizinden Karadenize kadar ABD ve NATO üssü kurulmasını ve Türkiye’nin Avrupa’dan koparılmasını hayal ediyorlar.

***

19 Mayıs 2019’da da dehşet veren bir olay oldu.

26 Mayıs Avrupa Parlamentosu seçimleri arifesinde eski kıta “sağ” ve “aşırı milliyetçi” güçler arasında bir cenk merkezine dönüştü. Alman “Spigel” dergisi ve “Züddeuschte Zeitung” balonu patlatmasaydı, gelecek hafta eski kıta ciddi bir deprem yaşayabilirdi. Olay şöyle: 1.5 yıl önce Avusturya’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi hükümet ortağı olmuştu. Alman yayınlar, Temmuz 2017’de  “İbisa” adasında lüks bir konakta Özgürlük Partisi lideri Heinz – Kristiyan Ştrakse ile Yohan Gudenus’un Rusya Federasyonu Başkanı V. Putin’e çok yakın olan iş adamı  İgor Makarov adlı bir Rus milyarderin yeğeni olan Bayan Alyona Makarova ile bir refakatçısı eşliğinde yapılan bir gizli görüşme ve pazarlıkların video kaydını yayınladı. “Fokus” dergisi İgor Makarov’un 2.1 milyar US Dolar parası olduğunu yazdı. Bayan Makarova, 2017’de yapılan Avusturya meclis seçimlerinde, milliyetçi Özgürlük Partisi’ne oyların % 34’ünü kazandırmak için gerekli olan mali yardım karşılığında, dev yatırımlar için büyük ihalelerini kazanmak ve ülkenin en nüfuslu gazetesi “Kronen Zeitung” gazetesi hisse senetlerinin % 50’sine sahip olma teminatı almıştır. Seçimlerden sonra Şansölye Sebastian Kurz başkanlığında kurulan hükümette aşırı milliyetçiler lideri Heinz – Kristiyan Ştrakse – başbakan yardımcısı, Yohan Gudenus da alt-yapı ve inşaat bakanı atanmıştı, üstelik İç İşleri Bakanlığı da aşırı milliyetçilere verilmişti.

“Stern” bombayı patlatınca yalnız Avusturya’da değil, bütün AB ülklerinde şok etkisi yapmıştır.

Şansölye Sebastian Kurz 19 Mayıs 2019 tarihinde hükümet ortaklığını dağıttı ve erken seçim ilan etti.

***

Bu haberleri okuduğumdan beri, Borisov Hükümeti’nin 45 milyon Dolar tutarında olan Varna Elektrik Santralini nasıl olur da 3 bin 500 levaya Ahmet Doğan’a satabildiğini; nasıl olur da bir Avusturya şirketinin “Leylek Yuvası” Hidro Elektik Santrali’nin adını işitti diye Ahmet Doğan’a neden 1, 250, 000 Euro komisyon ödediğini; “Güney Akım” gaz boru hattı projesinin neden suya düştüğünü; son bilgilendirmeye göre “Türk Akım” gaz boru hattının Bulgaristan kısmını neden “Arkam” adlı bir Suudi Arabistan şirketinin döşeyeceğini, Bulgaristan Müslüman Türkleri’nin neden 30 yıldan beri ezildiğini, anadillerinde konuşma hakından bile mahrum edilmelerinin gerçek nedenlerini yavaş yavaş anlamaya başladım gibi….

En önemlisi  Borisov hükümetinin derin bir tuzakta olmasıdır.
Böyle olmasa bu soygunculara güz yumar mıydı?
Devam edecek.

Bizi izlemeye devam ediniz. “Tuzağa” düşen yalnız Avusturya hükümeti değil, daha birçok parti, hükümet ve en önemlisi benim mazlum hakkımdır.
Çok acı bir gerçek….
Paylaşın çevrenizi bilgilendiriniz. Bilgi paylaştıkça çoğalır…

 

Reklamlar