Aleksander Andreev yorumunda, ‘Bulgaristan’daki eylemciler sistemi değiştirmek istiyor ancak alternatif gösteremiyorlar’, diyor.
Bulgaristan’daki genel seçimlerden iki buçuk ay sonra kriz dramatik şekilde büyümeye başladı. Çarşamba gecesi yüzlerce protestocu meclisi bloke etti. Yoğun polis müdahalesiyle protestocular dağıtıldı. Çatışmalarda polisler de dâhil 18 kişi yaralandı. Protestocular sistemi tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar. Aleksander Andreev yorumunda, protesto hareketinin gücünün sınırlı olması nedeniyle şiddetin tırmandığı, görüşünü savunuyor.
“Bulgar parlamentosunun çevresindeki şiddet olaylarıyla Sofya’daki protestolar yeni bir niteliğe büründü. Kan döküleceği çok önceden ilan edilmişti. Göstericiler arasındaki militan gruplar ve internet üzerindeki tartışmalara katılanların çoğu adeta şiddete davetiye çıkarıyordu. “Önce kan akmalı, biraz cam ve bazı kafalar kırılmalı ki bir şeyler değişsin” deniyordu, alaysı internet mesajlarında.
Peki, neyin değişmesi isteniyor? İşte kesin cevabı olmayan ve protestoları kısır döngüye sürükleyen soru da bu. Çünkü 40 günden fazladır protesto eylemi düzenleyen Bulgarlar basit ve aynı zamanda oldukça genel taleplerde bulunuyorlar: Rüşvetçi ve kayırmacı sistem gitmeli. Bunlar, çoğunluğun anlayabileceği talepler. Komünist rejimin yıkıldığı 1989/90’dan beri Bulgarlar oligarşik ve iltimasçı yapılanmalar tarafından yönetildi. İktidara gelen tüm partiler ve koalisyonlar büyük ekonomik aktörlerin (birkaç holding ve büyük bankalar)çıkarlarını kolladı ve daha da kötüsü, haraççılıkla başladıktan sonra ülke ekonomisinin önde gelen aktörleri arasına katılan SIK, VIS ya da TIM gibi organize suç örgütlerine hizmet etti. Protestocuların kaldırmak istediği hantal sistem aynı zamanda komünist devletin güvenlik birimleriyle işbirliği halinde yaşlıların bakımını tekeline alıp uyuşturucu kaçakçılığını organize eden unsurları da kapsıyor. Savcı ve yargıçların parti çıkarlarına hizmet edip ceplerini doldurdukları yolsuzluğa batmış adalet sistemi de protestoların odağında. Devletin ihalelerinin paylaştırılması ve Avrupa Birliği fonlarının genellikle parti yandaşlarına ya da rüşvetle dağıtılması da halkın tepkisini çekiyor. Bütün bu suçlamalar uydurma değil; her biri yasadışı dinlemelerle belgelenmiş.
Peki, tüm bunlar Bulgarların sistemi tamamen tasfiye etmeyi istemeleri için yeterli sebepler mi? Evet, öyle. İşin zor yanıysa, protestocuların şimdiye kadar herhangi bir alternatif sunamamış olmaları. Parti kuramadılar, mevcut siyasi partileri desteklemiyorlar ve onlar tarafından maşa olarak kullanılmaya şiddetle direniyorlar. Formüle edilmiş birkaç amacın yanında, özellikle sorunlu olan eğitim, sağlık, enerji ve ekonomik durgunluk alanlarında acil önlemleri içeren, kabul edilebilir bir programları da yok. Gerçi protestoyu destekleyen siyasetçiler ve uzmanlar koalisyon kurup, program taslağı hazırlamaya çalışıyorlarsa da şimdiye kadar çok az yol kat edebildiler. Çünkü protestolar birbiriyle bağlantısız, ayrıca klasik sol ve klasik sağ sloganları birlikte kullanıyorlar. Plamen Orescharski’ye yapılan istifa çağrısı acelecilik ve çaresizlik izlenimi uyandırıyor. Sosyalistlerle Bulgaristan’daki Türklerin partisinin aşırı milliyetçi ATAKA’nın göz yummasıyla hükümet edebilen kabinenin zayıflığı, Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan’da ikinci derece önem taşıyor. Hükümet istifa ederse, bir yılda ikinci kez erken seçim yapılmış ama hiç bir şey kazanılmamış olur. Çünkü protestocuların siyasi örgütlenmeyi tamamlayıp seçime katılma şartlarını yerine getirecek zamanları yok.
Artık bütün Doğu Bloku ülkelerinin aforoz ettiği Lenin, “Devrimci durum, yukarıdakilerin yapamadığı, aşağıdakilerin ise istemediği durumdur”, demişti. Birçok Bulgar da şimdi böyle hissediyor. Hararetle bu kısırdöngüden kurtulmaya çalışıldığından, protestoların artması ve devletin daha sert tepki göstermesi Bulgaristan’daki siyasi gelişmenin tek mantıki sonucudur. Ama Bulgaristan’da devrim olmayacaktır.”