BULTÜRK HEYETİ SOFYA/BULGARİSTAN KÜLTÜREL ETKİLEŞİM DERNEĞİNİ ZİYARETTE YAPTIĞI KONUŞMA METNİ (02/02/2018)
Nevzat ÖZTÜRK
Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü Maarif Müfettişi
İlahiyatçı-Eğitimci-Yazar
e-mail:nevzati52@gmail.com
Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizleri bu güzel mekânda ağırlayan Kültürel Etkileşim Derneğine, bizleri sizlerle buluşturan BULTÜRK’e çok teşekkür ediyorum.
Görüyorum ki; sivil toplum çalışmalarında, Derneğin Yönetiminde kadınlar öndeler, bayrağı onlar taşıyor. Kendilerini tebrik ediyor, yapacakları güzel çalışmalarında başarılar diliyorum.
Kadının önde olması önemlidir.
Çünkü; İslam Peygamberinin ilk yardımcısı, ilk iman edeni, O’nu hiç yalnız bırakmayan kişi Hz. Hatice(R.a), en zor zamanlarında yanında olan, İslam’ın bizlere ulaşmasında çok önemli role sahip olan, büyük fıkıhçı, muhaddis Hz. Aişe (R.a)’dir. Diğer taraftan Hz. Peygamberin soyu Hz. Fatıma (R.a) yolu ile bize ulaşmıştır. Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in annesidir. Demek ki; kadın önemlidir, anne önemlidir. Bu nedenle bizler kadına İslam’ın verdiği değeri vereceğiz, İslam’ın değerleriyle donatacağız. Gelecek nesillerimizin kurtuluşu annelerin kurtuluşu ile mümkün olacaktır. Şurası bir gerçektir ki; İslam dini, kadının pazarlardan alınıp satılan bir eşya olmadığını, her şeyden önce onun da bir insan olup, toplumun en küçük bölümü olan ailenin kurulmasında erkeğin bölünmez bir parçası olduğunu, onsuz erkeğin hiçbir şey yapamayacağını çok açık olarak beyan eylemiştir.
Değerli Misafirler, Türk Aydınları;
Ben Bulgaristan kökenli, muhacir değilim. Orduluyum, Ordu İmam Hatip Lisesinden, Marmara İlahiyat Fakültesinden mezun olduktan sonra çeşitli okullarda öğretmenlik, yöneticilik yaptıktan sonra halen Maarif Müfettişi olarak görev yapmaktayım. Üç adet kitabım yayınlandı. Evet, Bulgaristan Türkü değilim. Ama BULTÜRK üyesi olarak ve bu heyette yer almam münasebetiyle sizlerle tanışma fırsatı buldum. BULTÜRK’e bir kez daha beni bu heyete aldıkları için çok teşekkür ediyorum. Bu ziyaretle sorumluluğumun ne kadar fazla olduğunu fark ettim. Dersimi aldım, neydi o ders, Bulgaristan’da her türlü asimilasyona, baskılara rağmen “Dinini, Dilini, Türklüğünü” unutmadan yaşam mücadelesi veren soydaşlarımızın yanında olmak, bu uğurda gönüllü çalışmak insanlık görevidir.
Değerli Kardeşlerim,
İlahiyatçı olmam hasebiyle sizlerle birkaç ayetin anlamını paylaşmak istiyorum. Yüce Allah Kuran-ı Kerim Al-i İmran Suresinin 104.ayetinde, “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır” buyurulmaktadır. Yani Allah(c.c) bir topluluğun oluşturulmasını, onların Hakk’a davet etmesini, iyilikleri emrederek kötülüklerle mücadele etmesini emrediyor. Böyle bir görev veriyor, bu görev yapıldığında “kurtuluşa” ereceğimizi müjdeliyor. Bu ayeti tersinden düşündüğümüzde( mefhumu muhalifi), “ Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten men eden bir topluluk bulunmazsa kurtuluşa eremezsiniz” anlamı ortaya çıkmaktadır. İşte sizler, Sivil Toplum Kuruluşları, Derneklerimiz bu görevi üstlenmiş durumdasınız. Sorumluluğumuz çok, dolayısıyla hep birlikte çok çalışmak durumundayız. Yine Kuran-ı Kerim Al-i İmran Suresinin 103.ayetinde, “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” buyuruyor. Yani, bizlere hep birlikte Allah’ın kitabı Kuran’a sarılmamızı, tabi olmamızı, yaşamamızı, bu şekilde Kuran’a sarıldığımızda aramızdaki düşmanlıkların kaldırılacağını ve kalplerin birbirine ısındırılacağını beyan ederek Ensar ve Muhacirun arasındaki kardeşliği hatırlatıyor.
Bizler, aramızdaki farklılıkları bir yana bırakarak, tek yürek, tek bilek olarak Hakk davamızda ilerleyeceğiz. İslam’ın evrensel ilkelerini nefsimize, neslimize anlatacağız, yaşayacağız, yaşatacağız. Aksi durumda her iki dünyada da huzura eremeyiz. Bu gün İslam dünyasının yaşadığı perişanlığın sebebi aramızdaki farklılıkları düşmanlığa dönüştürerek, nefsimize yenik düşmek, İslam kardeşliğinin tesis edilemeyişidir. Kur’an, Hucurat Suresi 10.Ayette, “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin” buyurarak tüm Müslümanlar kardeştir, şayet aralarında ihtilaf çıkarsa adaletle aralarını düzeltin, şayet böyle davranırsanız Allah merhamet eder, yani, kardeşliğinizi tesis etmez, ihtilafları adaletle ortadan kaldırmazsanız merhamet olunmazsınız uyarısında bulunuyor.
Yüce Rabbimizin rahmeti sınırsız, merhameti hudutsuzdur. İnsan, O’nun esirgemesi ve rahmeti ile dünya ve ahirette pek çok felaketlerden uzak kalmakta ve ilahi ikrama erişmektedir. Allah-ü Teala’nın bu engin rahmeti olmasaydı insanın yüzü gülmez ve saadet nedir bilmezdi. Rahmanımızın rahmeti, kâinatı içten ve dıştan kuşatmış bulunmakta ve yağmur misali beşeriyetin üzerine inmektedir. Kim kalbini ve elini bu rahmete açarsa, büyük faydalar elde etmekte, ilahi mağfirete ve huzur dolu bir hayata nail olmaktadır. Allah’ın rahmeti, inen belalara karşı siper, dalgalanan felaketler önünde set, çaresizlerin imdadına uzanan müşfik bir el gibidir. Eğer Allah’ın esirgemesi olmasaydı madde ve mana planında hüsrana uğrar, felaketlerden uzak kalamaz ve hidayete yol bulamazdık. Rahim olan Rabbimizin rahmetinin genişliği sebebiyle, en günahkâr insanlar hatalı yollardan sırat-ı müstakime dönmekte ve mağfiret-i ilahiye ermektedirler.
Değerli Kardeşlerim,
Bizler, Allah(c.c), Rahmet ve Merhametini örnek alarak bütün insanlığı kucaklayacağız. İslam’ın engin hoşgörüsünü insanlara anlatacağız. Rahmanürrrahim (Esirgeyen ve bağışlayan) olan Yüce Allah’ın bu sıfatlarına sadakat gösterdiğimizde, Rabbimizin rahmet ve merhameti, inayeti, affı daima bizimle olacaktır. Rahmet ve merhamet ikliminde hareket ettiğimizde, Cenab-ı Allah’ı daha iyi tanıyacağız, O’na yaklaşacağız. Kuşatıcı rahmeti ile insanların İslam’ın güzelliğine koşacağını açık bir şekilde göreceğiz. Nitekim Nasr Suresinde (1,2,3.Ayet); “Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir” buyurmaktadır. Yani Allah’ın yardımı gelince insanların bölük bölük(kalabalık gruplar halinde) İslam’a girdiklerini hatırlatarak bizlere ders veriyor. Kucaklayıcı ve kuşatıcı olduğumuzda etrafımızda insanlar toplanacak ve gücümüze güç katacaktır. Bizler, bu doğrultuda hareket ettiğimizde Tasavvufu, Mevlana’yı, Yunus Emre’yi daha iyi anlayacağız.
Şahsen, huzurunuzda şunu ifade temek isterim ki; bundan sonra sizleri yeniden ziyaret etmek, sizler için, genç nesillerimiz için bana düşen ne varsa yapmaya hazırım ve buna söz veriyorum. Her zaman şuna inanıyorum ki, şartlar ne kadar kötü olursa olsun Hz. Peygamberin şartlarından kötü değildir. Yılmak yok, bıkmak yok, Hakk yolumuzda hep birlikte devam edeceğiz. Dinimizi (İslam’ı), Dilimizi(Türkçe’yi), Milliyetimizi(Türklük) unutmadan, unutturmadan yolumuza devam edeceğiz. Gelecek nesillere bu ana unsurları, bizi biz yapan örf ve ananelerimizi aktaracağız. Çok çalışacağız. İşte o zaman istikbal(gelecek) bizim olacaktır.
Saygılar sunuyorum, Allah hepinizden razı olsun, Allaha emanet olun.02/02/2017