10 Ağustosta Türkiye Devletine Başkan seçiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nde, yerli ve uluslararası medyada, Bulgaristan’da, Balkanlar’da, Türkistan’da ve Avrupa’daki Türk işçiler arasında 10 Ağustos günü direkt oylamalı Başkanlık Seçimi gündeme oturdu. Her yerde, herkesin ağzında ve kulağında senin benim oyumla seçilip Çankaya’ya geçecek ilk Türkiye Devlet Başkanının Sayın Recep Tayyip Erdoğan olması arzusu var. Bu istek her geçen günle büyüyor. Biz Balkan ve Bulgaristan göçmenleri, soydaşlarımız da bu heyecanı yaşıyoruz. Artık herkes Türkiye’de ve Balkanlarda bir şeylerin değiştiğini fark etti. Herkes uyanıyor. Bizlerde değişimin ve yeniliğin bir parçası olmak ve bu değişimde yerimizi almak istiyor.
Neden Recep Tayyip Erdoğan?
Bu soru hemen hemen sorulmaz oldu. Çünkü onun AK Parti’nin Başkanı ve Başbakan olarak son 12 yılda verdiği hizmetler, gösterdiği büyük özveri, değişen Türkiye’yi başarıyla yönetmesi, mayalanan yeni atılımlar, son yıllarda, kısa bir sürede sağlanan etnik uzlaşma ve güçlenen harmoni, 34 sene süren kanlı savaşı durduran barışçı açılım, derinleşen ve yasalarla pekiştirilen uzlaşma süreci; güçlenen güven ve yükselen refah düzeyi gizlenemez. Aramızda bu dönüşümü yaşamayanlar yok gibi.
Türkiye kamuoyunda ve seçmenler arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk direkt seçilen Devlet Başkanı’nın Sayın Recep Tayyip Erdoğan olacağından bugün itibarıyla yediden yetmişe hepimiz eminiz. Biz Bulgaristan Türkleri olarak da başka bir beklentimiz de yok zaten.
Yeni tarihimizde devamlılık ve bir süreklilik vardır.
Türkiye ve Türklerin tarihi dünü, bugünü ve yarını olan bir süreçtir. Bugün artık herkesin inandığına göre, Türkiye Cumhuriyetinin Devlet Başkanı olmak için seçmenden oy talep eden günümüzün Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 1923’ten beri uygulanan Cumhurbaşkanlığı sistemiyle Başkanlık rejimini, birbirinden kopuk iki tarihsel kesik olarak görmüyor. İkincisini birincisinin devamı olarak idrak ediyor.
Yeni Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk,
ilk Devlet Başkanı da Recep Tayyip Erdoğan olacaktır.
Seçmen ve halkımız bu gelişmeyi yürekten kutluyor. Bu niteliksel gelişme Türkiye’de Cumhuriyetin ilan edilmesinin 100. Yıldönümü arifesinde gerçekleşiyor. Cumhurbaşkanlığından Başkanlık sistemine geçişi ise 91. yılında hayat bulacaktır.
Biz tarihsel sürecin yani örneğin feodal sistemden kapitalist sisteme geçerken ikisinin arasına bir ateşırmağı yakılmadığı gibi, Cumhurbaşkanlığı sisteminin Başkanlık sistemi tarafından yaratıcı olumsuzlanması esnasında da köprülerin ayakta kalacağına kesin inanıyoruz. Burada söz konusu olan yönetim biçiminin daha yetkin, millete ve devlete daha yararlı bir düzeye çıkarılmasıdır.
Bu hedef, Türkiye gerçekliğine öncü ve özgü olmakla birlikte, diğer ülkelerden de izleniyor. Başkanlık sistemine geçişi Türkiye gibi, etnik yapısı zengin, ekonomide dinamik gelişen Cumhuriyet rejimleri öz bağrında kendisi yaratır.
Cumhuriyet rejiminin eleştirel süzgecinden çıkan Başkanlık sistemidir.
Örneğin Fransa Yarı Başkanlık sistemine yükselene kadar, 5 defa Cumhuriyet rejimi yıkıp yeniden kurmak zorunda kaldı. Türkiye bu sürece özgün bir formül bularak daha yapıcı ve çözümleyici kısa yoldan ulaşabildi.
Son 12 yılda AK Parti’nin halkı yüreklendirmesi Başkanlık yolunu kendisi açtı.
Türkiye’de, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş süreci ret süreciydi.
Dev imparatorluğun özünde olumlu ne varsa benimsenirken 1924’te Cumhuriyet ilan edip Muasır medeniyetler yolu açıldı. Türkiye’de yenileşme süreci kapılarıçerçevesinin, zamanın bir gereği olarak, birçok bakıma dar tutulması, daha sonraki dönemlerde problemler doğurdu. Bu ilginç gerçeklerden biri de, Osmanlının tebaa sisteminden bir tek Türk etnik ve ulusallığın doğmamasındadır. Arnavut’tan-Arap’a, Çerkez’den-Gürcü’ye, Kürtten-Bulgara, Makedon ve Sırp’a kadar çok farklı etnik- dini halk topluluklarının oluşup özgür ve ayrı yaşam hakkı istediği bilinmiyor. Türkiye’de 1923’ten sonra yerleşmeye çalışan Cumhurbaşkanlığı sistemi, önce tek partili dayatmalı demokratik koşullar yaratmıştı. Çoğulcu sisteme 1950’deki geçiş de çok sancılı oldu. Vesait sistemi, Anayasanın katı ve değişmez ilkeleri birçok demokrat darağacında sallandırılırken, hapishaneler sol ve sağ kanattan özellikle aydınlarla hep dolup boşaldı ve yeniden doldu.
Toplumun enerjisi ve birikimleri boşa gitti.
Osmanlıdan Cumhuriyete geçerken oluşan tek partili, tek adamlı v.s. zihniyete dayanan vesait sistemi üç askeri darbeyle toplumu ezdi. Toplumsal yenilenme ve demokratikleşme hamlelerinin belini kıran cunta rejimleri, örneğin Kenan Evren’in tam 34 yıl sonra yargılanıp ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası alması, aslında 30 yıldan bu yana sızlamaya devam eden yaraları bile saramadı, anaların gözyaşını silemedi, ancak aynı zihniyetle yaşamaya devam edip pusuda bekleyenlere ibret dersi oldu. Olmalıdır!
Bu gelişmeler Türkiye gerçeklerinde Atatürk’ü, Atatürk ideolojisini, Kemalizm’i, Yeni Kemalizm’i bir doğma gibi okuyup hiçbir değişiklik görmeden ezberinde yaşatanlar da giderek uyandı.
Bugün her yerde oyumu Erdoğan’a vereceğim diyen CHP’li ve MHP’liye rastlıyoruz eski ANAP ve DYP zaten onun yanındalar. Atatürkçülüğün değişim ve yenilenmesinden Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığı doğuyor. Bizler Bulgaristan Türkleri de Türkiye’de ve Bulgaristan’da oyumuzla bu doğuşa ebelik yapmalıyız.
Osmanlının olumsuzlanmasından Cumhuriyet ve lideri Mustafa Kemal doğarken, Atatürk’ün olumsuzlanmasından da Erdoğan felsefesini ve en demokratik yönetim tarzı olan Başkanlık sistemini doğuruyor. Tarihin yeni okunuşundaki özellik işte budur.
Oyunu Erdoğan’a verenler yenilikçi Demokratlardır.
Türkiye’de yaşayan halkın Cumhuriyeti olumsuzlaştırıp 10 Ağustos’ta Başkanlık yönetimine geçişe hazırlanması XXI. yüzyılın ilk gününden beri hazırlık frekansına giren, ağır bir tarihsel oluşum ve gelişim sürecinin kesintisiz zorunlu devamıdır. 10 Ağustos günü Türkiye seçmeninin atacağı temel, açacağı Başkanlık kapısıülkeyi Kafkasya ve Balkanları, Türkistan’ı ve Avrupa’yı bir asır boyu aydınlatacak, gece gündüz etkileyecek ve aynı yolda birlikte yürümeye mecbur kılacaktır.
Başkanlık sistemiyle Türkiye’ye yerleşecek olan huzur ve güven,
Türkiye’yi kıskananlara bugün de kâbuslar yaşatıyor.
Birleşik Amerika’da 200 Yıldan beri başarılı bir şekilde uygulanan Başkanlık sistemi insanlık tarihine yön veren olumlu sonuçlar doğurdu. Zencilerin köle olduğu bir toplumun siyah derililerden birinin torununu Beyaz Saraya taşıyan uzun, dik ve çetin yolu yürüdü. Bunu düşünürken Amerikan Başkanlık sistemini emsal alanların Türkiye’de önce Yarı Başkanlık ve ardından Başkanlık sistemiyle birlikte ortaya çıkacak özgürlükleri, farklı yapılanmayı görebilmelerine yeterli olmalıdır. Burada çok önemli olan ve vurgulanması gereken Recep Tayyip Erdoğan’la Türkiye’ye adım atacak olan Başkanlık sistemi asla bir diktatörlük, asla bir Padişahlık, asla bir totalitarizm değildir.
Başkanlık sistemi peşinden gelecek olan Yerel Yönetimler konusu:
Bugün de Birleşik Amerika’da hala bir ABD Anayasası yok. Her eyaletin kendi Anayasası ve merkeze bağlıözgün idare biçimi var. Avrupa Birliği’nin de ORTAK Anayasası YOK. 28 DEVLETİN 28 ANAYASASI var. İnanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti Başkanlık sistemiyle yönetilmeye başladığında Sadece TÜKİYE Değil TÜM TÜRK DÜNYASININ ORTAK ANAYASASI HAYATA GEÇECEKTİR..
Veya her Türk Cumhuriyeti ardından diğerleri de kendi Anayasası ve merkezi TÜRKİYE CUMHURİYETİNE bağlıözgün idare biçimi hayata geçirilecektir.
Bazı başka örnekler:
Fransa’da uygulanan Yarı Başkanlık sistemidir. Yerel yönetim biçimi de, ABD’den farklıdır. İşaret etmeden geçemeyeceğim bir nokta da, Fransız Yarı Başkanlık sisteminde, General Charles de Gaulle zamanında, onun ısrarıyla kendisine Cumhurbaşkanı olarak tanınan yasal hak ve özgürlüklerin, yaptırım gücünün büyük boyutlu ve çok geniş kapsamlı tutulmuş olmasıdır. Öyle ki, bir Başkan’ın elde ettiği devasa haklardan ardından gelenler Başkan’ın yararlanması sürekli problem yaratır. Fransa’da da öyle oldu. Örneğin, sosyalist lider Francoa Mitterrand, General Charles de Gaulle’nin genişletilen haklarını ve olanaklarını ele geçirdiğinde, Başkan koltuğunda çok uzun zaman kalabildi.
Bir önceki Başkan Nicolas Sarkozy ise, Başkan yetkilerini lobicilikte güç olarak kullanmaya gerek bile görmeden çevirdiği dolaplardan dolayı yıllardan beri ikide bir savcılığa davet ediliyor. Amerika’da iç idare usulü bakımından tüm eyaletleri aynı kalıba sıkıştırmaya iki asır yetmedi.
Örnekler farklılık ve özgünlükleri ilk şekillerinde koruyarak yaşatmanın barışa ve güvenliğe temel olduğunu gösterdi. Benzer olayları Türkiye Cumhuriyeti’nin de yeni yönetim ortamında yaşayacağından eminim. Örneğin, Güney Doğu Anadolu ile Balkanlardan göç ederek Trakya ve Ege kentlerine yerleşen Türklerin, aynı dinde ibadet etseler de, yaşam biçimlerinde ve özgün kültürlerinde yaşayan görkemli farklılıklar daha şimdiden sivrildi.
Ve 10 Ağustos’ta sandık başına gitmeye hazırlanan herkes, seçecekleri Başkan Erdoğan’ın bir kültürün başka bir etnik kültür üzerinden egemenlik kurmasına, bir soyun başka bir halk topluluğu üzerinde hâkimiyet istemesine asla ve asla izin vermeyeceğine kesin inanıyoruz.
Biz çok ezilmiş azınlık topluluklar olduğumuzdan bu konularda çok duyarlıyız.
Azınlık dillerinin ulusal devlet diliyle paralel ve yan yana özgürce evde, okulda ve sokakta var olması eğitim ve kültürde özellik olarak daha şimdiden var olabiliyor. Bu edinimi son 12 yılda Kürt Enstitüsü kuran, Kürtçe televizyon açan, miting ve toplantılarda Kürt dilinde propaganda yapılmasına, etnik dilde gazete ve kitap yayınlanmasına v.b. yol açan lider Recep Tayyip Erdoğan AK Parti politikasının esaslandırılıp yasallaştırıldı.
Bir bakıma, Türkiye ana dil Türkçenin zorunlu okul programlarına alınmasına set çekmiş olan Bulgaristan gibi Avrupa Birliği ülkelerinden en az yarım asır ilerisinde bulunuyor.
Bulgaristan Türkleri seçilme ve seçme hakkı gibi politik haklarını son 25 yılda sözde serbestçe kullanabilseler de, Türkiye’de söz konusu olan halkın Başkanını doğrudan seçebilme özgürlüğüdür. Direkt olarak seçme dolaylı seçim sistemlerinden çok ileri bir demokrasi sembolüdür. Doğrudan oylamayla Başkanlık seçimi yakın ve uzak kardeş bölge halklarından hiç birine henüz tanınmamış olan bir edinimdir.
Çeyrek asır demokratikleşiyorum manisi çalan Bulgaristan’da seçilecek olan adayı ancak parti başkanları gösterdiğinden, halkın özgürce milletvekili adayı gösterebilme imkânı dahi olmadığından, seçmen özgür haklarını kullanmadan özürlüdür. Örneğin 5 Ekim 2014 günü Bulgaristan’da yapılacak meclis genel seçimlerinde soydaşlarımız oy kullanmalarına rağmen, hala kendilerinden hiçbir aday gösteremiyorlar.
Bu nedenledir ki, son dönemde hiçbir hükümet 4 yıl süre boyunca ayakta kalamıyor. Parlamento devamlı didişme halinde. Politik güven ortadan kalkmıştır. 5 Ekim 2014 günü yapılacak erken parlamento seçimlerinde de dayanıklı bir politik denge kurulabileceğine inananlar parmakla sayılacak kadar azdır.
Biz bugün Neden Erdoğan sorusuna yanıt ararken.
Bunun bir tek yanıtı vardır: Türkiye Cumhuriyeti’nin Kafkasya ve Balkanlar, Yakın ve Orta Doğu ve Avrupa’da, dünya çapında lider devlet olmasını canı gönülden arzu ediyorsak; Tekrar Muasır medeniyetlerin (Akıl ve Bilimin) üzerine çıkabilmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin Yarı Başkanlık ve ardından Başkanlık sistemine geçmesini desteklemek ve bu dinamizmi hayata çağıran ve yöneten, TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAŞBAKANI Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ıilk Türkiye Devlet Başkanı seçmek ve yöneteceği rotayı beraberce izlemek zorundayız.
Biz Dış Türkler, özellikle Bulgaristan Türkleri için en doğru ve yararlı yol
Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’a oy vererek desteklememiz olacaktır.
TÜM TÜRK DÜNYASI’NIN YENİ DEVLET BAŞKANI
RECEP TAYİP ERDOĞAN HAYIRLI VE UĞURLU OLSUN.
Bunu Türkiye’de yaşayan tüm kardeşlerimize duyuruyor ve
Recep Tayip Erdoğan’a desteklerinizi bekliyoruz.
Bu bildiriyi imzalayan
Sivil Toplum Örgütleri
Kazanlık – Ulusal Türk birliği-Menderes KUNGUN
Kırcaali – ULUS Derneği – Aliş Sait
Filibe – Kültür hizmet ve araştırma derneği
Eski Zara -Türk kültür derneği progres –Osman BÜLBÜL
Smolyan – Rodoplarda tür kültürü – Rufat FELETİ
Türkiye – İstanbul – BULTÜRK