*** SOHBET MASASI ***
Misyon Gazetesi’nin “Sohbet Masası” köşesinin ilk konuğu BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Sayın Rafet Ulutürk, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Mümin Topçu’nun sorularını cevaplandırdı. Röportajın Devamı-4;
- Soru Mümin TOPÇU
Balkanlar’ın en güzel camisi sayılan Şumnu’daki Tombul Cami’nin restorasyonu neden bir türlü bitirilemiyor?
Bulgaristan’da bulunan Osmanlı dini-kültür eserlerinin onarımı bir sağmak ineği andırıyor. Besbelli bu işlerin uzamasından çıkarı olan çevreler var. Bu, kökleri FETO-culların ülkemize pos attığı yıllara uzanan ve bir türlü temizlenemeyen, hatta gelenekleşen, işleri uzatarak, olaydan el çekmeme, söz sahibi olmaya devam etme süreci olarak ayakta kaldı. FETO-cuların ülkemizde ayakta olduğuna bir kanıttır. Bulgaristan’da yapılacak çok iş var ve bunların başında gelen ve Türklüğümüzü FETO belasından kökten temizlemek olmalıdır. İş Allah o günler yakındır.
- Soru Mümin TOPÇU
Bu konuda Büyükelçiliğimizin rolü nedir?
Bulgaristan’daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği kendi işinden kendisi sorumludur. Bulgaristan Türkeri’ne hiç bir surette hesap verme sorumluluğu olmadığı gibi, birçok konuda iş bitirmeme geleneğinin perde arkası “iç işlerine karışmama” ilkesidir. 1956’da Bulgar devletinin “Bulgaristan Türkleri Bulgar halkından bir parçadır” dediği günden beri, dertlerimize “göç anlaşması imzalamaktan başka çare bulamayan” bir acizliğin kurbanlarıyız. Bulgaristan’a karşılıksız iyilik yapan, karşılığını aramadan hizmetler sunan, isteklerimiz olsa bile hiç birinin karşılığını alamayan uzun vadeli bir siyasetin esirleriyiz. Büyükelçiliğin değişik rolleri olabilir. Bizi ilgilendiren bu rollerin Bulgaristan Türkleriyle yakın ve ya uzak etkileşim noktaları olup olmadığı, sorunların aşılmasında Bulgaristan Türkleri potansiyelinin aranıp aranmadığı, Bulgar devletinin dış ülkelerdeki Bulgar diaspora veya azınlıklarının haklarının savunulmasında gösterdiği aktiflik derecesinde bir hareketlenmenin ne zaman başlanacağı, Büyükelçiliğin Bulgaristan’da Türkçe öğretilen pilot bölgeleri ne zaman kuracağı, Bulgaristan Türk köylerinde Türk sanat gruplarının katılımıyla yılda bir sanat gösterilerini ne zaman başlatacağı gibi sorunlardır.
- Soru Mümin TOPÇU
TİKA gibi kuruluşlar neden Bulgaristan’da az yatırım yapıyorlar?
Yukarıda da belirttiğim üzere, daha 1882’de Bulgaristan’ı Osmanlı eserlerinden temizleme programı yürürlüğe girdi. Bu programı ve bu yıkımları durduran TİKA oldmuştur. Filibe, Sofya, Şumnu, Mestanlı (Balabanlar) ve daha birçok cami onarımlarıyla, olmayan yere yeni cami yapılarak (bugün Bulgaristan’da 1110 açık cami var) Bulgar devletinin ve belediyelerin Türklerden kalma ne varsa yıkıp yerle bir etme serüvenin yolunu kesti. Hem de bunu Bulgaristan’a iznini resmen almadan yaptı. 2000 yılının başında 3-5 Türk köy okulu da kökten onarıldı, teçhizatı değiştirildi. İslam Enstitülerinin bugünkü örnek durumu TİKA eserleridir. Benim kendi köyüme bile çok güzel bir cami yapılmıştır. Bulgaristan’da Türk yatırımlarına yol açan yasa yok. Türklüğün yeşermesinden sadece Bulgaristan’da değil tüm Balkanlarda korku büyük. Biz bunu doğal bir süreç olarak algılıyoruz. Bulgaristan’da Türklüğün gerilemesi artık durdurulmuştur. Sınır kapısı açık ama giden yok. Geri dönüş dalgası kapıdadır. Avrupa değişiyor, Balkanlar değişiyor, Türkiye yatırımları konusunda Bulgaristan katılığının da çözüleceğine inanıyoruz. Buraları yine TİKA gibi kuruluşlarla yani Türkler sayesinde huzura erişecektir.
- Soru Mümin TOPÇU
Neden Bulgaristanlı öğrenciler “Türkiye Bursları’nı” pek tercih etmez oldu?
Bir defa diplomaların denklik sorunu var. Adam tanınmayan, işe yaramayan diplomayı ne yapsın? İkincisi Osmanlı’da okuyup Bulgaristan’a dönenler hep ihaneti seçmişler, Bulgar polisine ajanlık ederek, Atatürkçülük ışığında Türk aydınlanması ve Türk kimliği biçimlenmesini engellemekle ünlü olmuşlar. 1993’ten sonra FETTO-HÖH anlaşmasına göre Türkiye’ye eğitime giden 15 bin gencimiz, akıl çarpmasına uğramış ve büyük çoğunluğu vatana dönememişler. Onların acısı da evlat acısı ve bir başkadır. FETO kadrolarının İmam Hatip Okullarımızdaki zorlamaları da unutulmadı. 1959’dan beri her gün biraz kısılan lamba fitilimizin üstüne isli kapan koyan onlar oldu. Aydınlanmak ile özgürlük kardeştir. Bulgar devleti bizim kör cahil, eski kafalı, zihiniz, bilinçsiz kalmamızı kendi güvenliğinin temel koşulu olarak görüyor. Bunu 2017 genel seçimlerinde de gördük. Biz daha fazla oy gönderip daha büyük sayıda milletvekilini meclise göndermeye çalışırken, Bulgar milli güvenliği gerekçesiyle komando baskınına uğramadık mı? 1912’de savaşında Bulgar Çatalca’ya kadar geldi, 1984’te köylerimize ve evlerimize girdi, 2017 Martında 8 saat içinde olsa Bursa’yı bastı ve bunu örgütleyenlerden hepsi Başbakan yardımcısı (Krasimir Karakaçanov, Valeri Simyonov) olurken, Volen Siderov meclis grup başkanı, bakan, Parlamento başkan yardımcısı oldular. Ahmet Doğan’a da 360 milyon leva verdiler, korumaları arttı, ülkede milliyetçi tabaka diken büyüttü. Bulgaristan’a Türklük korkusu ekildi. 1990’dan beri Türk kimlikli bir tek Türk devlet görevine alınmamıştır. Bulgar “şeytani aklı” İngiliz bursuyla okuyanların hepsinden Mi 6 ajanı çıktığından dolayı, Batı gerçeğini Türk Burslarına emsal gösteriyor. Şimdiye kadar Türkiye Üniversitelerinden Bulgaristan’ı çözen kadro çıkmadı, bu da etkili olabilir. Bu yönde yeni adımların bundan sonra atılacağı görüşündeyim. Olay yalnız burs vermekle ya da “burslular geceleri” düzenlemekle bitmiyor, ancak başlıyor. Bunun için Türkiye’nin de yapması gerekenler vardır.
- Soru Mümin TOPÇU
STK’lara bakışınız nedir? Genel olarak ve Türkiye’de STK konusunda ne diyeceksiniz. Bunların geleceğini nasıl görüyorsunuz.
Devlet bir sistem olarak göz önüne alındığında bu sistemi harekete geçiren, eyleme dönüştüren en önemli parçasının sivil toplum örgütleri (STK) olduğu görülmektedir. Bu örgütlerin ayrıca, insanların fikri kuvvetlerini eyleme dönüştürdükleri platformlardır.
Dünya üzerindeki milletler yarışında, devletlerarası ilişkiler, halkların menfaatleri doğrultusunda oluşturulan politikalar ile düzenlenmektedir. Bu politikalar süregelen dünya düzenini meydana getirirler. İşte bu iki nokta birleştirildiğinde ortaya çıkan; “sivil toplum kuruluşları devletlerin gelecekleri üzerine kurdukları siyasetin gizli parçaları” olduğudur. Ayrıca bir faktör de, finansman sorunu gelmektedir; davanızı yürütebilmeniz için finansman çok önemli bir faktördür ve bir STK kültürel, sosyal ve ekonomi alanında da iş birliği yapabilir ve ortak ticari, iktisadi faaliyetler için bir zemin oluşturabildiği takdirde özgür kararlar alabilir kanaatindeyiz.
Toplum yararına çalışan cemiyetlerin, topluma, dolayısıyla halka düşman cemiyetlerden ayırt edilmesinde, devletlerin politikaları ve daha önemlisi yöneticilerin özellikleri büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, devlet politikalarının oluşturulmasında yöneticilerin kabiliyeti ve öngörüleri rol oynamaktadır. Tarih iyi incelendiğinde, görülecektir ki, her büyük hareket ve oluşumun temelinde, o çağın yöneticilerinin, halkın gücü ve isteği doğrultusunda kararlar vermeleri ve halkını ilerilere taşıyacak uzak görüşlü Liderlerin olmaları yatmaktadır. Bu fikirler ışığında Türkiye’ye ve dünya konjonktürüne bakıldığında hem üzücü hem de sevindirici bir politika anlayışı ile karşılaşılmaktadır. Türk halkı son iki yüz yıldır her şeyi devletten bekleyen ve devleti, yönetici kadroyu her şeye kadir gören bir zihniyete sahiptir.
Bugün dünden farklı fikirlerimiz, farklı ideallerimiz oluşmuş durumdadır ve her şeyden önemlisi farklı koşullar altında geleceğe farklı bakmaktayız. Özellikle son 10 yılda değişen dünya şartlarına paralel olarak dış politikalarımız da her geçen gün değişmektedir. Bir devletin kararlı ve prensiplerine bağlı dış politika anlayışının esnekliği ki, bu esneklik değişen dış politikalara karşı verilebilen tepki niteliğindedir, o devletin gücünün göstergelerinden biridir.
Dünyada söz sahibi bir ülke olmak istiyor isek Dünya’da Lobicilik konusunda da hepimiz dernekler kendimizi geliştirmeliyiz. Türk Dünyası coğrafyasındaki STK’ları ve gençlerimizi etkin LOBİ faaliyetleri yürütme konusunda önce bölge-devletler (Bulgaristan-Afganistan-Azerbaycan) bir araya getirilmeli ardından (Kafkasya-Balkanlar-Ortadoğu) bölgeler ve bunların hepsi bir konfederasyon çatısı altında toplanmalı ve önlerini açarak potansiyellerini maksimumda kullanmalarını sağlamalıyız. Tabi ki bunların hepsinin çatısı Büyük Türkiye olmalıdır. Çalışan yenilikler üreten ahlak yolunda giden her STK güçlü olacaktır, üret, çalış ve işinde samimi ol bunlar sana yeter…
- Soru Mümin TOPÇU
Son 30 yılda Bulgaristan’daki Türkler mevcut yasalar çerçevesinde bağımsız ve özgür siyasi partiler kurdular mı?
Parti kurmak halk iradesini ve oluşan bir siyasi birikimi (potansiyeli) değerlendirme meselesidir. Halk dilimizde buna “çarkı çevirme” denir. Bu süreç 1877 Nisanında Rus askerlerinin Tuna nehrini geçtiği an başlamıştır. Daha önce Bulgaristan toprağında böyle büyük bir savaş yaşanmadığı için, derin bir şok yaşanmış ve halkımız uyanmıştır. 1919’dan sonra Çiftçi Partisinde, ortak kooperatiflerde buluşma hamlesi Bulgar devleti ile Müslümanlar arasındaki gerginliği gevşetmiş ve 1929’da milli çapta partileşmeye doğru atılım yapılmıştır. 1944’ten sonra Türklerin politik birikimi Vatan Cephesi’nde eritilmiştir. 1960’lardan başlayarak Türk kimliği ile başlayan birikim süreci, 1964’te, 1972/73’te ve 1984’te milli cephe halinde Bulgar komünist milliyetçiliğine, asimile etme siyasetine göğüs germiş ve 1989’a kadar toplam 55 örgüt kurmuş ve bunların yöneticileri içeri düşmüştür. Bu örgütlerden biri olan, 13 Kasım 1988’de Vratsa köylerindeki sürgünler tarafından kurulan Bulgaristan’da İnsan Haklarını Koruma – DEMOKRATİK LİG (BİRLİK) partisidir.
Kurucuları: Başkan Mustafa Ömer; Sekreter Sabri İskender, Sekreter Yardımcısı Ali Ormanlı’dır. Program ve Tüzüğünü Bulgarca ve Türkçe hazırlayan örgüt, belgelerini Bulgaristan parti ve devlet yönetimine, meclise, gazetelere, büyükelçiliklere, Batı Radyolarına göndermiş ve ülke çapında 3 bin kişilik örgüt yapısı oluşturmuş, kurucu kongresinin tarih ve yerini ilan etmiştir. Bu gerçekler dikkate alınmadan Bulgaristan’da 1990’dan sonra kurulan partilerden söz etmek yanlış olur. 1989 Büyük Göçünde siyasi mahkûmların ülkeden kovulması, polis baskıları bu sürece ara vermiştir.
04 Ocak 1990’da iddia edilen Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH-DPS) 1972 Anayasasına göre Başbakan Andrey Lukanov yönetimindeki komünist iktidar tarafından Moskova talimatıyla kuruldu. Halk iradesini birleştiren Türk ruhuna ajan Ahmet Doğan lider olarak aşılandı ve ardından gizli polis (DS) Müslümanların politik sahneye çıkışını kalıbına uydurdu. Türkleri politik sahneye kabul eden zorunluk, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP), dolayısıyla BSP partisi için belirmiş olan yok olma tehlikesiydi. Toplumda, Türklerden başka, totaliter komünistleri, “soykırım denemesi süreci” katillerini yok olmaktan koruyarak kurtaracak siyasi olgun güç yoktu.
Bu kurtarma, Türklerin kendi hak ve özgürlüklerini alamaması, demokrasinin teklemesi, totaliter cesedin ortada kalması pahasına oldu.
Önce Müslümanlarla Bulgarların siyaset dışı örgütlerde (STK) buluşması, dolayısıyla reformcu partilerde ortaklık kurması, demokrasi yolunda omuz omuza yürümeleri gerekir ki, halen bu işin başında bulunuyoruz. Toplumsal birikim, totalitarizmden, Moskof uşaklığından, Bulgaristan’ın çok yönlü esaretinden henüz aklanamıyor. Bu bilinçte buluşup bir ulusal irade henüz kurulamıyor. Bundan ötesi popülizmdir.
Günümüzde demokrasinin, sosyal adalet ve hür iradenin egemen olduğu cemiyetlerde, (STK) sivil toplum örgütlerinin o toplumun dinamiğini meydana getirmeleri bu gerçeğin bir yansımasıdır. İnsanlar öz iradeleri ile yaptıkları her işte, karşılık beklemeksizin kendilerinden fedakârlık ederek imkânsızı mümkün kılarlar. Tarihin her çağında bu en aşikâr gerçektir. Tarihe bu perspektiften bakıldığında, halkların hayatlarında var ola gelen bütün olayların bir merkezi zihniyet etrafında cereyan ettiği görülür.
Daha sonra kurulan beş Türk Partisi bu olayın gölgesidir. Bulgar toplumu halen azınlık haklarını gerçekten savunacak bir siyasi yapılanmaya hayat hakkı tanıyacak olgunluğa varmamıştır.
- Soru Mümin TOPÇU
DOST Birliğinin karşısında duran tek dernek siz BULTÜRK’tü neden?
İyi oldu da karşılarına durduk. Sert tavır almamış olsaydık bu günlere gelemezdik. Bu röportajı yapmak için buluşamazdık. 2015-2017’de susmuş olsaydık, Bulgaristan Türklerinin siyasi geleceğinin HÖH’ün ihanet bataklığından çalınan maya ile mayalanmasına “hayır” diyemezdik. Olay, sert bir yüzleşmeydi. Büyükelçiliğin tavrı yüzde yüz yanlıştı bunu o zaman da söyledik şimdi bunu söylemek kolay.
O zaman Büyükelçi Süleyman Gökçe, siyasetçi Aziz Pabuççu ve daha birçok şahısla sert çelişkiye düştük. Her şeye rağmen BULTÜRK ekibi dimdik durdu tüm fırtınaları yararak geçtik. Ben bunlara kızmıyorum onlar bizim oralı değiller, bilmeleri de mümkün değildi. Amma onları yönlendiren Türkiye’den STK Başkanları veya Bulgaristan’dan Parti Başkanları işte bunlar asıl suçlu olanlar. Bunları da affetmek halkımıza düşer bize değil. Bu hesaplar da onlardan sorulacaktır er veya geç. Ayrıca 18 yıl Sofya meclisinde flört edip köfte yemekten ve özel eğitilmiş polis ajanlarının yazdıkları konuşmaları okumaktan başka hiçbir iş yapmayan Lütfi Mestan’dan halkımız lehinde bir şeyler beklemek, akşamları rakı-şarap, sabah Büyükelçi Gökçe ile secdeye durma tiyatrosunun devamı olurdu. Biz bu yolu kestik. Karar ve hareketlerimizin doğru olduğunu, DOST yönetiminin topluca partiden ayrılması da bunu doğruladı. Halkımızın bir ayağı çamurda, bir ayağı güllü halıda siyaset sihirbazlarına ihtiyacı yoktur. Bulgaristan Türklerinde arınma süreci başlamıştır. Bu arada din çevrelerinde ve medyadaki FETO ve bazı cemaat kırıntılarına da çıkış kapısı gösterme zamanı gelmiştir. Bu süreçte, doğru olanı görebilenin bir tek BULTÜRK ekibi olmasından gurur duyuyorum, bunu da herkes görmüş oldu.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’daki Türklerin azınlık statüsü bulunuyor mu?
1878 Berlin Anlaşmasında, 1909 ve 1913 İstanbul Protokollerinde, 1919 Neuilly Barış Anlaşması metninde azınlık haklarımızdan söz edilir. 1952-1958 yılları arasında Bulgaristan Türkleri Kültürel Azınlık hakları kullanarak yaşamıştır. Birinci Bulgar Anayasası olan 1879 Tırnova Anayasasından 1991’de Türk milletvekilleri tarafından onaylanmadan kabul edilen 4. Anayasa’ya kadar hiçbir temel belgede azınlık haklarımız meşrulaşmamıştır. Monarşi ve totalitarizm yıllarında geçerli olan sübjektif kararlar ve keyfi uygulama olmuştur. Örneğin 1934 – 1944 yılları arasında Pomakların isimlerini değiştiren milliyetçi-faşizan “Rodina” örgütü yöneticilerinden bazıları 1946’da idam edildiği yazılır, ötekiler de toplama kamplarına sürülürken, 1964, 1972/73 yıllarında Müslüman Pomaklar isim değiştirme ve din ve gelenek yasaklama faciasını yeniden yaşamıştır. 1952-1958 yılları arasında kültürel edinimleriyle gururlanan Bulgaristan Türkleri, 1984-1989 döneminde Kültürel soykırım yaşamıştır. Bu konuda Bulgar devlet politikasında devamlılık olmadığı gibi, basında çıkanlara da asla inanmamak gerekir. Son 142 yılda Türkleri köreltmek, geri zekâlı duruma getirip Türkiye’den koparmak ve eriterek asimile etmek, köle gibi çalıştırmak, devletin strateji çizgisi olmuştur. Yolunu bulup hak ve özgürlüklerimiz cephesinde dik durmalıyız.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgar’da demokrasi ne durumda sizce?
Demokrasi oy verip halkı temsil edecek kişileri seçmekse Bulgar Anayasa ve Seçim Kanununda vatandaşlar bu gibi hakları var. Bulgar prensliği (1789-1908) de parlamenter demokratik bir rejimdi. 1879’da ilk seçimler yapılırken nüfusun %52’si Müslümandı. 10 bin kişi bir milletvekili seçti. Seçim fasulye ve kabak çekirdeği ile yapıldı. Fasulyeleri toplayan meclise gidecekti. 229 kişinin yalnız 9’u Türk’tü. Bulgarca bilmemek, aba, potur, fes, kuşak ve çarıklar hep bahane gösterildi ve seçilen Türklerin yerini kalpaklı Bulgarlar aldı. Aslında Sofya meclisinde Türk eksik olmadı. 1913’te Radoslavov liberallerinin arasında 24 Müslüman vardı. 1919’da Çiftçi Partili milletvekillerini 8’i Türk’tü. Çar Boris seçim yapmayı sevmedi. Milletvekillerini memur gibi atıyordu. Atanan Türkler de vardı. Komünist parlamentoya seçilecek Türk Milletvekilleri ile ön görüşmeler yapılıyor, ne zaman ve nasıl oy kullanacakları, konuşmalarında ne söyleyecekleri bildiriliyordu. 1990’da meclise giren 23 milletvekilinden biri olan muhbir-A. Doğan mecliste oturmayı sıkıcı buldu, 5 defa seçildi ama meclise uğramadı. Neyin nasıl yapılması gerektiği bilgisini kulisten alıyor ve telefonda söylediklerine uymayanları meclisten uzaklaştırıyor ya da bir daha seçtirmiyordu. Türk partisinden kimin milletvekili olacağını polis şefleriyle birlikte gizli görüşmelerde belirlediler. Türkiye’den gelen soydaş oylarını dağıtma hakkı da ona tanınmıştı ve eski polisleri mebus yapma işinde iyice ustalaşmıştı. Böyle değerlendirildiğinde bizdeki demokrasinin senaryosu önceden yazılmıştır. Kimin milletvekili seçileceği önceden bilinir. Milletvekili de vazifelerini önceden kabul eder ve oturduğu yerde sustukça susar. “Covid-19” koşullarında milletvekilleri maske taktı. Aralarında sürekli vızıldanıyorlar ama susma disiplinini kimin bozduğu anlaşılamıyor. BULTÜRK olarak seçim sahtekârlıklarına son vermek için dış ülkelerdeki vatandaşlarımızın oyunu posta ile kullanmasını önerdik. Şimdiki durumda oy kullanan gelişmeleri kontrol edemiyor. Ben seçmenin her seçimde 80-90 polis ajanına oy verdiğine inanmıyorum, fakat onlar hep mecliste.
Son seçimlerde 650 bin geçersiz oy çıktı. Bu normalde 32 milletvekili demektir. Parti seçim aday listelerinin parti başkanları tarafından belirlendiği çoğulcu seçim sistemi totalitarizmi yaşatıyor. Majoriter seçim sistemi dediğimiz, en fazla oy alan seçilir sistemine geçmemiz gerekiyor. 2016 referandumunda 2.5 milyon seçmen bu değişikliğe oy verdi. Demokrasi olması için Türkiye Cumhuriyeti’ndeki soydaşlarımızın ve dış ülkelerdeki gurbetçi vatandaşların da kendi adaylarını gösterebilme hakkının yasallaşması gerekir. Bulgar seçim yasası geçersiz kılınmalı. AB ülkeleri bir ortak seçim yasasında buluşmalıdır. Demokrasi bir aldatmaca oyunu, kim daha fazla oy satın alacak yarışı değil, bir yasal düzende halk iradesinin yaşam hakkıdır. Üstelik oyların ancak %19’unu alan bir partinin orantılı çoğunlukla tek başına ya da koalisyon hükümeti kurmasını da demokratik bulmuyorum. Seçimde salt çoğunluk konuşmalıdır.
- Soru Mümin TOPÇU
Ne olduğu belirsiz güçler tarafından kurdurtulmuş olan birkaç tane sözde Türk partisinin, devlete ve millete hiç bir faydası dokundu mu?
Her sahne oyununda figüranlar olduğu gibi Bulgar demokrasisinde de oranlı ölçüde figüran partiler belirdi. Bunların sudan sebeplerle kuruduğunu herkes gördü. Mesela HÖH Teşkilattan Sorunları Sekreteri Kasim Dal – partiden ayrılıp yenisini (HŞHP) kurarken gerekçe olarak “A. Doğan’ın gizli polis ajanlığını” gösterdi. Şu iyi bilinmelidir. Bulgaristan’da polise bağlı olmayan siyasetçi yoktur. A. Doğan’ın 1974’ten beri gizli polisin “Türk Şubesine” çalıştığı kaç kitaba konu oldu. O, Türkleri ele verdiği için “devlet ödülü” aldı. Onun ihbarları üzerine hapiste yatanların birisi K. Dal’ın kendisidir. Bazı insanların bilinçlenme sürecinin uzun sürdüğüne şaşmamak gerekir. Biz bunları gazetelerimizde internet haber sitelerimizde yazmaya devam etmekteyiz. Bizdeki zifiri karanlık olduğundan dolayı, gözlerini açan bile, yıllarca gerçekleri göremez. Anlattıklarım parti kurmuş olan Türklerin hepsi için geçerlidir. Ben sadece acıyorum, Bulgar siyaset bahçesi aynı hortumla sulanır, “ben yağmurda büyüdüm” masalını kimse anlatmasın. Cevaplıyorum: Bu durumda, HÖH dışında partilerin sahnede rolü yoktur, hepsi figürandır ve kendilerinden bir şeyler beklemek de yanlış olur. Bunu geçmişte de söyledim şimdi de tekrarlıyorum…
- Soru Mümin TOPÇU
Rivayete bakılırsa, bu partilerin liderleri şimdi birer milyoner olarak muazzam saraylarda yaşıyorlarmış. Bu bir gerçek mi, yoksa boş iftira mı? Bunca parayı onlara kim ve neden sağlıyor? Bu konuda görüşünüzü merak ediyorum.
Parti militanı olmayan siyasetçilerin geliri olduğuna inanmıyorum. Bulgaristan’da milletvekilliği yağlı kuyruk demek Bulgar-Türk hepsi uşaklık ve şahsi menfaat peşinde koşarlar. Ayık maaş üstüne her ay ayrı bir zarf içinde 3-5 bin geldiğini, bazen bu rakamın arttığını bilmeyen yok. Hepsinin bir eli yağda, bir eli balda…
Siyasi dümene davet edilen Mustafa Karadayı sülalesine önceden 10 milyon leva verildiğini herkes öğrendi. Kurban kazanı üstündeki sinekleri sayan Ahmet Doğan bir ara Avrupa Birliğinden gelen karşılıksız ve hesapsız “siz bu işlere alışın” paralarını dağıttığını da işittik. Bakanlıklardan geçen Türkler torbalarını doldurdular. “Türk Akımı”, “Belene” NES, “jenderlik” yasası ve bazı kanun değişiklerinden önce Ali Baba’nın “Açıl Susam, Açıl” dediğini biliyoruz. Kanıtı, Başbakan Borisov’un iki hafta önce yatak odasında çekilen fotoğraflarda iki milyon Avronun çarşaflara sarılmış ve çekmecelerden taşmış durumunu gördük. İnsanlığın yarattığı en büyük değerlerden biri “para” olmaya devam ettikçe, seçilmişler için geçerli kural şudur: Para içinde yüzmek! Kimin ne kadar parası olduğunu bilmiyorum, fakat Lütfi Mestan’ın geçen sene yaptığı trafik kazasından sonra onun ve Bayan Şirin’in yerli banka hesaplarından 100 binler olduğu gazetelerden okuduk. Gazeteler bunları yazmaya devam ediyor…
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da Türk Cumhurbaşkanı adayı neden HÖH çıkarmadı da siz dernek olarak çıkardınız? Burada amacınız neydi?
Bulgaristan yasalarına göre her siyasi parti, koalisyon veya inisiyatif komitesi Cumhurbaşkanı adayı gösterebilir. HÖH partisinin bu hakkı kullanmadığını söylemek yanlış olur. Politika bir bütündür ve boşluğu sevmez. 1990’dan beri HÖH Cumhurbaşkanı adaylarına bilinçli oy vermiştir. Hatta tüm Cumhurbaşkanları HÖH oyları ile seçilmiştir bir tanesi hariç o da BULTÜRK’ün desteklediği Rosen Plevneliyev.
Partinin kuruluş işlevleri (fonksiyonları) arasında en önemli olanlardan biri “söyleneni itiraz etmeden yapmak” ve ikincisi siyasi sahnede “istenen dengeyi sağlamaktır”. 1990-2009 yılları arası bu böyle gitmiş, GERB partisinin siyaset sahnesine çıkmasıyla HÖH bu işlevini yitirmişti. GERB adayı Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev (2012-2017) dışından göreve gelen 4 Cumhurbaşkanından hepsine HÖH oy vermiştir. Listede Dr. Jelü Jelev ile Petır Stoyanov’un Demokratik Güçler Birliğinden (CDC), şimdiki Cumhurbaşkanı Rumen Radev ile Georgi Pırvanov’un Sosyalist Parti (BSP) den olması bu kuralı bozmadı. HÖH’ün görevi, “Şeytani Aklın” işaret ettiği adaya oy vermektir. HÖH düşünen, hesap yapan bir parti değil, söyleneni yapan bir kapı kuludur.
HÖH’ün tescil edilmesine izin verenler, ajan Ahmet Doğan’ı yetiştiren kişilerdir. Onu “Kliment Ohridski Sofya Üniversitesi” Felsefe Fakültesine kaydettirenler, üretimle uğraşan insanların felsefe yapacak güçte olmadıklarını, köyden ancak derviş çıktığını, İstanbul Fatihinden sonra çok gayret gösterilmiş olsa da, Türk toplumunda felsefe gelişmediğini iyi bilen kişilerdir. Aynı kişiler düşüncenin gelişmesi için ticari ortam gerekliliğini bildiklerin, “Kremikovrsi” demir döküm dış satım müdürü Ramadan Atalayı, Varna kumarhanelerinden krupiye Nikolay Tsonev’i ve başkalarını HÖH politik yönetimine ve meclise delege etmişlerdir. Bunların amacı iş yapmak değil, Bulgaristan Türk seçmenin gözüne kül atmaktır.
A.Doğan’ın 1992’de Filip Dimitrov hükümetini düşürmesi bir ustalık değil, emir yerine getirmektir. 2016’da Plamen Oreşarski’nin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi ve birinci turda HÖH oylarını alması ve ikinci turda aynı oyların Rumen Radev’e akması, ön şartsız, pazarlıksız bir emirdir. A. Doğan beceriksizliğini, zavallılığını, yalnızlığını bizim oylarımızı satarak ödemektedir. Bu işler 30 seneden beri böyledir. Bu ihanet olmasa, HÖH lideri bedava kullandığı korumalı deniz köşkünden anında şutlanır. Cumhurbaşkanı adayı olarak bir Türk gösterse “kafayı üşütmüşsün” ithamıyla bacaklarından tutulur ve denize atılır.
BULTÜRK ekibi Cumhurbaşkanı adayı göstermekle seçmenimizi uyandırdı. Galibin oyla HÖH’ün adayını seçtirmedi tüm oyunları bozdu. Kısmetse 2021 seçimlerinde Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı göstermeyi ve Türk seçmenlerimizin kendi çıkarları doğrultusunda sandığa sürüklemeyi düşünüyoruz.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da Türk Dünyası Liderler Zirvesi yaptınız BULTÜRK olarak. Bu toplantı niçin yapıldı ve gerek var mıydı, Bulgar ırkçıları çok kızdırmış olmadınız mı?
Türk Dünyası Temsilcilerinin Bulgaristan’ı görmesi, Bulgaristan Türklerinin Türk Dünyasından bir parça olduğunu defalarca belirmeleri çök önemli bildirimlerdi. Sofya kürsüsünden soykırım denemesi serüvenini en sert bir şekilde kınandı. Şehitlerimizin anıtına çelenler koyuldu. Saygı duruşuna bulunuldu. “Banya Başı Cami” ziyaret edildi. Tarihi eserlerimiz önünde fotoğraf çekildi. Yerli Türklerle sohbet edildi, anmalıklar sunuldu. Gençlerle temaslar çok etkileyici oldu. Sözüm ona “soya dönüş” dönemi çilelerimiz Türk Dünyasına taşındı. Bulgaristan Türklerinin İslamlaştırılmış Bulgar olduğu iddiaları çürütüldü. Bulgar milliyetçiler kızmıştır tabi…
Bulgaristan Türklerini Türk Dünyası politik ve kültür sahnesine taşıyan biz olduk. Son olarak Mart ayında Dünya Türk Medya Çalıştayı Girne-KKTC toplantısında görüştük. Türk Dünyası Gazeteciler Birliğimiz, Türk Dünyası Yazarlar Birliğimiz atasözlerimiz, deyimlerimiz, ortak yargı değerlerimiz üzerinde çalışırken, BULTÜRK Bilim Kurulumuz da Türk Dünyası Ortak Dili üzerinde çalışıyor. Türk dünyası ülkelerinin Kiril Alfabesinden Latin Alfabesine geçme çalışmaları son aşamasına girmiş bulunuyor. Türk Dünyası Birliği bu yılın sonuna kadar netleşecektir. Türkiye önderliğinde diğer devletler de buna katılacaktır. Ortak Alfabemiz de olacak inşallah…
TV üzerinden dil, edebiyat, kültür ve sanat programlarımızla her çocuğa ulaşmak ve yeni Türk Dünyasında buluşmak yakın hedefimizdir.…
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgar parlamentosunu ziyaret ettiniz amma orada GERB Bulgar partisi ile görüştünüz. Bu bir yanlış hamle değil miydi? Türk partisi varken neden onunla?
Bulgar iktidar partisinin davetlisi olarak parlamentoyu ziyaret ettik. Soydaşlarımızın selamını ilettik, problemlerimizi anlattık, seçim sandığı sayısının arttırılmasını talep ettik, Bulgaristan’da Diş Ülkelerdeki Bulgaristan Vatandaşları Bakanlığı kurulmasını önerdik, genel seçimlerde aday gösterebilmemiz için kanun değişikliği yapılması dileklerimizi ifade ettik. Değişik temalara değindik. İsteklerimizi kaleme aldılar. HÖH partisinin bu isteklerimize yanaşmadığı için temas aramadık. HÖH siyasetini yakından izliyoruz, olumlu değişikliklere doğru adım attıklarını görsek, anında yanlarında oluruz.