*** Benim asıl derdim, toplum önünde suskun kalmaya gayret gösteren aydınlar olarak geçinen kesimdir. Bu arada yönetici takımın topluma karşı beslediği ilgisizliğe ve vurdumduymazlığa da dem vurmaktayım.
*** Gerçek vatansever Bulgarlar hariç, sizin bahsettiğiniz o sözde patriyortlar, yolunu şaşırmış birer zavallı beslemedir ve asıl onlar güzelim ülkemize büyük zararlar vermeye devam ediyorlar…
Soru Mümin TOPÇU Misyon Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
*** SOHBET MASASI ***
Misyon Gazetesi’nin “Sohbet Masası” köşesinin ilk konuğu BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Sayın Rafet Ulutürk, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Mümin Topçu’nun sorularını cevaplandırdı.
Sayın Rafet Ulutürk, son yıllarda bizim toplumu ilgilendiren bir çok hassas konunun üzerine sanki ölü toprağı serpildi, bunlar adeta kimse tarafından dillendirilmiyor, çözüm yolları aranmamakta, bir çok çevrede tamamen ilgisizlik ve vurdumduymazlık hakim. Bence, bu “ölü toprağı” bir şekilde kaldırmalıyız. Niyetimiz yakın zamanda bizim gazetenin “Sohbet Masası” köşesinde önemli bir sürü söyleşi gerçekleştirmek, fakat hiç kimseye çanak sorular sunmaya niyetimiz yok, amacımız daha ziyade konuşulmayan aktüel konuları gündeme taşımak ve çözüm yolları aramak. İlk konuğumuz siz oluyorsunuz. Bu sefer dernekçilik ve gazetecilik faaliyetleriniz üzerine sohbet etmeyeceğiz, çeşitli medya vasıtalarıyla zaten bunları fazlasıyla paylaşıyorsunuz. Beni daha ziyade sizin sahip olduğunuz kişisel görüş ve düşünceleriniz ilgilendirmekte, çünkü bir hayli zamandır bizim toplumla iç içe ve haşır neşir içindesiniz.
Mümin bey, belli ki, bu yaz sıcağında niyetiniz beni sıkıştırıp bayağı ter döktürmek, fakat her zamanki gibi, ben zaten şeffaflıktan ve açık sözlülükten yanayım. Benim asıl derdim, toplum önünde suskun kalmaya gayret gösteren aydınlar olarak geçinen kesimdir. Bu arada yönetici takımın topluma karşı beslediği ilgisizliğe ve vurdumduymazlığa da dem vurmaktayım.
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? BULTÜRK Genel Başkanı olarak amacınız nedir?
Balkanları (Bulgaristan’ı) Türkleştirmeye giden Fatih Sultan Mehmet torunlarından bizlerde birisiyiz. Benim de Atalarım Arda ırmağı boylarında, yaşadığımız toprakları vatan bilip altını üstünü cennet yapanlardandır. Bulgaristan Türkleri Balkanlara, Avrupa’ya Türk İslam kültürünü, yaşam ve üretim tarzını, ahlak ve hoşgörüsünü bir ortamda yan yana yaşarken güçlü bir inanç ve dünya görüşüne dayalı devlet anlayışını da buralara götürmüşlerdir. Bizler, Balkanları Haçlı Seferlerinden kurtaran ve orada yaşayan herkese 300 ile 545 yıl aralarında değişen fakat huzur ve barış yaşatan Osmanlı devleti ve onun dayandığı o topraklara yerleşen halktır.
İsmim Rafet Ulutürk. Evli ve iki çocuk babasıyım. Köyümün bir tarafımızda Köşdere diğer tarafımızda Kırca Ali barajının suları akıp geçerken bizlerde su gibi akıp rüzgâr gibi Türkiye Cumhuriyetine doğru akan Türk Dünyası okyanusuna ulaşanlardanız. Arka ırmağı, enerjisini denize taşıyan gücü “Kırca Ali”, “Soğuk Pınar” (Studen Kladenets), Orta Köy (İvaylovgat) gibi üç barajda toplayıp türbinlere akarak Bulgaristan’ı nasıl aydınlatıyor ve yoluna devam ediyorsa, biz Bulgaristan Türkleri de özünü koruyarak ve yoluna devam eden kader yolcularıyız. BULTÜRK (Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği) Bulgaristan Türklerinin aydınlanma yolunda bir aşamadır. Bizler kıvrım kıvrım akarak hızla ilerlediğimiz Akıncılar yurdundan koparak, sıraladığım baraj sularının durağan bir güç olarak türbinlere akıp enerji olması ve etrafını aydınlatmasıyla mukayese edilebiliriz. BULTÜRK İstanbul’da 33 aydın tarafından kurulan bir nüvedir. Aydın şapkalı bir kitle derneğidir. Tek amacı Bulgaristan Türklerine değişen dünyayı okumayı, anlamayı ve anlatmayı, öğretmektir. BULTÜRK Gazetesinde de dediğimiz gibi “Bilgi ordusu bizim ordumuz, Bildiğimizi öğretmek bizim görevimiz” sloganı altında yolumuza devam eden Alpleriz. Bundan daha kutsal bir hedef olamaz. Özümüzde her gün daha güçlü yanan iki lamba var: KÜLTÜR ve HİZMET. Kültürümüz Türk kültürü, hizmetlerimiz de Dünya Türklüğüne hizmettir.
Soru Mümin TOPÇU
Türkiye’de dernek kurmanızı kim istedi neden bunu yaptınız?
Bizden Türkiye’de dernek kurmamızı hayat istedi. Yaşadığımız 1984-1989 soykırım denemesi ve gördüğümüz zulüm zorunlu kıldı. BULTÜRK’ü hayata çağıran, 1989 Mayıs Ayaklanması ruhumuzu yaşatma gereği, “Büyük Göç” acıları oldu.
İstanbul’da büyümüz Şair Mehmet Çavuş’un İstanbul “Çemberli Taş” Cuma sohbetleri geleneğinden destan yaratma zamanı geldiğini gördük ve işe soyunduk. İtiraz eden olmadı. Onların Büyüklerimizin arkasında bıraktıkları dergilerden geçmişi, doğruları ve yanlışları görme imkânımız da oldu. Bu arşivin tamamını topladık tek tek inceledik. Sanki herkes yeni bir pencere açılmasını ve hava almayı bekliyormuş. BULTÜRK ortak İstanbul’da yaşayan büyük bir çoğunluk olan Bulgaristanlı aydınların bir araya gelerek irade ve birlikte dökülen alın terinin ürünüdür.
Soru Mümin TOPÇU
Kendinizi bir Türk milliyetçisi olarak tanıtıyorsunuz, şimdiye kadar Bulgaristan’a veya Bulgarlara hiç zarar verdiniz mi?
İhtiyacı olana, konu-komşusuna, halkına yardım eden herkes hayırseverdir. “Covid-19” ile mücadelede derneğimizde de genç ve hayırsever ordumuz her geçen gün katlanarak güçlendi, büyüdü. Bizim için toprağına bir fidan diken herkes yurtseverdir. Bizim vatanseverliğimizde Türk milliyetçiliği özdür, çünkü 20. yüzyılda düşman saldırılarına hedef olmuş, yok edilmek istenmiş ve kendini korumak isterken çelikleşmiş, pekişmiş ve güçlenmiştir. Yurtseverlik insanın yaşadığı ülkeyle, vatandaşlıkla, okuduğu kitaplarla ilgili bir şey değildir.
Milliyetçilik Türk kimliğinde bir öz çizgidir. Türk için nerede olduğu önemli değildir, Türk neredeyse o da oradadır. Sürgünde, hapishanede, dayakla, hor görülmekle, ötekileştirilmekle erimez, hatta daha da güçlenir, satın alın(a)maz, öz değiştiril(e)mez bir niteliktir. O bizim imanımızdadır. Büyük ve küçük milliyetçi de olmaz. Türk kimliğini, töresini ve ahlakını yaşatan, Türk kimliğiyle yaşayan Türk milliyetçisidir. Türk milliyetçiliği tarihten beri hiç kimseye düşman değildir. Özündeki ateşte insan sıcaklığı, insan sevgisi canlı olan her şeye sevgisi saygısı özellikle de kimsede olmayan merhameti vardır. Türk milliyetçisinin ortamına, vatanına, başka bir milletten olana hiçbir döneminde zarar vermesi söz konusu olmamış-olamaz. Kimse milliyetçi doğmaz. İnsan milliyetçi yetişir, bilgilendikçe ona daha da yaklaşırsın. En büyük hocası ise hayat birikimidir. Çelişkileri çözerek, mücadele içinde pekişir.
Türk milliyetçisi farklılıklarıyla gurur duyar ve farklılıkların birliğinden güç doğacağına inanır. Milliyetçilik her gün körüklenen, kızıştırılan, ateşlenen bir şey değildir. Bir değişmeceli örnekle anlatayım. “Elinizde bir kömür parçası olsa ve bunun kendiniz olduğunuzu düşünün, kömür ateşe yaklaştıkça ısınır ve kıvılcım kaparak yanmaya başlar, ateşten uzaklaştıkça da nasıl soğuyorsa soğusun her zaman içindeki yanma potansiyelini içinde korur”.
Bir Türk milliyetçisi de öyledir. Normal ortamda en iyi insandır, düşman karşısında yenilmez aslandır.
Yabancıların sözlerine bir bakalım: Albert SORE’ye göre “Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler.” “Türkler Asya’nın güçlü ulusudur”. Alman tarihçi HAMMER’e göre ise “Tarih, Türker’den çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler var ki bunlar Medeniyetin birer ziynetidir”. Pier LOTİ ise “Türk, asillerin asilidir, yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir”, M.ULMAN’da ‘Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir”. Evet, Türk bir karıncaya yol verirse işte o bir insan, işte o bir Türk milliyetçisidir. Gelelim Bulgarlara; Bulgar Türk’ten gördüğü iyilikleri başka hiçbir kimseden görmemişlerdir. Yemek yapmayı, yıkanmayı, yorgan döşek içinde yatmayı bile bizden öğrenmişlerdir…
Kral Ferdinand – Türk yorgan yastığı Sofya’ya götürmüştü… Okumak isteyen Şakir Abinin yazısından daha detaylı okuyabilir: https://www.bghaber.org/bghaber/ferdinand-ve-turk-yorgani/
Bizler ışığımızı Mete hanla yakanlarız, Kürşat’ın, Alpaslan’ın elindeki meşalede de biz varız, Selçuklu-Osmanlı ile devam edenleriz, Fatih çağı açarken elindeki meşalede yine biz vardık, Abdülhamit hanla, Mustafa Kemalle devam edenlerdeniz, şimdi de Yeni Güçlü Büyük Türkiye’nin oluşumunda ve çok yakında YENİ TÜRK BİRLİĞİ KURULUŞUNDAKİ MEŞALEDE DE YİNE BİZLER OLACAĞIZ. VARDIK VARIZ VAROLACAĞIZ Şimdiden Türk Dünyasına ve tüm mazlumlara hayırlı olsun.
Soru Mümin TOPÇU
Türkler, neden Bulgarlara karşı kin ve nefret beslemiyorlar?
Türk milleti büyük bir millettir. Tüm Dünya devlet kurmayı bizlerden öğrenmiştir. Bizler koruyucu ve öğreticiyiz. Paylaşmayı bilir. İnsanların ihtiyaçlarını okumayı bilir ve el uzatanı boş çevirmez. Böyle nitelikleri olan bir halkın “kin” veya “nefret” beslemesi söz konusu olabilir mi, olamaz. Bulgarlar arasında “mındar”, “kanun kaçağı”, “ruhu bozulmuş”, “dış ülkelerde kafasına Türk düşmanlığı aşılanmış” tipler yetiştirilmiştir.
Bunların daha fazlası, pek tabii ki, kurdun peynirin içinde büyüdüğü gibi Osmanlı’nın bağrında, İstanbul’da “Robert Koleji” gibi Amerikan özgürlükçülüğü yuvalarında yetiştirilmiştir. 1860’larda Osmanlı devleti Tuna boylarını “pilot bölge” olarak geliştirmeye çalıştı. “Kolyo Fiçeto” gibi ustalara kemerli köprü kurdurup kese dolusu altın veren yine Osmanlıdır. Rusçuk – Varna arasına demiryolunu çeken de Osmanlı. İstanbul’da 29 bin Bulgar gencinde milli uyanış mayalanmasına engel olmayan da Osmanlı. Fakat Kilise çanları iplerini Bulgarların eline verdi.
Bunları “Türklere düşman olun” diye yapmadı her halde! Osmanlıdan 52 devlet çıkmış, bunların hiç birinde Bulgar’daki gibi tavır yok. Bir imparatorluğun içinden bir milli devlet çıkması, bir ailenin kızını kocaya vermesi gibi bir şeydir. Bu durumda “ayrılıkta hayır vardır” deriz. Zaman gelir yeni aile çoluk çocuk sahibi olur ve dedelerine el öpmeye gelir. Eğer bu olmadıysa, kusur Türklerde değildir. Bizim anlayışımıza ve dünya görüşümüze göre su akarken durulur ve zamanla her şey düzelir. Biz Bulgaristan Türkleri kimseye uşak değiliz, bizler vatandaşız, haklarımız tanınır, vasıflarımız görülüp değerlendirilir ve problemler ortadan kalkar. Adım atma sırası artık onlardadır.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’daki Türkler ve oradan gelen göçmenler neden Bulgarları seviyorlar?
İnsan, kendisine örnek olduğu, yardım eli uzatanları kendisine faydalı olabildiği insanları sever. Türkler, Birlik ve beraberlik olmayı, birlikten güç olduğuna inanan bir millettir. Atalarımız Bulgaristan topraklarına geçtiklerinde bir defa kanlı haçlıların yolunu kesmişler, ikincisi, Bulgar ordusunu esir alıp askerlerin 2 gözünü de ateşte kızarttıkları demirlerle oyan Romalılardan Bulgarları kurtarmışlardır.
Ayrıca Bulgarlar toprağı sürmeyi, hayvancılığı, yün işlemeyi, dokumacılığı, zanaatları bizlerden öğrenmiştir. Bulgaristan’da ilk fabrika Türk parasıyla kurulmuştur. Bulgar ticaret ruhu, atölye ve dükkânlarda birlikte çalışma geleneği Osmanlı devrinde gelişmiştir. Ortak bir ortamda ortak bir üretim kültürü geliştirmişiz.
Bulgar esnafı Türk hoşgörüsünün ürünüdür. Esnaf demek, yardımlaşma ve anlaşma demektir. Bulgar aydınlanması Osmanlı ortamında gerçekleşmiştir. Dahası var, 1877-78 Plevne savaşında, Türkler ve Bulgarlar Rus esaretine birlikte düşmüşlerdir. Bugün de aynı sömürgecilik bağlarını koparmaya birlikte çalışıyoruz.
Hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bulgaristan’a güneş her sabah Türkiye üzerinden doğar. İnsanoğluna yürüyeceği kısa yolu gösteren Sabah Güneşinin gölgesidir. Bu ise, ne Kuzey ne de Batı’dır. Bizi yaşatan onu bunu sevmemiz, tanımadıklarımıza hayranlığımız değil, hayat gerçeğine bağlılığımızdır. Biz Bulgar olmadan da olabiliriz ama onlar bizsiz olabilir mi? Sorun budur! Bakınız, 30 yılda çöktü, dağıldı yok oluşa doğru gidiyor…
Soru Mümin TOPÇU
Ya Bulgarlar, ülkelerinde yaşayan Türkleri seviyorlar mı?
Sevgi saygı kişisel ilişkilerde belirleyici olandır. Halklar insan topluluklarında yaşar. Sosyal ortamda ilişkileri ve etkileşimi belirleyen toplum sözleşmeleridir. Bunun bir adı da anayasa ve yasalar, kısaca hayat kurallarıdır. Şu iyi bilinmelidir. Biz Türkler, dikey bir toplumsal düzenden geldik (İslam dini). Dinimiz ve devletimiz bunu simgeler. Aile yapımız da dikeydir.
Son söz sahibi atamız, işbölümüne göre hiyerarşik bir yapımız vardır. Edebimiz bu yapıya saygımızdan kaynaklanır ve güç alır. Adaletimiz-Ahlakımız bu sistemin kurallarını yaşatandır. Kuşkusuz 142 yıllık Bulgaristan-Hıristiyan kültürünün ağırlıklı ve dayatmacı olduğu ortamda bizde de kırılmalar ve eğirilmeler olmuştur.
Fakat bizler her gün 5 defa secdeye duran bir milletin evlatlarıyız, devlet sorursa biz de soruruz inancıyla nefes alıp veririz. 1879 Bulgar Anayasası, Tırnova’da Osmanlı Kaymakamından kalan konakta kabul edilse ve sözde parlamenter demokratik bir Prenslik kurmayı amaçlasa da, daha ilk günde işler yoluna girmemiştir. Bir defa parlamento (meclis) insanların temsil edildiği bir kurumdur.
1879’da, istatistiklere bakılırsa Bulgar Prensliğine verilen topraklarda yaşayan nüfusun %52’si Müslümandır. Seçim yapılmış, ama Bulgarca bilmediklerinden dolayı seçilen Türkler meclisteki sandalyelerini oturamamışlardır, sudan bahaneler uydurularak yerine Bulgar poturlular oturmuştur. Bulgaristan’da Türk nüfusun temsilcileri birinci anayasayı imzalamamıştır. Rus idareci General Korsakov 6 müftü bulup Türk milleti adına parmak bastırmıştır. Anayasada Prenslik nüfusunun yarıdan fazlası Müslümandır, dilleri Türkçedir, dinleri İslam’dır, kendi geleneklerine göre hayat tarzları vardır ve kurumlaşmışlardır, yazmıyor.
Yazmadığına göre, ancak Bulgarların anayasası olmuş oluyor. Yani daha o zaman biz “istenmeyenler” listesine alınmış olduğumuzdan, geleceğin çok karanlık olduğunu görebilenler Anadolu’nun yolunu seçmişlerdir.
Bulgarların Türkleri ne kadar sevip sevmediği bu anayasaya yansımıştır diyeceğim de, Tırnova anayasası Bulgar halkının iradesini de yansıtmıyor demek istiyorum, çünkü kalıbı 1978 Berlin Anlaşmasında dökülmüş ve kendi ülkesinde anayasa olmayan Rusya İmparatorluğu Dış İşleri Bakanlığı tarafından onaylanmıştır.
Bu başlangıç, gördüğünüz üzere çarpıktır. Daha 1882’de nüfus oranını değiştirmek için Lovça (Loveç) köy ve kasabalarında Roman–Çingene-Millet nüfusun ismi ve dini değiştirilmeye başlanmış ve bu işin ilk kurbanlardan biri, daha sonra
Bulgar devletine diktatör olan ve başımıza düşman kesilen Todor Jivkov’un dedesi olmuştur. Ama tüm başımıza gelenlere rağmen, hala “her işte bir hayır vardır” demeye devam ediyoruz ve soykırım, kültürel soykırım ve zulmün en kötüsünü yaşamış olmamıza rağmen, onların vahşiliğini yanlarına bıraktık ve AİHM’de dava bile açmadık. Dedim ya “acı acıyı söker” atasözü bizimdir. Komşu külüne muhtaç olacaklarına, inanıyoruz.
Soru Mümin TOPÇU
Vaktinde İstanbul’daki Bulgar mezarlığını temizlemeye gittiniz. Bunu neden yaptınız, çünkü ben şimdiye kadar bir Bulgar’ın gidip Müslüman mezarlığı temizlediğini hiç görmedim…
Bizim Bulgarlarla ortak tarihimiz olduğunu unutmayalım. Kader işte, farkı yollardan gitsek-te aynı topraklara gelip yerleşmişiz. Osmanlının Balkanlara yerleşmesinde problem yaşamamış olması büyük ölçüde aynı Orta Asya köklerinden gelmiş olmamıza bağlıdır, diyebilirim. Bulgar Prof. Dr. Stoyan DİNKOV “Bulgarlar Türk’tür” dedi ve gerçeği kitaplarında kanıtladıktan sonra seminer ve konferanslarda dünyaya anlatmaya devam ediyor. Bulgaristan’daki 1200 tarihçiden çoğu bu görüşte olsa da gerçekleri anlamlandırmanın zamanı henüz gelmemiş olabilir.
Birinci Dünya Savaşı’nda omuz omuza savaştık, aynı tabyalarda yattık. 1918’de Dobruca’da, Tutrakan Cephesinde birlikte Ruslara karşı silah çektik. İki tüccar arasında bir alış verişten husumet doğduğunda, arkasından ikinci bir başarılı ticaret yapılırsa, husumet unutulur.
Bu kural diplomasi ve politikada geçerli olsaydı, anlattığım “cephe kardeşliği”, 1877-78’de Ruslar tarafından kışkırtılan düşmanlıklar çoktan unutulurdu. Hepimizin vatanı için verdiğimiz savaşlarda 9 656 şehidimiz var. Bulgaristan’da ortak VATAN ANITIMIZ da olması gerekir. Ne yazık ki, memleketimize ORTAK VATAN ANITIMIZIN yerini 180 Rus ve Sovyet anıtı aldı. Yıkılmaları için uyanış ve dirilişler güç topluyor, fakat henüz başarı elde edilemedi.
Bulgaristan’da ata mezarlarımıza yapılan saldırılar, Şipka Tepesinde bir Süleyman Paşa Anıtı, Türbe ve bilinmeyen Osmanlı Şehidi anıtı ve dua etmek için bir mescidimizin bile olmaması hepimizi, tüm ziyaretçileri rahatsız ediyor.
Sonra Plevne şehitlerimizin kemiklerinin toplu mezarlardan çıkarılıp Londra’da gönderilerek orada değirmenlerde öğütülerek küllerinin İngiltere’nin ısız ormanlara savrulması, kendi başına niyet arz eden yüzkarası bir olaydır. Tabi bu ormanları bulduğumuzda TÜRK ŞEHİTLİĞİ yapılmasını da arzu ederiz.
Bulgaristan’da kabristanlıkları, dimdik duran ay yıldızlı mezar taşları olan, çeşmeleri akan bir halkız. Kabristanı olmayan hiç bir halkın tarihi olmaz. Bizim şanlı tarihimiz Bulgaristan topraklarındadır. Osmanlıdan sonra Türklüğü Bulgaristan’da yaşatan biziz. Terör dayanılmaz hale geldiğinde camilerimizde dalgalanan ay yıldızlı sancak olmuştur. 1990’da yükselttiğimiz bayrak barış bayrağıdır. Bizler korktuğumuz için barış istemedik. Bizim tarihimizdeki ana çizgimiz barıştır, huzurdur, ahlak, hoşgörü ve yardımlaşmadır. Batış ortak tarihimizi birlikte devam ettirmeye bir çağrıdır. Hak ve Özgürlük Partisinin (HÖH-DPS) Müslümanları kendi içine kapsüle etme siyaseti, davamızın iradesinde yoktur. Rusların böl parçala siyaseti sonucudur. Bulgarların Rusya’dan kopma çabalarını Türklerle engellemeye çalışıyorlar. HÖH siyasi yönetimi bu siyasete alet olmuştur demiyoruz bunların asil görevi budur.
Halkımızın – yediden yetmişe her Türkün Bulgarlara bir halk olarak düşmanlıktan bize yarar gelmeyeceğini bilmelidir. Bizler 600 yıl birlikte yaşayan topluluklar bundan sonra da komşu olarak yaşayabilirler, bu birliktelik tarihimizin kıskanılan nakışlarından biridir. Dünyada 600 yıl birlikte yaşayan başka bir örnek var mı? Bir bakın tarihte bunu bulamazsınız. Düşmanlıklardan biz ne kadar kaybediyorsak, Bulgarlar bizden daha fazla kaybediyorlar. Bulgar Devletinde ortaklığımızdan hepimiz kazançlı çıkarız.
Bulgar mezarlığındaki eşek dikenlerini temizlememiz, çalıyı çırpıyı atmamızın anlamı budur. Bu bir mesajdır. Yine yaparız, biz iyilik yapar denize atarız…
Soru Mümin TOPÇU
Rus – Osmanlı Harbi’nden sonra, nedense Bulgarlar, ülkelerindeki Türklere karşı kin ve nefret beslemeye başladılar. Bu yeni olgunun sebepleri nelerdir? Bu bağlamda sadece bir örnek vermek istiyorum; 1925 yılına kadar, Bursa’nın Kapalıçarşı’sında 120 abacı dükkânının mülk sahipleri Panagürüşte ve Peruştitsa kasaplarından gelmiş Bulgarlardır.1925 yılında bu dükkânlarını satmaya mecbur kalmışlar.
Önce şunu söylemek istiyorum. Geçmişle bugün bir bütündür. Bulgaristan’da Türklere karşı tavır da 1925’te ne doğmuş ne de mayalanmıştır. Bursa Çarşısı’ndaki Bulgar abacılar olayını duydum ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki kıyafet devrimi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Samimi, derin ve inandığım görüşe göre, Türk düşmanlığı Bulgarların üzerine atılmış, maalesef yapışmış ve iki asır silinememiş bir pisliktir. Belgelenen geçmişi, Yunanların Osmanlı’dan kopmasında (1827 Edirne Anlaşması) ve Krallık Kurmasının öncesinde aramalıyız.
Bundan tam 200 yıl önce, Ege Adalarında 15 bin Türk köylüsü öldürülmüş ve İngiliz Krallığı katillerden hesap sorulmasına engel olan İngiliz Krallığı, Osmanlı devletine “hesap sorman savaşa neden olur” notası vermiştir. Bu olay Bulgarlara Osmanlı Müslüman tebaasına karşı işlenen suçların cezasız kalabileceği yani Osmanlının katile el kaldıramayacak kadar “hasta olduğu” yalanını doğurmuştur. Bu psikolojik çarpıtma modülü aynı zamanda İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından uygulanmaya konmuştur.
XIX. yy’ın ikinci yarısında İstanbul’da “Robert Koleji” mezunu 1500’e yakın Bulgar öğrenciden üçte biri öğrenimine devam etmek için Fransa ve İngiltere’yi seçince, orada kafaları Başkanların parçalanmasına uygun “ulus devlet” ve Osmanlı’nın “hasta adam” olduğu gibi idelerle tamamen zehirlenmiştir.
Bu kışkırtma, Osmanlı devleti kadar yerli Türkleri de hedef almış ve giderek Osmanlının “ümmet” ve “Balkan mermerini” çatlatmıştır.
1828 Rus-Türk Savaşından sonra bu popülist saldırılar Rusya dış siyasetinde geniş boyutlu uygulanmaya konmuştur. Rus Çarının her yıl 500 burs vererek Odesa, Kiev, Harkov ve başka eğitim merkezlerde yetiştirdiği Bulgar gençlerin kafasına “Osmanlı ile Türk” aynı anlamlı iki kavram şeklinde yerleştirilmiştir. Hâlbuki bu gün Türkiye’de bile bazı aydınlar bu iki kelimeyi ayırmaktalar.
Evet, havari yazışmasında, Bulgar şairlerin şiirlerinde, “Tuna Kuğu” (Dunavski Lebed) gibi gazetelerde çıkan yazılarda, “Osmanlı” yerine daha sık “Türk” kullanılmıştır. Rusya’dan dönen ve daha sonra Bulgar Prensliği makamlarında görev alan bu kadroların beyni Türk düşmanlığıyla zehirlenmiştir.
Bu bakıma, Bulgaristan Türklerinin sırtına yüklenen başka bir olay daha vardır. 1773’te Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan Küçük Kaynarca anlaşması gereği, iki imparatorluk nüfus değiş tokuşu yapmıştır. Trakya’da Bulgarlar Besarabya’ya götürülürken, gelen Çeçenler de Balkanlara yerleşmiştir. Bulgarlar arasında baş gösteren asileşmeye karşı, Çeçenlerin de katıldığı düzensiz (başıbozuk) birlikler kullanılmıştır. Bunların komitacılarla hesaplaşması sert olmuştur.
Bu gelişmeler Trakya ve Tuna boyunda yaşayan Türklerin huzurunu bozar öngörüsüyle sadrazamlığı zamanında Mithat Paşa bunları kaldırmak istese de başaramamıştır. Zamanla saflarına işsiz güçsüzleri de toplayan bu güçlerin karıştığı olayların hepsi yerli Türklerin hanesine yazılmış ve Bulgaristan Türkleri ve Bulgar arasına husumet tohumları saçmıştır.
Kişinev’de oturan bir “zenginden” (bu zengin de yüzde yüz Rus istihbarat ajanı olmalı) ödünç para alarak, asi çeteci toplayıp Osmanlı toprağına çıkmak ancak çarpıtılmış bir kafanın işi olabilir.
Hr. Botev’ten söz ediyorum. Gerçekler o kadar çarpıtılmış ki, sanki çeteciler “ölüm yatağında can çekişen Osmanlının cenaze törenine” geliyor. Bunlar, Stefan Karaca, Hacı Dimitır gibi asilerin hepsi için söylenebilir. Batı Üniversitelerinde ve Rusya okullarında yetiştirilenler hepsinin aynı düşmanlık dolu kafada buluşması ilginçtir.
Aynı yıllarda Bulgaristan’da komitacılık yapan Vasil Levski’nin hazırladığı demokratik devrim programında “Türklerle ve tüm diğer azınlıklarla özgür ve bağımsız bir vatanda yaşayacağız” ilkesi farklı bir ses vermiştir. Komitacı belgesellerini kaleme alan yazar Zahari Stoyanov’un “Türklerin bu vatanda hak edilmiş yerleri vardır, ebediyen kalabilirler” sözleri önemlidir.
Bundan dolayı, Türk düşmanlığının Bulgar halkının iradesi olmadığına, Doğu’da ve Batı’da eğitimle aşılanmış enjekte edilmiş bir olgu olduğuna vurgu yapıyorum.
Bu konuda, bugünkü Bulgar milliyetçilerinden Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe (NFSB) partisi başkanı V. Stoyanov gibi siyasetçilerin “Biz Bulgar milliyetçiliğini Müslüman kapılarına tasla domuz kanı atarak, cami kapılarında domuz kafası sallandırarak, Türk kuyularına domuz kuyruğu atarak” devleti güçlendirdik sözleri pek tutarlı değildir. Aşırılıklar günümüzde de yaşanıyor, ama bunlar hep bir yerlerden (RUSYA) gelen kışkırtmaların sonucudur.
Bunlar devam edecektir, çünkü Bulgar-Türk dostluğu en çok Rusya’ya kaybettirecektir. Ayrıca Bulgaristan Türkleri Balkanların merkezi ve en büyük kaynağıdır. Sadece 1949 yılına kadar Türkiye’ye 220 041 Türk göç etmiştir. 1951 göçünde 154 393 Türk, 1968 başlayan aileleri birleştirme anlaşmasıyla 130 bin ve 1989 Büyük Göç seliyle de 360 bin (ardından devam etmiştir) kardeşimiz anavatana gelmiştir. Bugün Bulgaristan’ı ayakta tutan ana güç Türklerdir. Bulgaristan’da bizim kaynağımız kurumaz. Bu gün resmi olarak sadece Türkiye’de bir milyon çifte vatandaş bulunmaktadır. Ayrıca AB sınırları içerisinde de Bulgaristan Türkleri hepsi bir milyonu aşmaktadır…
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da parlamento mezarlık üzerinde mi?
Evet. 1882’den başlayarak Bulgar Prensliğinde “de-osmanizasyon” yani Osmanlıdan kalan maddi ne varsa hepsinden kurtulma programı yürürlüğe konmuş ve 50 sene sürmüştür. Sadece Sofya ile örneklersek. 29 Türk Mahallesi ile 72 caminin 71 yıkılmış, medreseler, okullar, türbeler, han- hamamlar, çeşmeler kapanmış, yıkamadıkları camiler kiliseye dönüştürülmüş, müze yapılmıştır. Ayakta kalan Beylerbeyi Sarayı ile birkaç köprü, tren garı ve bazı ufak tefek tesislerdir.
Tırnova şehrinde açılan Halk Meclisi de Sofya’ya taşınmazdan önce yeni binası kurulmuş ve en uygun yer olarak Müslüman Mezarlığı gösterilmiştir. Bu mezarlığın üzerinde devam ettikçe bu meclisin Bulgarlara pek hayrını göremeyeceklerdir.
Soru Mümin TOPÇU
Osmanlı döneminde etnik Bulgarların yaşam standardı, daha sonraki yıllara bakış daha mı düşük veya yüksek oluyor?
Bulgarlar Osmanlı bağrında hele XIX. Yüzyılda kapitalistleşmeye başlayan Osmanlı ekonomisinde hammadde kaynağı, zanaatçı-tüccar zümresi ve İstanbul, İslimiye, Filibe, Rusçuk, Yukarı Cuma gibi şehirlerde işçi sınıfı tabakası da oluşturmuştur. Evlogi ve Hristo Georgievi kardeşler Karlova şehrinde ipekli kumaş fabrikası kurarken, Gabrovo’da yünlü kumaş, aba, gaytan tesisleri açılmıştır. Bulgar tüccarın elinde para oynamış okullar ve manastırlar açmıştır. Bulgar esnaf ve tüccarları bu seviyeye iki büyük savaş arasında bile dönememiştir.
Soru Mümin TOPÇU
Bugün, Türk azınlık etno-sunun bir temsilcisinin değeri bir Bulgar’ın veya Çingene’nin kininden daha mı zayıf, yoksa daha mı yüksek oluyor?
İnsana değeri onu yetiştiren veya çevresi verir. Biz Türkler dikey bir topluluktan geliriz. Bizler Allah’ın emirlerine uyan bir Millet olduğumuz için İslam’da Barış dini olduğuna göre, bizde kötülük düşünülmez. Bulgarların sosyal yapısı ise yataydır. Biz aynı soydan gelmiş olsak bile iki kökten farklı kimliğiz. Bulgaristan Türk kimliği asırlarca tüm Müslümanları bünyesinde taşımış ve eşit haklarla barındırmıştır. Gasp edilip yıkılana kadar 2700 okulumuz, yarısı yıkılana kadar 2353 cami ve medresemiz, toprağımız, evimiz, bağımız bahçemiz vardı.
Bu toplumsal manevi yapıda yetişen her kişinin değerini Türk kamu örnekleri veriyordu. 1878’den sonra Türklerin görüşüne başvurulmaz oldu. 1944 yılına kadar, Bulgaristan Türkleri konusunda uzun zaman Türkleri temsil eden bir makam yoktu, Prenslik Osmanlı devletine vergi ödediği için, kaybedilen “93 Harbine” ve başa gelen tüm belalara rağmen, Osmanlı ümmetine bağlılık halk arasında ağır basıyordu.
1913 İstanbul protokolünden ve savaşlarından sonra Bulgaristan Türklerini İstanbul’da eğitim almış, ama Bulgar devletine hizmet eden müftüler ve Başmüftülük temsil etti ve Türklerin körleştirilmesi süreci başlatılmış oldu. O dönem Çiftçi Partisi lideri Al. Stanboliyski bu süreci değiştirip, Müslüman nüfusun iradesine hürriyet tanınmasına yol verdi. Türkleri el ele verip ülkeyi birlikte yönetmeye davet etti. 1929 Birinci Türk Milli Kurultayı örgütsel ve düşünsel birikimi başladı. İlk kez Müftüler kamuoyu temsilciliğimizden geri çekilmek zorunda kaldı.
Ferdinand ve oğlu III. Boris yerli Müslümanlar konusunda İstanbul’dan kaçmış ve Sofya’ya yerleşmiş Sultan yakınlarıyla danıştılar. 404 okulumuz kaldı. Aydınlar göçü seçti. Sosyalizm yıllarında yargı değerleri değişti, Müslümanlara değeri komünistler ve gizli polis “DS” verdi. Monarşizm döneminde başlayan Türkleri eritme süreci, ikinci aşamasına geçti ve asimilasyon sürecine hız verildi. Ruhunu ve kimliğini satanlar ön plana geçti. Bugünkü sahte demokrasi yılları, totalitarizmin devamıdır. 1984-1989 yılları arasında gizli eğitim merkezlerinde Bulgar-Rus işbirliği ile yetiştirilenler oldu. Bunlar derse girmeden üniversite bitiren ve hatta doktor tezi savunan muhbir Ahmet Doğan gibi kadrolar ve Multi Grup Holdinge hademelik edenler, “soykırım dönemi” olmamış gibi davrananlar ve hak arama davamızı engelleyenler değer kazandı ve kokuşmuş sosyal bataklıkta nilüfer gibi açtılar. Bulgaristan Müslümanları hakkında son söz sahibi, politik partiler, belediye, meclis veya başka bir makam değil, gizli polis ve hain-ajan A. Doğan’dır.
Çok acı bir gerçek ama ömründe bir Türk sofrasına davet edilmemiş şopar Ahmet’in eline kalmamız, Bulgaristan Müslümanları ile devletin arasına karayılan gibi uzanmıştır. Bizim gerçek lidere ihtiyacımız var ve onu ancak bedel ödeyen ve halkımızın iradesi seçmelidir.
Soru Mümin TOPÇU
Demokrasiye geçişin başlangıcında ve AB üyeliğinden dolayı, Bulgaristan birçok Türkiyeli yatırımcının ilgi alanına girmişti, fakat nedense onlara ülkeye girme fırsatı tanınmadı ve en az 10 000 Türkiyeli iş insanı yatırımdan vazgeçti. Bulgaristan toplumu bu muameleyi gerçekten hak ediyor muydu? Bunun suçluları kimler?
1990 yılına kadar Bulgaristan Türkleri memleketimizin dış ticaretine katılmamıştı. Bu işler, Uluslararası İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanlığı ve bazı deflet şirketleri tarafından yürütülüyordu. Türkler üreticilerdi. Madencilerdi. Fabrika işçileriydi. İnşaatçılardı. Bulgarlar üretimde çalışanın aklının gelişmediğine inanmıştı. Bu bir Rus görüşüydü.
Hele de anlamadığı bir dilde konuşmak zorunda bırakılmışsa, körelmesi ve geri zekâlı olması güvence altındaydı. Okullarda ise, beyini pıhtılaştıran “bilgiler” sunuluyor ve ana babalar okuldan dönen çocuklarına “bugün ne öğrendim yavrum?” sorusunu dahi sormaz olmuştu. Hiçbir işe yaramayan şiirler, metinler veya zamanını yaşamış hususlar ezberletiliyordu.
Bu nedenle insanlarımız tarım kooperatiflerinin dağıtılmasına, sanayi tesislerinin talan edilmesine, ticaretin donmasına ve mağazalarda rafların boşalmasına anlam veremediler. Hiçbir kimsenin elinde birikmiş para, sermaye yoktu. Ticaret iki taraf arasında olur. Bizim tarafın eli boştu. Biz Türkiye Cumhuriyeti sermayesinin ülkemizde karşılamaya hazır değildik. Türkiye Cumhuriyeti ile ticaretin kurallarını da bilmiyorduk. Kimsenin arkasında bir banka, üretim birimi yoktu ve olsa bile sipariş almaya hazırlık yoktu. Türkiye Cumhuriyeti’nden hazırlıklı gelen şirketler Bulgaristan özelleştirmesinden pay aldılar. Şumnu Alüminyum tesisi parlak örnektir. Bulgaristan’a yatırım yapma niyetiyle gelen “Şişe Cam” da fabrikalar kurdu. Ahşap ve tekstil fabrikaları açıldı. Doğuş Holding iki-yönlü ana yol ve Sofya’da yeraltı tren yolları açtı. “Mapa Cengiz” Sofya Pernik otoyolunu ve arıtma tesisleri kurdu. Kırca Ali’de TEKLAS fabrikaları 1-2-3 açıldı. İrili ufaklı tesis çalıştı, köfteciler, dönerler, baklavacılar ve daha birçok tesis ve seri montaj fabrikaları açıldı. Başarısız olanlar kendilerine el uzatacak birilerini bulamadılarsa önce kendilerini suçlamalıdırlar. Bulgarlar Türklere büyük ölçüde alıştı, çarşılarımızı, Edirne pazarını, turistik tesislerimizi, sanatımızı vb sevdiler ama bu hala bir başlangıçtır. Burada en büyük ödev hala çekingen davranan soydaşlarımızındır. Bulgaristan’da okuyan gençlerin memleketimize kök salmasını bekliyoruz. Türk sermayesinin Bulgaristan Türklerine başka bir açıdan bakmasını, kucaklanmamızı bekliyoruz. 10 bin kişinin geri dönmesine gelince, biz Büyük Türkiye ile birlikte Balkanlara tsunami gibi gelmelerini değil, taşmalarını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Soru Mümin TOPÇU
1985-1989 yılları arasında, eski komünist rejim esnasında öldürülen suçsuz Türklerin geleneksel anma törenlerine, sizce neden etnik Bulgarlar katılmıyor?
Bu ilginç bir soru. Evet burada da ilki yaşatmış olduk. Bir defa BULTÜRK’ün seçtiği Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in (1913-1917) şehit anıtımıza çelenk koyduğuna tanık oldum. Komünizm dönemi şehitleri konusunda Bulgar toplumu ikiye bölünmüştür. Bir kısmı faşizm, bir kısmı komünizm şehitleridir. Ayrıca Türkler, Pomaklar, Makedon, Ulah ve Romanlar bu cetvelin dışındadır. Bulgar asker, partizan ve savaş kahramanı anıtlarında Türk ismi yoktur. 1989’a kadar bizim mezarlık dışında dikili taşımız yoktu. Şimdi Türkan Çeşmede, Prestoe, Mestanlı, Kornitsa, Gluhar’da ve daha birçok yerde anıtlarımız var. Burgaz’ın Dikenli (Trınak) köyünde KAHRAMNANLAR ÇEŞMESİ aktı, fakat kaç defadır tahrip ediliyor. Derin analiz yapıldığında Bulgar toplumunun memlekette Hıristiyan, komünist ve Rus anıtından başka anıt görmek istemediği ortaya çıkıyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında Bulgarlar Almanların yanında olsa da, ülkede Alman anıtı da yok. Oysa 1944’te Bulgar semalarını, Sofya’yı koruyan Alman pilotlardan şehitler var. Öte yandan Sofya’yı bombalarken düşürülen Amerikan pilotlarına ABD Büyükelçiliği avlusunda büyük anıt dikildi. 1989’dan sonra dikilen Bulgaristan Türkü Kahraman Anıtları çok anlamlıdır, çünkü totaliter diktatör Todor Jivkov’un devrilmesi yolunu onlar açtı. Bulgarlar bunu kabul etmek istemeseler de, büyük sayıda akademisyen artık bu gerçeğe vurgu yapıyor.
İkincisi 1989 Mayıs Ayaklanması anıtımız henüz dikilmedi. Bu yeni Bulgar tarihinde en büyük ayaklanmadır. 72 bin kişi katıldı. Bulgaristan ekonomisi durdu, toplumsal yapı çöktü ve komünist rejim yıkıldı. Eğer böyle bir anıt dikilirse herkesin gelmesi beklenebilir. Çünkü ayaklanmamız Bulgaristan anti-komünist cephesini birleştirdi. Hala ulus devlet sevdalısı olan Bulgar kamuoyu azınlıkların, Türklerin yaptığı paha biçilmez iyilik de olsa kabul etmek istemiyor. Bulgar toplumu sık sık ruhsal birlikten söz etse de Türklerin sabrını, mertliğini ve azmini kıskanıyor ve kendinden üstün gördükleriyle yakınlaşmaktan korkuyor.
Başka sebep görmüyorum. Anma günlerine katılmaları, anıtlarımıza çiçek demeti ve çelenkle gelmeleri zaferimizi kabul etmeleri anlamına gelir. Bu ise, onlarda olmayan bir olgunluk ister. Ben, Bulgaristan’a ziyarete gelen NATO Generallerinin de bizim anıtlarımıza çelenk koymasını bekliyorum, çünkü anti-totaliter mücadelede kardeşlerimiz şehit düşmeseydi, Bulgaristan NATO’ya asla üye olamazdı. Onlarda bu görevlerini yerine getirmeleri gerekir.
Soru Mümin TOPÇU
Bu gün “Belene” giriş kapısında burada hapis yatanların isimleri yazılı fakat burada isimlerde Türkçe isim yok. Burada Türk Yatmamış mı oluyor? Nedir bunun anlamı?
“Belene” ölüm kampı Tuna nehrinin “Persin” adasındadır. 1949’da açılmış ve 1989’da kapanmıştır. Buradan çıkamayanların adadaki toplu mezarında taş yoktur. Faşistler, toprakların kooperatifleştirilmesine ve komünizme karşı başkaldıran Bulgarlar, (bu arada büyük sayıda Türk), 1956 Macaristan İsyanına karşı koyan Bulgarlar çoktu.
1964, 1972-73’te isim ve din değiştirilmesine karşı ayaklanan Pomaklar, 1968 Çekoslovakya olaylarını kınayanlar, 1984-1989 Türk soy kırımı denemesi, Türk kültür kırımı ve Türklere terör ve zulme başkaldıranlar, Türk aydınları, Türk kimliğinden ödün vermeyenlerin hepsi bu adada işkence gördüler, isimleri burada elektrik şok altında, yara bere içinde değiştirildi. Belene Bulgar tarihinin XX.yüzyıl yüzkarasıdır. Bir anıt parkına dönüştürülmesi girişimi başladı. Fakat tamamlanamadı. Girişindeki beyaz mermer anıta adada ölen, kalan tüm kahramanların kendi isimlerinin altın harflerle yazılması kararı alındı. HÖH bu konuda susuyor. DOST da girişimci değil. HŞHP kurucusu Kasim Dal yılda bir defa törene katılıyor. Türkiye’de kafileler geliyor. Soruların hepsine cevap “Olacak!” ama ne zaman henüz bilinmiyor. Olmasını isteriz tabii. Şahsen ben Bulgaristan’da Türklerin nasırlı elleriyle kurulan 80 baraj duvarına isimlerinin teker teker kurulması taraftarıyım. Bulgar devlet yetkilileri Olimpiyat Şampiyonumuz Naim Süleymanoğlu’nun Mestanlı Spor Salonu önündeki anıtına da yılda bir defa çelenk koymak zorundadır. Bulgaristan, Şampiyon Naim gibi bir sporcu çıkarmamıştır. O bir efsanedir. Anıtlarımız Türk kimliğimizin onurlu bir parçasıdır.
Soru Mümin TOPÇU
Bakanlar, valiler, siyasi parti yöneticileri, belediye başkanları için de geçerli aynı durum. Misal olarak, Kırcaali Valisini hiç bir zaman Cebel’de veya Türkan Çeşme’de görmedik. Neden?
Sıraladığınız kişilerin Mleçino, Cebel ve Prestoe-Kaolinovo Anıtlarına ya da Türkan Çeşme’ye çiçek götürmesi Bulgar devlette devamlılık ilkesine ters düşer. Bulgar toplumu geçen asrın 80’li yıllarında eğitilmiş, ideolojik su almış kişiler tarafından eğitiliyor. Toplum komünizmden arınamamış, toplumsal olumsuzlama (reddetme) gerçekleşmemiş, komünist ceset çalılık içinde yatıyor, kokuyor, toplumun burun direğini kırıyor ama herkes “bu bahar bol gül açtı, güller ne güzel kokuyor” diyor. 1989 öncesi Bulgar komünist devleti KİNTEKS şirketi üzerinden silah ve uyuşturucu ticaretiyle uğraşıyordu. 26 Haziran 2020 sabahı İç İşleri Bakanlığı ve Bulgar Polisi Organize Suçlar Şubesi yöneticileri görevden alındı. Uyuşturucu trafiğinden haraç aldıkları, uyuşturucu dağıtımına şemsiye açtıkları vs. suçlardan tutuklandılar. 320 kilo uyuşturucu birden ele geçirildi. Bu kişiler eski komünist dönemin kirli işlerinin uzantısı olup devlet yönetiyorlar. Bu adamlar bizim kardeşlerimizi kurşunlayanların ta kendileridir. Onlardan nasıl olur da böyle bir saygı hareketi bekleyebiliriz?
Biz BULTÜRK yayınlarımızda devlet yapısında değişiklik olmadığını anlatmaya ve okurlarımızı uyarmaya çalışıyoruz. Burada “devlette devamlılık” değimini en olumsuz anlamda kullandım. Söz konusu olan Bulgar monarşi, komünist ve sözde liberal demokrat devletinin faşist damarının atması ve memleketimizi zehirlemeye, halkımızı parçalamaya ve çocuklarımızı zehirlemeye devam etmesidir. Bu uyuşturucular okul önlerinde dağıtılmıyor mu? Koruyan kim? Polis! Bu gün bizim karşımızdaki devlettir…
Soru Mümin TOPÇU
Türk etnosun temsilcileri ise, bütün resmi törenlere katılmakta. Bu demokrasi mi?
Bu olayı Kırca Ali Belediye Başkanı Müh. Hasan Aziz örneğiyle yorumlayalım. 3 Mart milli bayram gününü kutlarken, “Ruslar bizi Osmanlı esaretinden kurtardı” diyor. Bir defa Kırca Ali ve Güney Doğu Rodoplar’da daha 8 belediye Bulgar Çarlığına 1877-78 Plevne Savaşından 40 yıl sonra katıldı. İkinci, Bulgaristan 3 Mart 1878’de Osmanlı esaretinden kurtulmadı Rusya İmparatorluğu esaretine düştü. Üçüncü bir milletin esaret altına düşüşünü Milli Bayram olarak kutlamasına anlam veremiyorum.
1989’a kadar, ikinci defa Rusya (Sovyet) esaretine düştüğümüz 9 Eylül 1944 tarihini Milli Bayram olarak kutluyorduk. Hiç olmazsa ikisini birleştirseydik, o da olmadı. Bir insan, ben Belediye Başkanı koltuğunda kalayım diye atalarımızı “Şipka Savaşında” katledenlere “kurtarıcımız” nasıl der, aklım ermiyor. Bunu kendi adına yapsa, neyse ne, ama bir de oyunu aldığı Türkler adına konuşuyor, HÖH partisi adına konuşuyor. Ben buna OLMUŞ ARMUT derim. Dalından her an düşmeye hazır. Bu işlerin demokrasiyle alakası yok. Bunlar insan ruhunun esir alınmış, aklının da kafatasına mıhlanmış olduğu yılların tortusudur…
Biz bunlar kadar “demokrat” olamayız… Gerçek demokrasiye alışabilmemiz için monarşi, totalitarizm ve liberalizm karanlığından çıkıp, gözlerimizi ovalamaya ve güneşe alıştırmaya başlamamız gerekir. Ben Hasan Aziz gibi kardeşlerime, önce bir suya bakınız ve çevrenizi görünüz. Allah’ın verdiği gözlerle insan kendini göremez. Su aynası insanı düşündürür, düşünen insan açılır ve açıldıkça da kendinden ve yaptıklarını görmeye ve utanmaya başlar. İnşallah açılırsınız.
Soru Mümin TOPÇU
Kırcaali emniyet müdürlüğünün saat kulesinden saat başı söylenen ırkçı ve milliyetçi marşlar için ne düşünüyorsunuz? Ayrıca sizden başka bu konuyu dile getiren yok?
Saat kulesi zamanı göstermek için kurulur. Bulgaristan’ın birçok şehrinde Osmanlı zamanında kurulmuş saat kuleleri vardır. Müslümanların zamanı namaza ve ezan sesine göre işlerken, Hıristiyanlar da çan sesine ayak uydururken, Osmanlı devleti ümmete giren etniklerin aynı zamanda nefes alması yatıp kalkması ve işbaşı yapmasını kolaylaştırmak için kurmuştur bu kuleleri. Kırca Ali saat kulesi bir defa İç İşleri Bakanlığı Binasına monte edildiği için çok anlamlıdır. Bunun bir anlamı bu yörenin amiri polistir, işler poliste başlar, poliste biter anlamına gelir. Melodiler, Osmanlı devri Bulgar uyanış devri şairlerinin şiirlerini yaşatır. Yani biz hep daha Türk “esaretindeyiz” ama ne olur uyanın artık manası yüklüdür bu melodilerde.
Sadece İki Şarkının sözlerinden kısaca;
1- Kalk, kalk, Balkan kahramanı
derin bir uykudan uyandı,
Osmanlı hainlerine karşı
Sen Bulgarlara liderlik et!
2- Yılan henüz küçük iken,
Gelin toplanalım!
Başını ayaklarımızla ezelim,
özgürüz diyelim!
Oysa bir halk 200 sene uyanamadıysa hasta olmalı, vay haline. Şahsi fikrimi soruyorsanız, ben bu melodilerin çalmaya devam etmesinden yanayım. Çünkü asıl esaret altında olan şu an biziz. Bir defa Rus esareti devam ederken, monarşi, totaliter ve sözde liberal demokrat 3 farklı özellikli şekilde yaşamaya devam ediyor. Bu saat bizi uyandırdığında kaldırılabilir. Şimdi işimize yarıyor. Çalsın varsın! Bu saat Türkleri uyandırır inşallah…
Soru Mümin TOPÇU
Emniyet müdürü, Türk kökenli birisi olsa, aşırı Bulgar milliyetçiliğini körükleyen bu marşlar son bulur mu?
Hayır, bulmaz çünkü bu belediyenin işidir. İsterse bir saat başı Türkçe, bir saat başı Romanca, bir saat başı Pomakça ve bir saat başı da Bulgarca melodi çalabilir. O zaman herkesin gönlü hoş olur. Herkes melodisini bekler. Samimi olan barış isteyenler bunu yaparlar…
Polis müdürünün Türk olması, Türkleri kollaması anlamında diyorsanız, bence olmaz. Kurulmasını istediğimiz eşitliğe dayanan adalet bozulur. Biz Türkler herkese adalet istiyoruz. İnsanlar durdukları yerden “MVR Şefliğine Türk geldi de ne oldu?” derler ve hak eşitliği ve tam özgürlük davamızın özü yara alır. Biz BULTÜRK olarak, majoriter seçim sisteminden yanayız. 16 Kasım 2016’da yapılan halk oylamasında, yeni kurulan “Var, Böyle Bir Halk!” partisinin önderi Slavi Trifonov da en fazla oy alan seçilsin derken, bu isteği liste dışı kalmıştı. Amerika’da ve birçok Avrupa ülkesinde bu iş böyledir. Cumhurbaşkanı Radev de majoriter oylarımızla seçildi. Belediye Başkanı Hasan Aziz de aynı sistemle 5 defa seçilmiştir. Ne var ki Baş Savcıya, il ve ilçe savcılarına. Polis şeflerine gelince “olmaz” diyorlar. Neden mi, çünkü direk oylamaya seçilen bir Polis Müdürü seçmenine kelepçe vururken biraz düşünür. Ayrım yasaktır, adalet zorunludur, eşitlik bozulmaz bir ilkedir kavramlarının özünü öğrenmeden meydana çıkamaz, halkın gözüne bakamaz. Böyle seçilen bir Polis şefi ister Türk ister Bulgar olsun, ilk işi mahzendeki sopaları kırdırmak, Kırca Ali merkez MVR binasını mahzenden en altta tavana yeniden boyatmak, boyadan sonra da binanın çekisi kokusu değişsin diye kapı pencereyi bir hafta açık tutması gerekir. Bunu yapmadan hiçbir şey değişmez. Bir de Kırca Ali girişinde POLİSİN KULLANDIĞI CAMLI PATRUL YERİ bir an önce kaldırılmalıdır. Çünkü burası İsim değiştirme esnasında 1984 yılında şehre giriş çıkışta kontrol için yapıldı ve halkımız onu görünce o yılları anımsatıyor. İnsanın önce nefes ettiği hava değişir, ardından kulağının işittiği paslanmış müzikler değişir ve insan, insan olmaya başlar. Bizde bu kapı henüz açılmadı. Gerçek demokraside Bulgaristan subaylarının yarıdan fazlası, Bulgaristan komiserlerinin yarıdan fazlası, Bakanların da yarıdan fazlası, yargıçların da yarıdan fazlası vs. azınlıklardan seçilmelidir ve her biri insan haklarını koruyacağına ant içmelidir.
Soru Mümin TOPÇU
Sizce, Razgrad Emniyet Müdürü olan Rasim, yönettiği şehrin saat kulesinden, isim değiştirme olaylarında şehit edilen Türklere adanmış bir marşın söylenmesine izin verir mi?
Razgrat toplumu böyle bir marşı dinlemeye hazırsa verebilir. Ne var ki, Razgrat kamuoyu şehirdeki Rus ve Sovyet esaretçilerin anıtlarını yıkmaya henüz hazır olmadığı gibi, Türk Kahramanlar Marşı dinlemeye de henüz olgunlaşmamış olabilir.
Burada anlaşılması gereken şöyle bir özellik var. Bulgarlar milli devrimini yaşamamış bir halktır. Milli devrimini gerçekleştirememiş halklar hamdır. Meyve vermeye başlamamış bir ağaç gibidir. Ham kimlik tuhaf, aklından geçmeyen hareketler yapar. 1913’te Pomakların üzerine toplu tüfekli ordu sürülmesi, minarelerin yıkılıp camilerin kilise yapılması, fesleri toplayıp Pomak kafasına kalpak geçirilmesi, köylerin yakılması, ismini değiştirmeyen Pomakların öldürülmesi, kadınların ırzına geçilmesi bu tip olaylardır ve ardından “birlik olalım” sözleri gülünçtür ve toplum yönetme kabiliyeti olmayan kişilerin devlet başında düştükleri gülünç durumlara örnektir. Bulgar tarihinde bu gibi örnekler çok. O korkunç aylardan bugüne bir asır geçse de, Kara Su (Mesta) boyu Pomakları köylerinde kapalı kaldılar. Korku büyük güçtür. Bir asır şehirlere inemediler, başka bir din, başka bir yaşam tarzı, başka bir medeniyet kabul etmiyorlar. Bulgar’a el açmaktansa, İngiltere bataklıklarında boğuşmayı tercih ediyorlar. 1912’de Osmanlıya yapılan saldırı, Edirne’de Selimiye Minarelerinin bombalanması, yine bir kısa görüşlülük ve kendini bilmezlik örnekleridir. Sofya’da bir yağmur akşamında patlatılan minareleri söylemiyoruz. Bir örnek daha vereyim: Aynı Bulgar Kralı Ferdinand 1910’da kuzeni olan İngiliz Kralı VII. Eduard’ın cenazesine katılmak üzere Londra’ya gider. Yola çıkmazdan önce, Sofya’da evde diken terzilerden birine, son Bizans İmparatoru olan XI. Konstantinos’ın resmi tören elbiselerini diktirir ve bir bavulda beraberinde götürür. Niyeti Birmingham Sarayında yapılacak törende kendisine Bizans Kralı Tacı giydirilmesi ve matem alayına Bizans’ın yeni imparatoru olarak katılmaktır. Tabii bu hayali de suya düşer.
Razgrat Polis Baş Amiri Rasim Bey olgun biridir ve ham meyveyi dalından koparmaz.
Soru Mümin TOPÇU
Kırcaali Medrese binası ne zaman gerçek sahiplerine iade edilebilir?
1946 yılında Bulgaristan’da okul binaları ve okullara ait birçok taşınmazlar devletleştirilmeye başlamıştır. Türk okullarının Bulgaristan Türk topluluğuna iade edilmesi için önce Bulgaristan Müslümanları Tüzel kişiliğini kurmamız şarttır. Anayasa ve Yasala halen buna izin vermiyor. Hatırlarsınız, dini taşınmazlarımızı, camilerimizi ve vakıf mallarımızı belediyelerden ve devletten geri almak için yıllarca mahkemelerde süründük ve birinci dereceli mahkemelerde davaların hepsi lehimizde karar çıkarsa da, futbol taraftarları ve motorlu sürüleri hareketlendiren ırkçı milliyetçi Türk ve İslam düşmanlarının yarattığı olaylar Yüksek Mahkeme’de iadenin durdurulmasına sebep oldu. Toplum çok hassas ve toprağın depremde çatladığı gibi çatlayıp cepheleşiyor. Kapkara hesaplaşma bulutları gökyüzünü kaplıyor.
Kısacası, Bulgaristan demokratikleşmeye hazır değil. Toplum kaskatı ve kendini içine çekmiş, her meşru isteğimize karşı kirpi gibi dikenlerini yükseltiyor. Bu konuda önce yeni demokratik bir Anayasa ve hukuk reformu mücadelesi vermek gerek. Şimdilik Bulgaristan’da “hukuk reformu” isteyen bir tek “Evet, Bulgaristan!” partisi var. Hukukun üstünlüğü sağlanmadan, adaletten söz edilemez. Hele Hıristiyan ve Müslüman olarak ikiye bölünmüş, biraz da Katoliklerimiz var, yeni güne kuşkuyla bakan, güvensizliğin ayyuka çıkmış olduğu bir ülkede, “hukuk reformu” sloganı atan her politik güce destek vermemiz gerekiyor. 2015’te Adalet Bakanı olan Hristo İvanov, “Hukuk Reformu” yasası hazırlamıştı, totaliter katillere karşı davaların da en fazla bir yılda kararla sonuçlanmasını öngörüyordu. Biraz üzüntüyle anıyoruz amma o zaman bu kanun tasarısının mecliste görüşülmesine şahsen Lütfi Mestan engel olmuştu. Biz BULTÜRK reformdan yanayız ve bu olmadan Bulgaristan’da azınlıkların eğitim-öğretim sorunlarının, vakıf mallarımız arasında bu okulun da iade edilmesi probleminin çözülemeyeceğine inanıyorum. Toplumun kısmen değil kökten ve bütünsel dönüşerek yenilenmesi zorunlu olmuştur. Günümüzde Bulgaristan 300 bin hükümet dışı örgüt (STK) var ama bunların içindeki “BİZ” neredeyiz? BULTÜRK dernekçilik örneğini Bulgaristan’a taşımamız gerekiyor. Kendini toplum için feda edecek kişiye ihtiyaç vardır. Kadro eğitimi, yetiştirme problemi hala aktüeldir. Toplumsal yapımızı Türkiye-Bulgaristan AB hatlarında elektronik temelde örgütleyebilirsek başarılı olabiliriz. Bulgaristan atılımı yapmaktan, dijital toplum ve dijital devlet kurmaktan kaçmaya devam ederse AB üyeliğini de kaybedebilir, çünkü demokratik dünya içinde bir olumsuz tümör olarak irileşiyor ve ameliyat gerekecektir. Tüm okullarımızı, camilerimizi, medreselerimizi, saray ve konaklarımızı, hamam ve bedestenlerimizi, çarşılarımızı geri almak hakkımızdır. Biz Bulgarlarla savaşmadık, savaş kaybetmedik ve tarihsel ve dini değerlerimizi ipotek de etmedik, mülkümüzde olmaları ve kullanmamız en doğal hakkımızdır. 1984’te bize saldıran totaliter Bulgar Komünist devletiydi ve yenik düştü. Bunu kabul etmek zorundadır. Kabul etmediği sürece Bulgaristan dönüşemez.
Soru Mümin TOPÇU
Türkler, Bulgaristan devletinin mağdur vatandaşları mı?
Türkler Bulgaristan’ın en gururlu vatandaşlarıdır. Osmanlı’dan günlerimize uzanan maneviyatımız, ruhumuz, geleneklerimiz, göreneklerimiz, törelerimiz, dinimiz o kadar zengin ve güçlü ki, Bulgar devlet gücü bile yapılanması bizi yıkamadı ve yıkamaz. Biz maneviyat olarak dikey bir yapılanmayız. Hiyerarşik itaati biliriz. Bizde olan Bulgar’da yok. Üstelik Bulgar devleti bizi aile, topluluk ve bir azınlık toplumu olarak, algılayamadı. Yanlış ve eğrilere karşı uyanma duyarlılığımızı göremedi.
Toplumsal hassasiyet, sesiz protesto gösterme, tek kıvılcımdan kocaman ateş gibi patlama gibi psişik konularda çözülmedik.
1989 Mayıs Ayaklanmamız buna en kesin kanıttır. 1964’ten başlayarak bütün Bulgar-Rus gizli ve üniformalı polisinin Müslüman problemi altında ezildiğini bilmeyen yok. 1972’den sonra bu işler Ordu ve Jandarmaya da yüklendi. Sürekli sertleşen bir terör uygulandığını hatırlatırken, karşılarındaki insanların işinde gücünde, tütüne, hayvana bakan köylüler olması, hatta devlet makamına selam vermemesi, gerçekten gülünç bir tablo ortaya koymuştu. Bulgarların “zorla yapılan işten hayır gelmediğini” bilmedikleri ortaya çıktı.
İnsanoğlu donsuz, dilsiz ve gözü kapalı dünyaya gelir. Yani daha ilk anda yüzde yüz mağdurdur ve ilk çığlımızla belki de hepimiz “benim olanı hemen verin!” dedik. Burada vurgulamak istediğim kişisel değil, toplumsal mağduriyettir. Kişisele gelince, ben bir Türk’ün Bulgar kapısını çalıp tuz istediğini işitmedim. Ama devlet kapısını çalıp haklarımızı istedik. Ne var ki, ne 1879 Anayasasıyla, ne 1948-1972 Anayasası ve ne de 1991 Anayasasıyla Bulgar devletiyle bir toplum sözleşmesi imzalayamadık. Toplumsal sözleşme 2 taraf atasında imzalanır. Bulgar tarafı buna yanaşmadı. Kendisinin de esaret altında olduğunu ve müttefiklere ihtiyacı olacağını göremedi, durum değerlendirmesi yanlıştı. Türk Toplum dışı kalmamızdan da Kimlik kavgamız doğdu.
1989 Ayaklanmamızın başka bir anlamı yoktur. Kimliğimizden kıymık koparılmasına izin verdiğimiz içindir, 15 binimiz sürüldü. 1972’den 1989’a kadar terör ortamında kaçak yaşayan aileler var. İçeri düştüler. Bulgar ismiyle kayıt yaptırmamak için, doğum kaydı yaptırmamış, hiç okula gitmemiş çocuklarımız var. Vefat eden ama Bulgar adıyla kütük kaydı yaptırılmasın diye, öldüğü kimseye bildirilmeyen yaşlılarımız var. Eve gözü şaşa, kolu kırık, tırnakları sökülmüş, bacağı sakat döndüler. Bulgaristan Türkleri insan hakları, azınlık hakları, temel hak ve özgürlükler, şerefler vatandaş gururundan mahrumdur. Biz onurlu insanlarsak, Türk ve Müslüman benliği, kimliği, edep ve ahlakı, medeniyet ve kültürü ile yüklü olduğumuz için başımız dik. Hiç kimse başka birinin özünden bir şey çalamaz, öz değişmez. Biz çeşitlilik içinde kimliğimizi yaşatabildiğimiz için varız. Sudan sorunları mağduriyetten saymayız. Kendi yağımızda kavrulabilen biziz. Halen yamaç ve yaylalarımıza bal arısı gibi yayılıyoruz ve gün gelecek düşmanlarımızı arılar gibi vızıltıyla yeneceğiz. Bu çok yakındır…
Soru Mümin TOPÇU
Yıllar boyu Türkler, Bulgaristan’dan neden göç ettiler?
1877-1878 Plevne Savaşı’nda Osmanlı omurgası kırıldı. İlk kez Avrupa Büyükleri Rusya, Avusturya, İngiltere ve Fransa Osmanlıya karşı birlikte dikildiler.
Birkaç tesadüf olmasa, Tuna nehri ve Kara Deniz’den gelen Rus saldırgan bu saldırı savaşı asla kazanamazdı. Kırım Savaşından (1853-1856) deneyimli, yenilmez ruhlu Osman Paşa, Amerikan ve Alman silahlarıyla donanmış yüksek disiplinli ordusuyla kendi topraklarında savaşıyordu. Askerleri Trakya, Deliorman ve Dobruca Türklerindendi. Vatan savunması yapıyordu. Bulgarlar bölünmüştü. Rus istilası istemeyenler 3 torba altın toplayıp Plevne’de Baş Komutan Osman Paşaya teslim ederken “Bizi Koru Paşam” dediler. Vidin’den Varna’ya Müslüman ahali küçük ve büyük baş hayvanlarını toplamış, Plevne cephesine gönderdi. Her tabya geçilmez bir kaleydi.
Olacak işte, 1877 kışı o kadar yağışlıydı ki, “Vit” ırmağı taşmış, 9 değirmeni su götürmüş, buğdaylar çuvalda kalmıştı. İstanbul’dan tren katarlarıyla gönderilen gıdalar silahlar hep Sofya “Poduene” gar peronlarına indirilmiş, Çeçen aileler trenlere atlayıp kaçmayı seçmişti. Süleyman Paşa da karlı “Şipka” tepesini aşamamıştı. Savaş Cephesinde de şöyle bir uğursuzluk yaşanmıştı. Rus taburları 5 sıralı dörtken şeklinde, Napolyon ordularının Mısıra girdiği gibi ilerlerken, Osmanlı’nın Osman Paşa’nın Kurup ve Amerikan topları dörtgenin tam ortasını kez alarak şarapnel dolu bomba yağdırıyor ve keklik gibi yere seriyordu. 1877’nin yağışlı çamurlu kış günlerinin birinde Japonya’nın San Petersburg Askeri Ataşesi savaş oyununun tepsi içinde gibi izlendiği bir tepede, at üstünde belirdi. Elindeki düldülle baktı baktı ve Rus İmparator ordusu karargâhına giderek “dediğimi yapmazsanız, savaşı kazanma şansınız sıfır” dedi ve ilerleyen dörtken karelerin yürümeye son vermesini ve çamura yatıp sürünmeye başlamasını önerdi. O zaman Osman Paşa’nın top şarapnelleri onları keklik gibi yere sermeyecek, saçılıp gidecekti. Bu olay savaşın sonunu etkiledi.
Her Türk köyü kale gibi yerinde dururken, kadınlar kuşak sarık dokur, çorap öğürüp cepheye gönderirken göç sökülmesini etkileyen bir başka olayın da etkisi oldu. Trakya’dan Anadolu’ya ilk göç 11 yıl önce 1876’da Tatar Pazarcık bölgesinde yaşanmıştı. Bir Türk ve Çerkez köyü olan Otubul’da (Strelça) İtalyan konsolosluğundan para alan, Rus askeri istihbaratının maaşlı Bulgar komitaları köyü yakmaya kalkışılar. Ahali camiye toplandı. Bu, Müslümanlara kurulan bir tuzaktı. Abluka altına alınan köye dışardan yardım gelmedi. Köylülerle haydutlar pazarlığa oturdu, Türkler ve Çerkezler hayatları pahasına, evlerini ve mülklerini terk edip göçü kabul ettiler, köyde yalnız Çingeneler-Millet kaldı. Ardından Karlova’lı Tosun Bey komitacılara hayatı cehennem etse, aynı bölgede bulunan Klisura kasabasını ateşe verse de, huzurun bozulduğunu hissetmeyen kalmamıştı. Plevne ve Eski Zara felaketinden sonra anavatan yolu sel oldu. 1878’den sonra Rusların ele geçirdiği topraklardan Müslüman nüfusu temizleme planlı yürürlüğe kondu. Vidin, Rusçuk ve Tırnova’ya kadar yayılan bölgede Türkler yola düştü. Yerli Bulgarlarla problem yaşadıkları için değil, Bulgar devleti kendilerini yabancı bir unsur olarak gördüğü için göçü seçtiler. Bu ilk dünden zaruri bir göçtü ve arası hiç kesilmedi. Sofya “Kliment Ohridski Üniversitesi” Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Daniel Vılçev’in ifadesiyle “soya dönüş” adı altında Bulgaristan Türklerine karşı “soykırım denemesi” yapılmıştır. Bulgar devletinin bu kıyımdan cezasız kurtulması, memleketteki gerginliğin bugün de gevşememesinin temel nedenidir. Katilleri korumayı ana ödev olarak üslenen Ahmet Doğan’a “hain” dememizin esas sebebi de işte budur.
“93 Harbinden” sonra “kıyım korkusundan” kaçan insanlarımız, daha sonra maddi ve manevi nimetlerine, cami ve okullarına yapılan saldırılara, ardı arası kesilmeyen yasaklara, baskıya, düzensizliğe ve seçeneksizliğe dayanamamış ve göçü seçmiştir. Birinci Dünya Savaşında 10 bin şehit vermemiz de bize “vatan hakkını” yalnız 3 yıl gibi çok kısa bir süre, ancak Çiftçi Partisi iktidarında tattırmıştır.
1950’lerde Osmanlı toprak mülkiyeti gelenekleri bozan kooperatifçilik ile 1946’da devletleştirilen okullarımızın 1959’da Bulgar okulla birleştirilmesi ve manevi dünyamıza ilk ölümcül darbenin indirilmesine tepki olarak Türkiye Cumhuriyeti konsolosluklarına 480 bin vize dilekçesi gönderildiğini unutmayalım. Bulgar devleti, Bulgar dönüşümünün Atatürk ruhlu Türkler tarafından yapılmasını kabul etmediğinden dolayı, atalarımız memleket toprağından koparılmıştır. Bizdeki göç, insan düşmanı monarşiden ve totaliter komünist zulmünden kaçıştır. Bulgaristan’da demokrasinin meşrulaştığı, dengesizliklerin durulduğu gün, gün göçler durur. Şu da bilinsin: Bulgaristan’da Türk hiçbir zaman bitmez!
Soru Mümin TOPÇU
Bu göçler artık ters istikamete dönüşür mü?
“Büyük Göçten” sonra Bulgaristan vatandaşları tüm dünyaya dağıldı. Bulgaristan’da nüfus yapısı çöktü. 1990-2000 yılları arasında Roman gelinler Yunanistan’da gizli doğum yapıp çocuklarını yüzünü görmeden satarak 10 yıl geçindiler. Ardından doğum ve çocuk parası, sosyal yardım almak için Almanya’ya akın başladı. Şimdi ise, bir “Norveç Fonu” olayı var. Sözde problemli Roman ailelerin çocukları okuldan, tatilden, çarşı pazardan kayboluyor ve bir daha bul bulabilirsen. Şubat ayında Bulgaristan tarihinde en büyük Roman hareketlenmesi yaşandı. Roman ana babalar 80 bin öğrenciyi okuldan alıp evlerine kapadı ve gösteri yaptılar.
Bir defa, 2011’de imzalanan ve Avrupa Konseyi baskılarına karşın, Bulgar Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı bulduğundan dolayı 11 yıldan beri onaylamadığı İstanbul Sözleşmesinin ülkemizde çok çarpık bir şekilde gizlice uygulanmaya konulması protesto edildi. Olay şöyle gelişti. Problemli aile çocukları okulda özel donatılmış bir odaya çekilip ikramlı bir ortamda periyodik sorgulanıyor ve şiddet unsurunun şiddetli baş gösterdiği ailelerin çocukları kaçırılıyordu. Norveç’e götürüldükleri öğrenildi. Bu iş para için yapılıyordu.
Bu ailelerin çocuklarının mahkeme yoluyla araması yolu tıkalıdır. Aileler çok huzursuzdu ve son 20 yılda eğitim sisteminde 2. Ayaklanma yaşandı.
Birincisini 1992’de çocuklarının devlet okullarında zorunlu ders olarak Türkçe okumasını isteyen ana babalar gerçekleştirmişti. Protestolara 120 bin kişi katılmıştı. İşte bu ortamda, Bulgar vatandaşı olması gereken, kaçırılan, satılan bir çocuk kitlesi var ve bunların geri dönmeyeceğinden eminim.
İkinci bir grup dış ülkelere okumaya giden ama 10 yıllık kredi çeken ve ödeyebilmek için bulunduğu ülkede çalışmak zorunda olan 150 bin kişilik bir genç kitle var.
Üçüncü grup, İngiltere’ye işe gitmiş ve orada vatandaşlık hak etmiş 150 bin kişidir. Kanada ve Amerika’ya giden ve oraya yerleşen 330 bin kişilik bir topluluk – vatandaşlığı almış ve iş kurmuşlar. Okyanus ötesinde emekli olanların emekli maaşlarını alabilmeleri için yılda 6 ay örneğin Kanada’da yaşaması gerekiyor. İspanya, Almanya, Hollanda ve Fransa’ya sezon işçisi olarak gidip gelen 360 bin kişi. Bir yandan orada hayat kuruyor, aynı zamanda memleketteki yakınlarına para gönderiyorlar. Bu grubun çocukları Bulgaristan’da yaşlıların yanında kalıyor. Gidip gelenler, dış ülkeye yerleşme konusunda henüz kararsız. Yunanistan’a tütün kırmaya, portakal, mandarin ve zeytin kırmaya gidenler de mevsim gündelikçileri. Avrupa ülkelerinde kayıtsız çalışan çok büyük bir grup var, onlar da kışı yurtta geçiriyorlar. Ortodoks Kilise ve Baş Müftülüğün de kabul etmediği İstanbul Sözleşmesi yasa dışı yollardan git gide uygulanırken halk şaşırtıcı yeni durumla yüzleşiyor. Mesela Burgaz’da çocuğunu ana-okullarına veya ilkokula yazdırmak isteyen ailelerden doldurmalarını istedikleri dilekçelerde, ana ve baba yerine Birinci Eve beyin ve İkinci Eve beyin yazıyor. Bu da ciddi tepkilere neden oluyor. Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali…
AB parlamentosunun, bir Fransa önerisi olan, TIR şoförlerinin haftada 2 günü otelde, motelde ya da evlerinde geçirme yasası, Bulgaristan’da 120 bin aileyi ve milli hasılatın %15’ini direk etkiliyor ve Batı Avrupa ülkelerine yeni büyük göçe kapı aralıyor. Bunun dışında Türkiye Cumhuriyeti’nde ikamet eden 1 milyona yakın çifte vatandaşımız var ki, onlar Türk vatandaşlığını kabul etseler de, büyük bir kısmı bavulları sıkmak için Bulgaristan’ın demokratikleşmesini bekliyorlar.
Artık AB’nde de büyük Türk nüfusu oluşmuştur. İşte bu kitleyi doğru yönlendirebilirsek artık sadece Bulgaristan’da değil Avrupa içerisinde de güç haline gelmiş durumdayız.
Artık kurulan tüm tuzakları bozma vaktidir, bunu da yapabilmek için geçmişi iyi bilmek ve şeytani aklı iyi tanımak yetmez bunları çözebilmek de gerek. Yani bizlerde artık derin üst aklı devreye sokmamız gerekir. Tarihte olduğu gibi Türkler yine dünya siyasetini ele alma vakti gelmiştir, bizlerde bu konuda bir vesile olmuş oluruz. Bizlerde bu yolda bir taş olarak Büyük Türkiye yolunda yerimizi almamız gerekir.
Eski yuvasına, bağına bahçesine dönenler artıyor. Gelecek yıl bu kitlenin büyük çoğunluğu memlekete dönecek orada kalan tarlalarını işlemeye başlayacaklardır. Önümüzdeki yıl tarım reformlarında yerimizi almalıyız. Avrupa’dan dönenler Bulgaristan’da tarlaları almalı ve kooperatifler kurmalıdırlar. Büyük fabrikalar artık köylere tarlalara dönüyor dönüştürülüyor, bu sefer bizlerde geç kalmayalım. Bu gelişme toplumda normal karşılanmaya başlandı. Büyük Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ilk adımı Bulgaristan’a akarak atacağına inanıyorum. Türkiye’nin Bulgaristan’ı sığınmacı selinden koruması huzur verici oldu. Emekli maaşını alıp ev ekonomisi kuranlar takdir buluyor. Avrupa Birliği Çin yayılmacılığına kendi başına göğüs geremeyince, çok yakında Türkiye’yi AB üyeliğine davet edecek. Fakat Büyük Türkiye’nin artık AB’ye ihtiyacı kalmadı ve “BÜYÜK TÜRKİYE CUMHURİYETİ” “TÜRK BİRLİĞİNİ” KURACAK VE ONLARI DA BURAYA DAVET EDECEKTİR. Benim insanım ben varım demelidir, bir misyon üstlenmeli ve tarih yazmak için harekete geçmelidir.
Bu olaylar kendiliğinden çözülürken, memleket topraklarına yeniden bereket yüklenecektir. Bolluk olan yerde kavga olmaz. Artık çalışanlar, üretenler korkmasın, dünya değişiyor tüm fırsatlar önümüzde. Çocuklarınızın önünü kapatmayınız, çocuklarınıza güvenin.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristanlı göçmenlerin Türkiye’de en çok kullandıkları Bulgarca kelimeler hangileridir?
Atatürk’le yaşanan Dilde Devrim ve konuşma dilimizin lehçelerden İstanbul diline yükselişi, söz ve kavram hazinemizin zenginleşmesiyle gerçekleşiyor. Bu bakıma monarşi yıllarında Sofya’da Baş Müftülüğün Arap harflerine ve eski dile bağlı kalması ve baskıcı tavrı, Bulgar Eğitim ve İç İşleri Bakanlarınca desteklenince, problemli yıllar yaşanmıştır. Dil ve edebiyatımızın “altın çağı” 1952-1958 yılları arasıydı diyebiliriz. Bulgaristan Türkleri Edebiyatı 300’den fazla yaratan kalemle yetiştirdi. Kendi milli marşımızı söyledik. Gök kubbemizi çizdik. Halk sanatımızı tiyatro sahnelerine taşıdık. Bizim bu eserlerimizin dilinde Bulgarca parazitler yoktur. Fakat Türk okullarının kapanması ve karma okullarda yalnız Bulgarca program uygulanınca, çocuklarımızı anadil hazinesini daraldı. Ben de Türk okuluna yalnız bir yıl gittim.
Bulgarca bilmeyen dedelerimizle, ana babalarımızla ve köy ortamıyla temasımız kesilmesin diye anadilimizi geliştirirken, aslında köye ve aileye Bulgarca kelime taşıyan biz olduk. Kapıya su faturası, elektrik fişi gelince, Bulgar öğretmenlerin ev ziyaretlerinde sorunları bizim çözmemiz gerekti. Askerde Türkçe mektup yazmak yasaktı. Eve Bulgarca mektup yazdık, okuyacak adam yok. Sonra tekniğin hızlı gelişmesiyle tütüncü dilimiz Türkçe olsa da, ocak sulayanlar “markuç” (hortum), çalışma ekibine “brigada”, ekip şefine “brigadir”, evde sigortaya “buşon”, kapı koluna “drışka”, öğretmene “drugarko”, okul müdürüne “drugaryo direktor” vs demeye dilimiz alıştı.
Göç edenler de, değişik bölgelerden gelmelerine rağmen, kahvelerde “çalga” müziği dinleyip sohbet ederken, acele işlerde, TOÇNO, ŞOSE – ASFALT, TROTOAR, ASPUH, KORMİLO, KAPAÇKA, BURKAN, KLYUÇ – ANAHTAR AMA DAHA ÇOK ARABA ANAHTARI, KOMPOT LIJİTSA, VİLİTSA, OTVERKA, TUBA, KRUŞKA, KONTAKT, MİFKA ve başka sözleri de sıkça kullanıyorlar. Yıllar içinde Türkçemizin Bulgarca sözlerden arınacağına inanıyorum. Türkiyeli soydaşlarımızın Bulgaristan’daki kardeşlerimizin dili üzerindeki olumlu etkisin, görüyorum. Türkçemizin her ortamda gelişmesi için her köye bir iki ailemizin dönmesi, ziyaretlerin sıklaşması gerek. Dil birliği kurma yolumuz açıktır.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’daki resmi istatistiklere bakılınca, Türkiye’de yüzbinlerce “Bulgar’ın” yaşadığı görülmekte. Bu neyin çarpık yansımasıdır?
İnsanımız çok çile çekti. Kırmızı pasaportu alıp “köpekler yesin” deyip Bulgar isimleriyle yola çıktı. İçindeki resimler, zorla değiştirilen isimlerdi. 1984-1989 arasında ölen kalan oldu. İsimleri geri almak da mahkemeye bağlanınca, “kahrolsunlar” deyip bu defter kapayanlar var. Bulgaristan’da Türk ismi taşımanın sakıncalı olduğu sanısı aşılamadı. Halktaki korku tamamen sönmedi. İkide bir ırkçı hortlamalar yaşanıyor. Bazı ailelerde acı anılar, yaralar çok derin. Elimdeki evrakların Türk isimleriyle olması pek fazla bir şey değiştirmiyor, Belediyelerdeki “nüfus Amirliğinde” (Grajdansko sıstoyanie) her iki isim de korunmuş, belediye arşivlerinde, mal mülk dosyalarında, kimlik no-su bilgisayar arşivinde, hastanelerde, okulda, belediyelerde, İç İşleri Bakanlığında, Savcılıkların Hard-Disklerinde her şey korunuyor. Bu bir gerçektir. HÖH partisi bu ödevi üslenip, devlet arşivini temizlemeliydi, fakat hiçbir iş yapmadığı gibi, bu işi de yapmadı. KPP “Kapitan Andreovo” da sınır polisinin yüzüne bakarken ifadeyi okursanız, bu gerçeğin yansıdığını görebilirsiniz.
Türkiye Cumhuriyeti kimliklerimiz gerçek isimlerimizle verilmiştir. Bu isimleri dünyada hiçbir kuvvet değiştiremez.
Biz, çok güçlü bir devlet iradesinin himayesindeyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nde Bulgar 5. Kol ordusu diye bir şey yok. Ne mutlu Türküm diyene! Türklerin çocukları Türk doğar, ana babaların birinci ödevi çocuklarına Türk ismi seçmek ve ana dilimizi ve kültürümüzü öğretmektir. Ötesi kendiliğinden düzelir.
Soru Mümin TOPÇU
Bursa’daki bir göçmen konutlarına Knyaz Bogoridi’nin anıtı yapılması teklifini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tarihi, kitaplar ve öykülerden fazla anlatan anıtlardır. Stefan Bogoridi (1775-1859) Kazan (Kotel) kasabasında doğdu, hayat yolu zengin biri. Babası tüccar. 1787-1792 Rus-Osmanlı Savaşı’nda Osmanlı Ordusuna gıda sağlamıştır. Kendisi, 1798’de, daha sonra Sultan olan IV. Mustafa’nın yönetiminde Mısır’ın Abu Kit körfezinde Napoleon Bonapart filosuyla savaşa katılmıştır. 1828-1829 Rus-Osmanlı Savaşından sonra, Sankt Peterburg’ta toplanan ve Barış Anlaşmasın imzalanan görüşmede, Osmanlı heyetini yönetmiştir. Sultan I.Mahmud’un güvenini kazanmış ve “Bey” (Prens) unvanına laik görülmüştür. 1836-1849 yılları arasında Osmanlıya bağlı 50 bin nüfuslu Samos Adasının idarecisi olmuştur. Dobruca’da bir otonom Bulgar Prensliği oluşturulması fikri onundur.
Kuzey Batı Bulgaristan’da isyan eden Bulgar köylülerin toprak-landırılmasına öncülük etmiştir. Sultan I.Abdul Mecit zamanında Tanzimat Konseyi üyesi ve hükümdar danışmanıdır.
1453’te İstanbul’un Fethinden sonra 1849’da evine Sultan misafir eden ilk Hıristiyan odur. Bu ziyaret esnasında Osmanlı Sultanından şehirde bir Bulgar Kilisesi kurulmasına izin almış ve “Demir Kilise” adıyla ünlü ve 2 sene önce İstanbul BŞB tarafından onarılan kilise “Fener” deki aile evinin yerine kurulmuştur. Bogoridi Anıtının İstanbul “Fener” de “Demir Kilise” avlusunda kurulması uygun olur. Bursa’da böyle bir anıt kurulacaksa, Kotel Belediyesinde, 21 Mayıs 1989 sabahı Büyük Türk İsyanının başladı yerde bir ÖLÜMSÜZLER ANITI kurulsun, neden olmasın.
Soru Mümin TOPÇU
Birçok göçmen henüz zoraki dayatılan Bulgar isimlerini iade etmedi? Aynısı Bulgaristan’da yaşayan bazı kardeşlerimiz için de geçerli.
İsim koyma ana-baba hakkıdır. Devlet işi değildir. Yaşanan zoraki isim değiştirme sürecinde, halkımız aldatıldı, üzüldü, yaralandı, Türk özümüz ameliyatla değiştirilmek istendi. Başımıza sarılan belalardan yalnız birisiydi isimlerimizin evrak üzerinde değiştirilmesi. İsimlerimiz 1990 yılında resen değişmesi gerekirdi ve bu 1890 yılından günümüze (Türk-Pomak-Millet) geçerli olmalıydı, fakat bunu dile getiren önderlerimiz hepsi Bulgaristan dışındaydı, bu sebepten eksik ve sakat kaldı bu konu…
Anadilimiz yasaklandı, edebimiz, inancımız, ahlakımız yasaklandı. Sokağa, çarşıya çıkamaz olduk. İşe gidemedik. Bir köyden bir köye gitmek izne bindi. Türkiye’de yakınlarımız olmadığı Deklarasyonu imzalatıldı. Tarihimizde ilk kez tanklar, zırhlı araçlar köylerimize girdi, komandolar yuvamızı bastı. Camilerimiz, mescitlerimiz kapandı. Köylüler dağa çıktı. Bu, esir düştüğümüz, 1877-78 Büyük Savaşının devamı gibi planlanmıştı. Boş elle Varşova Paktı silahlı güçlerine karşı savaşacak halimiz yoktu. Üzerimize ateş açıldı. İçimize büzüldük, sustuk. Şehitler verdik. 1990’dan sonra katillerden hesap sorulmaması ve adaletin yerini bulmamasından dolayı, yaşanan korku sis gibi ve 30 yıldır kalkmıyor. Halkımızın iç duyusu kuvvetlidir. Durumun iyileştiğini, güvenlik ile özgürlük arasındaki savaşın lehimizde değiştiğini, hukuk üstünlüğü ve insan haklarının güvence altına alındığını görünce, her şey birden bire değişecektir. Kişisel özgürlükler toplumsal yaşamın barometresidir.
Türkiye’de yaşayanlara gelirsek bizler BULTÜRK olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletimize bu yılki raporumuzu sunduk. Bu konuda raporumda şu görüşlerimize de yer vermiştik: “Türkiye’de yaşayan Çift vatandaşların mefta gibi defin esnasında Türkiye’den istenilecek belgelerde artık BULGAR PASAPORTU da istenilmesi gerektiğini belirttik. Eğer BG Pasaportunda Hristiyan ismi olanlar varsa Müslüman mezarlığına bunların defnedilmemesidir. İşte bu kabul görürse demek ki, Bulgar ismi taşıyanlar aramızdan ayrılacak. Müslüman mezarlığına gömülmeyeceklerdir. Bu da bu işin çözümü olur. Bizim naçizane çözümümüz bu…
Soru Mümin TOPÇU
Türk çocukları neden anadilimizde eğitim görmüyor?
İnsanı hayvandan ayıran dildir. Dil, bizi tüm diğer varlıklardan farklı kılandır. Dilimiz olmasa ailemiz olmaz, toplumsallaşamayız. Dünyayı ve hakikati öğrenemez, vahşileşiriz. Düşünemeyiz, karar veremeyiz, yabanileşiriz. Sözler ve değimler olmasa belleğimiz olmaz. Boş hafızalı bön bön dolaşırız, üretmeyen beyin hayvandan beterdir. Dilimiz olmadan İNSAN olamayız! Dünyada dil her şeydir! Bizim vergimizi alan, özel okullarımızı, medreselerimizi devletleştiren Bulgar devleti anadilimizde zorunlu eğitim örgütlemek ve masrafını çekmek zorundadır. Totaliter yasaklı dönemin bütün kanunları değişti, bir tek Türkçe yasağı değişmedi ve vakıf mallarımız iade edilmedi. Bulgar devleti bizi kör cahil bırakarak daha kolay yöneteceğini sanıyorsa yanılıyor.
Bu siyaset sonucu memleket Bulgaristan’da nüfusumuzun %48’i okuduğunu anlamıyor, Sosyalist milletvekili İvo Hristov’un meclis kürsüsünden bildirdiğine göre, vatandaşların %80’i “debil” yani çaresiz, ne yapacağını bilemeyen yoksul ve sefil durumdadır. Bulgar devletinin çökme sebeplerinden biri de budur. Fakirlikten başkaldıramayan, XXI.Yüzyılda okuma yazması olmayan, anadilleri unutturulan vatandaşların devleti olmaz. 2.5 milyon vatandaşın Bulgaristan’ı terk etmesi karanlıktan, cahillikten, kalkmayan yasaklardan, yok olmaya mahkûm olmuşluktan kaçıştır. İnsan ilk aydınlığı anadiliyle alır. Sofya devletinin bir numaralı sorunu anadilde Türkçe eğitim örgütlemek ve temelinde anadilde aydınlanma olan kültürel etkileşimi meşrulaştırmak ve devlet kurumlarını çok kültürlülük esasında yeniden bina etmektir. Bunu yapmazsa Bulgar devletinin çöküşünü ve ülkenin sömürgeleşmesini hiçbir güç durduramaz.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da kaç tane Türk Lisesi ve üniversitesi bulunuyor?
Günümüzde Bulgaristan’da “Türk lisesi” adıyla anılan, ama İngilizce ve Bulgarca eğitim veren paralı hain-FEYTULLAH GÜLEN LİSESİNDEN başka bir lise yoktur. Ayrıca Bulgaristan Diyaneti Baş Müftülüğüne bağlı Mestanlı (Momçilgrad), Şumnu (Şumen) ve Rusçuk (Ruse) İmam Hatip Okullarında dini kadro yetiştiriliyor. Ülkede dünyevi eğitim ve öğretim veren Türk Lisesi yoktur. İmam Hatip Liselerinde ise Türk Dili öğretimi ikinci planda tutuluyor. Baş Müftülüğün Türkçe öğretimi tezinde “din dilden önde gelir” görüşü belirleyicidir. Bu konuda hiç bir aydınımız çıkıp Başmüftüye ne demek istediğini sormadı. Peki Neden? Sofya’da bir de devlet tarafından tanınmayan Yüksek İslam Enstitüsü bulunuyor. Bulgaristan’da Türklüğün yaşayabilmesi için Türk ilk ve ortaokullarından başka Türkçe programlı meslek okullarına ve liselere ihtiyaç var. 1952 yılından sonra Sofya Üniversitesinde Türkçe programlı 5 fakülte vardı.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’daki etnik Bulgarlar ve Türkler arasında ne zaman tamamen barış ve kardeşlik havası esebilir?
Modern devletlerde değişiklikler anayasa değişikliği ile başlar. İlk adım, Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasasında Bulgaristan Türklerinin Türk Kimliğinin resmen tanınarak yasallaşması olmalıdır. İkinci olarak, Bulgaristan Türklerinin anadilinin Türkçe olduğu, dinin İslam olduğu, gelenekleri, adetleri ve törelerinin Bulgar yasalarına uygun olduğu, Türklere özel, belediye veya devlet okullarında zorunlu Türkçe eğitim verildiği ya da karma bölgelerdeki Türk ana-okulu, ilkokul, ortaokul, liseler, pedagoji okulları ve meslek okullarında Türkçe eğitim programı uygulandığı, Türkçe ağırlıklı eğimim sunan bir Üniversite açılmasının yasallaşması olmalıdır. Türkçemiz, Türk kimliğimiz, Türk yaşam tarzımızla ilgili tüm yasaklar kaldırılmalıdır.
Bulgarlar ve Türkler arasındaki barışın temel şartı, Bulgar devletinin ulus devlet statüsünden çıkıp, ülkede devlet yönetecek olgun bir ulus olmadığına göre, çok uluslu (etnikli) bir yapılanmaya geçmektir. Türkleri ve diğer azınlıkları eritme siyasetine son verilmelidir. Makedonya’da Arnavutça olduğu gibi Bulgaristan’da Türkçe ikinci resmi dil olarak tanınmalıdır. Devletin ve toplumun yapılanması nüfus içindeki azınlık oranına göre olmalıdır. Karma bölgelerde Türk dili ikinci resmi dil olmalıdır. Devlet milliyetçiliği-Irkçılığı gömmeli yerine çok kültürlü yapılanmaya olanak tanımalıdır. Bulgar toplumunda devletin açtığı düşmanlık ve ötekileştirme hendeği ancak böyle bir yaklaşımla doldurulabilir. Eşit vatandaşlık, ancak ve yalnız Bulgarlığı kabullenme esasında değil, etnik kimliklerin tanınması ve gönüllülük bazında gerçekleşmelidir. Türkler, Bulgaristan nüfusu içinde, kendilerine saygı duyulan, dili, dini, gelenekleri, alfabesi, edebiyatı ve kültürü olan saygın bir orta direk ve örnek alınan bir millettir. Bulgar devletinin öteki etniklerle anlaşmasında ayar her zaman Türklere olan yaklaşımdır. Geçmişin yaralarını saracak en kısa yol azınlık haklarını tanıyan ve uygulayan devlet siyasetidir.
Soru Mümin TOPÇU
Yaşlı nineciklere fiziksel gücü yeten Valeri Simeonov’u bir yerde görsen, kendisine ne söylerdin?
Bulgaristan’da aşırı milliyetçilik ve ırkçılık yasalarla yasaklanmıştır. Valeri Simyonov, “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” (NFSB) partisini, memleketi Türklerden kurtarmak amacıyla kurmuşsa, partisini dağıtsın ve kendisi de siyasetten vaz geçsin, söyleyeceğim söz budur. Çünkü Bulgaristan’ı en çok seven Türker’dir. Eğer bugün Avrupa’nın en fakir ve en geri kalmış ülkesi Bulgaristan ise, birinci sebebi, Türklerin ülkeden kovulmasıdır. Türkler olmadan, Türklerle anlaşmadan Bulgaristan asla ayağa kalkamaz. Bulgaristan’ın anahtarı Türklerin elindedir.
Soru Mümin TOPÇU
Son yıllarda bazı milliyetçi Bulgarlar ve Makedonlar arasında tartışmalar kızıştı. Bir Bulgaristanlı Türk olarak, bu konuda kimlerin yanında yer alırdınız?
Mesele yer almak meselesi değildir. Mesele Bulgar devletinin Makedon dilini, Makedon kimliğini ve Makedon tarihini tanımamasında gizlidir. Bizim, “İslamlaştırılmış Bulgar torunları” ilan edilmemiz gibi bir şey. 1950’lerde Güney Batı, “Struma” nehri boyu, “Pirin” Dağı yöresi vatandaşların elinde “milleti Makedon” yazan kimlikler vardı. Makedonca gazete çıkıyor, yerel radyolar Makedon dilinde yayın yapıyor ve Bulgar Bilimler Akademisi Makedon dilinin özellikler, zenginliği ve tarihi üstüne doktora tezleri kabul ediyordu. Hatta böyle bir bilimsel tez, 2005-2009 yılları arasında Başbakan olan Sergey Stanişev’in annesi Bayan Prof. Dr. Stanişeva tarafından da savunuldu. Bulgar tarih kitapları Filibe (Plovdiv) şehrinin Büyük İskender’in babası Kral II. Filip tarafından kurulduğunu yazıyor. Tarihte bir dönem Bulgar çarlarının bugünkü Makedon topraklarında yaşadıkları, hatta Ohri Kalesinde Taht kurdukları doğrudur. Fakat “Makedon tarihi Bulgar tarihidir, Makedon tarihi yoktur” tezinde direnmek, biraz da “yavuz hırsız” masalını hatırlat mı yoksa? Bir millet XXI yüzyılda kendi topraklarında ve devletinde yaşıyorsa, tarihi olduğu tartışma konusu olamaz. Birinci Dünya Savaşı’nda Ferdinand orduları Makedonya topraklarında savaşmış ve yenilmişlerdir, bu o toprakların Bulgar toprağı olduğu iddiasını doğrulamaz. Bu iş, aynı Rusların, “1877/78’de biz o topraklarda savaştık” ya da “1944’te biz sizi faşizmden kurtardık” diyerek, Bulgaristan üzerinde ebedi haklarımız var dedikleri gibi bir şey. Devletler hukukunda “ebedi haklar” maddesi yoktur. Ebedi olan halkların egemenlik ve özgürleşme hakkıdır. Ben halkların anadil, resmi dil, tarih, devlet kurma ve komşularıyla barış içinde dostça yaşama hakkının kutsallığına inanıyorum. Makedon halkı çok kültürlülüğe saygı temelinde bütün Balkan devletlerine örnek bir devlet ve toplumsal yapı kurmuştur, saygımız sonsuzdur.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’ın bağımsızlığını ve özgürlüğünü mü savunurdunuz, yoksa Kuzey Makedonya’nın mı?
Bulgaristan Müslümanları olarak Birinci Dünya Savaşında Makedon Cephesinde 10 bine yakın kurban verdik. Yanlış Bulgar politikalarında telef olan kardeşlerimizi bir toplu mezarı, bir anıtı yok, Bulgar tarih kitaplarında adları geçmiyor, hak ettiğimiz VATAN hakkımıza saygı yok, tarih dersleri ortada. Şimdi kalksak, Bulgar milliyetçileri gibi biz de, Bulgaristan’ın bir devlet ve millet olarak tanıdığı Kuzey Makedonca Cumhuriyeti hakkında, “dili, tarihi ve milleti olmayan bir devlettir” desek, saçmalık olmaz mı? Akan su kendisi durulur. KMC NATO ve AB’ne üyelik belgelerini sunmuş ve görüşme yürütüyor. Dünyanın tanıdığı bir gerçeği, Bulgar milliyetçiler tanımasa ne değişir ki?
Soru Mümin TOPÇU
Razgrad Cami’sini, Türk kökenli vali, müzeye çevirecekmiş… Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Tarihi yapıların son akıbetinde müze ya da başka bir turistik tesis olmak vardır. Osmanlı devrinde 18 camii olan Deliorman incisi Razrad’da “Pargalı Cami” XV. Asır Yüksek İslam İnşaat, Kültür Sanat eserlerinden biridir. Bildiğim kadarıyla, devlet ve ÜNESKO kültür eserleri listesinde olup korumalı bir yapıdır. Kısmı onarımlarla ayakta durması gönül acısıdır. Bulgaristan Türkleri Baş Müftülüğü ve Razgrat İl Müftülüğü bu tarihsel dinsel yapı üzerindeki haklarını da yitirmiştir. İade etmiş olsa bile kendi tasarruflarıyla zorunlu onarımları yapabilecek mali imkânlara sahip değildir. Bu görkemli Türklük eserinin Müze olarak kullanılması hayatını uzatacaksa, ekspozeler arasında Deliorman Türklük tarihine de yer vermek şartıyla bir iyi niyet ve dostluk sembolü olmasına gönül hoşluğuyla baktığımızı bildiriyorum. Şunu unutmayın bu Dünya’da herkesin bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı var. Bizler 142 yıldır bu hesabı bekliyor ve bizim nesil bunun hesabının sorulduğunu inşallah görecektir. Büyük Türkiye ile birlikte olanlar bunu yaşayacaktır. Bekleyelim hep birlikte görelim…
Soru Mümin TOPÇU
Balkanlar’ın en güzel camisi sayılan Şumnu’daki Tombul Cami’nin restorasyonu neden bir türlü bitirilemiyor?
Bulgaristan’da bulunan Osmanlı dini-kültür eserlerinin onarımı bir sağmak ineği andırıyor. Besbelli bu işlerin uzamasından çıkarı olan çevreler var. Bu, kökleri FETO-culların ülkemize pos attığı yıllara uzanan ve bir türlü temizlenemeyen, hatta gelenekleşen, işleri uzatarak, olaydan el çekmeme, söz sahibi olmaya devam etme süreci olarak ayakta kaldı. FETO-cuların ülkemizde ayakta olduğuna bir kanıttır. Bulgaristan’da yapılacak çok iş var ve bunların başında gelen ve Türklüğümüzü FETO belasından kökten temizlemek olmalıdır. İş Allah o günler yakındır.
Soru Mümin TOPÇU
Bu konuda Büyükelçiliğimizin rolü nedir?
Bulgaristan’daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği kendi işinden kendisi sorumludur. Bulgaristan Türkeri’ne hiç bir surette hesap verme sorumluluğu olmadığı gibi, birçok konuda iş bitirmeme geleneğinin perde arkası “iç işlerine karışmama” ilkesidir. 1956’da Bulgar devletinin “Bulgaristan Türkleri Bulgar halkından bir parçadır” dediği günden beri, dertlerimize “göç anlaşması imzalamaktan başka çare bulamayan” bir acizliğin kurbanlarıyız. Bulgaristan’a karşılıksız iyilik yapan, karşılığını aramadan hizmetler sunan, isteklerimiz olsa bile hiç birinin karşılığını alamayan uzun vadeli bir siyasetin esirleriyiz. Büyükelçiliğin değişik rolleri olabilir. Bizi ilgilendiren bu rollerin Bulgaristan Türkleriyle yakın ve ya uzak etkileşim noktaları olup olmadığı, sorunların aşılmasında Bulgaristan Türkleri potansiyelinin aranıp aranmadığı, Bulgar devletinin dış ülkelerdeki Bulgar diaspora veya azınlıklarının haklarının savunulmasında gösterdiği aktiflik derecesinde bir hareketlenmenin ne zaman başlanacağı, Büyükelçiliğin Bulgaristan’da Türkçe öğretilen pilot bölgeleri ne zaman kuracağı, Bulgaristan Türk köylerinde Türk sanat gruplarının katılımıyla yılda bir sanat gösterilerini ne zaman başlatacağı gibi sorunlardır.
Soru Mümin TOPÇU
TİKA gibi kuruluşlar neden Bulgaristan’da az yatırım yapıyorlar?
Yukarıda da belirttiğim üzere, daha 1882’de Bulgaristan’ı Osmanlı eserlerinden temizleme programı yürürlüğe girdi. Bu programı ve bu yıkımları durduran TİKA oldmuştur. Filibe, Sofya, Şumnu, Mestanlı (Balabanlar) ve daha birçok cami onarımlarıyla, olmayan yere yeni cami yapılarak (bugün Bulgaristan’da 1110 açık cami var) Bulgar devletinin ve belediyelerin Türklerden kalma ne varsa yıkıp yerle bir etme serüvenin yolunu kesti. Hem de bunu Bulgaristan’a iznini resmen almadan yaptı. 2000 yılının başında 3-5 Türk köy okulu da kökten onarıldı, teçhizatı değiştirildi. İslam Enstitülerinin bugünkü örnek durumu TİKA eserleridir. Benim kendi köyüme bile çok güzel bir cami yapılmıştır. Bulgaristan’da Türk yatırımlarına yol açan yasa yok. Türklüğün yeşermesinden sadece Bulgaristan’da değil tüm Balkanlarda korku büyük. Biz bunu doğal bir süreç olarak algılıyoruz. Bulgaristan’da Türklüğün gerilemesi artık durdurulmuştur. Sınır kapısı açık ama giden yok. Geri dönüş dalgası kapıdadır. Avrupa değişiyor, Balkanlar değişiyor, Türkiye yatırımları konusunda Bulgaristan katılığının da çözüleceğine inanıyoruz. Buraları yine TİKA gibi kuruluşlarla yani Türkler sayesinde huzura erişecektir.
Soru Mümin TOPÇU
Neden Bulgaristanlı öğrenciler “Türkiye Bursları’nı” pek tercih etmez oldu?
Bir defa diplomaların denklik sorunu var. Adam tanınmayan, işe yaramayan diplomayı ne yapsın? İkincisi Osmanlı’da okuyup Bulgaristan’a dönenler hep ihaneti seçmişler, Bulgar polisine ajanlık ederek, Atatürkçülük ışığında Türk aydınlanması ve Türk kimliği biçimlenmesini engellemekle ünlü olmuşlar. 1993’ten sonra FETTO-HÖH anlaşmasına göre Türkiye’ye eğitime giden 15 bin gencimiz, akıl çarpmasına uğramış ve büyük çoğunluğu vatana dönememişler. Onların acısı da evlat acısı ve bir başkadır. FETO kadrolarının İmam Hatip Okullarımızdaki zorlamaları da unutulmadı. 1959’dan beri her gün biraz kısılan lamba fitilimizin üstüne isli kapan koyan onlar oldu. Aydınlanmak ile özgürlük kardeştir. Bulgar devleti bizim kör cahil, eski kafalı, zihiniz, bilinçsiz kalmamızı kendi güvenliğinin temel koşulu olarak görüyor. Bunu 2017 genel seçimlerinde de gördük. Biz daha fazla oy gönderip daha büyük sayıda milletvekilini meclise göndermeye çalışırken, Bulgar milli güvenliği gerekçesiyle komando baskınına uğramadık mı? 1912’de savaşında Bulgar Çatalca’ya kadar geldi, 1984’te köylerimize ve evlerimize girdi, 2017 Martında 8 saat içinde olsa Bursa’yı bastı ve bunu örgütleyenlerden hepsi Başbakan yardımcısı (Krasimir Karakaçanov, Valeri Simyonov) olurken, Volen Siderov meclis grup başkanı, bakan, Parlamento başkan yardımcısı oldular. Ahmet Doğan’a da 360 milyon leva verdiler, korumaları arttı, ülkede milliyetçi tabaka diken büyüttü. Bulgaristan’a Türklük korkusu ekildi. 1990’dan beri Türk kimlikli bir tek Türk devlet görevine alınmamıştır. Bulgar “şeytani aklı” İngiliz bursuyla okuyanların hepsinden Mi 6 ajanı çıktığından dolayı, Batı gerçeğini Türk Burslarına emsal gösteriyor. Şimdiye kadar Türkiye Üniversitelerinden Bulgaristan’ı çözen kadro çıkmadı, bu da etkili olabilir. Bu yönde yeni adımların bundan sonra atılacağı görüşündeyim. Olay yalnız burs vermekle ya da “burslular geceleri” düzenlemekle bitmiyor, ancak başlıyor. Bunun için Türkiye’nin de yapması gerekenler vardır.
Soru Mümin TOPÇU
STK’lara bakışınız nedir? Genel olarak ve Türkiye’de STK konusunda ne diyeceksiniz. Bunların geleceğini nasıl görüyorsunuz.
Devlet bir sistem olarak göz önüne alındığında bu sistemi harekete geçiren, eyleme dönüştüren en önemli parçasının sivil toplum örgütleri (STK) olduğu görülmektedir. Bu örgütlerin ayrıca, insanların fikri kuvvetlerini eyleme dönüştürdükleri platformlardır.
Dünya üzerindeki milletler yarışında, devletlerarası ilişkiler, halkların menfaatleri doğrultusunda oluşturulan politikalar ile düzenlenmektedir. Bu politikalar süregelen dünya düzenini meydana getirirler. İşte bu iki nokta birleştirildiğinde ortaya çıkan; “sivil toplum kuruluşları devletlerin gelecekleri üzerine kurdukları siyasetin gizli parçaları” olduğudur. Ayrıca bir faktör de, finansman sorunu gelmektedir; davanızı yürütebilmeniz için finansman çok önemli bir faktördür ve bir STK kültürel, sosyal ve ekonomi alanında da iş birliği yapabilir ve ortak ticari, iktisadi faaliyetler için bir zemin oluşturabildiği takdirde özgür kararlar alabilir kanaatindeyiz.
Toplum yararına çalışan cemiyetlerin, topluma, dolayısıyla halka düşman cemiyetlerden ayırt edilmesinde, devletlerin politikaları ve daha önemlisi yöneticilerin özellikleri büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, devlet politikalarının oluşturulmasında yöneticilerin kabiliyeti ve öngörüleri rol oynamaktadır. Tarih iyi incelendiğinde, görülecektir ki, her büyük hareket ve oluşumun temelinde, o çağın yöneticilerinin, halkın gücü ve isteği doğrultusunda kararlar vermeleri ve halkını ilerilere taşıyacak uzak görüşlü Liderlerin olmaları yatmaktadır. Bu fikirler ışığında Türkiye’ye ve dünya konjonktürüne bakıldığında hem üzücü hem de sevindirici bir politika anlayışı ile karşılaşılmaktadır. Türk halkı son iki yüz yıldır her şeyi devletten bekleyen ve devleti, yönetici kadroyu her şeye kadir gören bir zihniyete sahiptir.
Bugün dünden farklı fikirlerimiz, farklı ideallerimiz oluşmuş durumdadır ve her şeyden önemlisi farklı koşullar altında geleceğe farklı bakmaktayız. Özellikle son 10 yılda değişen dünya şartlarına paralel olarak dış politikalarımız da her geçen gün değişmektedir. Bir devletin kararlı ve prensiplerine bağlı dış politika anlayışının esnekliği ki, bu esneklik değişen dış politikalara karşı verilebilen tepki niteliğindedir, o devletin gücünün göstergelerinden biridir.
Dünyada söz sahibi bir ülke olmak istiyor isek Dünya’da Lobicilik konusunda da hepimiz dernekler kendimizi geliştirmeliyiz. Türk Dünyası coğrafyasındaki STK’ları ve gençlerimizi etkin LOBİ faaliyetleri yürütme konusunda önce bölge-devletler (Bulgaristan-Afganistan-Azerbaycan) bir araya getirilmeli ardından (Kafkasya-Balkanlar-Ortadoğu) bölgeler ve bunların hepsi bir konfederasyon çatısı altında toplanmalı ve önlerini açarak potansiyellerini maksimumda kullanmalarını sağlamalıyız. Tabi ki bunların hepsinin çatısı Büyük Türkiye olmalıdır. Çalışan yenilikler üreten ahlak yolunda giden her STK güçlü olacaktır, üret, çalış ve işinde samimi ol bunlar sana yeter…
Soru Mümin TOPÇU
Son 30 yılda Bulgaristan’daki Türkler mevcut yasalar çerçevesinde bağımsız ve özgür siyasi partiler kurdular mı?
Parti kurmak halk iradesini ve oluşan bir siyasi birikimi (potansiyeli) değerlendirme meselesidir. Halk dilimizde buna “çarkı çevirme” denir. Bu süreç 1877 Nisanında Rus askerlerinin Tuna nehrini geçtiği an başlamıştır. Daha önce Bulgaristan toprağında böyle büyük bir savaş yaşanmadığı için, derin bir şok yaşanmış ve halkımız uyanmıştır. 1919’dan sonra Çiftçi Partisinde, ortak kooperatiflerde buluşma hamlesi Bulgar devleti ile Müslümanlar arasındaki gerginliği gevşetmiş ve 1929’da milli çapta partileşmeye doğru atılım yapılmıştır. 1944’ten sonra Türklerin politik birikimi Vatan Cephesi’nde eritilmiştir. 1960’lardan başlayarak Türk kimliği ile başlayan birikim süreci, 1964’te, 1972/73’te ve 1984’te milli cephe halinde Bulgar komünist milliyetçiliğine, asimile etme siyasetine göğüs germiş ve 1989’a kadar toplam 55 örgüt kurmuş ve bunların yöneticileri içeri düşmüştür. Bu örgütlerden biri olan, 13 Kasım 1988’de Vratsa köylerindeki sürgünler tarafından kurulan Bulgaristan’da İnsan Haklarını Koruma – DEMOKRATİK LİG (BİRLİK) partisidir.
Kurucuları: Başkan Mustafa Ömer; Sekreter Sabri İskender, Sekreter Yardımcısı Ali Ormanlı’dır. Program ve Tüzüğünü Bulgarca ve Türkçe hazırlayan örgüt, belgelerini Bulgaristan parti ve devlet yönetimine, meclise, gazetelere, büyükelçiliklere, Batı Radyolarına göndermiş ve ülke çapında 3 bin kişilik örgüt yapısı oluşturmuş, kurucu kongresinin tarih ve yerini ilan etmiştir. Bu gerçekler dikkate alınmadan Bulgaristan’da 1990’dan sonra kurulan partilerden söz etmek yanlış olur. 1989 Büyük Göçünde siyasi mahkûmların ülkeden kovulması, polis baskıları bu sürece ara vermiştir.
04 Ocak 1990’da iddia edilen Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH-DPS) 1972 Anayasasına göre Başbakan Andrey Lukanov yönetimindeki komünist iktidar tarafından Moskova talimatıyla kuruldu. Halk iradesini birleştiren Türk ruhuna ajan Ahmet Doğan lider olarak aşılandı ve ardından gizli polis (DS) Müslümanların politik sahneye çıkışını kalıbına uydurdu. Türkleri politik sahneye kabul eden zorunluk, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP), dolayısıyla BSP partisi için belirmiş olan yok olma tehlikesiydi. Toplumda, Türklerden başka, totaliter komünistleri, “soykırım denemesi süreci” katillerini yok olmaktan koruyarak kurtaracak siyasi olgun güç yoktu.
Bu kurtarma, Türklerin kendi hak ve özgürlüklerini alamaması, demokrasinin teklemesi, totaliter cesedin ortada kalması pahasına oldu.
Önce Müslümanlarla Bulgarların siyaset dışı örgütlerde (STK) buluşması, dolayısıyla reformcu partilerde ortaklık kurması, demokrasi yolunda omuz omuza yürümeleri gerekir ki, halen bu işin başında bulunuyoruz. Toplumsal birikim, totalitarizmden, Moskof uşaklığından, Bulgaristan’ın çok yönlü esaretinden henüz aklanamıyor. Bu bilinçte buluşup bir ulusal irade henüz kurulamıyor. Bundan ötesi popülizmdir.
Günümüzde demokrasinin, sosyal adalet ve hür iradenin egemen olduğu cemiyetlerde, (STK) sivil toplum örgütlerinin o toplumun dinamiğini meydana getirmeleri bu gerçeğin bir yansımasıdır. İnsanlar öz iradeleri ile yaptıkları her işte, karşılık beklemeksizin kendilerinden fedakârlık ederek imkânsızı mümkün kılarlar. Tarihin her çağında bu en aşikâr gerçektir. Tarihe bu perspektiften bakıldığında, halkların hayatlarında var ola gelen bütün olayların bir merkezi zihniyet etrafında cereyan ettiği görülür.
Daha sonra kurulan beş Türk Partisi bu olayın gölgesidir. Bulgar toplumu halen azınlık haklarını gerçekten savunacak bir siyasi yapılanmaya hayat hakkı tanıyacak olgunluğa varmamıştır.
Soru Mümin TOPÇU
DOST Birliğinin karşısında duran tek dernek siz BULTÜRK’tü neden?
İyi oldu da karşılarına durduk. Sert tavır almamış olsaydık bu günlere gelemezdik. Bu röportajı yapmak için buluşamazdık. 2015-2017’de susmuş olsaydık, Bulgaristan Türklerinin siyasi geleceğinin HÖH’ün ihanet bataklığından çalınan maya ile mayalanmasına “hayır” diyemezdik. Olay, sert bir yüzleşmeydi. Büyükelçiliğin tavrı yüzde yüz yanlıştı bunu o zaman da söyledik şimdi bunu söylemek kolay.
zaman Büyükelçi Süleyman Gökçe, siyasetçi Aziz Pabuççu ve daha birçok şahısla sert çelişkiye düştük. Her şeye rağmen BULTÜRK ekibi dimdik durdu tüm fırtınaları yararak geçtik. Ben bunlara kızmıyorum onlar bizim oralı değiller, bilmeleri de mümkün değildi. Amma onları yönlendiren Türkiye’den STK Başkanları veya Bulgaristan’dan Parti Başkanları işte bunlar asıl suçlu olanlar. Bunları da affetmek halkımıza düşer bize değil. Bu hesaplar da onlardan sorulacaktır er veya geç. Ayrıca 18 yıl Sofya meclisinde flört edip köfte yemekten ve özel eğitilmiş polis ajanlarının yazdıkları konuşmaları okumaktan başka hiçbir iş yapmayan Lütfi Mestan’dan halkımız lehinde bir şeyler beklemek, akşamları rakı-şarap, sabah Büyükelçi Gökçe ile secdeye durma tiyatrosunun devamı olurdu. Biz bu yolu kestik. Karar ve hareketlerimizin doğru olduğunu, DOST yönetiminin topluca partiden ayrılması da bunu doğruladı. Halkımızın bir ayağı çamurda, bir ayağı güllü halıda siyaset sihirbazlarına ihtiyacı yoktur. Bulgaristan Türklerinde arınma süreci başlamıştır. Bu arada din çevrelerinde ve medyadaki FETO ve bazı cemaat kırıntılarına da çıkış kapısı gösterme zamanı gelmiştir. Bu süreçte, doğru olanı görebilenin bir tek BULTÜRK ekibi olmasından gurur duyuyorum, bunu da herkes görmüş oldu.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’daki Türklerin azınlık statüsü bulunuyor mu?
1878 Berlin Anlaşmasında, 1909 ve 1913 İstanbul Protokollerinde, 1919 Neuilly Barış Anlaşması metninde azınlık haklarımızdan söz edilir. 1952-1958 yılları arasında Bulgaristan Türkleri Kültürel Azınlık hakları kullanarak yaşamıştır. Birinci Bulgar Anayasası olan 1879 Tırnova Anayasasından 1991’de Türk milletvekilleri tarafından onaylanmadan kabul edilen 4. Anayasa’ya kadar hiçbir temel belgede azınlık haklarımız meşrulaşmamıştır. Monarşi ve totalitarizm yıllarında geçerli olan sübjektif kararlar ve keyfi uygulama olmuştur. Örneğin 1934 – 1944 yılları arasında Pomakların isimlerini değiştiren milliyetçi-faşizan “Rodina” örgütü yöneticilerinden bazıları 1946’da idam edildiği yazılır, ötekiler de toplama kamplarına sürülürken, 1964, 1972/73 yıllarında Müslüman Pomaklar isim değiştirme ve din ve gelenek yasaklama faciasını yeniden yaşamıştır. 1952-1958 yılları arasında kültürel edinimleriyle gururlanan Bulgaristan Türkleri, 1984-1989 döneminde Kültürel soykırım yaşamıştır. Bu konuda Bulgar devlet politikasında devamlılık olmadığı gibi, basında çıkanlara da asla inanmamak gerekir. Son 142 yılda Türkleri köreltmek, geri zekâlı duruma getirip Türkiye’den koparmak ve eriterek asimile etmek, köle gibi çalıştırmak, devletin strateji çizgisi olmuştur. Yolunu bulup hak ve özgürlüklerimiz cephesinde dik durmalıyız.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgar’da demokrasi ne durumda sizce?
Demokrasi oy verip halkı temsil edecek kişileri seçmekse Bulgar Anayasa ve Seçim Kanununda vatandaşlar bu gibi hakları var. Bulgar prensliği (1789-1908) de parlamenter demokratik bir rejimdi. 1879’da ilk seçimler yapılırken nüfusun %52’si Müslümandı. 10 bin kişi bir milletvekili seçti. Seçim fasulye ve kabak çekirdeği ile yapıldı. Fasulyeleri toplayan meclise gidecekti. 229 kişinin yalnız 9’u Türk’tü. Bulgarca bilmemek, aba, potur, fes, kuşak ve çarıklar hep bahane gösterildi ve seçilen Türklerin yerini kalpaklı Bulgarlar aldı. Aslında Sofya meclisinde Türk eksik olmadı. 1913’te Radoslavov liberallerinin arasında 24 Müslüman vardı. 1919’da Çiftçi Partili milletvekillerini 8’i Türk’tü. Çar Boris seçim yapmayı sevmedi. Milletvekillerini memur gibi atıyordu. Atanan Türkler de vardı. Komünist parlamentoya seçilecek Türk Milletvekilleri ile ön görüşmeler yapılıyor, ne zaman ve nasıl oy kullanacakları, konuşmalarında ne söyleyecekleri bildiriliyordu. 1990’da meclise giren 23 milletvekilinden biri olan muhbir-A. Doğan mecliste oturmayı sıkıcı buldu, 5 defa seçildi ama meclise uğramadı. Neyin nasıl yapılması gerektiği bilgisini kulisten alıyor ve telefonda söylediklerine uymayanları meclisten uzaklaştırıyor ya da bir daha seçtirmiyordu. Türk partisinden kimin milletvekili olacağını polis şefleriyle birlikte gizli görüşmelerde belirlediler. Türkiye’den gelen soydaş oylarını dağıtma hakkı da ona tanınmıştı ve eski polisleri mebus yapma işinde iyice ustalaşmıştı. Böyle değerlendirildiğinde bizdeki demokrasinin senaryosu önceden yazılmıştır. Kimin milletvekili seçileceği önceden bilinir. Milletvekili de vazifelerini önceden kabul eder ve oturduğu yerde sustukça susar. “Covid-19” koşullarında milletvekilleri maske taktı. Aralarında sürekli vızıldanıyorlar ama susma disiplinini kimin bozduğu anlaşılamıyor. BULTÜRK olarak seçim sahtekârlıklarına son vermek için dış ülkelerdeki vatandaşlarımızın oyunu posta ile kullanmasını önerdik. Şimdiki durumda oy kullanan gelişmeleri kontrol edemiyor. Ben seçmenin her seçimde 80-90 polis ajanına oy verdiğine inanmıyorum, fakat onlar hep mecliste.
Son seçimlerde 650 bin geçersiz oy çıktı. Bu normalde 32 milletvekili demektir. Parti seçim aday listelerinin parti başkanları tarafından belirlendiği çoğulcu seçim sistemi totalitarizmi yaşatıyor. Majoriter seçim sistemi dediğimiz, en fazla oy alan seçilir sistemine geçmemiz gerekiyor. 2016 referandumunda 2.5 milyon seçmen bu değişikliğe oy verdi. Demokrasi olması için Türkiye Cumhuriyeti’ndeki soydaşlarımızın ve dış ülkelerdeki gurbetçi vatandaşların da kendi adaylarını gösterebilme hakkının yasallaşması gerekir. Bulgar seçim yasası geçersiz kılınmalı. AB ülkeleri bir ortak seçim yasasında buluşmalıdır. Demokrasi bir aldatmaca oyunu, kim daha fazla oy satın alacak yarışı değil, bir yasal düzende halk iradesinin yaşam hakkıdır. Üstelik oyların ancak %19’unu alan bir partinin orantılı çoğunlukla tek başına ya da koalisyon hükümeti kurmasını da demokratik bulmuyorum. Seçimde salt çoğunluk konuşmalıdır.
Soru Mümin TOPÇU
Ne olduğu belirsiz güçler tarafından kurdurtulmuş olan birkaç tane sözde Türk partisinin, devlete ve millete hiç bir faydası dokundu mu?
Her sahne oyununda figüranlar olduğu gibi Bulgar demokrasisinde de oranlı ölçüde figüran partiler belirdi. Bunların sudan sebeplerle kuruduğunu herkes gördü. Mesela HÖH Teşkilattan Sorunları Sekreteri Kasim Dal – partiden ayrılıp yenisini (HŞHP) kurarken gerekçe olarak “A. Doğan’ın gizli polis ajanlığını” gösterdi. Şu iyi bilinmelidir. Bulgaristan’da polise bağlı olmayan siyasetçi yoktur. A. Doğan’ın 1974’ten beri gizli polisin “Türk Şubesine” çalıştığı kaç kitaba konu oldu. O, Türkleri ele verdiği için “devlet ödülü” aldı. Onun ihbarları üzerine hapiste yatanların birisi K. Dal’ın kendisidir. Bazı insanların bilinçlenme sürecinin uzun sürdüğüne şaşmamak gerekir. Biz bunları gazetelerimizde internet haber sitelerimizde yazmaya devam etmekteyiz. Bizdeki zifiri karanlık olduğundan dolayı, gözlerini açan bile, yıllarca gerçekleri göremez. Anlattıklarım parti kurmuş olan Türklerin hepsi için geçerlidir. Ben sadece acıyorum, Bulgar siyaset bahçesi aynı hortumla sulanır, “ben yağmurda büyüdüm” masalını kimse anlatmasın. Cevaplıyorum: Bu durumda, HÖH dışında partilerin sahnede rolü yoktur, hepsi figürandır ve kendilerinden bir şeyler beklemek de yanlış olur. Bunu geçmişte de söyledim şimdi de tekrarlıyorum…
Soru Mümin TOPÇU
Rivayete bakılırsa, bu partilerin liderleri şimdi birer milyoner olarak muazzam saraylarda yaşıyorlarmış. Bu bir gerçek mi, yoksa boş iftira mı? Bunca parayı onlara kim ve neden sağlıyor? Bu konuda görüşünüzü merak ediyorum.
Parti militanı olmayan siyasetçilerin geliri olduğuna inanmıyorum. Bulgaristan’da milletvekilliği yağlı kuyruk demek Bulgar-Türk hepsi uşaklık ve şahsi menfaat peşinde koşarlar. Ayık maaş üstüne her ay ayrı bir zarf içinde 3-5 bin geldiğini, bazen bu rakamın arttığını bilmeyen yok. Hepsinin bir eli yağda, bir eli balda…
Siyasi dümene davet edilen Mustafa Karadayı sülalesine önceden 10 milyon leva verildiğini herkes öğrendi. Kurban kazanı üstündeki sinekleri sayan Ahmet Doğan bir ara Avrupa Birliğinden gelen karşılıksız ve hesapsız “siz bu işlere alışın” paralarını dağıttığını da işittik. Bakanlıklardan geçen Türkler torbalarını doldurdular. “Türk Akımı”, “Belene” NES, “jenderlik” yasası ve bazı kanun değişiklerinden önce Ali Baba’nın “Açıl Susam, Açıl” dediğini biliyoruz. Kanıtı, Başbakan Borisov’un iki hafta önce yatak odasında çekilen fotoğraflarda iki milyon Avronun çarşaflara sarılmış ve çekmecelerden taşmış durumunu gördük. İnsanlığın yarattığı en büyük değerlerden biri “para” olmaya devam ettikçe, seçilmişler için geçerli kural şudur: Para içinde yüzmek! Kimin ne kadar parası olduğunu bilmiyorum, fakat Lütfi Mestan’ın geçen sene yaptığı trafik kazasından sonra onun ve Bayan Şirin’in yerli banka hesaplarından 100 binler olduğu gazetelerden okuduk. Gazeteler bunları yazmaya devam ediyor…
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da Türk Cumhurbaşkanı adayı neden HÖH çıkarmadı da siz dernek olarak çıkardınız? Burada amacınız neydi?
Bulgaristan yasalarına göre her siyasi parti, koalisyon veya inisiyatif komitesi Cumhurbaşkanı adayı gösterebilir. HÖH partisinin bu hakkı kullanmadığını söylemek yanlış olur. Politika bir bütündür ve boşluğu sevmez. 1990’dan beri HÖH Cumhurbaşkanı adaylarına bilinçli oy vermiştir. Hatta tüm Cumhurbaşkanları HÖH oyları ile seçilmiştir bir tanesi hariç o da BULTÜRK’ün desteklediği Rosen Plevneliyev.
Partinin kuruluş işlevleri (fonksiyonları) arasında en önemli olanlardan biri “söyleneni itiraz etmeden yapmak” ve ikincisi siyasi sahnede “istenen dengeyi sağlamaktır”. 1990-2009 yılları arası bu böyle gitmiş, GERB partisinin siyaset sahnesine çıkmasıyla HÖH bu işlevini yitirmişti. GERB adayı Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev (2012-2017) dışından göreve gelen 4 Cumhurbaşkanından hepsine HÖH oy vermiştir. Listede Dr. Jelü Jelev ile Petır Stoyanov’un Demokratik Güçler Birliğinden (CDC), şimdiki Cumhurbaşkanı Rumen Radev ile Georgi Pırvanov’un Sosyalist Parti (BSP) den olması bu kuralı bozmadı. HÖH’ün görevi, “Şeytani Aklın” işaret ettiği adaya oy vermektir. HÖH düşünen, hesap yapan bir parti değil, söyleneni yapan bir kapı kuludur.
HÖH’ün tescil edilmesine izin verenler, ajan Ahmet Doğan’ı yetiştiren kişilerdir. Onu “Kliment Ohridski Sofya Üniversitesi” Felsefe Fakültesine kaydettirenler, üretimle uğraşan insanların felsefe yapacak güçte olmadıklarını, köyden ancak derviş çıktığını, İstanbul Fatihinden sonra çok gayret gösterilmiş olsa da, Türk toplumunda felsefe gelişmediğini iyi bilen kişilerdir. Aynı kişiler düşüncenin gelişmesi için ticari ortam gerekliliğini bildiklerin, “Kremikovrsi” demir döküm dış satım müdürü Ramadan Atalayı, Varna kumarhanelerinden krupiye Nikolay Tsonev’i ve başkalarını HÖH politik yönetimine ve meclise delege etmişlerdir. Bunların amacı iş yapmak değil, Bulgaristan Türk seçmenin gözüne kül atmaktır.
A.Doğan’ın 1992’de Filip Dimitrov hükümetini düşürmesi bir ustalık değil, emir yerine getirmektir. 2016’da Plamen Oreşarski’nin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi ve birinci turda HÖH oylarını alması ve ikinci turda aynı oyların Rumen Radev’e akması, ön şartsız, pazarlıksız bir emirdir. A. Doğan beceriksizliğini, zavallılığını, yalnızlığını bizim oylarımızı satarak ödemektedir. Bu işler 30 seneden beri böyledir. Bu ihanet olmasa, HÖH lideri bedava kullandığı korumalı deniz köşkünden anında şutlanır. Cumhurbaşkanı adayı olarak bir Türk gösterse “kafayı üşütmüşsün” ithamıyla bacaklarından tutulur ve denize atılır.
BULTÜRK ekibi Cumhurbaşkanı adayı göstermekle seçmenimizi uyandırdı. Galibin oyla HÖH’ün adayını seçtirmedi tüm oyunları bozdu. Kısmetse 2021 seçimlerinde Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı göstermeyi ve Türk seçmenlerimizin kendi çıkarları doğrultusunda sandığa sürüklemeyi düşünüyoruz.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da Türk Dünyası Liderler Zirvesi yaptınız BULTÜRK olarak. Bu toplantı niçin yapıldı ve gerek var mıydı, Bulgar ırkçıları çok kızdırmış olmadınız mı?
Türk Dünyası Temsilcilerinin Bulgaristan’ı görmesi, Bulgaristan Türklerinin Türk Dünyasından bir parça olduğunu defalarca belirmeleri çök önemli bildirimlerdi. Sofya kürsüsünden soykırım denemesi serüvenini en sert bir şekilde kınandı. Şehitlerimizin anıtına çelenler koyuldu. Saygı duruşuna bulunuldu. “Banya Başı Cami” ziyaret edildi. Tarihi eserlerimiz önünde fotoğraf çekildi. Yerli Türklerle sohbet edildi, anmalıklar sunuldu. Gençlerle temaslar çok etkileyici oldu. Sözüm ona “soya dönüş” dönemi çilelerimiz Türk Dünyasına taşındı. Bulgaristan Türklerinin İslamlaştırılmış Bulgar olduğu iddiaları çürütüldü. Bulgar milliyetçiler kızmıştır tabi…
Bulgaristan Türklerini Türk Dünyası politik ve kültür sahnesine taşıyan biz olduk. Son olarak Mart ayında Dünya Türk Medya Çalıştayı Girne-KKTC toplantısında görüştük. Türk Dünyası Gazeteciler Birliğimiz, Türk Dünyası Yazarlar Birliğimiz atasözlerimiz, deyimlerimiz, ortak yargı değerlerimiz üzerinde çalışırken, BULTÜRK Bilim Kurulumuz da Türk Dünyası Ortak Dili üzerinde çalışıyor. Türk dünyası ülkelerinin Kiril Alfabesinden Latin Alfabesine geçme çalışmaları son aşamasına girmiş bulunuyor. Türk Dünyası Birliği bu yılın sonuna kadar netleşecektir. Türkiye önderliğinde diğer devletler de buna katılacaktır. Ortak Alfabemiz de olacak inşallah…
TV üzerinden dil, edebiyat, kültür ve sanat programlarımızla her çocuğa ulaşmak ve yeni Türk Dünyasında buluşmak yakın hedefimizdir.…
Soru Mümin TOPÇU
Bulgar parlamentosunu ziyaret ettiniz amma orada GERB Bulgar partisi ile görüştünüz. Bu bir yanlış hamle değil miydi? Türk partisi varken neden onunla?
Bulgar iktidar partisinin davetlisi olarak parlamentoyu ziyaret ettik. Soydaşlarımızın selamını ilettik, problemlerimizi anlattık, seçim sandığı sayısının arttırılmasını talep ettik, Bulgaristan’da Diş Ülkelerdeki Bulgaristan Vatandaşları Bakanlığı kurulmasını önerdik, genel seçimlerde aday gösterebilmemiz için kanun değişikliği yapılması dileklerimizi ifade ettik. Değişik temalara değindik. İsteklerimizi kaleme aldılar. HÖH partisinin bu isteklerimize yanaşmadığı için temas aramadık. HÖH siyasetini yakından izliyoruz, olumlu değişikliklere doğru adım attıklarını görsek, anında yanlarında oluruz.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da BSP Genel Başkan Yardımcısı ile görüştünüz neden, ne konuştunuz?
Bu bir tanışma, genel konularda bilgi ve görüş değiş tokuşu çerçevesindeydi. Bulgaristan Türklerinin daha aktif siyasete kazanma önerisinde bulunduk. Kültürel işbirliği yollarını görüştük. Görüşme Kırca Ali’de yapıldı. BSP il teşkilatından Türk temsilciler de katıldı. Bu bir ilk görüşmeydi. Kendileri Genel Başkanları Kuneva ile görüştüreceklerdi Sofya’da ama demek ki bundan kaçındılar. Arkası da gelmedi. Biz herkesle görüşmeye hazırız, hiç kimseye ön yargılarımız yoktur. Bizler için görüştüklerimiz kim olması önemli değil bizim için biz o toplantılarda neler konuşmuşuz önemlidir. Herkes de bizim kiminle görüştüğümüzü değil neler konuştuğumuz önemlidir… Bu böyle biline…
Soru Mümin TOPÇU
Önümüzde Mart 2021’de Parlamento seçimleri var bu sefer ne tarafta olacaksınız dernek olarak?
18 Mart 2021’de politik sahneye yeni oyuncular çıkacak. Slavi Trifonov “Var, Böyle Bir Halk!”; Maya Manolova “Diril, Bulgaristan!” partisi tescil ettirdi. Atlantikçi güvenlik öncelikleriyle siyaset alanına yerleşmeye çalışan Tsvetan Tsvetanov en geç Eylül ayında partisini kaydettirecek. “Demokratik Bulgaristan” ve başka yeni oyuncular baraj atlamaya çalışıyor. Yüzde yüz Bulgar seçmen, Türklerle anlaşmak istiyor ve VMRO ve NDSB gibi aşırı milliyetçi ırkçı çevreleri hükümetten ve meclisten söküp atacak.
Son anketlerde Kr. Karakaçanov ile Valeri Simyonov ve Volen Siderov’un partileri barajı geçemiyor. Bundan sonra milliyetçi-ırkçı cephe kurulması yolu kapandı. Yeni kurulan partilerle ortak değerler arıyoruz. “Evet, Bulgaristan!” partisi Gırmen Belediyesinden tarihçi, iş adamı Mustafa Emin’i Milletvekili adayı göstermeye hazırlanıyor. “Var, Böyle Bir Halk Partisi!” Velingrad Belediyesine yönelmiş bulunuyor. Biz halen partilerin programlarını analiz ediyoruz ve düğümlenme noktaları belirlerken, birkaç bağımsız aday da çıkarmak istiyoruz.
Soru Mümin TOPÇU
Ayrıca 2021 de Cumhurbaşkanı seçimleri de var bu konuda ne düşünüyorsunuz. Tekrar Cumhurbaşkanı adayınız olacak mı?
Cumhurbaşkanı seçimleri Kasım ayında olacak. Bu seçimlerde de ilk yapmayı düşünüyor ve ilk 3 Bulgar partilerinden birisinden yani seçilecek olan bir partiden Cumhurbaşkan yardımcısı göstermeyi düşünüyoruz. Yani Bulgaristan’da 1990 yılından beri Cumhurbaşkanı seçen Türk seçmenler artık hak ettikleri yeri alacaktır. Artık neleri kaybettiğimizi görme ve yavaş yavaş bunları alma zamanı gelmiştir.
Soru Mümin TOPÇU
BULTÜRK Derneği İstanbul’da Bulgar kilisesi önünde protesto etti. Bulgaristan’da Sofya cami önünde ırkçıların yapmış olduğu protestoya karşı. Ne kazandı Bulgaristan Türkleri bundan?
Siyasetin formülü kazan kazan değildir. Uluslararası dayanışma siyasetin etkin unsurlarından biridir. 1984’te başımıza gelenler Türkiye ile Azerbaycan’ı, İslam Dünyasını, Orta Asya Müslüman Cumhuriyetlerini ayağa kaldırdı. İslam Dünyasından ve Orta Asya Müslümanlarından heyetler geldi ve Bulgar hükümetine “Bu insanlar Türk’tür. Nedir bu rezillik!” dediler. Ankara Radyosu, Almanya’nın Sesi ve başka dünya Radyoları davamızın ardına durdu. Dünya basını, “Bulgaristan’da soykırım yaşanıyor” yazdı.
21 Mayıs 2011’de yapılan Sofya Camii saldırını yapan “Ataka” partisinin 2021’de meclis dışı kalmasını umut ediyoruz. Bulgarlar da düşmanlık körüklemekten bir şey çıkmayacağını anladılar. Sofya’ya ikinci bir camii kurulması, bir İslam Enstitüsü ve Türk Külliyesi kurulması sık sık gündem oluyor.
Soru Mümin TOPÇU
BULTÜRK Türk Dünyasından beklentisi nedir? Balkan derneklerinden sizden başka bu toplantılara katılan yok. Nedir beklentiler?
Biz Türk Dünyası çatı örgütüne ve kurumlarına kabul edildik. Yıllık konferanslarımızı değişik ülkelerde yaparak Türk halklarını kendi yayınlarımızla tanıtıyoruz. Geleneklerimiz bir. Yakınlaşma hamlelerimiz güç topluyor. Dergimiz ve gazetelerimiz, TV programlarımız var. “Avaz” TV Türk Dünyasını anlatıyor. Dil birliği, Latin harflerine geçiş çalışmalarına destek veriyoruz. Ortak Kültür Festivallerimiz yapılıyor. Geleneksel İstanbul etkinliklerine biz de katılıyoruz. Onlar bizi biz onları tanıyor. Kültürel etkileşimden güç alıyoruz. Büyük Türkiye, Türk Dünyası işbirliğini özendirirken, ekonomik ve bilimsel değişimden güç alarak bölgesel dönüşümlere öncülük ediyor.
Soru Mümin TOPÇU
BULTÜRK derneğine yol gösteren var mı nasıl yürüyorsunuz? Akıl hocalarınız danışmanlarınız kimler?
BULTÜRK soydaşlarımızın iradesine dayanan, basın yayın ve propaganda işlerinde gönüllülük temelinde çalışan bir kültür ve hizmet derneğidir. Yayınlarımızla ilgili ana bilgi ve atılım kaynağımız Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezimizdir. Bu merkezde toplanan bildiler analiz edilerek değerlendirilir ve amaca yönelik yazılarla okurlarımıza sunuluyor. Bulgaristan’daki okur kitlemizi yakından tanıyoruz. Modern haberleşmenin gelişmesiyle okurlarımızın artacağına inanıyoruz. Bulgar basın, sosyal medya ve kitap yayınlarını, TV tartışmalarını yakından izliyoruz, siyasi hayatın içindeyiz. Kolektif aklı kendimiz oluşturduk. Müdahaleye kapımız kapalıdır. Hedefimiz halkımızı bilgilendirmek ve bilinçle uyanan bir ruhta birleştirmektir.
İnternetten ulaşım: www.bulturk.net; www.bghaber.org ; www.bulturk.org.tr
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da sizce ne yapılması gerekir. Türkler için.
Şu dönemde HÖH engelini aşıp kanun değişikliği yaparak, Türkçe öğretiminin zorunlu ders haline getirilmesi oldukça zor. Fakat sahneye yeni çıkan partiler camilerde ve derneklerde din dersleri okutulmasına kapı araladığı gibi, uzlaşmalı yaklaşıldığında önümüzdeki seçimlerde okul dışı Türkçe eğitimini özendirmeye engel olmayacaklarına inanıyorum. “Balon” dergisinden sonra geçen sene “Filiz” çocuk gazetesi de kapandı. Mutlaka bir gazete çıkarılması gerekiyor. Türkçe derslerine giren, Türk dernek çalışmalarına katılan çocuklar arasında temas kurulması yolu bulmalıyız. Annelerle yakın temas kurup anadil eğitiminin önemini vurgulamak, Türkçe öğretimini özendirmek, Bulgaristan Türkleri Yeni Edebiyatı kalemlerinin Türk ufkunu açması gerekiyor. 60 yıl süren karanlık sisini kaldırmalıyız. XXI. Yy cahilliğinin sonumuz olmasını istemiyorsak anadilimizle yatıp Edebiyat Türkçemizle kalkmalıyız. Ödevlerimizin ödevi bu olmalıdır.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgarlarla Türkler demokrasiyi ne zaman tadacaklar. Bulgarların hepsi Türk düşmanı mı?
Artık her yıl 400-500 yıl Bulgar Türkiye’yi ziyaret ediyor. Neredeyse başa dönüyoruz. Bulgarların dünya yolu Türkiye’den geçiyor. Aç kalan Edirne çarşısında soluk alıyor. Tatilini yapmak isteyenler Akdeniz ve Ege tatil semtlerine uçuyor. Türkçe konuşmayı söktüğünden gururlu Bulgarlar artıyor. Baklava, künefe, kebap, ızgara çeşitleri muhabbetlerinin sonu gelmiyor. Her şey değişiyor, Türk kokusu, Türk konukseverliği arayanlar çoğalıyor. Kanımca, Bulgarlar demokrasiyi Türklerden öğrenecekler. Bizdeki demokrasi kavgası, hukukun üstünlüğü ve adalet tartışmaları orada henüz kızışmadı. Demek istediğim tavayı henüz fırına veremediler. Bulgar demokratikleştikçe Türk düşmanlığı eriyecek. Bu konuda AB ve NATO’dan yasal baskı bekliyoruz. Önce ayrımcılık gömülecek. Demokraside ayrımcılık ve ırkçılık olmaz.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da yeni atanan Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Burgaz Konsolosu ile birlikte Burgaz-Ruen İlçesi HÖH Belediye Başkanını makamında ziyaret etti. AK Parti HÖH’e karşı olduğunu herkes bilir. Peki, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi kimi temsil ediyor? Bu konuda ne düşünüyorsun.
Türkiye Cumhuriyetinin Sofya Büyükelçisi Bayan Sayın Aylin Sekizkök Hanım yakında atandı. O bir parti temsilcisi değil Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcisidir. Ayrıca Bulgaristan Türklerinin de hepsinin sefiridir. Belediyelerimizi, muhtarlıklarımızı ziyaret edip halkla görüşmek, dert dinlemek, öneride bulunmak, yardım eli uzatmak şerefli vazifelerinden biridir. Bu, Mustafa Kemal ATATÜRK’le başlayan diplomasi geleneklerimizdendir. Kendisini her köyümüzde, her hanemizde beklerken, saygıyla ellerini öper, bağrımıza basarız. Türkiye devletini temsil etmek her Türk için en büyük onurdur.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da Varna-Burgaz bölgelerinde çok Rus turist geliyor diye Tabelalar Rusça yazılı. Kırca Ali de de Yunanistan’dan Yunanlılar geliyor diye tabelalar Yunanca yazılı. Peki, Türkiye’den giden özellikle her yaz yoğun biçimde Türk bölgelerinde yüzlerce binlerce turist gidiyor. Amma bu bölgelerde tabelalar Türkçe olan hiç görmedim. Ne diyeceksiniz.
1992 Yılında “Kapı Kule” den Sırbistan sınır kapısı “Kalotina”ya kadar iki taraflı, 4 X 6 m. Türkçe bilgilendirici panolar asıldı. Yıllarca durdular, sonra boyandılar ve İngilizce reklamlar asıldı. Yol işaretlerinin Türkçe olmasına ilişkin bir Türkiye Bulgaristan Anlaşması olduğunu duymadım. Bu panolar özel sektörün mülkünde olduğundan, öde parayı yazdır yazını. Ötesi yok. Reklam yasağı da yok.
Soru Mümin TOPÇU
HÖH fahri başkanı A.Doğan’ın Türkiye’ye girişi yasak amma Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçileri ve Konsoloslar HÖH belediyelerine ziyaret ediyor. Bu ne anlam taşıyor.
Ahmet Doğan Bulgaristan Türkeri’nin resmi temsilcisi değildir. Ziyaret yasaklarının gerekçeleri vardır. Mahkemeyle kalkmıyorsa zaman aşımına uğrar ve kalkar. Doğan’ın korumaları ve Baş Savcılık çadırı kalksa kim bilir kaç davadan mahkemeye düşer. Bir partinin başındaki adam Türkiye’ye giremiyorsa demek ki Türk dostu değildir. Türkiye’ye dost olmayan bırakın Bulgaristan’ı, Balkanları BÜYÜK TÜRKİYE KARŞISINDA artık Dünyada yeri yoktur, bu böyle biline. Çok yakında Türk Birliği geliyor (isim farklı olabilir) bunu hepimiz inşallah bu yılsonuna kadar yaşayacağız.
Türkiye diplomatlarının Bulgaristan Türklerinin yaşadığı istedikleri yeri ziyaret etmesi anlaşmalarla ayarlanmış ve yasalara uygun yapılmaktadır. Bu ziyaretlerin, temasların, görüşmelerin sıklaşması temennimizdir. Türkün Türk’le buluşması her zaman yararlıdır.
Soru Mümin TOPÇU
Fahri başkan Türkiye’ye karşı ağza alınmayacak yazı yazmıştı. Hatta Rusya’yı desteklediğini açık açık söylemişti. Ne anlama geliyor bu ben pek anlayamıyorum.
Doğanın politik kültürü kulaktan dolmadır. Diplomatik bilgisi kıttır. Ezberlediği konuşmaların metinlerini yazanlar başkalarıdır. Kendisini anlatanları kavrayamadığı için Prof. Dr. Lübomir Dimitrov, yazar Petır Yapov veda birçok demokrat görüşlü Bulgarlar “Şeytan” deyip yanından uzaklaştılar. Yalnız yaşayan adama “akıllı” denmez “iş de verilmez” ama esir düşen biziz ve çözemediğimiz bir kördüğüm içindeyiz. Rusya Doğanı köle başı yaptı ve bizim kardeşlerimizi ezmeye devam etmesi için koruyup besliyor. Bunun anlaşılmayacak bir tarafı yoktur.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da ilk bölünmeyi Cumhurbaşkanı çıkartarak yaptınız. Siz bu Cumhurbaşkanının kazanamayacağını bilmiyor muydunuz? Neden bunu yaptınız? İlk çatlama o dönemde yaşadı.
Bulgaristan’da 2011 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Bultürk Bulgaristan vatandaşı Sali Şaban’ı aday gösterdi. Bu bir ilk siyasi adımdı. 1990’dan sonra, o tarihe kadar Bulgaristan’da Demokratik Güçler Birliği’nden (CDC) Jelü Jelev ile Petır Stoyanov, Sosyalist Parti’den de (BSP) Georgi Pırvanov Cumhurbaşkanı seçilmişti. İlk ikisi demokrat, üçüncüsü komünist olan bu devlet başkanlarının üçü de Türk seçmen oylarını da alarak görev başına geldiler, fakat Türkler lehinde hiçbir şey yapmadılar. Her birine 400 binden fazla oy vermiş olsak da, hiç biri Cumhurbaşkanı yardımcısının bir Türk olmasını önermedi, öneriler de kabul olmadı. Şöyle ki biz oylarımızı hiçbir beklentimiz olmaksızın ve tamamen karşılıksız “sağ” ya da “sol” adaylardan birine hediye ediyor ve ardından “Türk oylarıyla seçildi” yaygarası yapıyorduk. Bu gidiş, siyaset kulislerinin Bulgaristan Türkleri oylarını “önemsizleştirme”, birilerinin baskısıyla “istenen adaya oy veren Türkleri, iradesiz, fikirsiz, kimliksiz bir sürü olarak gösterme” çabalarını sorguladı. İki haftalık bir çalışma sorucu adayımızın 50 bin oy alıp birinci turda 4. Olması, şok etkisi yarattı. Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı çıkarmak burada yaşayan gençlerin yeni nesiller için büyük bir katkıdır. Bu ülkeyi bizlerde yönetebiliriz bizler bu güne kadar olduğu gibi göç ederek kaçarak değil bu ülkenin yöneticisi de olabiliriz fikrini verdiğimize inanıyoruz. Biliyorsunuz dünyada her-şey yok olabilir amma fikirleri kimse yok edemez sadece zamanını beklerler ve bir gün gelir bunlar gerçekleşir. Bizler de bunu yaptık yani Bulgaristan tarlasına tohumlarımızı attık ve bu günden sonra bunları sulamak büyütmek çapasını budamasını yapacak olanlar bizden sonra bu işle uğraşanlar olacaktır.
Soru Mümin TOPÇU
Neden Bulgar partileri Türk bölgelerinde seçilecek yerde Türk Milletvekili veya Belediye başkanı Türk gösteremiyorlar? Kazanmak mı istemiyorlar?
Yukarda da vurguladığım gibi, Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in “bataklık” dediği memleketimizde, devlet ve toplum bunalımları aşıp dipten kopamıyor. Gurbetçilerimiz her yıl ailelerine 1.250 milyon Avro göndermeseler, açlık isyanları beklenebilir. “Covid 19” sezon işçilerimizin işini bozdu. Gidemediler. Gidenler dönemediler. Çalışamadılar, para gönderemediler. Memlekette gerginlik yaşanıyor. Sıcak para dönmüyor. Sorunlar öyle düğümlenmiş ki, Bulgar partilerinin muhtar ya da belediye meclisi başkanı aday göstermesi ancak soygunu ve dolandırıcılığı artıracaktır ve insanlarımız bunu bildiklerinden kendi insanımıza oy veriyorlar. Bulgaristan’da dürüstlük bakımından Müslümanlar gibi vatandaş yoktur.
Soru Mümin TOPÇU
Yeni kurulan üç parti için ne düşünüyorsun. Kimi desteklemeyi düşünüyorsunuz?
Dediğim gibi vizyonlarını çözmeye, programlarını açmaya çalışıyoruz. Parti başkanlarının programlarını büyüteç altına alıyoruz. Yazılarımızı www.bghaber.org sitesinde izlerseniz niyetimizi ve görüşmelerimizden elde edeceğimiz sonuçları öğrenebilirsiniz. Biz bu yeni kurulan partilere Bulgaristanı kucaklamak isterlerse ilk yapacakları iş Parti yönetiminde yanında Genel Başkan yardımcısı bir Türk almalarını tavsiye ediyoruz. Siyasetin ilk adımı bu olmalıdır…
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan Parlamentosunu ziyaret etmişsiniz bundan ne kazandı Bulgaristan Türkleri yoksa GERB mi kazandı? Türkiye’de ve Bulgaristan’da bulunan Bulgaristan Türkleri ile ilgili neler yaptınız?
Türkiye’de bir soydaş derneğinin Sofya meclisini resmen ziyaret etmesi, kendisini tanıtıp, soydaş problemlerini yasama organına taşıması çok büyük bir olaydır. Bu ilk defa yapıldı. Biz oradaki konuşmamızda, 1989 göçmenlerinin sosyal yardım ve emeklilik sorunlarını, yerel seçimlere katılabilmemiz için kolaylıklar sağlanması ve genel seçimlerde posta ile oy kullanma gibi işi kolaylaştıracak sorunlarımızı taşıdık. Kendilerini dikkatle dinlendik. Ciddiye alındık. İşte burada bulunan derneklerin hayalinde bile olmayanları bizler yapmayı başarmışık daha ne gerek var.
Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ile de görüştük. Plaketimizi, rozetimizi, kitaplarımızı sunduk. Yakın ilgi gördük. Bize 1989 Ayaklanmamız ve 1984-1989 soykırım denemesi döneminde şehit düşen Türklerin anıtlarını ziyaretlerden, Türk köylerindeki görüşmelerinden fotoğraflar gösterdi. Bizi dinledi. Kendisini özel soydaş ziyaretine davet ettik. O, bizim de Cumhurbaşkanımız. Demokrasi ve adalet, daha geniş özgürlük ve güven davamız ortaktır. Zannımca bu ziyaretlerden hepimiz kazandık. Bulgaristan Türkleri ve soydaşlarımız ana konumuzdu.
Soru Mümin TOPÇU
Seçimler için bir planınız var mı? Yoksa son seçimlerde olduğu gibi hiç katılmayacak mısınız?
Katılacağız. Aday da göstereceğiz. Ortaklık kurmaya da çalışacağız. İş Allah mecliste birkaç temsilcimiz olur. Seçim günü yaklaşsın herkese duyuracağız. Biz BULTÜRK olarak farkımız seçim öncesi kimi desteklediğimizi söyler ve basın açıklaması yapanlardanız. Yani bekleyenlerden değiliz, elimizi taşın altına koyanlardanız. Bizler hak etmediğimiz hiçbir şeyi almayız alamayız…
Soru Mümin TOPÇU
Sizin dernek Türkiye’de siyasete çok fazla taraf oluyor galiba? Siz Dernek Başkanı olduktan sonra seçimler öncesi hep açıklama yapmışsınız AK partiye ve Recep Tayyip ERDOĞAN’A oy verin diye? Derneğimizde her partiden insan var, bu konuda ne diyeceksiniz?
Demokrasisi güçlü ülkelerde STK-lar, toplum sözleşmesinin, ortak iradenin, hak ve özgürlüklerin ve adaletin hem dayanağı hem de güvencesidir. Devlet piramidinin temelleri onlara dayanır. Vatandaş, seçime katılma, oyunu kullanma ve seçilme özgürlüğünden öz iradesine göre yararlanır. Vatandaşı manipüle ederek kamuoyu oluşturma ve seçimi etkileme kesin yasak olan ülkemizde, STK-ların görevi halkı bilgilendirerek aydınlatmak ve hür karar alma ortamı yaratmaktır. BULTÜRK her seçimde daha iyi olandan, halka yararlı olandan ve herkese kolaylık sağlayan projelerden ve tasarruflardan taraf olmuştur. Yerel ve genel seçimlerden önce dernek merkezimizde her akşam yapılan aday tanıma, görüşme ve toplantıların amacında olan budur. Buraya BULTÜRK Merkezimize seçim öncesi Sadet Partisi, İyi Parti, CHP, MHP, AK Parti temsilcileri gelmişlerdir, hepsini üyelerimiz ile birlikte dinledik ve ardından yönetim olarak karar verdik. Birçok derneğimiz de CHP’yi desteklediği gibi bizlerde Ak Parti’de karar kılmışız, hatta son seçimlerde Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’a, genel seçimlerde MHP oy verilsin kararı çıkmıştır bundan kime ne. Bu karar çıktığında MHP’nin oyları %5-6 gösterilirken alınmıştır bu çok önemlidir. Bu konuda da seçimden sonra MHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Bülent MAŞAOĞLU derneğimize teşekkür ziyareti ederek, “Biz İstanbul’da sadece bir derneğe BULTÜRK Derneği’ne geliyoruz, Çünkü hiç kimsenin yanımızda duramadığı bir zamanda bizi açık açık seçim öncesi desteklediğiniz için teşekkürler” diyebilmiştir. Dernek yöneticileri bunun bedelini ödemeye hazır olmalılar. Son karar bireylerin sorumluluğundadır.
Ayrıca AK parti derneğimizin akranıdır. 2003’ten beri daha güçlü, daha büyük ve saygın bir Türkiye yolunda beraber yürüdük. Başkan Erdoğan Başkanlığında ana-vatanımızın alt yapısını modernleştirme, teknolojisini yenileme, uluslararası ticaret, taşımacılık ve iletişimde daha büyük bir yer alma, yerli ve uluslararası terörü yok etme ve vatandaşın refah düzeyini daha da yükseltme çabaları destekledik. Eğitim ve sağlık problemlerinin yerel çözümünde işbirliği yaptık. 15 Temmuz 2016 FETO-hain saldırısını lanetledik ve yeni Türkiye ruhunun oluşumunda meydanlardaydık. Türkiye sırasıyla, Fırat kalkanı harekâtı, Afrin Operasyonu, İdlib Operasyonu, Pençe- Kartal Harekâtı ile dünyayı dize çökertirken hepimiz gurur duyduk ve hepsine açık destek verdik. Suriye askeri operasyonlarına ve Libya’da destan yazan kahramanlarımıza, Afrika, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’daki projelerine de tam destek veriyoruz. Balkanlara hatta Dünyaya taşacak Büyük Türkiye atılımlarında beraberiz. Derneğimizde değişik siyasi partilerden üye olması ortak hedef belirlememize engel olmuyor. Biz tarafsız değiliz Bizler Büyük ve Güçlü Türkiye ve Birleşmiş bir Türk Dünyası’nın tarafındayız.
Soru Mümin TOPÇU
Son söz olarak Bulgaristan’ı nasıl görmek istersiniz?
Bulgaristan bizim memleketimizdir. En güzel ülke olmaya laiktir. Doğa insana açar. Bereket insanoğluna gelir. Etnik kimlik seçmez. İnsan da tohumu herkese yetecek kadar olsun diye dua ederek saçar. 50 milyon insan besleyebilecek kudrete sahip topraklarımızın, şehirlerimizin ötesinde berisinde gettolar, sokaklara dizilmiş mendil sermiş yaşlılar ve arkamdan koşan eli açık çocuklara üzülüyorum. Çocukluğumda çok kötülük vardı ama bunlar yoktu. Memleketimde insana değer verilmesini istiyorum. İnsanların saygı görmesini el üstünde tutulmasını istiyorum. Anayasanın bir an önce değişmesini ve azınlık haklarımızın tanınmasını istiyorum. Vatanımın dostluklar bahçesine dönmesini, akşam yatağına aç yatan olmamasını, bütün hapishane ve toplama kamplarının yıkılıp yakılmasını ve insan kardeşliğine dayanan bir adaletin hâkim olmasını istiyorum. İslam dininde olduğu gibi tüm canlılar arasında barış istiyorum. Çağdaş insan kimliğini arıyor, çok yakında bulacağına inanıyorum. Buna eminim, önümüzdeki yüzyıl iyilerin yüzyılı olmasını arzu ediyor ve buna inanıyorum.
Soru Mümin TOPÇU
Bursa’da yaşayan Bulgaristan Türkleri için ne söylemek istersiniz?
Akrabalara ve BULTÜRK dostlarımıza buradan kalpten selamlar. Hepsine tüm Bulgaristan Türklerine başarılar dilerim. Ellerini sıkça sabunla yıkasınlar, sosyal mesafeyi korusunlar, canları sıkılmışsa ve problem yoksa gidip dağlarımıza serilsinler ve serinlesinler.
Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimize ne söylemek istersiniz?
Her zaman yanınızdayız. Anavatanı ne kadar sevsek de biz hepimiz burada misafiriz. Bizim cennetimiz doğduğumuz güzelim memleketimizdir. Sınırlar insanları birbirinden ayırabilir fakat gönülleri asla ayıramaz. https://issuu.com/bgsam www.bulturk.org.tr ; http://bulturk.net/index.html
www.bghaber.org ; BULTÜRK – BGSAM ve diğer yayınlarımızı izleyiniz. Ne mutlu Türküm diyene!
Soru Mümin TOPÇU
Türk Çocukları ana okullarda domuz eti yiyorlar ne diyorsunuz bu konuya? Hasan Aziz bu konuda domuz yemeye devam dedi.
Paslanan muhtar Hasan Aziz, bizim Müslüman olduğumuzu unutmuş olabilir. Seçmene karşı açık olmasını rica ediyoruz. Kırca Ali Muhtarı olmasının şartı Türkleri üzmeye devam etmekse, vaz geçsin bu işlerden. İşsiz kalmak da şereflidir kendini bilenler için. Çocuklarımızı domuz etiyle zehirlemekten vaz geçsin. Okullar ve çocuk yuvaları için gönderilen paralarda “domuz eti alınsın” yazmıyor. “Eti seçebilirsiniz!” diyor ve lütfen devlet emirlerine uysun. Kendini unutmanın derecesi vardır. Okullarımızı aldılar kapattılar, çocuklarımıza zorla domuz yediriyorlar, bir tek mezarımızı dik kazmaları kaldı. Ve en kötüsü tüm bu kötülükleri ruhunu satmış zavallı “okumuş geçinen” Türklerimize, üstelik seçtiklerimize yaptırıyorlar. Zavallı olmamanın yolu kendini bilmektir. Halk iradesini duyumsamak ve ona uymaktır. Hayatın sonunda yalnız kalmak çok kötü olduğunu bir an önce öğrenmesi gerektiğini tavsiye ederiz… Bu dünyada kim ne ekerse onu biçer der atalarımız…
Soru Mümin TOPÇU
Son olarak okuyucularımıza ne demek istersiniz
Korona virüs belasından Bulgaristan Türkleri olarak el ele verip, tüm istemlere titizlikle uyarak kurtulmamız kalpten temennimdir. Kalpten selam ve tüm Bulgaristan Türklerinin dilekleri gerçek olsun. Artık el ele vermemiz zamanı geldi. Buralarda Büyük şehirlerimiz doldu taştı. Virüs bizi çok sıkıştırdı. Çift vatandaşlar artık geri topraklarımızı çalışmaya dönmeliler. Göçleri tersine çevirelim ve geriye göç Bulgaristan yolunu tersine açalım. Bu 2020 baharının çiçek kokuları oradan geliyor. Vatandır, bizi bekler. Gidip bir koklayalım… Tüm okuyucularınıza sağlıklı günler dilerim. Bu önemli röportaj imkânını bana veren Mümin Abime başta olmak üzere tüm Misyon Gazetesi çalışanlarına teşekkür eder ve sağlıklı günler dilerim… Kalın sağlıcakla,
Alıntı: https://misyongazetesi.com/son/1621/