Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslümanların kendilerine karşı şiddet kullanılarak Bulgarlaştırılarak asimile edilmelerine karşı verdikleri şanlı mücadelenin “MAYIS YÜRÜYÜŞLERİ” hareketlerinin üzerinden tam (1989 Mayıs) 33 yıl geçti.
Bu görkemli yürüyüş, özgürlük ve demokrasi hareketleri ülkemizde komünist rejime karşı fedakârca canlar pahasına yapılan muhteşem bir harekettir. Hatta bu hareketler ALMAN’ları ikiye ayıran komünist rejimin perdesi günümüz için âdeta bir utanç abidesi olan BERLİN duvarının temeline konulmuş bir dinamit hüviyetini taşımaktadır.
1989 Mayıs yürüyüşleri
Bulgaristan Türklerinin Komünist idarenin sona erdiği ayakta durma takatının kalmadığı döneme damgasını vuran ve tüm Bulgaristan genelinde 1989 Mayıs Ayaklanmalarının özgürlük ve demokrasi uğruna suya sabuna dokunmayan ve adlarını, “Mayıs Yürüyüşleri” olarak zihinlerimize kazıdık.
Kalemleri kalın yazan ve tehditkâr rejim artığı yazarların gözünde,
Bulgaristanlı Müslümanların bir Hıristiyan ülkede gerçekleştirdiği bu büyük özgürlük ve demokrasi haklarının elde etme ile ilgili hareketlerini âdeta sıradan bir miting ya da eylemi ifade eden “YÜRÜYÜŞ” eylemi gibi görerek kayda değer bir hareket olmadığı şeklinde yorumlamaları hayli manidar ve hakir gören bir üslup ve düşüncedir. Söz konusu sözde aydın geçinen yazarlar bu iftira ve hakaretlere dayanan karalama, tahkir ve tahrik dolu yazılarıyla birlikte telkinlerine usanmadan, utanmadan fütursuzca emekli olduktan sonra da yazmaya devam ettiler.
Gazeteci veya editör olmadıkları halde birileri ve eski rejim adına deneme yanılma metoduyla araştırma ve belgeye dayalı olmayıp sadece ütopik bilgi ve senaryolara dayanarak
Yaza yaza yazar olanlar, “ne olmuş canım” zihniyetiyle halkımıza zulüm eden polislerin kendilerine dikte edildiği şekilde hazırladıkları ve yine kendi elleriyle dosyalayıp arşivlediği tutanaklar tam bir vahşet ve iftiralarla dolup taşan ithamlardan başka bir şey değildir. Derinliğinin derecesini bilmeden suya dalanlar dibe inip yüzmeden, hatta kelle koltukta direnen, yaralanan, sakatlanmış kardeşlerimizden bazılarıyla kahve köşelerinde sohbet ederek, dövüşlü yılların ruh halini öğrenmeye bile merak ederek öğrenme zahmetinde bulunmadılar.
Doğruları ve gerçekleri
Yazması gerekenler yazmadılar, konuşması gerekenler konuşmadılar,
Anlatması gerekenler de başlarından geçenleri, çektikleri çile ve işkenceleri korkularının esaretiyle adeta saklanması elzem bir sır ve mücevher gibi sakladılar.
İplikleri Pazara çıkarsa fiyatı düşer diye korktular. Bu suskunlukta bir kasıt da aranabilir. Bazı gerçeklerin bilinmesini istemeyenlerin olduğu muhakkaktır.
Oysa çok gezen, çok gören, çok bilir diyenler haklıydılar. 1980’lerde insanlarımızda, “anlatsam, sözüm nereye gider” kuşkusu ve korkusu karabasan gibiydi.
Bu olgu ve sosyal travma yıllarca devam eden baskı, zulüm ve işkencenin oluşturduğu suskunluğun sonucuydu.
Bizler sabırlı insanlardık, ama dilini yutmuş sindirilmiş bir halk olduk.
Bizdeki direniş hareketlerinin içinde 28 etkin gizli örgüt olduğu defalarca yazıldı.
Bu örgütlerden her biri kökleri halkın bağrında olan halk önderleri tarafından yönetiliyordu. Kuruluş gerekçeleri araştırılmadan, önderlerinin kimlikleri, ince eleyip sık dokunmadan ön plana çıkartılmaya başlanan Bulgaristan Türk Milli Kurtuluş Hareketi – bugünkü DPS, neredeyse özgürlük ve demokrasi bayrağı haline sokuldu. Bu partiyi hazırlayarak tepside DC-Bulgar istihbaratı hayata geçirerek Bulgaristan siyasetine hain Doğan’la birlikte sundular.
Ancak, bu partiyi var eden ayakta tutarak sahiplenen TÜRK HALKI OLMUŞTUR bunu herkes çok iyi bilmelidir.
Bulgar devleti görevini yaparak kendisine kayıtsız şartsız bağlı olan adamını Türkiye’nin Büyükelçisinin de katkıları ile Türklerin lideri sıfatını kazandırdı.
Ya bizler ne yaptık…
İşte düşünmemiz gereken budur
Mayıs hareketlerini anarken, şehitlerimizin anıtlarına çelenk ve çiçek götürürken halkın bu ilk özgürlük ve demokrasi kazanımları için verdikleri mücadelenin nedenli fedakâr ca büyüklüğünü asla unutmuyoruz, unutturmayacağız.
Bu özgürlük ve demokrasi hareketleri, yürüyüşleri,
Dünyaca işkence ve zulümleri ile ünlü Diktatör soykırımcı T. Jivkov’un uykularını kaçırarak devasa bir huzursuzluk içine soktu korkuttu. Daha önemlisi mevcut Rejim raydan çıkarak yıkılma sürecine girdi. Bu hareketlerin sonucunda, Memleketin cesur, onurlu ve demokrasi aşığı evlatları özgülük ve demokrasi mücadelesinin kahramanları ve öncüleri oldular.
Totaliter rejim tarafından gasp edilen, yok sayılan Onur ve haklarını savunma yolunda zafere koşan Bulgaristan Türkleri Demokratik Lig ve Viyana 89’u Destekleme Derneği gibi onlarca sivil özgürlükçü ce demokrasi taraftarının buluştukları sivil toplum örgütleri bir araya gelerek din ve ırk ayrımı göstermeksizin insan haklarını amaçlayan tek gaye ve umut etrafında güçlerini birleştirme başarısını gösterdiler.
Dünyanın tüm devletleri ve Milletlerinin gözleri Bulgaristan’da yaşanan hareketlerin sonuçlarına odaklıydı.
Bunları içinde ilk adımı
Fransa Cumhurbaşkanı Fransoa Miteran Sofya’ya gelerek atmış oldu.
Takip eden günlerde Bulgaristan’da Rejim karşıtlığı ile tanınan
Doktor Trençev ve onunla birlikte hareket eden ekipleri köy köy Bulgaristan’ın her köşesini dolaşarak halkı uyardılar. Bu çalışma ve mitinglerde özellikle,
Türk ve Müslümanların değiştirilen isimlerinin, gasp edilen yok sayılan Vakıflarının, İnançlarının gereği dini merkezlerinin yanı sıra DİL başta olmak üzre, tüm KÜLTÜREL hak ve kazanımlarının ifadeleri ile birlikte politik yönden rejim tarafından özgürlükleri kısıtlanan tüm siyasi mahkûmların af edilerek özgürlüklerinin geri iadeleri söz konusu miting ve yürüyüşler de tek bir ağızdan şiddetle istenerek savunulmuştur.
Avrupa’da yayın yaparak halkı olaylardan tarafsız ve doğru olarak bilgilendirme yayınları yapan“Hür Avrupa Radyosu”nda, canlı olarak bağlanarak demeç veren, korkusuz ve mazlum dostu olarak bilinen bir kişiliğe sahip,
Demokratik Liga örgütü Genel Sekreteri,
Sabri İskender her gün kalabalaşan grev direnişlerini destekleyerek halkın haklı demokratik mücadelesini yüreklendirdi.
Bu destekler sayesinde Bulgaristan’da verilen özgürlük ve demokrasi mücadelesine Türkiye’de kurularak Balkanlar, Trakya ve tüm Evlâd-ı Fatihan Yurtlarına hizmeti düstur edinmiş. “BALKAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ” başta genel başkanları Mehmet ÇAVUŞ, İsmet SEVER olmak üzre, tüm üyelerinin destekleriyle sürdürülen özgürlük ve demokrasi hareketleri olağanüstü bir hızla Kuzey Doğu Bulgaristan’ı kapsadı.
Bulgaristan’da verilen özgürlük ve demokrasi hareketlerinin olağanüstü ve Devletler hayatında çık kısa bir süre tekâmül eden bir zaman içinde, Bulgaristan Devleti rejimi hızla çökmeye başladı. Bu çöküş ve dalgalanma Bulgaristan’da Ekonominin yanı sıra sosyal barılında büyük yara almasına sebep oldu. Bulgaristan’da sadece Türk-Müslüman tebaayı değil rejimin muhalifi tüm Bulgar vatandaşlarının Bulgaristan dışında bir takım yerlere GÖÇ etmelerini sağlamıştır. Günümüz itibariyle Bulgaristan seçimlerinde 68 ülkede sandık kurulması hatta en çok sandığın İngiltere ve Türkiye’de açılmış olması bu göçlerin Bulgaristan açısından nedenli yıkıcı ve vahim olduğunu gösterir.
Ancak,
Bulgaristan tarihinde meydana gelen insanlık adına son 30 yılın küçükte olsa insanlık ve insan hakları yönünden kazanımlarına Bizler maalesef ayak uydurmakta çok zorluk çekmekle birlikte yekvücut halinde birleşmenin derin ızdırabı, beceriksizliği ve suçlularıyız.
Özgürlük ve Demokrasi adına, uğruna Bulgaristan’ı terk ederek Bulgaristan dışında yaşayan tüm aydınların, bilim insanlarının, ekonomik güce sahip iş insanlarının ve vatansever siyaset adamlarının an itibariyle Bulgaristan ve Bulgaristan’da yaşayan vatandaşlarımızın huzur ve barış içinde yaşamalarının sağlanması için bir araya gelerek özgürlük ve demokrasi mücadelesinin ikinci ve en önemli bölümü olan Muasırlaşmak ve medeniyet mücadelesine karşılıksız olduğu kadar gerekirse rahatsızlık duymaları pahasına destek vermelerini ellerini taşın altına koyarak sorumluluk duymalarını canı gönülden istiyoruz.
Zira,
“TARLADA İZİ OLMAYANIN SOFRADA YÜZÜ OLMAZ.”
Yeniden kurulan Dünya ve şekillenen yeni yapılanmalarda tarihte birlikte olarak huzur ve barış içinde yaşamamızın sebebi olan, o imkânları tüm insanlık âlemine DİN, DİL, IRK ayrımı göstermeksizin sağlayan ASİL TÜRK MİLLETİ ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz ile birlikte Bulgaristan ve Evlad-ı Fatihanların makûs tarihlerinin yeniden yazılarak birlikte dünyaya haykırmamız istikbal ve istiklalimiz için ELZEM’DİR.
Ulu kağan Bilge kağan’ın işaret ettiği gibi.
“EY TÜRK!
ÜSTTE MAVİ GÖK ÇÖKMEDİKÇE, ALTTA YAĞIZ YER DELİNMEDİKÇE, SENİN İLİNİ VE TÖRE’Nİ KİM BOZABİLİR.”
Saygılarımla
Selam olsun!
Kimlik davamızda baş eğmeyen yiğitlerimize…
Selam olsun!
Ata Vatanda
beraberce yaşanacak
aydın geleceğe!…
Selam olsun
Her daim dim
dik duranlara!.
Ayaklanma
Ayındayız
Uyanıyoruz,
doğa,
toplum ve
hepimiz,