Ertaş ÇAKIR
BULTÜRK Tekirdağ Temsilcisi
Tarih:04.04.2020

Kapıyı çalmadan giren ve dünyayı korkutan “Korona Virüs”e ilişkin kafamda dolaşan bazı fikirleri paylaşmak istiyorum. Benim de uykum kaçtı.  24 saatim beyaz mantolu, maskeli geçiyor. Anlattıklarımın anlaşıldığına inanmaz oldum. Herkes çatır çatır bir şeyler söylüyor da, maskeli diyalog engelli ve zor, etkisiz kalıyor.

Bugün aldığım haberler beni üzdü. Silistre Roman mahallesinde “Crovit -19” Ocağı patlamış. Peçtere “Romen Mahallesi” kuşatılmış. Avrupa’dan dönenlerde “Covid-19” tespit edilmiş. Mikrop kapan, Samuil garası HÖH milletvekili Dr. Hasan Adem ve eşi hastanede, durumları ağırmış. İlacı-aşısı olmayan mikrop Azrail kesildi. Akciğere düştüğünde içinde sanki kireç söndürüyor, hava alamıyor, bembeyaz pıhtılaştırıyor. Hastanelerdeki solunum cihazları ise akciğeri ancak havalandırıyor. Dünya dize gelmiş durumda…

Bulgaristan’da kişisel sağlık bakımından en temiz birey ve haneler Türkler, Pomaklar, Tatarlar ve Müslüman Halk. Ayakkabımızı dış kapı dışında bırakır, lavobamızda her zaman sabun bulundururuz. Türk milleti temiz bir millettir.

Bunları yazmamın sebebi ise, Allah göstermesin, “virüs patlaması” ardından, ırkçı kinli bir milliyetçi patlama endişemdir. Kendi kusurlarını asla kabul etmeyen Bulgarların Müslüman azınlığa çullanması-dır. Az çekmedik onlardan.

Bizdeki totalitarizm tümörüne 1973’ten sonra sıkıştırılmamızdan önce kişisel haklarımız vardı.
Devletten sağlık hizmeti isteyebiliyorduk, devlet sağlık sektörü geliştirmişti. Sağlık hizmetleri bedavaydı. Ekipler eğitimli, halkla temaslı ve toplumda güven kazanmıştı.

Şu tehlikeli virüs sanki damdan düştü. Krizi pembeye boyayan TV şarlatanlarına rağmen,  Bulgar sağlık sistemini hazırlıksız ve boş yakalandı. 1990’dan sonra sağlık hizmetleri köylerden ve küçük yerleşim merkezlerinden, hele karma nüfuslu bölgelerden çekildi. Bulgaristan’da 30 büyük getto var ve hiç birinde sağlık ocağı yok.  5 binden fazla doktor, uzman hekim, hemşire ve ebe Batı’ya göç etti. Birçokları yerleşti, dönmediler, gurbetçiliği seçtiler. Türkiye’ye gelip kalanlardan biri de benim.  Demek istediğim seferber edilecek sağlıkçı kapasite yok. Sofya, Filibe, Plevne ve Varna Akademi ve Tıp Fakülteleri kadro yetiştirmeye devam etseler de, okuyanlardan çoğu yabancı, eğitim İngilizce, diploma kapan, uçup gidiyor.

İşte böyle bir ortamda davetsiz geldi “Covid 19” Bulgaristan’a. 500 vaka tespit edildi. Dünya değiştirenler artık 12 oldu.

Bu virüsle mücadelede örnek ülkelerden biri ana-vatanımız Türkiye. Ne ki yeni Azrail ile savaşımın dünya lideri yok. 2008 finans bunalımında dizginleri elinden bırakmayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 2014 grip salgının da da dünya öncülüğü ve liderliği yaparken, 2020 mikrobuyla mücadele için Rusya’dan “maske”, Çin’den de “havalandırma cihazı” ithal eden Başkan Trump’un ABD’de “40 bin kişi ölebilir” demesi herkesi düşündürdü. Başa çıkamıyorlar. Kıyım yaşanıyor. Cesetler gemiye dolduruluyormuş…

Demek oluyor ki, 250 yıldan beri dünya liderliğini elden bırakmayan ABD gözle görülmeyen bir mikrop karşısında pes olmuş durumda. Hotel ve casino gelirinden her ay en az 47 milyar US Dolar alan Nevada’nın Las Vegas’ı kepenk çekmiş, teknoloji şirketlerine ev sahipliği yapan silikon vadisinde  (Californiya) kuş uçmuyor, portakalları, mandarin ve limonları dallarında kalan “Fructo” kan ağılıyor.

Virüsün dünyayı fethetme serüvenine geçtiği 2019’un Kasımında olayı pek ciddiye alınmamıştı. İtalya ve İspanya perişan oldu. Bu iki ülke nefes alamaz olunca birisine Çin ötekine de Rus sağlık uçakları sanki askeri indirme yapıyor. Almanlar kendi maskelerini evde dikiyorlar. Sokağa çıkandan hesap soruluyor. Merkel disiplini sıktı.

Daha önce görülmemiş bir mikrobun ilacı olmaması doğaldır.

İlginç olan, Bulgaristan gibi sağlık geleneği olan ülkelerin devlet yedeğinde maske ve dezenfektan yedeği bulunmamasıdır. Anti-komünistlerin iktidarı ele geçirdiklerinde (hele 2001-2005 yılları arasında – Başbakan Saks Koburgotski devri) devlet yedek depolarında ne varsa yok pahasın satıldı. Talan bakanlıklarına HÖH de yerleşmişti. Boşalan depolara, – gün gelir lazım olur – dört maske, birkaç ton sabun ve dezenfektan koymadılar. Bu olayın da komünizm cinayetleri gibi cezasız ve lanetlenmeden (halktan gizli) kalması, ayrıca yoğun yalan propagandayla halkın “her şey daha iyi olacak” masallarıyla aldatılmasına, gerçekten akıl erdirilebilir gibi değil.

Dikkatimi çeken hususlar var. HÖH-DPS lideri Mustafa Karadayı Cuma gün meclis kürsüsüne çıktı. Okuyacağı dört cümle elindeki kâğıtta yazılıydı. Okuyamadı. Kafası ve gözleri kâğıt üzerindeki yazı ile temas kuramadı. Aklımdan neler geçti bir bilseniz…
İzninizle sizinle paylaşmak istiyorum:

1815 Haziranında meydana gelen Waterloo Savaşında İngiliz-Prusya ordularının başkomutanı İngiliz Dük Weellington, savaş hazırlıkları görülürken, düşman güçleri başkomutanı Napolyon Bonapard hakkında derin araştırma yaptırmıştır. Fransa imparatorunun daha beşik döneminde, üzerine bir kedi atladığı, çok korktuğu, o zamandan beri de kedilere alerjisi olduğunu, hatta kedi gördüğünde bazen panik nöbet geçirdiğini öğrenilmiştir.

Zeki Dük bu durumu kullanmaya karar verir ve savaş hazırlıklarına 7 bin kedi yetiştirilmesini de alır. 8 Haziran 1815’te Brüksel’e oldukça yakın olan ovada ilk topun patladığında uzunca zaman karanlıkta ve aç tutulan kedi sürüsü Başkomutan Napolyon çadırına doğru salıverilmiştir. Sonunda mağlup olan Napolyon kaydettiği savaşı ne yazabilmiş ne de anlatabilmiştir.

Mustafa Karadayı, Bulgar parlamentosunda 240 beyaz maskeli milletvekili karşısına ilk kez çıkmıştı. 1985 Şubatında isim değiştirmek vahşetinde “Borino” kadınları köy meydanına çıkarıldığında, o 15 yaşındaydı. Buz kesen Şubat sabahı tüm kadınların ağızları ve burunları beyaz bürgüyle sarılıydı. Silahlı asker ve milisler kadınlara saldırdı ve beyaz bürgüleri ağızlarından çekerek zorla sökmeye ve yüzlerini açmaya başladıklarında, o meydanda daha önce hiç bir zaman işitilmemiş ve görülmemiş bir bağırış çağrış yaşandı. Annesi bir polisi yumruklamıştı. Bu, devlete karşı bir köylü isyanıydı. Otomatik silahlar boşaldı. Şehitler düştü. Kan aktı…

Meclis kürsüsünde adettendir, o da eliyle mikrofonları kaldırıp indirirken, başını hafif kaldırdığında 35 yıl önce olan işte o an birden bire gözlerinin önünde canlandı ve ansızın panikledi, gözleri yazıları görmez oldu.

Bu gibi, ruhta kapanma olayına şiir suyu veren usta
şairimiz Habil Kurt “Malenholiya” dizelerinin bir yerinde şöyle demiştir:

Bir gün ben de bambaşka biri olacağım!
İstemediğim ama beklediğim misafir ansızın gelecek.
Ve ben artık İnsan olarak görev başında olamayacağım.

Kılcal damarlarımdaki ateş sönecek.
Halen çarpan kalbime
Ebedi yuva kuracak kış.

Gözlere perde olan bu karanlıkla
Çökmüş mezarlarda yatanlar bizim.
Hiç birşey mucize değildir, değerli dostlarım!
Bu acı olaylar dünden bugünden değil.

Bulgar Meclisi dağılmak üzere. “Crovit -19” u vesile eden Borisov hükümeti, fırsat fırsattır deyip, 10 milyar Avro – 20 milyar leva – kısa vadeli, (bir yıl için) dış borç almak istiyor. Alsa ödeyemeyiz ve devlet olarak çökeriz. Ülkeyi sarsan ikinci panik nöbet de bu oldu.  Halka birkaç maske dağıtamamalarına ise, diyeceğim yok. Doktorların durumu da perişan ve % 13’ünün maskesi yok. Büyük büyük şeyler hayal ederken, kırıntı işleri göremememiz ise devletin, hükümetin ve meclis ile belediyelerinin gözüne perde düştüğüne kesin kanıttır.

Düşündüklerim bunlar.
Aman siz evlerinizde kalınız kardeşlerim.
Bol bol su için, ellerinizi sabunla yıkayın ve lütfen bizi izleyiniz.
Dört kalıp sabuna kurban olmayalım.
“Covid -19” denen mikrop kırıntısı geldiği gibi gider İş Allah!
Paylaşınız.
Kendinize iyi bakınız evden çıkmayınız
EVDE KAL SAĞILIKLI KAL

Reklamlar