Tarih:  30 Ağustos  2019
Yazan: Nedim AKIN
Konu:  Evleri yıkılan Romanlar davayı  AİHM’ ne  taşıdılar.

2018’in sonunda ve bu yılın başında Plovdiv (Filibe) iline bağlı Voyvodino Belediyesinde bir olay olmuştu. Roman mahallesine karlı bir günün akşam karanlığında şahsi arabasıyla giren, (sebebi açıklanmadı) araçtan inince düşen ve başını bordüre vuran komando Valentin Simov, toplanan Çingenelere sövüp saymaya başlayınca anlaşılan “tekmelenen” bir Bulgar komando ilk kez hastanelik olmuştu. Bulgaristan’da birçok polis Roman dayağı yemiştir fakat ilk kez ordulu bir komando hastanelik edilmişti.

Daha sonra, dış ülkelerdeki askeri misyonlara da katıldığı anlaşılan komando Simov’un  zil zurna sarhoş olduğu açıklandı. Bulgar “askeri onurunun” doruğunu temsil eden bir eğitimli komando, yere yatırıp Romenler – Asen ve Boris Paketov kardeşler – tarafından eşek sudan gelene kadar dövüldüğü gerekçesiyle 2 genç tutuklandı. Yargılandılar. Sarhoş subayın ayaküstü duramadığından düştüğü ve başını bordür taşına vurduğundan kanlar içinde hastanelik olduğu anlaşılınca, dava daha birinci derece mahkemede düştü.

Ne ki, dava düşse de, “eski voyvodalar” partisi olarak ünlenen İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) Başkanı Krasimir Karakaçanov ile milliyetçi ve ırkçı-faşist konuşmalarından dili şişen aynı partin başkan yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Angel Cambazki  Voyvodino köyünü ziyaret edip kudurmuşça böğürünce, yerli milliyetçi damara kan gitti, aldıkları emekli maaşlarıyla zar zor geçinen ve parasızlıktan otobüse binip köyüne gidemeyen eski ordulular örgütlenip otobüslerle Voyvodino köyüne taşındılar. Yolda ekmek arası, börek ve simit dağıtıldı, rakı şişeleri dolaştı. Çar Ferdinand zamanından kalma paslanmış askeri marşlar söylendi. Kan kabartıldı. “Kurtarıcı” gibi törenle karşılandılar. Belediye de cömert davrandı. Köyün şarap fıçıları açıldı. Güve yeniği “komitacı bayrakları” altında toplandılar, aba-poturlu ve kalpaklı “voybodolar” kırmızı şarap şişelerinden bol bol çekerken birbirlerini iğnelediler. Gece karanlığında belediye meydanında yapılan konuşmalarda tonlarca acı zehir mayhoş ve sarhoş insanların beynine akıtılınca, köyü fener alayları dolaştı. Adına kan kabartma ve etnik düşmanlık kışkırtma denen bu olaylarla Belediye Roman Mahallesini yıkma kararı aldı. Sofya’da Savunma Bakanı ve Başbakan yardımcısı Kr. Karakaçanov, “ne isterseniz onu yapın, ben arkanızdayım” deyince, önce “Roman mahallesini kış ortasında yakmayı akıllarından geçirenler”, rüzgâr yön değiştirir ve kayan kıvılcımlar Bulgar mahallerini de yakar korkusuyla, niyet değiştirdi ve Plovdiv ili inşaatlarında çalışan ve karşı kışta kuruntulukta bekletilen “dev kepçeler” köye getirildi. 50 Roman evini 2 günde yıkıldı. Taşı toprak hafriyat kamyonlarıyla 20 kilometre uzağa – belediye sınırlarının tam kenarında – bir hendeğe döküldü ve sözde  “” bitti.

Ne ki, iş tam o an başlamıştı. Ayakları çorapsız çocuklar, kümesi yıkılmış tavuklar, kulübesiz kalan köpekler, duvarların arasına depo yapmış fareler karın ve buzun üstünde kaldı.

Bulgaristan’da böyle bir olay tam 76-77 yıl önce yaşanmıştı. Başbakan Nazici Bogdan Filov’tu.  Sofya, Plovdiv ve diğer şehirlerden ve kasabalardan Yahudileri ve Çingeneleri evlerinden çıkarıp kamplara doldurmuş. Erkekleri ailelerden ayırmış, taş ocaklarında çalıştırıyor, aynı zamanda sayıları yüz binleri bulan bu 2 etnik azınlıktan insanları Almanya ve Polonya’daki ölüm kamplarına gönderip canlı canlı yakılmaları için hazırlıklar görülmüştür. O zaman Makedonya ve Ege kıyısında Bulgar makamlarca idare edilen bölgelerden toplanıp hayvan vagonlarına doldurulup gönderilen 20 bin Yahudi ve Çingene’den geri dönen olmamıştır. Evleri, malları mülkleri istilacı Bulgar güçleri tarafından talan edilmiştir.

Voyvodino belediyesinde evleri kepçelerle yıkılan Roman ailelerden büyük bir kısmı memleketi terk etmedi. 50 aile Helsinki insan hakları Komitesinden hukuksal yardım talep etti. Davalar hemen açıldı. Helsinki Komitesi Başkanı Krasimir Kınev, “Voyvodini belediyesindeki Romanlerin onuru çiğnendi, azarlandılar, insan ve vatandaş hakları ayaklar altına alındı, evleri yıkıldı. Davaları kazandık, ne ki yerel idare, mahkeme kararına uymuyor ve kararları yerine getirmiyor. Voyvodino’da hukuksal çözüme karşı tepkiler devam ediyor. Bu temelden hareketler, davaları Strazburg Uluslar Arası İnsan Hakları Mahkemesine taşıdık. Karar bekliyoruz.” Dedi.

Böyle bir durum birkaç yıl önce Müslümanların vakıf malları, okul, medrese, cami ve başka taşınmazlarıyla ilgili de yaşanmıştı. Örneğin bir il merkezi olan Dobriç’te Belediye mahkeme kararına uyup Türk Okulunu ve okulun vakıf malını iade etmedi. Karlovo’da 1985’te açılan Kurşun Cami’nin yerli cemaate ve Filibe Müftülüğüne iadesi için alınan mahkeme kararına da belediye uymadı ve Müslüman Mülkünü iade etmedi. Açılan davalarımızın toplam sayısı 73 olduğundan, örneklerimiz çoktur.

Ne var ki, Voyvodino’da yaşanan olay nitelik olarak yenidir. Baş Müftülük tarafından açılan taşınmazlarımızın, mülklerin iadesi davalarında, sıradan  Müslümanların karşısına, motorlu motorsuz haydutlar, meşin elbiseli, kaskalı kabadayılar,  azgın  futbol serserilerinden toplanmış sürüler kışkırtılıyordu. Hemen ardından ibadet merkezlerimizin camları kuruluyor, çeşmelerin kurnaları koparılıyor, bunarlara domuz kellesi atılıyor vs. Cami duvarlarına geceleri resim çizmek de çok yaygınlaştı.

Voyvodino olayında birinci derece mahkemelerden ilk kez seri halinde Romanlar lehinde karar çıktı. Tutuklu Roman gençlerin salıverilmesi ilk adım oldu. İşten atılanlar, kovulanlar, evleri yıkılanlar, çocukları okuldan uzaklaştıranlar, yola çıkamayanlar, fırından ekmek alamayanlar, aileler yani bütün bir topluluk – 50 hane –  mahkeme kararları lehte çıkınca, aşırı milliyetçi, Nazi kırıntısı, şoven, ırkçı, açık faşist Bulgarlar’ın “Dediğimiz dediktir. Burası Bulgaristan!  Beğenmeyen çekip gitsin!” hortlaması bu defa hukuka tosladı.  Bu 1944’ten beri yani son 65 yılda (daha önce de emsali yok tabii) yaşanmamış bir olaydır. Romanlar hep susmuştu. Daha 1879’da Anayasa’da isimleri geçmedi, hakları tanınmadı, esemeleri okunmadı, Berlin Konferansı’ndan sonra (1878) yapılan Büyük Millet Meclisi seçimlerinde oy kullanamadılar, onlara bu en temel insan hakkı tanınmamıştı. Dava açma hakları yoktu ama 2019’da dava kazandılar.

Ancak, şu da var, negatif birikimler sonucu patlamalar başladı. İlk büyük patlama Romanlar arasına “Çar Kiro” olarak tanınan, Makedon’ya kökenli bir Roman’in Plovdiv Belediyesi’nin “Katunitsa” köyündeki evlerine, malına mülküne, fabrikalarına ve dükkânlarına saldırılarla başladı. Esasız gerekçelerle tutuklanan “Çar”, eşi, çocukları ve yakınlarının “elektrik masasında işkence gördüklerini” basın yazsa da, olayın açıklanmasında ve suçluların yargılanmasında önemli bir adım atılamadı. Bu olaylar, 2018’de Asenovgrad (Stanımaka) şehrine sıçradı. Irkçıların gece karanlığında boy gösterileri görkemli boyutlara ulaşsa da, somut netice elde edilemedi. Sonunda Asenovgrat Romanlar kreşi, okulu, sağlık ocağı ve içme suyu ve alt yapısı olmayan getto – mahalleyi boşalttılar. Yarısı Almanya’ya, diğerleri de Plovdiv’e taşındı.

Bulgaristan’da Romanlara saldırılar ve Romanların baş kaldırısı 2011’den beri boy alıyor. Sofya, Burgaz, Varna, Ruse, Gabrovo, Plovdiv ve belediyelerinde “küçük” ve “büyük boyutlu” olaylar yaşandı. Gabrovo’da Mayıs ayında Çingene evleri yakıldı. Varna’da “Mansura” mahallesinde evler, derme çatma kulübeler birer ikişer sürekli kayıyor. Kin ve öfkeye rağmen, seçim gelince “50-100 leva

Gören Romanlar “hiç yoktan iyidir” deyip oyunu hep tanımadıklarına verdiler. İnsanlarda hastane psikozu oluştu. “Ne olursa olsun kapımıza gelecekler” havasında, hesap sorma hırsı yoktu ve gelişmemişti. Artık durumda değişme, dayanışma ve “bizde olmazsa, adaletin başka mahkemesi de var” diyenler ve artık konuşuyor.

Bu gerçekler cümlesinden olmakla, Bulgaristan’da adil bir Roman sayımı yapılmıyor. Okul dışı kalan Roman çocukların sayısı açıklanmıyor. Sosyal yardımla geçinen ailelerin sayısı da bildirilmiyor.

Tüm gelişmelerin doruğunda Strazburg İnsan Hakları Mahkemesi’nin Voyvodino Belediyesi Romanlarının evleri yıkılarak yaşadıkları şehirden kovulmaları davası var. Mahkeme davayı kabul etti. Bu belediye’de Bulgarların ağzını bıçak açmıyor. Komando subayı Valentin Simov ise, aynı mahallede yaşayan,  Asen ve Boris Paketovi Roman kardeşlerden yediği dayakla kaldı.

Strazburg İHM ilk kez olmak üzere Bulgaristan Romanlarından 50 kişinin toplu davasına bakacak.  Bulgaristan’da insanların haklarını topluca arama hakkı olmasa da, Helsinki Komitesi hukuksal esaslandırmayı hazırlayıp Strasburg mahkemesine sunmuştur. Romanlar öncelikle yaşadıkları mahalleden kovulmalarına karşı dava açmıştır. Kimsenin kimseyi vatanından, mahallesinden, evinden, yurdundan kovma hakkı yoktur. Bulgar belediyeler ve makamlar vatandaşları cangıl kanunlarına göre, keyiflerine uygun idare ediyorlar.

Krasimir Kınev şöyle anlatıyor. “ Mahalleden kovulanlar geri dönmek için birkaç defa dilekçe verdiler, fakat belediye geri dönmelerine izin vermedi. Aynı zamanda en ağır sözlerle aşağılandılar, kendilerine küfür edildi ve şiddetli ayrımcılık uygulanıyor,  her alanda ve her zaman ötekileştiriliyorlar. Bir insan doğup büyüdüğü ve yıllarca yaşadığı mahalleye, ortama, şehrine dönmesi en doğal hakkıdır.”

Helsinki Komıtesi başkanı, “açılan davan insan haklarını hiçe sayan Bulgaristan’a karşı bir davadır,” dedi.

“Voyvodino” halkı onların aşırı milliyetçi tavır ve eylemlerinden dolayı Bulgaristan’ın Strasburg UİHM’de yargılanmasından rahatsız olduklarını gizlemiyorlar. Belediye yönetimi ise “aldı kararları savunmaya” devam ediyor.

27 Ekim’de Bulgaristan’da yerel seçimler var

Ülkede vatandaş hakları üzerine şiddetli bir tartışma başlamış bulunuyor. Kınev’e göre, Romanları mahalleden kovma kararı, evlerinin yıkılması kararından önce alınmıştır ve en temel insan haklarından biri – ev – yurt sahibi olma hakkı – çiğnenmiştir.

Bulgaristan’daki etnik sorunların temelinde en temel insan haklarının tanınmaması geliyor. 1989’da 360 bin Türk 2 ayda ülkeden kovuldu. Geri dönenler iş başı yapamadı ve gurbetçi oldular. Geri dönenlerin mahallelerinde çocuk yurdu okul, sağlım merkezi, posta, kültür evi sorunları çözülmüyor, karma bölgelerde sorunlar artıyor.

2007’den beri etnik azınlıkların ana geçim kaynağı olan gurbetçilik ve dış ülkelerden yakınlara gönderilen yardımların önemi ve rolü çok arttı. Asgari emekli maaşlarının 100 Avro düzeyinde korunduğu ülkede, çocuk paraları ve sosyal yardımlar da sınırlı olduğundan, özellikle Batı Avrupa ülkelerinden gönderilen havalelerle su, elektrik, okul masrafları, öğrenci harçlığı, yol parası ve ilaç parası gibi giderler karşılandığından dolayı, İngiltere’nin Avrupa Birliğinden anlaşmasız ayrılıp yabancılara (Bulgar gurbetçiler de bu arada) karşı önlemler alacağını açıklaması ailelerde gerginlik ve tedirginlik yarattı.. İngiltere’de 280 bin Bulgaristan vatandaşı bulunuyor. Bunlardan ancak 40 bini İngiliz vatandaşı, diğerlerinin sorunları var.  230-240 bin Bulgaristanlının İngiltere’den gönderdiği yardımlar kesildiğinde, ülkede yeni bir sosyal patlama başlayabilir. Bu arada, ülkeden kovulan ve Almanya’ya yerleşen Romanlar sosyal yardım, sakatlık, hastalık, çocuk paralarını ve okul giderlerini doğrudan Almanya’da alma yolları bulmuşlar ve Romanlar için paraların Bulgar makamlarının eline geçmesini kesebilmişler ki bu da Voyvodino belediyesi gibi “Romanlara yardım” paralarından kırpanlarda huzursuzluk, hatta gerginlik ve karşılıklı ithamlara neden oldu.

Özünde insan hakları mücadelesi olan bu gelişmelerin Bulgar vicdanı, milli adalet anlayışı ve kendilerini devlet üstü gören “komandolar”, “voyvodolar”, VMRO-kodamanları ve diğeri üzerinde ağır ve ezici bir etkisi daha var. Bu da 1878’den beri kendilerini ülkede yaşayan azınlıklardan üstün gören Bulgarların ilk kez adalet karşısında çıplak ve zavallı durumudur. Yerel mahkemelerden UİHM’ne kadar bütün mahkemelerin “siz haksızsınız, Bulgaristan Bulgaristan’da yaşayan tüm vatandaşların ortak vatanıdır. Hiç kimseyi evinden yurdundan kovamazsınız, hiç kimsenin malına mülküne mahkeme kararına rağmen el konamaz,  gasp edilemez” kararı alması, duru değiştirecek ve yaz sıcaklarında kendiliğinden şişen boş balon gibi kanatlanıp böbürlenmesine bir darbe olup, Bulgar milliyetçi iradesinde yeni bir kırılmaya neden olacaktır. Son dönemde birinci kırılma 1989 Mayısında Müslüman Türk Ayaklanmasında yaşanmıştı. Asker ve polisiyle Türk insan hakları direnişçilerine yenik düşen Bulgar milli vicdanı bu defa da yine temel insan hakları konusunda sırt üstü düştü. Yenildi. Pes etti. Ne Amerika, ne AB ne de Rusya kurtarabilir. Mengeneyi uluslar arası insan hakları mahkemesi sıkıyor.  AB’de en temel hak olan vatandaş hakları, doğduğun muhitte yaşama hakkı,   vatan-yurt,  ev-bark sahibi olma hakları çiğnenmiştir. Hukuk karşısında, adalet önünde, hukukun üstünlüğüne yenilmiş olacaklar. Bu ilk defa oluyor. O da % 98’i Bulgarca okuduğunu anlamayan bir azınlık karşısında yenik düşecekler…

Bulgaristan’da insan hakları ve azınlık hakları davasında yeni bir sayfa açılıyor – kolektif haklar kavgası.

Doğru ve hızlı haber için, Bizi izlemeye devam ediniz.

Reklamlar