Tarih: 19 Mayıs 2019
Yazan: Şakir ARSLANTAŞ
Konu:  Memlekete gidip geldim

Yoldayım. Araba sürüyorum. Ata göbeğimin kesildiği  Varna’nın Halaçlı (Drındar) köyündeydim. Bizim oraları, baharını, yakınlarımı, köydeşlerimi kucakladım. İman ettik, köydeşlerimizle iftar açtık beraberce. Unutulmaz anlar.

Ekinler başakta! Esintilerle kanatlanan yeşil deniz dalgalanıyor. Bir farkla, köpüklerin tavşan kulakları kırmızı gelincikler. Gelincik diyarı memleketim. Yeşil üstünde sarı çok yakışır, yeşillikler alemindeki kırmızı hala kızlığını koruyor…

Karadeniz’e çıktım, bir süre dalgaların kovalamasını seyrettikten sonra, öğle sularında  Varna’dan ayrıldım.  Bu yıl, atavatanımda bereket yılı. Kestaneler açmış, lamba şişesi biçiminde çiçekler bulutlara selam gönderiyor, rahmet yağmurlarına el sallıyor. Ziyaretimin yoğun etkisini bellek katlarıma yerleştirirken yoğun etkiden kurtulabileyim diye, yerli müzik dinliyorum.

Ben Varna yöresinde iken Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) elit kadrosu da adamlık elbiseleriyle Deliorman, Gerlova ve Koca Balkan turu yaptı. 1989 Mayıs Ayaklanmamızın 30. yıl dönümünü anarken, kanı hala yerde kalan şehitlerimizin mezarları başında dua okundu. Kahramanlarımızın can verdiği dava henüz muradına  ulaşmasa da, hak ettikleri hoşnutluğumuz yerini bulacak temennilerimizle çiçek ve çelenkler kondu. Mevlitler kalabalıktı.  Şeker ve şerbet dağıtıldı. İftar sofraları doluydu.

İftardan önce yapılan konuşmalarda, 30 yıl önce kurduğumuz partiye geçen yıl Başkan atanan Mustafa Karadayı,  özellikle Varna / Dilgopol Belediyesi, Medovets (Sarı Kovanlık) köylülerine bol keseden yeni vaatler savurdu.  72 bin kahramanın bir yumruk halinde, yine bir Ramazan günü başlayan Bulgar tarihinin en büyük ayaklanmasını analiz etmekten çekinen Karadayı, madurların, sürgünlerin, hapislerde kalanların, “Belene” kahramanlarının sözünü etmedi. Bizim sadece ve yalnız “haklarımız” ve “özürlüklerimiz”  için direnenlerin tam olarak ne istediklerine de değinmedi. 30 yılllık bir bekleme sürecinde hem haklarımızın hem de özgürlüklerimizin unutturulmaya çalışıldığını, aşırı milliyetçi kudurmuş güçlerin insan haklarımıza, azınlık haklarımıza, ana dilimize (kendisi de cezadan korktuğu için Bulgarca konuştu), edebiyat, sanat, kültür ve medeniyetimize karşı saldırıların devam ettiğini, sindirme ve korkutma amaçlı, bizi Türkiyemizden koparma niyetli mitinglerin bu Ramazanda da Burgaz ve Sofya Tütkiye diplomatik temsilcilikleri önünde devam ettiğini belirtmedi, kınamadı ve protesto etmedi. Karadayı öyle yüksek sesle hatta bağra bağra konuştu ki, kayıt aracı bile dayanamayığ arızalandı ve sözleri, boş vaatleri ve umut yansıması iki dere arasında kaldı.

Karadayı,  beraberinde köy köy gezdirip halka tanıtarak avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy istediği AP milletvekilleri adaylarının Brüksel’e ne misyonla gittiklerini de söyleyemedi. 126 partiden milletvekillerinin  toplanacağı Brüksek parlamentosuna, anlaşılan bu defa da bir “ulusal misyonla” gidilmeyecek.  Ülkemizin 265 belediyesinin her birinde bu hafta birkaç toplantı yapıldı. Yemekli yemeksiz bu toplantılarda konuşanlar “milli menfaatlerimizi savunmak öncelikli ödevim olacak” dediler. “Bulgaristan milli menfaatleri” bizim hepimizin her şeyimizdir. Karadeniz’imizdeki balıkları yaşatmak bile milli menfatimizin bir parçasıdır. Şu memlekette her çocuğun sağlıklı doğması, aç kalmaması, okula kitap defterle gitmesi, bütün ailelerin refah içinde yaşaması, işsiz genç, ilaçsız hasta, emekli maaşı alamayan ihtiyarım kalmaması hepimizin milli menfaatimizdir. Aynı milli menfaati Çingenenin Çingene dilinde, Türkün Türkçe, Makedon vatandaşın Makedonca vb ifade etmesi ve savunması hatta uğruna mücadele katılması HAKKIDIR. Bu haklar uğrundaki savaşımın her adımında muzaffer olmak ise özgürlüğümüzün ilhamı ve kanatlarıdır. Bu anadilde okumamızdan başlayıp anadilimizde ibaden etmekten, tarihimizi örenme ve kültürümüzü savunarak geliştirme özgürlüğüne kadar her şeyimizi kapsar. Temeleri 1984’te silahlı saldırı biçiminde şiddetlenen zulme karşı açık ve gizli savaşımda atılan Hak ve Özgürlük Davamızın ana ilkelerinin başında birlik ve beraberlik, sadakat ve her an feda olmaya yeminli bulunmamız gelmiştir. Yıldönümü kutlanan Ayaklanmamız iktidarlar ve diğer politik partiler ve sosyal güçler tarafından bugün de küçümseniyor. Hiç bir isteklerini yerine getirmedik diye bayram edenler var. Dünya görüşümüz, yaşam tarzımız, halk kültürümüzü yaşatma, geleneklerimizi ve törelerimizi yeni kuşağa devretme konularında amansız ve ödün vermemekte ayak direyen bir baskı altındayız. Saldırı güçlerinin başında DPS tarafından desteklenen devlet geliyor. DPS hak ve özgürlüklerimizin resmen tanınması konusunda ikili oynuyor. “F-16” anlaşmasına destek vermeseydi bu iş çözülürdü. “Daire, konuk köşkü, saray”  parası çalanların cezalandırılmasını istese problemlerimiz yine çözülür. Fakat nerede. DPS yönetimi de boğazına kadar aynı bataklığa dalmış durumdadır. Milletvekilleri mitinglere neden gelmiyorlar? Çünkü halkımızın gözüne bakacak durumları kalmadı. Her konuda bizi ezen Bulgar devletinden yana konum alıyor. Karadayı bu ihanetin içinde olduğunu itiraf edemiyor.  1984-1989 zulüm yıllarında üzerimize tanklarla saldıranlar bugün yine birbirlerini tutuyor, bizi ezerek eritip asimile etmeye yeminli olduklarını gizlemiyorlar. Hatta T.C.’ye konulan kardeşlerimizin de sözüm ona “Bulgar olduğunu” iddia ederek, Türkiye Trakya’sında otonom bölge hakkı talep ediyorlar. Gazeteler, DPS milletvekili Delyan Peevski gazeteleri de, çarşaf çarşaf bunu yazıyor. Bu davada demokratik aydınlar arasından bazı seçkinler dışında dayanışma bayrağı dalgalandıran henüz yok.

Karadayı’nın Burgaz iline bağlı en büyük Türk belediyesi olan Ruen (Ulanı) (Ulan Beyliği) mitinginde, 30 yıldan sonra DPS partisinin Avrupa Parlamentosu’ndaki çok dillilik, çok kültürlülük ilkesi esasında,  “Türk dilimizin okullarda mutlaka okutulacağına” söz vererek, hazır bulunanların gözüne gül suyu serpmesi dikkati çekti. Yaşlı bir Bayan, Karadayı’ya el atarak, kulağına “gülüm yapamayacağin işyleri söyleme, millet umutlanıyor ve sonra üzülüyor” deyince mitinge ton verdi. DPS Başkanı, 2 ay önce Razgrad şehrinde, yine HÖH Gençlik Teşkilatı ve Avrupa Liberallerinin ALDE örgütünde nüfus yapan İlhan Küçük’ün de hazır bulunduğu yazarlar, şairler, dernek başkanları, bilim adamları ve öğretmenler görüşmesinde “okullarda Türkçe Derslerinin zorunlu ders olmasını unutun, benden bunu istemeyin” demişti. Ne oldu da birden bire plak değişti, anlamak zor.

Ne var ki, 26 Mayıs seçimlerine 6 gün kala bazı gerçekler anlaşıldı. Memleket kandırma gezilerine 17 kişilik AP milletvekili adayı ekibiyle çıkan DPS siyasi yönetimi döküldü, artık 9 kişi kaldı. Ruenden sonra Burgaz kenarındaki Deniz Köşkünde,  “fahri başkan” Doğan’I görmeye giden heyete 5 kişi katılmadı. Güdük heteti oluşturan 11 kişi arasından çıkıp, “Siz küslerden ve günlü kırılanlardan özür dilerken, kimi kastettiniz, emek teknesi kırılan tütüncüleri mi,  partiden atılanları mı, yoksa son seçimde partiden ayrılan 200 bin seçmeni mi, yoksa Türkiye’ye ve Batı Avrupa ülkelerine giden gurbetçilerimizi mi?” sorusunu soran olmadı.

Deniz köşkünde görüşme gönül açıcı geçmedi. Doğan aynı gece “denizden çıkan bir yılanın köşke geldiğini” gördü. Kitaplara bakmış çözemedi. Romanya’da Alinka Malinka adlı bir “yılan rüyasına bakan” Alinka Malinka adli bir Bayan varmış, o da “bu yeni bir şey, gelsin gözüne bakayım” cevabını vermiş. Doğan ise “kafesten” çıkamıyor ve sıkışmış kalmış…

Yeni yalanlara ilham ateşi alamadan Karadeniz incisi Burgaz’dan Güney Doğu Rodopların yeni merkezi Momçilgrad (Mastanlı) şehrine geçen Karadayı ve  ekibinin bugünkü mitingini yolda radyodan izledim. Başkan, kalabalık ve sıkı polis kordonu içinde şunları söyledi:

Bizim birliğimizin adı DPS’dir. Aramızda kavga etmekten büyüktür davamız. Devletteki barışı koruyan biziz. Yanlış yaptıksa, özür dileyiniz. Biz size küs değiliz. Hepinizi af ettik.” Karadayı’yı dinleyenler 1000 kişi olsa da, bu sözlerini alkışlayan olmadı. Halkımız suskun ve sabırlı davrandı. “Bu kendisini mahkeme başkanı yapıyor” diyenler yana baktılar.

Radyodan anlabildiğim kadarıyla, bütün muhtarlar, imamlar, belediye başkanları ve meclis üyeleri, DPS’den maaş olan herkes Mastanlı Maydanındaydı. Konser olacağı da önceden ilan edilmişti. Mastanlı mitinginde yerli kimse yoktu.

Karadayı hazır bulunanlara AP milletvekillerini takdim ederken 8-inin yolda ayrıldığı ortaya çıktı. Burada söz konusu olan hiç bir mitinge ve toplantıya katılmayan Delyan Peevski’den başkalarının işin farkına vardığı anlaşıldı. Seçmeni kullanma tuzağı şakıdı.

  1. Karadayı konuşmasının ikinci kısmında konuyu değiştirdi ve şöyle dedi:

“2017 seçim örneği bize zarar verdi. Biz o zaman size “Bizi, sizden ayıranlar, bizim muhaliflerimiz sayılamaz. Onlar bizim düşmanlarımızdır.” Evet hepsine “düşman” demiştik. Biz o zaman 100 000 oy kaybettik. Onlar “Bizim taşlarımızı, bizim başımıza attılar. Biz yanlış yaptık. Bizi Af edin!

Bu sözler bende yeniden çok büyük endişe ve tepki uyandırdı. Bir yandan da, Bulgaristan Türklerinin yüksek bilinç sahibi olduğu, yeniden Bütün Bulgaristan’ı sarstı. Ahmet Doğan ve Karadayı el ele tutuşsa ve pıtış pıtış Mastanlı meydanındaki Aralık 1984 ve  1989 Mayıs Ayaklanması şehitleri anıtı önünde eğildikten sonra mitinge gelen yaşlıların hepsinden özür dileyerek ellerini öpseler, yine de hiç bir şey değişmez ve değişmiyecek. Seçmen kararlı ve inanmıyor. Durumu toparlayacak yeni bir ekibe ve lidere ihtiyaç var. Lideri değiştirebilirsiniz ama halkı seğiştiremezsiniz. DPS yönetiminin yanlışı budur.

Ne yazık ki Ahmet Doğan ile Mustafa Karadayı aradığımız adamlar çıkmadı. Halkımız küstür ve Ramazan da olsa hainlerden özür dilemez.

Bu arada T.C.’deki soydaşlarımızdan hiç bir kimse oy vermek için Bulgaristan’a gelmeyecektir.

Hak ve Özgürlük Davamızın çözülmeyen sorunlarının Brüksel’de çözüleceğine inancımız sıfırdır. Mestanlı seçmeninin de sandığa boş pusula atacağına inancım tamdır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Bulgaristan izlemimlerimi paylaştım.

Memleketimizde seçim rüzgarları esiyor ama bize rahmet taşıdığına inanmıyorum.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar