Tarih: 22 Ekim 2018
Yazan Şakir ARSLANTAŞ
Konu: Bağdaşmaz çelişkiler.
Rusya ile Bulgaristan arasındaki ilişkileri anlayıp anlatmak kolay bir iş değildir. Birçoklarına göre 800 yıllık tarihi olan bu ilişkiler, Moskova henüz bir köy bile değilken, Çar Korkunç İvan (1530 – 1584) Kazan Hanlığına saldırıp Volga boyu Bulgarlarını kıymazdan öncelerine (1560) dayanır. Güçlü ordularıyla saldırılarında Doğuya ve Batıya kan kusturduğundan ve başlattığı toprak köleliğinde halkına uyguladığı sert şiddetten dolayı “korkunç” lakabını hak eden İvan, bir Çar ve devlet olarak hafızalarda canlıdır. Rusofobluğa – Rus korkusuna kaynaktır.
11 Ekimde Sofya’daki Rus Kültür Merkezinde düzenlenen “Rusya Korkusu ve Milli Güvenlik” konferansının ruhunu belirleyen korkunun da en az 500 yıllık bir geçmişi vardır.
XXI. yüzyılda bir NATO ve Avrupa Birliği (AB) üyesi olan Bulgaristan iç ve dış siyasetine damga vuran, toplumu yerinde saydıran, iç ve dış siyaseti felce uğratan işte bu Rusya korkusudur.
1877-78 Plevne Savaşında (93 harbinde) sizi Osmanlıdan, 1944’te de Alman faşizminden kurtardık, “siz bize ebediyen minnettar olmak zorundasınız” savına dayanan Rusya baskısı Bulgaristan halkına bugün 4. Milli felaketi, Avrupa halkları arasında en sefil, en yoksul, en geri kalmış olması çilesini yaşatmaktadır. Ülkedeki ruhsal çöküş o kadar derin ki, resmi açıklamalara göre, Bulgarların dış bankalarda toplam 50 milyar US Dolar birikmiş parası olmasına rağmen, kimse kendinde cesaret bulup ülkesi, vatanı ve halkı yararına yurdunda yatırım yapmak istemiyor, çünkü korkuyor. Korktukları ise Rusya’dır. Bulgarlar, Ruslar tarafından 2 kez talan edilmiştir.
Bulgar halkının maneviyatını, kararlarını ve tavrını belirleyen bu “korku bilinci” özellikle XX. Yüzyılda birçok atasözü doğurmuş ve bunlar halkın alt dokusuna işlemiştir.
Derin tarihsel kökleri olan “Domuzların arasına inci saçmak anlamsızdır” bunlardan biridir. Özellikle günümüzde olmak üzere, halkın girişimlerini frenleyip durdurmuştur. İnisiyatifi elinden kaçıran bir halkın geleceği ise karanlıktır. Sibrit saldırıların hiçbir sınırdan geçmeden ve kapı açmadan ruhları paralize ettiği çağımızda, Sofya toplantısında Rusya’yı sevenlerin okuduğu popülist raporlar kamuoyuna etki yapmamıştır. Bulgar tarihi olduğu gibi, Rusya korkusu ve Rusya sevdası tarihinin de cep telefonlarına yüklü olduğu günümüzde insanların birbirini etkileyerek kandırıp yönlendirmesi sanki imkânsızlaştı.
Bulgar tarihini 2 saplı bir testi olarak gördüğümüzde, bir sapının Rus korkusu, ötekisinin de Rus hayranlığı yazdığını, fakat korkunun hayranlıktan çok daha derin, esaslı ve kimlik ve davranış belirleyen olduğunu hemen görürüz. Burada bu çok önemli olaya Bulgaristanlı Müslüman Türkler ve diğer etnik azınlıklar olarak bakmak istemiyorum, çünkü onlar Rus korkusunu sürekli yaşadıklarından ve Rus çizmesi altında çok büyük sayıda kurban verdiklerinden ve korkulu yaşamı hala süründüklerinden dolayı, bu konudaki allı ballı sözlerden hiç birine asla inanmayacaklarına kesin eminim. Çünkü XX. Yüzyılda onlara çektiren tek dilli, tek milletli, tek kültürlü, tek dinli devlet zulmü Rusya’dan gelmiş ve çekisinden payını almayan hane kalmamıştır.
1880 ve 1883 yıllarında 2 defa Bulgar Prensliği hükümetine Başbakan olan Dragan Cankov, Osmanlı Rusya Savaşından sonra Bulgar Prensliğinde kalan Rus Askeri Güçleri komutanıyla bir görüşmesinde, “Ne balınızı ne iğnenizi isteriz” bir gün önce çekip gidin demiştir. Bu sözlerin derin anlamında, D. Cankov gibi, Bulgarları Osmanlı hükümetinde de temsil etmiş, liberal görüşlü bilge birinin halkın düşüncesi ve nabzını ifade ettiğini görüyoruz.
Tarihsel gerçekliğin biraz daha derinlerine inerek, Rusların “Bulgarları kurtarması konusunda” komitacı başı Vasil İvanov Kunçev – Levski’nin (1837 – 1873) şair ve yazar Lüben Karavelov’a (1834 – 1879) gönderdiği bir mektubundan şu alıntıyı veriyorum:
“Lüben ağabey, o deli kafa Botev ile ikinizin kokulu Kazak çizmelerini Bulgar diyarına getirmeyi kararlaştırdığınız kulağıma geldi? Eğer bu doğru ise ben şu küçük ellerimle salkımlarınızı… yolup koparırım.”
“Bizi Osmanlı’dan Rusya kurtaracak ama sonra bizi Rusya’dan kim kurtaracak?” sorusunu soran ise, Bulgar Milli Devrim Hareketi’nin ideoloğu olan Georgi Sava Rakovski’dir. (1821 – 1867)
Levski, Botev, Rakovski Rus bayrağı dalgalandırmamıştır. XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Osmanlının bağrında Bulgar kimliği uyanırken her zaman karşısında bir Rus ejderhası olduğunu duyumsamış ve daha sonra da görmüştür. Rus korkusu daha o zaman belirmiştir.
Bulgar aydınlar, Rusya’nın Lermentov ve Puşkin, Gogol’un “Ölü Canlılar” ve Dostoevski’nin “Suç ve Ceza” romanları olmadığını Bulgar halkına anlatmaya çok gayret etmişlerdir. Bulgar Milli Devrim Hareketi Rusya konusunda Rusofoblar yani Rusya’dan korkanlar ve Rusofiller yani Rusya’yı sevenler olarak ikiye ayrıldığını, bu iki kol arasında çok şiddetli, hatta amansız bir savaşım verildiğini ve bu mücadelenin 2018 yılında da göklere çıkan alevlerle parlamış olduğunu görüyoruz. Bugün iktidar ortağı olan “Ataka” partisi, siyasi arenada kendine yer bulmakta zorlanan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), İç Makedon Devrim Hareketi – VMRO, ABV gibi siyasi oluşumların maddi ve manevi destek kaynakları, gözü kulağı Moskova’dadır. 24 Mart 2017 seçimlerinde BSP oylarını Moskova’nın desteği ile yüzde yüz arttırdı. 16 Kasım 2016’da seçmen oylarının % 60’ı ile Cumhurbaşkanı seçilen General Rumen Radev göreve gelir gelmez ilk iş olarak, Kremlin’i ziyaret etti, Bulgar “MİG 29” savaş uçakları filosunu onarım için Rusya’ya gönderdi.
Bulgar Milli Devrim tarihini kaleme alan siyaset yazarı Zahari Stoyanov (1850-1889) “Ruslar bizim olan her şeyi kendilerinin biliyorlar” dediği “Bulgar Ayaklanmalarından Notlarında” şunları yazıyor:
“Kim bakan olsun, nereye kilise dikilsin, gazetelerimiz ne yazsın vs gibi konularda sizin iç işlerimize karışmanızın gülünç ve önemsiz bir hizmet olduğuna inanmanız gerekir. Siz çok zalim himayecilerimizsiniz. Siz, üzerinden geçmek için halkımızı yol ve köprü yapıyorsunuz ve daha sonra köprüyü de gasp ediyorsunuz. Siz gramer bilmeyen bir halksınız, çünkü “sizin” ve “bizim” sözlerinin anlamını bilmiyorsunuz.”
Görüldüğü üzere, genç Bulgar devletinde işler iç müdahalelerle başlamış, sıkıntılar yaşanmış ve bu gerginlikler 2018 yılında şu şekli almıştır:
Rusya 2018’de Bulgaristan’a karşı sürdürdüğü siber savaşta şu araçları (enstrümanlar) kullanıyor:
- Siyasi araçlar: Politik parti tescil ettirirken yardım, Rusofil partilere destek sağlamak; hükümette ve mecliste kilit noktaları ele geçirmek; Cumhurbaşkanı seçimlerine müdahale, rüşvet olaylarını teşvik etmek.
- Hümanist araçlar: Bulgar tarih ve kültür mirasının çarptırılması ve çelişkili gösterilmesi; “Rus” dünya görüşünü propaganda etmek, Rus değer yargılarıyla yorumlar yapmak, kitap yazdırmak; “kardeşlik”, “İslav Dünyası”, “Dünya Merkez Moskova”, “Ortodoks Dinini savunmak”.
- Ekonomik araçlar: enerji ve ekonomik konularda şantaj, Bulgar mallarına yüksek gümrük; Akaryakıt ve enerji dallarında Rus tekeli oluşturmak, fiyata kontrolü ele geçirmek, şirketler kurmak, enerji işlerinde tekel olmak vs.
- Özel ofis araçları: Devlet kurumlarına, Büyükelçiliklere, konsolosluklara, orduya, yerel makamlara, belediyelere, sendikalara, medyalara, enerji ve askeri üretim yapan büyük şirketlere kendi adamlarını yerleştirmek. Ülkemizde bunalım patlamasına neden olmak. Parti başkanlarını beslemek.
- Enformasyon araçları: Amerika ve Avrupa Birliği’ni kötülemeyi hedefleyen yoğun propaganda kampanyaları gerçekleştirmek. ABD ve AB’de ve onların bağlaşıklarında olan olay ve izlenen siyasetleriyle ilgili yoğun yanıltıcı bilgilendirmede bulunmak. İnternet üzerinden, sosyal iletişim ağında siber “savaş” yürütmek. Gazete ve TV-leri satın almak. Rusça yayınlar yapmak.
- Diplomatik araçlar: Eski istihbarat örgütü (DS) ajanı ve yardımcısı ve onların bağlı olduğu ailelerden olan kişilerin diplomatik görevlere atamak yoluyla Bulgaristan’ın AB ve NATO prestijini gözden düşürmek. Kremlin’e bilgi iletmeyi kabul eden ve uygun olarak değerlendirilen diplomatların Büyükelçiliklerde görevlendirilmesiyle Bulgar diplomasisi üzerinde denetim sağlamak vs.
- Mali araçlar: Kontrol altında bulunan elit kadroları ve sivil toplum örgütlerini direk ve dolaylı yollardan finanse etmek vs.
Son yıllarda en fazla ve sert tartışmalara konu olan, Rusya İmparatorluğu arşivlerinde “BULGARİSTAN’IN KURTURULMASINA” ilişkin veya Bulgarların adının geçtiği bir tek belge bulunmamasıdır. Bu konuya ciddi tepkiler olmuştur. Bu, Bulgarların yok sayılması anlamında idrak edilmiştir.
Örneğin, Osmanlıya Savaş ilan eden Rusya Manifestosunda Bulgaristan’dan ve Bulgarlardan söz edilmiyor. İstanbul Yeşil Köyde (San Stefano) Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları 1878’de imzalanan Protokolünde bağımsızlık kazanan halk ve ülkelerin isimleri sıralanmış ama Bulgar ismi geçmemiştir. Bu böyle olsa da, Bulgar halkı bağımsızlığının ve kurtuluşunun bedeli olarak daha sonraki yıllarda Rusya İmparatorluğuna 32 ton altın ödemiştir.
Bunun dışında XX. Yüzyıl boyunca Bulgaristan’ın dört bir yanına Rus ve Sovyet anıtları dikildi, Sokakların ve meydanların adları Rus general ve subaylarının isimleriyle değiştirildi, okul ve okuma-kültür evlerine Rus isimleri yakıştırıldı. Türklere anadil dersi yasaklıyken, okullarda yıllarca Rusça okutuldu.
Son zamanda 3 Mart MİLLİ BAYRAM ilan edilmiş ve halk istemese de zorla kutlanılıyor. Bunun dışında, daha fazlası Deliorman, Dobruca ve Morava’dan olan, 1 milyondan fazla Türk asker ve subayın öldürüldüğü, 1 milyondan fazla kişinin de öz topraklarından kovulduğu 93 harbi, 3 Mart gibi tarihler Bulgaristan Türklerine de “Zafer Bayramı” olarak kutlatılmaya çalışılıyor. Bu konuda soydaşlara bile baskı uygulanıyor. Gerçekleri söyleyenler, tepki gösterenler, bu çarpıklığı kabul etmeyenler hakkında davalar açılıyor vs.
Rusların ve onları sevenlerin insanı duygularıyla ilgili Bulgar halkı şu atasözünü yaratmıştır: “Ölüden mektup beklemek…”
Bu arada geçen yüzyıl öncesinden bazı diplomatik gizli arşiv belgeleri de Bulgarlarda “aldatılmışlık” duygusu ve yeni ciddi korkular uyandırdı. İlginç olan belgeler arasında 1877-78 Rus ve Osmanlı İmparatorlukları arasındaki Büyük Savaşın – 93 harbi – arifesinde, Rusya ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları arasında 1876 bir gizli Antlaşmasının imzalanması ve 1877’de Budapeşte’de yine bu iki dev güç arasında yapılan gizli konferansın, Bulgarların bir devlette toplanabilmesini imkansız hale getirdiği ortaya çıktı. Rus diplomatlarının yoğun etkinliği sonucu 1878 Berlin Konferansı’ndan Bulgar Prensliği ve Doğu Rumeli çıktı.
1886’da Bulgar Prensliğinin Doğu Rumeli’yi ilhak etmesinden sonra, Rusya İmparatoru’nun Osmanlıya başvurarak bu saldırıyı askeri müdahale ile önlemesinde ısrarda bulunması, çok geniş yorumlanmaya başlandı. 1908’de Ferdinand bağımsız Bulgar Çarlığı ilan edince de Rusya tepkilerle karşılamıştı.
Bu anımsamalar tablosuna, Bulgarların Ruslara Kiril Alfabesi verdiği, Ortodoks Hıristiyanlığı ve devlet kurma ve yönetme kültürü de bu arada, birçok kültürel edinim bahşettiği gündem olunca ise, şu atasözü sıkça kullanılmaya başlandı.
“Yap iyiliği, at denize!”
İşte böyle bir ortamda, XX. Yüzyılda en fazla acı çeken biz Bulgaristanlı Müslüman Türkler Rusovoblar ile Rusofiller arasında ezildik kaldık. Aslında bu adamlardan kimin kim olduğunu ayırt etmek de çok zorlaştı. Bu konumuzu da yeni yazımızda analiz edelim.
Okuyanlar paylaşsınlar.
İlginize teşekkür ederi!