Bölüm 5
Yazan: Mehmet Çakır
Tarih 28 03 2018
Konu: Döneklik, geri dönüşü olmayan bir yoldur.
Döneklik nasıl başlar ve nedir?
Döneklik, yeni beliren bir şeyden yarar çıkarmak için daha önce hissedilip benimsenmiş, algılanmış olan bir şeyden, örneğin bir dünya görüşünden, imandan, davadan vazgeçmektir. Yaşayış, insanın hayattaki yeri, var oluşun anlamı ve yaşamanın anlamı ve başka sorunlarla ilgili kişinin görüşlerinin kökten değişmesidir. Bu açıdan bakılınca, döneklerin kendilerini eleştirenlere, onların görüşlerine karşı doğru tezler savunanlara karşı tavrı çok sert, amansız, düşmanca ve hatta gaddarca şiddet (saldırı) içeriz. Bunun örneklerine hepimiz rastlamışızdır. Döneklik kırılışına giren kişinin kafası zonklamaya başlar, huzuru kaçar, sıkıntılı olur, durduğu yerde duramaz ve “başımda bir zonklama var” demeye başlar. Kendisine “ah ben ne yapıyorum?” sorusunu sormaya başlar. Bu bunalımın yönünün ve derinliğini belirleyen ise “çıkarlar ve hedeflerdir.”
Döneklik olayını hayatımızdan bir örnekle açalım.
Bu dönekliği 1996 yılında Hak ve Özgürlük hareketi içinde yaşadık. Genel Başkan Ahmet Doğan “parti içi demokratik yönetim ilkelerini” Tüzükten çıkarıp unutturmak ve tek başlı ebedi parti içi diktatörlük kurma yolunu seçti. Bu, Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) nin gelişme, inkişaf etme, yıldan yıla güçlenme yolunu kesen ve Bulgaristan’da ikinci siyasi parti olma yolunu kesen bir karardır. Bir partinin iç dinamiklerinin motoru olan demokratik merkeziyetçilik ilkesinin Tüzük’ten yanı parti içi hayattan sökülüp atılması, duraklama ve çöküş getiren ana sebeptir.
O zaman (1996 yılında) DPS Milli Konferansı Kasim Dal’ın önerisi üzerine Kırcaali’de yapıldı. 1 000 (bin) delege gelecekti. Cumartesi ve Pazar olmak üzere 2 gün devam edecekti Delegelerin büyük kısmı Kırcaali otel ve misafirhanelerine, bir kısmı da Haskovo’ya bağlı Ilıcalarda (Haskovski Bani) tesislerinde konaklayacaktı. O yıllarda DPS’nin yönetim kadroları arasında önde gelen Osman Oktay, 2016’da çıkan, DPS gerçekleri, BİR HAYALİN ÇÖKÜŞÜ adlı kitabının 72 -77. sayfalarında “DPS’de İç Mücadele” bölümünde çok ayrıntılı bir şekilde olayı anlatıyor. Parti içi dönekliğin, Ahmet Doğan’ın hak ve özgürlük davamızın demokratik ilkelerinden, parti içi yönetimin demokratik merkeziyetçilik ilkesinden vazgeçip, tek kişilik sorgusuz ve sorumsuz yönetim aşamasına geçişi anlatmaya “bu bir zulümdü” diyerek başlıyor. Demokrasi ve adalet mücadelesinin ağır illegal, veya yarı gizli yıllarından, toplama kampları baskılarından, hapishane teröründen, 1989 Mayıs ayaklanmasından aldıkları ağıryaralı sızlamaya devam eden delegeler, DPS partisi içinde ilk kez olmak üzere ilk kez Kırcaali milli konferansında baş kaldırdı. Ahmet Doğan’a diklenenler parti içi demokrasiyi, partinin tüzüğün en önemli ilkelerinden biri olan demokratik merkeziyetçilik prensiplerine uygun bir şekilde yönetilmeye devam etmesini istiyorlardı. Aslında bu kavga birden bire kızışmadı. Daha ilk kongrede Ahmet Doğan ile Demokratik Lig başkanı Mustafa Ömer, seçmenlerin büyük desteğiyle ilk meclise seçilen Mehmet Hocov ile Ahmet Doğan arasındaki sert çekişmeler hep ilkesel temelde gelişirken, parti içi demokrasi savunuluyordu. Birçok ilkkegal devirden gelen kahramanımız ve ilk aydın milletvekillerimizle kavgalarda üstünlük sağlayan Doğan, Kırcaali milli konferansında partinin belkemiğini kırmaya çalıştı. Bu iş nasıl oldu:
Görgü tanığı olan ve kitabında konuyu işleyen Osman Oktay anlatıyor. Sayfa 73.
DOS Gerçekleri” kitabından bir alıntı.
“Haskovo Ilıcalarındaki otele, A. Doğan ile Şirin Karnobatlı evlenirken sağdıçlık yapan ve “ARİEC” şirketi Müdürü olan gizli polis “DC” Albayı Yordan Yordanov kondu ve yerleşti. Söz konusu şirket “MULTİGRUP” şirketinin benzincilerini yönetiyor ve Türkiye’de TOFAŞ otomobilerli getiriyor ve satıyordu. Albayın kaldığı otele eski baretlilerden 50 kişi de yerleşt. Hepsi silahlıydı. Bu silahlı kişiler MULTİGRUP güvenlik şirketlerinde görev alıyordu. Kırcaali Milli Kurultayının ilk oturumları Cumartesi yapıldı. Delegelerin Tüzük değişikliklerini kabul etmeyeceği ortaya çıktı. Delegelerin bir kısmı gecelemek için Ilıca otellerine taşındı. DPS İl Başkanlarından birçoğunu gece kaçırıldı. Önce hırpalandılar. Dayaktan geçirildiler. Hhizaya gelmeleri sağlandı. Tüzük değişikliği oylamadan önceki gece delegeler dayaktan geçirme operasyonu Albay Yordan Yordanov ve Kasim Dal yönetilmişti. Tartaklanan delegelerden DPS Tüzüğündeki değişiklikleri kabul etmeleri ve parti Başkanı Ahmet Doğa’nın tek kişilik yönetimini onaylamaları istenmiştir. DPS partidindeki demokrasiden diktatörlüğe dönüş şiddetle, burun kanatarak, kafa kırarak, partiden atarak ve ihanetle oldu.”
Delegelerin büyük bir kısmı Tüzüğe sahip çıktı. Değişikliğe oy vermediler. Davamıza hainlik etmediler. Burada hain olan bu zulmü örgütleyen ve gerçekleştirendir. DPS partisi içine korku sisi böyle çöktü ve bir daha kalkmadı. O zamandan beri parti 6 defa parçalandı. Parti içi zulümden kaçanlara, hak ve özgürlük davamıza ihanet etmedikçe, dönek deyemeyiz. Çünkü onlar Ahmet Doğan döneklik, ihanet ve zulmünden kaçtılar.
1996’da DPS içi zulmün açtığı yaralar.
1996’dan sonra Hak ve Özgürlük Hareketinden 10 000 (on bin) Bulgaristan Türk’ü aydını, eski tüfek, gazi, militan kadro atıldı. Ağır duruma düştüler, işten oldular. Çocuklarının normal gelişim yolu kapandı. Daha fazlası dış ülkelere kaçmak zorunda kaldılar. Mustafa Ömer içine kapandı, siyasetten çekildi. Mehmet Hoca inşaat işçisi olarak İstail’e gitti. Dönüşü 18 dene sonra oldu. Almanya, İsviçre, Kanada ve Avustralya’ya kaçanlar oldu. İzlerini kaybettirdiler. Siyasi bir partinin demokrasiden iç diktatörlük rejimine geçmesi, halkımızın tüm umutlarını suya düşürdü. O gün bu gün bütün işlerimiz yarım kaldı.
Olaya bu açıdan baktığımızda ve derin analiz yöntemleri uygulandığında, “dönek” kavramının bizde öncelikle davamıza, mücadelemize, umutlarımıza “ihanet eden” anlamında da kullandığını görürüz. Halk dilimizde ve lehçelerimizin her birinde bu “boktan adam” şeklinde kullanılır. A. Doğan’a “ihanet ettin” yani “sen bir hainsin” deyen Bulgaristan Türkleri bugün de DPS partisi içinde davamızın içindeki boğucu illetten kurtulma mücadelelerine devam ediyorlar. Bunun ilk örneklerini önce Türkiye’deki seçmenlerimiz arasında gördük. Tepkinin ilk patlaması 2005 seçimlerinde oy kullanan soydaşlarımızdan % 2’sinin aşırı sol sloganlarla siyaset alanına çıkan “Ataka” partisine oy vermelerinde gördük. Bu DPS partisine karşı 1996’dan sonra biriken nefretin patlama biçimiydi. Bu tepki daha sonra yapılandı. Halk ve Özgürlük davamızın ana kelelerinden olan Dobruca’da İsperih (Kemaller) ve Dulovo (Ak Kadınlar) seçmeni DPS listesine oy vermedi ve seçmeli sistemden yararlanarak Bugünkü Razgrat Valisi Hüsmen Güney Beyi meclise gönderdi. Aynı olay Blogoevgrat’ta Musa Palev ile de gerçekleşti. Halkın parti içi diktatörlüğe boyuneğmediği ve demokrasi istediği gün gibi ortaya çıktı. Daha sonraki seçimlerde 120 bin Kuzeyli seçmenimiz GERP partisine oy verirken, DOST partisi olayı yaşandı. Devlet ve faşist baskılar olmasaydı DOST partisinin 26 Mart 2017’de Sofya meclisine girmesi işten değildi. Bugün de 1996’da Kırcaali’de HÖH öncü kadrosunun dayaktan geçirilmesine yani dönekliğe ve ihanete karşı mücadele devam ediyor. Bulgaristan Türkleri arasında büyük bir yeniden uyanma var. Bu süreç, 1996’dan beri Bulgaristan Türkleri önünde konuşurken yumruk sallayarak konuşanların hepsini sahneden atacak, dönek ve ihanetçi politikacıların toplu mezarına kefensiz gömecektir.
Olaya başka bir bakış. Döneklik ve hainlik tekrar eden bir olaydır.
Biz, Müslüman bir ananın hain doğurduğuna, doğurabileceğine asla inanmıyoruz. Böyle bir şey söylemedik. Bu görüş bizim değildir. Analarımız kutsaldır. Her biri çocuğunu dünyanın en iyi, en hayırsever, en dürüst, en mutlu evladı, adamı olsun özlemiyle doğurur.
Böyle olduğuna inanmamıza karşın, Bulgar egemenliğinde yaşadığımız yıllarda “dönek” ve “hainler” – olay olarak da “döneklik” ve “hainlik” belirdi. Bu olaya ilk önce 1929’da toplanan Bulgaristan Türkleri Birinci Milli Kongresinden önce rastlıyoruz. Kongreye 460 delege katılmıştır. Bu aydınlar Atatürkçü zihniyete ve dünya görüşüne sahipti. Onlara saldıracak, onları parçalayıp dağıtıp birbirine düşürecek, jurnallayıp içeri atılmları kolaylaştıracak kadrolar, o yıllarda sayıları 780 bin olan Türklerin arasında aranmaya başlandı. İlk dönekler Baş Müftülükte yuvalandı. Atatürkçülüğe karşı çıktılar. Kaz kafalı molla örgütleri başladı. Onların başında bulunan, Çar hükümeti tarafından 1928 -1936 yılları arasında Başmüftü Kaymakamı ve Başmüftü olarak kullanılan Hüseyin Hüsnü Efendi Atatürkçülük ruhunda ilerleme, değişme, yenileşme yolunu kesmek için amansız bir saldırıya başladılar. Polisten aldıkları parayla “Medeniyet” gazetesi çıkararak halkın kafasına zehir doldurdular. En büyük saldırıları okullara ve öğretmenlere karşı oldu. Faşist rejimin desteğini bulan bu kara kafalı molla takımı, okullarımızı eski yazıya dönmesini başarırken, yeni yazıyla okul kitapları basılmasını engelledi. Katran kafalılar aydın Türk öğretmenlerini polise jurnal ettiler, okuldan kovdurdular, ülkeden kaçmaya zorladılar. Bulgar tarihinde Müslümanların aydın-ileriviler ve kara kafalı müftüler olarak ilk ihanet, il derin döneklik böyle başladı ve on binlerce halk audının zulüm görmesine, yurttan kovulmasına neden oldu. 1996’da Ahmet Doğan aynı ihaneti DPS içinde 2. defa gerçekleştirdi ve o da bizi böldü ve Türk kimliğimizi baltalamaya çalıştı. İnsanlarımızın birçoğunu önce devletten sonra da vatandan soğuttu. Bu kavga 20 yıldan beri kıyasıya devam ediyor. Türkleri parçalayıp kimliklerine sadık kalanlarla döneklik ve hainlik edenleri birbirine düşürme taktiği bir stratejiye dönüştü, faşizm döneminde (1928–1936), totalitarizmde (1973-1989) ve demokrasi döneminde 1996’dan sonra) günümüze kadar uygulandı ve uygulanmaya devam ediyor. Farklı olan şiddetin dozu ve sahnedeki aktörlerin değişmesidir. Hüseyin HüsnüEfendinin yerini Ahmet Doğan’ın alması hiçbir şey değiştirmedi. O zaman hainler kara mollalardı. Şimdi bu iş bir dinsiz dönek ve haine yaptırıldı.
Ahmet Doğan olayı.
Bulgaristan’ın bilinen gazetecilerinden Toma Bikov’un 2009’da kaleme aldığı, “Ahmet Doğan Dosyası” kitabında, ajan “Sava,” ajan “Sergey” ve ajan “Angelov” vs köstebeklik hünerlerini anlatırken, 134. sayfasını açınca siz de okuyabilirsiniz.
29 Mart 1954 doğumlu olan ve tam bu gün 64 yaşını dolduran Ahmet İsmailov Ahmedov Tolbuhin’e bağlı Pçelarovo köyünde doğmuş ve Varna’ya bağlı Drındar köyünde yaşamıştır, “Türk’tür” yazıyor. Anasının Kırım Tatarı, babasının da Varna şoparı olduğuna işaret edilmemiş. Bulgar gizli sevisi “DC” görevlisi Yüzbaşı Stanço Lübenov Staykov tarafından “Türkiye’de hısım akrabası olan Bulgaristanlı Türkler arasında ajanlık yapmak için celbe dildiği” yazıyor.
Ne var ki, Bikov’un 428 sayfada anlattığı ama bitiremediği Doğan köstebeklik hikâyelerinin birisi çok ilgimi çekti. “DC” ağına düştüğü “İnşaat Erleri” bölüğünde olan hırsızlıkları bir gün yazılı şekilde anlatıp yüzbaşıya verdiğinde, aldığı cevap şu olmuştur. Subaydan, “Bulgarlara karşı yazmayacaksın” emrini almıştır. Halkımızın “Karga Karganın gözünü çıkarmaz” atasözü bu gerçeğe dayanır. Doğan’ın ajanlığa başlamasından 20 yıl sınıra 1985 Martında köstebek sayısının 3 016 (üç bin on altı) olduğu ortaya çıktı. Son hesapta köstebeklerden büyük bir oranı, Doğan da aralarında, bir birini yemek için hapislere ve kamplara, sürgüne düştüler.
Şu çok ilginçtir. Türklerin verdiği bilgilere dayanılarak tutuklanan ve yargılanan tek bir Bulgar yoktur.
Bu Amerika’da da böyle olmuştur. Siyah derili (zenci) bir köstebeğin beyaz derili birine karşı ajanlık yapmaya ve ona karşı bilgi toplamaya hakkı yoktu. Almanya’da da Yahudilerin Nazilere karşı dava açma hakkı yoktu. Bu olay Britanya sömürgelerinde ve Fransa müstemlekelerinde de yaşanmıştır. Bu karşılaştırmayla sosyalizm yıllarında Bulgaristan’daki durumumuzu daha iyi görebiliriz. Döneklik (hainlik) açısından değerlendirildiğinde, bu ihanet yöntemi bizim birbirimizi ele vererek hırpalatıp bitirmemiz için kullanılmış bir yöntemdir. Yargısız infazlar da bu gerçeğe dayanır. Bizim zayıf düşmemiz Bulgarları güçlendirmiştir. Toplum içindeki sıkıntı ve dinmeyen baskı ve zulüm ise, her defasında dış göçlere kapı açmıştır.
Burada vurgulanan, Bulgar gizli polisinin ve Komünist Partisinin Müslümanlar arasına soktuğu dönek ajanlarla, Türkün kendi kimliğine ve soy köklerine karşı dönekliği beslenmeye çalışılmıştır. Son yarım asır bu kapandan kaçıl olmadığını kanıtlarken, halen gizli kalmış, çok ağır tarih sayfaları yazmıştır. Döneklerin, ajanların ve hainlerin aklanması diye bir olay yoktur. Vicdan ve ruh kiri hamamda demlenip keselenmekle çıkmaz…
Döneklerin mantığı, “düşmanımın düşmanı dostumdur” usulüne göre çalışır. Bulgaristanlı Türklerden hiç birinin gerçek Bulgar dostu olamadığını yıllar kanıtlar. Dostluklar olmuştur ama bunlar bir yere kadar samimidir. Yıllar içinde iyi koşuluklar ve yardımlaşmalar da yaşanmıştır. 28 Mart 2018 sabahı “bTV” kanalında, “demokrasi” koşullarında azdıkça azan Türk düşmanlarından biri olan Ermeni kökenli sunucu Hekimyan, DOST Partisi başkanı Lütfi Mestan’ı köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Başarılı olamadı. Mestan, Türklüğümüzle ilgili konularda doğruluğun yalan ve kışkırtmaları yenebildiğine onurlu örnekler vererek kamuoyunun dikkatini çekti. IOndabn istenen Osmanlının Bulgarlara ve Ermenilere karşı soy kırımı işlediğini “bTV” ekranında kabul edip ilan etmesiydi. Kaşınan uyuz hep aynı.
Sunucunun dilini şişiren, varsa yoksa s.o. “Ermeni Soykırımı”. Tarihsel gerçeklik açısından bu olay olmamış olsa da, bugün de Bulgaristan Türkleri üzerinde bir kara bulut gibi dolaştırılması anlamsızdır. Olmamış bir şeyin şuna buna yaranmak için tanınması Türk kimliğine ve Müslüman dürüstlüğüne, ahlakımıza, moralimize ve vicdanımıza terstir, döneklik ve ihanet olur. Sonra bu bir kişisel sorun değildir. Dünya siyasetinde tartışmalı olayların Bulgaristan Türk kimliğini incitmek ve ezmek için kullanılması ise suçtur. Medya özgürlüğü bu olamaz. Bu düşmanlık kışkırtmaktır. Her konuda dönekliği zorlanmamız yani parçalanmamız yani birbirimize düşürülmek istenmemiz ortadadır.
Onların en fazla korktukları ise “Büyük Türkiye”, Türklerin birliği ve beraberliği, Türk anasının Vatansever ve cesur asker doğurması, Türk devletinde insan ayırımı olmaması ve tüm insanları kardeş bilerek hepsine kanat açmasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Varna görüşmesinde, hiçbir konuda ödün vermemesi, bütün Avrupa Birliğini karşısına alarak, Balkanlar Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir coğrafya alanıdır” demesi, Müslümanların hepsini gururlandırdı.
İlgi çekişidir, Sofya Başkanlığı döneminde Avrupa Konseyi’nin dış siyasetini Batı Balkanları AB üyeliğine kazanmaya ayırması ve diplomasideki bölgesel yoğunlaşma, AB-Balkanlaşıyor yorumlarını getirdi. Bu da bir dönekliktir, çünkü Avrupa Birliği bölgesel istila enstrümanı değildir.
Balkan Türkleri ve tüm Müslümanlar, tarihi, kültürel ve sanatsal miras açısından Türkiye’nin Balkan Müslümanlarının her zaman yanlarında olduğunu ve aynı konumda kalacağını kesin biliyorlar. 20. yüzyılda yıkılıp yakılan birçoklarına el konan Müslüman vakıf mülklerinin geri alınacağını ve işletileceğini, Müslüman medeniyetinin bu topraklarda yeniden üstünlük sağlayacağına kesin inanıyorlar. Aslında dengeli, suskun ve vaat edici bir havada ve ortamda geçen Varna görüşmesi, son haberler açısından değerlendirildiğinde, umut veren ışıklarla parladı. İngiltere’nin “brekzit” yani ayrılma kararı, Almanya’ya yılda 7 milyar Euro yükleyecek ki, bu da Almanya’nın ve diğer Batı Avrupa AB ülkelerinin Türkiye Cumhuriyetini dört gözle arayacaklarına bir kanıttır.
Bu görüşler, yalnız biz Türklere ait değildir. Batı dünyasında ve kültüründe de “döneklere” ve “hainlere” karşı toplumun ve hukuk üstünlüğü olduğu ülkelerde adalet sisteminin, toplum vicdanının hesap sorma kaideleri çok sert ve acımasızdır. 10. sınıfta Batı Edebiyatı görürken, Cumartesi ve Pazar günleri okula toplanıyor ve klasikleri yüksek sesle okuyor ve ne anladığımızı tartışıyorduk.
Dönekliğin tarihsel önemine işar eden örnekler.
Dante Alighieri “İlahi Komedya” eserinde hainleri cehennemin dokuzuncu katında bir buz gölünde dondurduğunu sanki şimdi de işitiyorum. Floransalı büyük yazar, döneklik ve hainliği insan maneviyatının dipsiz uçurumu ve ruhun çöküp kokuşarak çürümesi olarak anlatmıştır.
1989 Mayıs Ayaklanmasında Şumen yöresinde Türk devrimci direniş örgütünü ele veren “şahsın” 17 kişiyi içeri düşürdüğü bir gerçek olduğu kadar, kendisi de vicdan azabından tımarhaneye düşmüştür. Döneklik ve hainlik iki tarafı da yiyip bitiren, kök soy kurutan bir kötülüktür ve tedavisi yoktur.
Ama siz şimdi bana, Ahmet Doğan’ın Burgaz kenarında 5 katlı lüks konakta yaşadığını, viski elden balık gölden sefa sürdüğünü görmüyor musunuz? diyebilirsiniz. Bu konak bir gösteriştir.
Türklük ve Müslümanlık davasına, Bulgaristan Türklerinin hak ve özgürlük, demokrasi ve adalet davasına ihanet edin ve gelin siz de yaşatın çağrısıdır. Seçim sizindir. Bu çağrıyı kabul etmek, Türk olarak ölüm hapı yutmayı kabul etmek anlamına gelir.
Seçenek sizindir. Dönüşü olmayan ihanet yolu açıktır.
Devam edecek.
Paylaştınız mı?