Musa VATANSEVER
Konu: 400 000 Rus Bulgaristan’da mülk sahibidir.
Varna satılmış haberini işittiğimde yüreğim cız etti. Ben bir Varnalıyım. Ata izlerim, kabirlerim, azizlerim orada. Fırsat bulduğumda gidip gezer görürüm.
“Savaş ve Barış”, “Anna Karenina” gibi kitaplarını okuduğumuz, İslam’ın Hindistan’a yayıldığı dönemde oluşan hadislerin 12 cildini İngilizceden Rusçaya tercüme eden ve “Allah’ım böyle zekâ, böyle insan sevgisi ve adalet duygusu” deyip Doğu Rus Ortodoksluğundan vazgeçip Müslüman olan Lev Nikolaeviç Tolstoy’dan (1828–1910 söz ediyorum. Onun torunun oğlu olan Pyötır Tolstoy oılitikaya atılmış, Vladimir Putin’in çok yakın çevresine girebilmiş ve 16 Eylül 2016’da Rusya’da yapılan seçimlerde “Birleşik Rusya” partisinden milletvekili seçildikten sonra Bulgar BTA ajansı muhabiriyle görüşmüş ve çöyle demiş. Rusya’nın yakın menzilli Bulgaristan politikasıyla ilgili şöyle demiş:
– “Biz Bulgaristan’ı satın alacağız, zaten Karadeniz kısının Kuzey yarısını satın aldık” dedi.
Bu sözler benimde yüreğimde cız etti. Bulgar siyasetini de ateşledi.
Olayın en kötü tarafı ise, Kuzey Karadeniz kıyımızdaki şehirlerden ve sahil kumsalımız boyunca tesislerimizden 400 bin mal-mülk, daire, otel ve irili ufaklı semtin Rus vatandaşlar ve şirketler tarafından satın alınmış olmasının ardında BİR DEVLET SİYASETİ yatmasıdır. Rusya devlet siyaseti olarak ifade edebileceğim bu gelişmede, Rus devlet ve özel bankalarının Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısından kendisine mal-mülk satın almak isteyenlere ucuz faizli KONUT KREDİSİ vermiş olmasıdır. Bu açıklamalar, Rusların Bulgaristan’a yayılmasının bir devlet siyaseti olduğunu ve devlet teşvikleriyle ve bilinçli olarak özendirilerek ilerlediğini kanıtladı.
Bu olayın gün ışığına çıkmasıyla şöyle bir şık da parladı. Yakın bir zamana kadar mülk satın alıp da Bulgar vatandaşı olmak isteyenlere konan çıta 600 bin levaydı. Bu çıta bir meclis kararıyla 100 bin levaya indirildi ve Bulgaristan’dan mülk satın alan Rusya vatandaşları seçme ve seçilme ve halk oylamasına katılma hakkı elde etti. Ruslara bu kapıyı açan siyasi gücün kim olduğu henüz açıklanmasa da, mecliste soruşturma başlatıldı.
Konu Bakanlar kuruluna taşındı. Başbakan bizi 1300 yıldan beri satın alamadılar yine alamayacaklar derken bazı noktalara değindi. “HÖH ve BSP hükümetlerinin yaptığı yanlışlarda ötürü Moskova ve Washington’a 2.5 milyar Euro ödemek zorundayız,” dedi.
Bu gerçeklerin su yüzüne çıkması “seçim önü Bulgaristan’ı altüst etti” demezden önce, aklıma gelen bir fıkralı benzetmeyi sizlere sunmak istiyorum.
“Tavukla Kırlangıç” .
Günün birinde bir tavuk terk edilmiş birkaç yılan yumurtası bulmuş, kuluçkaya yatıp onların çıkmasını beklemiş. Küçük yılanlar yumurtalardan teker teker çıkmaya başlayınca oradan geçen bir kırlangıç tavuğa:
– “Ne kadar aptalmışsın, şimdi büyüttüğün bu canlıların yarınki ilk kurbanı sen olacaksın” diye seslenmiş.
Bunun bir başka adı eski yanlışların bedelini çdemektir.
Bulgar halkı bu işlerin sonunun tam da böyle olacağını daha Osmanlı döneminde sezmişti. Bir siyaset olarak, bir dünya görüşü olan “Bizi kurtaran, bizi esir eder” sentezi, Rus esareti korkusundan doğmuştur. 1878’de ve 1944’te olmak üzere tarihte bu iki defa yaşanmıştır.
Bir asırlık tarihinde 2 kez Rus boyunduruğunu kırıp kurtulan ve Batıyı arayan Bulgar halkı, bu arada Müslüman Türklerimiz, “Sizi satın alacağız” laflarını işitince bu defa da buz kesilmiş, yerinde donup kalmıştır.
Basın “Biz sürü müyüz?” başlığını attı. “Bizi sürü olarak görüyorlar ve parça parça satın alıyorlar”, diye yazanlar, “Çoban ne olacak?” “İnsanlar ne olacak?” — “Bizi de mi satın alacaklar?” “ Fiyatımız kaç acaba?” Gibi sorular gündem oldu. Bu gelişme Bulgaristan’da olağanüstü büyük bir gerginlik, toplumda kaynayan bir huzursuzluk yaratıyor.
Gerilere baktığımızda “Rusofillik” – (Rusya yandaşları hareketi – Moskova hayranlığı tutkusu) çok insanın başını yaktı. Büyük belalara neden oldu. Bağımsız, ulusal, egemen ve insan haklarını tanıyacak, Türkler de dahil tüm azınlıklar kardeş kardeş yaşayacak, demokrasi ortamında adalet sağlanacak bir Bulgaristan Cumhuriyeti davasının baş komitacısı olan Vasil Levski’yi ele veren Papaz Kristü bile Rusçu olduğu için ve Levski milli olandan yana olduğundan dolayı onu ihbar etmişti. Bulgaristan koşullarında bu eski ve belki de asla savmayacak bir yaradır Bulgar ortamında 2 kadeh rakı devirdikten ve 5 küfürden sonra işlerin yola gireceğini düşünenler bugün tosladıklarını anladılar.
Türkiye’nin karma bölgelerde yaşayan soydaşlarımıza yardım elini uzatırken sunduğu samimi ve herkes için yararlı imkânlara “Bulgaristan’ın geleceği için tehlikeli olabilir” savını balon gibi şişirip göklere salanların yılan yumurtası üzerinde yattığı artık iyice ortaya çıktı. Etrafta yılanlar sürünüyor. Rus ve Sovyet kurtarıcılığı Bulgar toplumuna yanlış anlatılmıştır. Kısır bilgiler aşılanmıştır. Kremlin’in Rus ve Sovyet “Ağabeyliği” kuzu ile kurt masalıdır. İstilacılığa dayanan Kremlin’in dış siyasetinde yargı değeri, diğerlerinin egemenlik hakları diye bir şey yoktur. Yumurtalarından çıkan yılan encekleri ülkemizi satın alınca toplum ansızın uyandı ve ne oluyoruz sorusuna cevap ararken bunları düşünmeye başladı.
Son gelişmelerin bir siber saldırı siyaseti sonucu olduğu gün ışığına çıkınca Bulgaristan Müslüman Türklerinin kendilerini yasal yollardan savunma ihtiyacı doğmuştur. Söz konusu olan onların malları mülkleri, işleri, sosyal ve kültürel yaşamları, Avrupa Birliği vatandaşları olarak huzurlu bir ortamda var olabilme haklarıdır. Söz konusu olan gerçekleri göremeyen, memleketin satıldığı bilincine varamayan bir siyasi ortamda doğan milli savunma hakkıdır. Bu davada insanlarımızın müttefik arama hakkı da meşrudur. Bizi Rusya köleliğine iten Ahmet Doğan’ın Moskova ajanlığıdır ve insanlarımıza buna anlatırken çok zaman kaybedilmiş olmasıdır.
Bu siyaset çizgisinden Ahmet Doğan gibi siyasetçiler, HÖH partisi Başkan Yardımcılığı yıllarda Kasım Dal sorumludur. 18 yıl mecliste grupa başkanlığı yapan Lütfi Mestan sorumludur. 21. yy Bulgar siyasetinin ulusal değerler kıstas geliştirememesi, nereye gittiği belli olmayan bir yolda gittikçe gitmesidir. Ve bizi bugün de eleştirmeye çalışan DOST-cü basiretsizliğidir.
HÖH-ün zirve yaptığı dönemde, parti liderliğinin Tarım Bakanlığına baskı uygulanarak binlerce dönüm çorak ve bakımsız dağ-tepe arazisinin deniz boyundaki parsellere değiştirme siyasetine yeşil ışık yakmasıdır. Küçük hesaplar peşinde tütüncülüğü yasaklamasıdır. “Bulgartabac” holdingini sattırmasıdır. “Multigrup” menfaatlerini Bulgaristan Müslüman Türk çıkarlarından üstün tutmasıdır. Halkımızı Moskov ejderhasının dişleri arasına sıkıştırmasıdır. Bu konuda, kendisine saygımız eksik olmayan, eski Tarım Bakanı Mehmet Dikme’yi, “siyasi bilgiçlik taslamaktan vazgeçmeye” ve korkularını yenerek gerçekleri tüm çıplaklıyla anlatmaya davet etmiyoruz, çağırıyoruz. Hiç bir şey saklamadan, hasıraltı etmeden bir kitap kaleme almaya buyur ediyoruz. Halkımızı köleleştiren gerçekleri gizleyenlerden hiç biri cennetlik olamaz. Bunu gerektiren şöyle bir durum da var
Cumhurbaşkanı adaylarından Tatyana Donçeva gibi daha cesur siyasi ruhlular son 26 yılda “Bulgaristan’ı Hak ve Özgürlük Hareketi yönetmedi, bu partiyi kurduran güçler yönetti” dedi. Bu kişilerin, gölgelerin, şeytanların, kulis kahramanlarının kimler olduğunu biliyorsunuz ve açıklamak zorundasınız…Unutmamak gerekir ki, yöneticilik dayatan bu “üst akıl” o zaman siyasi sahneye aynı zamanda iki parti çıkarmıştı. Birisi Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), diğeri de Bulgaristan tarihinde en fazla kanlı sayfası, suçu, cinayeti ve katliamı olan Makedonya İç Devrim Hareketi (VMRO). Birisini Müslüman Türkleri Moskov ejderhasına yem etmek için, ikincisi de HÖH’ü buna zorlamak için. Çünkü ikincisinin tüm yönetimi idamlıktı ve ne dense onu yapmaya hazırdı. Vaktıyla Stefan Stambolof’u, Çğftçi lideri Aleksandır Stanboliyski’yi öldürenler hep onları. Aldıkları emirde Türklere nefes aldırmayacaksınız denmişti. Birine sağ diğerine de sol alanda yer gösterildi. Sol cephede yer alan HÖH-DPS partisi kurucu lideri olan Ahmet Doğan hakkında çok yazıldı, dosyası açıldı, kitaplar basıldı, fakat çözülemeyen bir gizem var kuşkusu da çengelde asılı kaldı.
Son zamanda ilginç gelişmeler izlendi. Bir defa Moskova parasıyla çıktığı bilinen ve sık sık 400 bin levalık saati, köşkü, deniz sarayı, yatları, karıları, kızları, fahişeleri, Yeni Zelanda yününden Doğan takım elbiselerini vb ile “ulaşılamaz” simgesi yaratıp reklâmı yapan “Galerya” sahibi Yavor Daçkov, bu hizmet için ayda 50 bin leva aldığını ağzından kaçırdı.
Öte yandan, her şeyi bilenlerin de yenibaştan düşünmeye başladıkları artık biliniyor.
1974-1989 yılları arasında İç İşleri Bakanı Birinci Yardımcısı olan Orgeneral Grigor Şopov’un oğlu, uzun yıllar Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin Moskova Büyük Elçilisi, 1984-1988 yılları arasında Dış İşleri Bakanlığı “Balkanlar” Şubesini müdürü Lübomir Şopov’un kaleminden çıkan “Bulgaristan Türkleri ve Gizli Polis “DS” kitabında, Ahmet Doğan’ın kırılma noktasının 1986 olduğu ve ondan sonra ancak istihbarat şefi Şopov’un izniyle Sovyetler Birliği Dış Casusluk Komitesi “KGB” hizmetine geçirilmiş olabileceğini yazdı. Bunların hepsi doğruysa ve daha sonraki gelişmelerde Bulgaristan’daki Rusya sermayesinin koruyucularından biri olarak bilinen HÖH milletvekili Delyan Peevski de oyuna katılınca, “Biz Bulgaristan’ı satın alacağız” deyenlerin samimiliğinden kuşkulanmamak gerekiyor. Bu tabakanın gücünü duyulmayabilmeniz için, soyulan ve tüm paraları kayıplara karışan BTK – Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası’ndan sigortalı olmasına rağmen, yok olan paraların, dış ülkelerden 4 milyar leva (2 Milyar Euro) borç alınarak hesap sahiplerine iade edilmesi kanıtlar da artar. Şu anda şahsen benim bu baskıyı anlatabilecek lügat kuvvetim yok. Ortada devletimizi dış borçlanmaya mecbur bırakan ve kuyruk sallamaya devam eden bir irade var.
Bu açıdan bakıldığında 6 Kasımda sandık başına gidecek olan Bulgaristan’daki cepheleşmeyi ve şiddetlenerek tırmanan kavgayı Rusya yanlıları ve Rusya karşıtları açısından şöyle görebiliyoruz. Görebiliriz de, bu güçlerin hepsinin bugün aynı buharlı tencerede, aynı basınç altında, aynı sıcaklıkta terlemek, cızlamadan kızarmak ve kokmadan lezzetlenmek zorunda olduğunu unutmayalım.
Birinci platformda Bulgaristan’ın Avrupa Gelişmesi için Vatandaşları GERB ile Bulgaristan Sosyalist Partisi BSP partileri güreşiyor. GERB adayını 2 Ekimde açıklayacak. Sofya Belediye Başkanı ile Meclis Başkanı Tsvetana Tsaçeva oyundan çıktı. Eski Cumhurbaşkanı yardımcısı Margarita Popova sahneye davet ediliyor. BSP adayı General Rumen Radev, Amerika’da eğitilmiş bir NATO generali ama ben Rusya’ya söz söylemem diyor.
İkinci platformda, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), son yıllarda kendisinden kopan Bulgaristan’ın Alternatif Partisi (ABV) ve “21. Yüzyıl” partisi seçmenlerini yeniden kazanma mücadelesi veriyor. Bu partilerin hepsi sol cepheden kendi adaylarını göstermiş durumda.
Üçüncü platformda, Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS) ile Demokrasi için Sorumluluk, Özgürlük ve Tolerans (DOST) partisi arasında ölüm kalım savaşı veriliyor. Biz de bu savaşımın şiddetlenmesi istiyoruz. Çünkü HÖH partisini arınması ve DPST partisinin de siyasi yol bulması ancak bu mücadele içinde yolu açık siyaset olarak süzülüp arınacak ve Türklük dışında tüm illetleri reddedebilecektir. HÖH partisi kendi adayını gösteremedi. Aleni siyaset şarta şurta bağlanmaz. Şartlı siyasetin neticesi de şartlı olur.
DOST partisi aday göstermedi. 20 Eylülde Seçim Kurulunda kaydını yaptırdı. 20 Eylül 2016’da L. Mestan DOST partisi tescil edilmiştir dedi.
Rusya’dan gelen kötülüklerin başında HÖH’ün de olduğu bilinirken, DOST Avrupa Atlantik siyasetinden yana tavır alıyor. Seçimden önce Doğan-Mestan görüşmesi öngörülmüyor. Doğan L. Mestan’ı sıkıştırarak eritme siyasetine devam ediyor. Bu boğuşmanın sonunu ilgiyle bekleyenler artıyor. Doğan’ın Moskofçu çabaları sökülüyor.Mestan, Cumhurbaşkanı olmak için GERB Başkanı B. Borisov adaylığını koyarsa, onu destekleyeceğiz, dedi, birinci tura bu olmadı işte.
Milliyetçi cephede ise Rusçu “Ataka” partisinin VMRO ve sözde “Yurtsever Cephe” ile kucaklaştığı ve ikinci turda GERB’i destekleyerek iktidar basamağında bir basamak daha yükselmek istediği gözden kaçmıyor. Ne oluyor yanı ikinci turda VMRO-Ataka_Yurtsever Cephe gibi kuzu bekler gibi Türleri bekleyen kart kurtlarla aynı sayada mı olacağız. Lütfi şu aklını biraz çalıştır lütfen…
Bu mücadelede kendi yağıyla kavrulmayı tercih eden “Reformcu Blok” – beş partili koalisyonu da ne yapacağına henüz karar veremedi.
Müslüman Türkler, nüfusun % 24’ünü oluşturan Çingene kardeşlerimiz BULTÜRK’ün bağımsız, halktan yana, kesin kararlı tavrını ve adayını açıklamasını bekliyor. Bu seçimde BULTÜRK bayrağı yüz binler üzerinde dalgalanacak. Memleket bizimdir. Vatan bizimdir. Bayrak bizimdir. Seçim zaferimiz irademizdir.