Tarih: 17 Mart 2018
Yazan: Musa VATANSEVER
Konu: Bizim vatanımızdan sökülüp atılmamıza üzülen yok. Varsa yoksa Yahudiler.
Başbakan Borisov’un Makedonya’dan toplanıp, Bulgar hayvan taşıma vagonlarına bindirip, Bulgar silahlı asker ve polislerinin gözetiminde, Polonya’nın “Treplika” ölüm kampına gönderilip, orada gaz kamaralarına atılıp yakılan Yahudi erkek, kadın ve çocuklar için özür dilemesine Bulgarlar irkildi. Toplumdaki tiksintide, “sıç…mız her boku bize yedirirlerse!” koku ve korkusu ortalığı sardı. Üzerinden tam 76 yıl geçmiş olmasına karşın hiçbir şey unutulmamış. Olay çap canlı ve ciddileştikçe ciddileşiyor…
Bulgar istilasındaki Makedonya köy ve kentlerinden toplanan ve “Treplika” kampına gönderilen Yahudilerin sayısı 7 144 (yedi bin yüz kırk dört) olarak gösterilse de, Bulgar vagonlarına doldurulan ve asker ve polis gözetiminde aynı kampa götürülen Yahudilerin toplam sayısı, Ege bölgesi Yahudileri ile birlikte 11. 400 Yahudi’dir.
Fakat B. Borisov, Ege Bölgesinden olup “Treplika” kampında öldürülen Yahudiler için özür dilemiyor. Selanikteki Yahudi Müzesini ziyaret etmedi. Bu iş bu kadarla da kalmıyor, çünkü “Treolika” kampına gönderilenlere 20bin kişi olana kadar Çingeneleri de eklemek gerekir ki, onlar da Bulgar treniyle “kampa” vardıklarında hemen öldürülmüşlerdir. Bu konunun devamında, ikinci büyük savaş yıllarında damgalanan, sarı yıldızla gezen, mallarına mülklerine, otel, dükkan ve işletmelerine el konan ve 1944’ten sonra Bulgaristan’ı terk eden 48 bin Bulgaristanlı Yahudi’nin kara alın yazını da eklemek gerekir.
Son günlerde kızışan tartışmalarda, Balkan ülkelerindeki Yahudilerin kara kaderini deşen didişmelere 1942’deki Köstendil Valisi’nin torunu olan Bayan Sofia Şişmanova da katıldı. Yazar Natan Grinberg’in “Yahudiler Konusunda Veri ve Belgeler” eserini anımsattı. 2015’te çıkan bir eserin 183. sayfasından, “Bulgar Yahudilerinin hepsinin “Treplika” kampına gönderilmek üzere hazır durumda tutulduğunu” yazıyor.
Aynı konuyu ele alan İvan Dimitrov Popov ise, 1941 / 1942 yıllarında Yahudilerin deniz yoluyla da Bulgaristan’dan çıkarıldığını yazıyor. Güvertesinde 700 (yedi yüz) Yahudi olan Bulgar “Mesta” yolcu gemisinin Rus “Şt 212” deniz altısı tarafından torpido ile Kara Deniz’de batırıldığını ve yolculardan kurtulan olmadığını yazıyor.
Büyük savaştan önce “Yahudilerin yaşadıkları ülkelerin halklarını soyduğunu” yazılıp anlatılıyordu. Soru: Gerçek hırsız kimdir? Makedonya Yahudileri Bulgar vagonlarına doldurulmazdan önce Makedonya ve Ege Trakya’sındaki Yahudi mülklerinin tümüne Bulgar makamları el koymuştur. Gasp edilen 58 milyon leva değerinde olup, Bulgar makamlarında kalmıştır. Yahudi altınları ve diğer mücevherleri alınmış, hepsi evlerinden ve mülklerinden edilmişlerdir. Bu Çingeneler için de geçerlidir. Hayvan vagonlarına doldurulduklarında arkalarında onlara ait olan yok edilmiştir.
Aynı ülkede birlikte yaşadığın insanları doğru dürüst idare edemediğin için ölüme hem de yakarak ölünme göndermek af edilemez bir suçtur. 1939’dan 1944’te Kızıl Osru Polonya’daki Nazı ölüm kamplarına girip, insanları yakan gaz ocakları olduğunu duyurana kadar, bu gerçek bilinmiyordu. Bulgar makamları da yaptıklarının yanına kalacağını, cinayetlerinin açıklanmayacağını hesap etmişlerdi. Yakarak ölümlerine sebep olunan bu İNSANLARIN kimisi için özür dileyip diğerlerini “olan olmuş, bize ne” şeklinde kabullenmek onaylatamazdı yara açmaya ve dinmeyen sızılara neden olmaya devam edecektir. Bulgar toplumunun arınabilmesi için tüm cinayetler için, Ege Trakya’sı Yahudileri için olduğu gibi Çingeneler için de Özür Dilemesi ve yaraları sarması gerekir. Bununla da yetinmeyerek;
- 1913 Pomak Türklerine yapılan baskı ve terör, isim ve din değiştirme kustahlığı, Batı ve Orta Rodoplar’dan kovulan Pomak Türkleri, katledilenler, yıktıkları cami ve medreseler için de özür dilenmelidir.
- 1934 – 1944 yılları arasında Orta Rodoplar’da, Paşmaklı (Smolyan) bölgesinde isim değiştirmeyi gerçekleştirirken uygulanan baskı, terör ve zulüm için de Özür Dilenmelıdır;
- 1962’den başlayarak Romenlerin kimliklerine yapılan saldırılar, bu nüfusun 70 yıldan beri gettolarda anlatılması zor baskı altından tutulmasına son verilerek, hak ve özgürlükleri tanınmalı, halk geleneklerine uygun yaşamalarına olanak sağlanması ve Bulgarlarla uyum sağlamaları içim yapılan eziyete kesinlikle son verilmelidir. Bütün azınlıkların çok kültürlü ortamında mutlu olmaları yolu nihayet açılmalıdır. Sayıları her geçen gün artan bu azınlığın yaşam özelliklerine uygun hayat modeli yaratmak Bulgar devletinin ana görevidir. Ezınlık haklarını tanımayan Bulgar devleti sosyal ve kültürel yaşamın yeniden örgütlenmesi gibi konularda hastadır.
- İsimleri daha 1934’tedeğiştirilen Ulah azınlığının günümüzde hukuksal ve idari işler bakımından Bulgaristan’dan kopmak istemesi, sosyal sigorta, eğitim, yargı, sağlık hizmetleri gibi konularda Bulgar sosyal ve siyasal düzeyine yüz çevirip bir halk oylamasıyla memleketimizden kopmak istemeleri, daha önce eşine rastlanmayan bir direniş ve tepki biçimidir. Hepsi için kör cahil, bakımsız ve sefil, tiksinecek halde olduklarına işaret edilen bu insanların son derece yüksek bir siyasi mücadele bilinci sergilemesi, akan suları durdurmuştur. Bu insanların acısı o denli derinleşmiş ki, artık özür istemekten vazgeçmişler, akıllarından geçen alıp başlarını gitmek. Bizim 1989’da topluca sel gibi aktığımız gibi…
- 1964 ve 1972 saldırıları ile ilgili olarak Pomaklardan bin defa özür dilense azdır. Hapislere yatanların, sürülenlerin, sakat kalanların, kurşuna dizilenlerin sayısı hala bilinmiyor. Ne yazık ki, Bulgar hükümeti ve makamları aynı yaraların kaplarını her gün yolmaya, her gün kan akıtmaya ve insanları üzmeye devam ediyor. 1913 kanlı katliam ve zorbalık olaylarından bu yana 100 yıldan fazla geçmiş olsa da, Pomak yaralarına kez ab dökülmeye devam ediyor. Yerli makamlarda, belediyelerde ve başkentte, üniversite ve enstitülerde Pomak Meseleleriyle uğraşan, Pomak yaralarını kaşımaktan geçinenlerin sayısını söyleyemiyorum. Bunların bir kısmı gizli çalışıyor, bir kısmının ömrü sosyolojik araştırma yapmakla, falcıların iskambil kâğıtlarını ya da kibrit çöplerini karıştırdığı gibi rakamları karıştırarak, hep olduğundan farklı ve yalnızca kendi bahçelerine su taşıyan yani kendi işlerine yarayan sonuçlar çıkarmaya devam ediyorlar. Son sosyolojik soruşturmada Mesta (Kara Su) Batı Rodoplar ve Pirin Dağ köylerinin hepsi “Biz Türk’üz, vazgeçin artık bizimle uğraşmaktan”, demişler ve gazete sayfalarında çarşaf çarşaf “Pomak Meselesi” yazıldı çizildi, yazılıyor.
Sosyalistlerin (BSP) partisinin “Duma” (Söz) gazetesi 15 Mart 2018 sayısında, Pomak Türklerine güya “Bulgar” dedikleri için hızlı prosedürle Profesör olan ne kadar emekli varsa hepsinin görüşüne yer verdi.
“Pomak etnik grubu” keşifçisi olarak ün yapan Prof. Evgeniya İvanova, Rodoplar’da yaşayan Pomakların “öz Pomak bilincine ulaşmış bulunduklarını” yazmış ve bu sürecin halen yalnız elit kesim katında kaldığına işaret etmiştir. Bulgarca konuşan bu grubun, kendisine “Bulgar” dedirmiyor diye de vurgu yapmış. Prof. İvanova “Batı Rodoplar’da ve Pirin Dağı yöresinde yaşayan Pomakların, kendilerini kesin olarak Türk olarak gördüklerini” yazıyor.
Şarkıcılığıyla ünlü Valya Balkanska da “etnik konularda” görüş beyan etmeye başladı ve önce “Pomak” isminin kitaplardan kazınmasını, belleklerde yakılmasını ve zorla unutturulmasından yana olduğunu gizlemiyor. Aydın geçinen bu kişiler, hiçbir zaman insanların yanında olamadılar. İşlerin Radyo ve TV’de şarkı söylemekle düzeleceğini düşünenler çok yanılıyorlar. İnsanın yanında ol ki, insan da seni insan bilsin. V. Balkanska gibi sanatçılar hep iktidar partilerinin yanında oldular. Pomakların çilesini anlayamadılar, çünkü dertlerini paylaşmadılar. Hiç kimsenin hatırını sormadılar. İnsanların gönlünü kazanıp, kendilerine saygı gösterilmesini hak etmediler. Şair Naim Bakov gibi “Ömür bahçesine kimse dökmesin zehri!” diyemediler.
Basındaki “Türk Pomaklar” konulu tartışmalara aktif katılan, bilim adamı Dr. G. Zelengora, Balkan Savaşı (1912 / 1913) yıllarında “Bulgar merhametsizliği ve vahşeti” üzerine araştırmalarını sürdürürken, “Balkan Savaşı Bulgar Devletinin Pomak azınlığa karşı işlediği en şiddetli zalimliktir” diye yazdı. Bu gaddarlıkla 250 bin Müslüman Pomak’ın ismi ve dini zorla değiştirilmişti. Bu konuda Bulgar devleti Utanç Anıtını ne zaman dikecek?
Smolyan köylerinde yaşayan Pomaklardan bazıları da, “Pomak” isminin çok sorunlu olduğundan, “Bulgar Muhammed anları” adını da kabul etmediklerinden dolayı, kendilerine “Ahreyn” adıyla hitap edilmesini istiyorlar. Ahret (Âhiret) adını kendilerine uygun bulanlar, “biz bu dünyadan el çektik, artık yalnız ahiret kaygılarıyla davranıyoruz” diyorlar. Kuşkusuz bu kişilerin ismi ve dinleriyle, töre ve yaşam tarzlarıyla, ahlak ve namus sorunları üzerine bir asır arasız, baskın ve sürekli şiddet uygulanması sonucu, bu vatandaşlara güncel dünyevi işlerden tamamen el çektirmiş ve kendilerini zikre vermiş olabilir. Zaten Şubat sonu ve Mart başında Rodoplar’a bol yağışlar ve derin kar, 200 çığı kopmasına neden olmuş, yollar kapanmış, su boruları patlamış ve herkes evlere ve camilere kapanmış, havanın açması ve baharın patlaması için dua ediyor.
Tabii bu sönmeyen tartışma konularında, son söz isteyenler, her zaman ve her yerde,
kısır tartışmalardan çıkışı hep “çok etnikli, çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir
Toplum ve devletinde buluşamazsak, Bulgar devleti çöker” tespitinde buldular. Bu bilim adamlarının artık bir asırlık uğraşıdan sonra Türk Pomakları iyi tanıdığına ve Türk kimliği için mücadele eden bu dağ insanlarının değişmez kılavuzunun “ölmek var dönmek yok” olduğuna inanmaya başladıklarına kesin inanıyorum. Türk Pomaklar büyük kalpli, gönül bağları güçlü, geleneklerine sımsıkı sarılmış bir kardeş topluluğumuzdur.
- Bu cümleden olmak üzere, Bulgaristan Türkleri defteri de kapanmamıştır. Etnik halk topluluğumuzun yalnızca isim ve din haklarının iade edilmesi, 1989 Mayıs Ayaklanması isteklerimizin % 5’i bile değildir. Yayınlanan istek listeleri, devlet makamlarına 30 yıl önce gönderildi, dünya radyolarınca okundu. Türkiye’de ikamet eden 1 milyon 20 bin vatandaşımız haklarımız ve özgürlüklerimiz, hukukun üstünlüğü, demokratik adil sistem kurulsun da evlerimize dönelim diye bekliyorlar. Yara kapanmamıştır. Sorun çözülmemiştir. Bundan 76 yıl önce “Treplikaya” gönderilen Yahudi ve Çingene sorunları gibi, İsrail’e kovalanan 48 bin Bulgaristanlı Yahudi’nin sorunu gibi tekrar tekrar her yıl her gün aktüelle-şip kapı çalacaktır. Bu sorunlar susmakla asla çözülemez. Aldatmakla, yalan söylemekle veya boş vaatlerle ise hiç çözülemez. Halkımızı avutmak, usandırmak ve boyun eğdirmek için hainleri kullanmaktan ise hemen vazgeçiniz. Artık şapka düştü ve kel göründü.
Şu asla unutulmasın:
O ısız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün o tümsek ey orada,
Hak uğrunda, özgürlük yolunda
Can veren babamın yattığı yerdir.
Bilmem anlatabildim mi? Bu dünyada İlahi Adalet vardır.
O acı asla dinmez, adamı yiyip bitirir!
Paylaşmayı ihmal etmeyiniz.