Hükümet yıkılıyor. Politik iktidar gitti gidecek.Bu defa iç çelişkilrle birlikte, “dostlukların” duvara çarpmasıyle beraber, bunu Avrupa Birliği (AB) Komisyonu da istiyor. Brüksel’den gelen son açıklamalarda, 2014 – 20120 harcamalarımızın amaca yönelik, isabetli ve iş görecek bir şekilde gerekçelendirilmediği bildirildi. AB  ülkemize yönelttiği yatırımları sıkı kontrol ediyor. Paraların şimdiye kadar olduğu gibi projesis harcanmasına yol vermek istemediğini gizlemiyor. Bir de şu “Güney Akım” gaz boru hattı projesi askıya alındı. AB boruların döşenmesi yolunu kesti. Bu da Rusya’nın Kırım ve Ukrayna politikalarına karşı yaptırım (ceza) şeklinde ortaya çıktı. Bu işten yılda 2 milyar Euro kira bekliyorduk, “garga aldı götürdü, geri getirmedi” gibi bir şey oldu. Hükümet dut yemiş bülbül gibi…

nedim birinciBrüksel’in son ikazında, adalet sisteminde reformün geciktirildiği, sağlık reformunun tamamlanmadığı ve eğitim öğretim reformlarının askıda kaldığı gibi ithamlar sıralanıyor. Bizde hukuk sisteminin yeniden düzenlenip, rüşfetten ve politik baskıdan kurtulmuş bir şekilde çalışmaya başması sağlanamadı. Ayakkabıları sıkmaya başlayan yargıç ve savcılar sistemden ayrılırken gerçekleri anlatmaya başlıyorlar. Örneğin, 19 Ocak 2013’te A. (Dönek) ajanına kuru tabanca sıktı diye Sofya Temyiz Mahkemesi tarafında serbest bırakılınca, Oktay Yenimehmedov hakkında 20 yıl ağır cezası verilmesi için HÖH milletvekili D. Peevski’nin  mahkeme başkanlığına çok ağır baskıda bulunduğu ortaya çıktı. Değişik davalarda yargılanmaya devam eden Eski İç İşleri Ts. Tsevatanov’un parmaklıklar aradına atılması için de dışarıdan baskı uygulandığı açıklandı. AB Komisyonuna göre, Bulgaristan Adalet Bakanlığı’nda ve mahkemelerinde ciddi reform yapılmalıdır.Adalet sistemi hukuka şaffaf bir şekilde hizmet etmelidir. Hak arama organları politik baskıdan kurtarılmalıdır.  Adaletin bağımsızlığı güvence altına alınmalıdır. Hukukun adil bir şekilde uygulanabilmesi için totaliter sistem anlayışı ve kadroları mahkemelerden ve bakanlıktan çıkarılmalıdır. Yürütme ve yargı organlarının birbirinden bağımlılığına son vermeden demokrasiye geçiş gerçekleştirilemez, bağımsız demokrasi kurumları tesis edilemez.
Sağlık sistemindeki reforma gelince, yurttaşların % 60’ı sağlık sigortası ödemediğinden dolayı sağlık sistemi kendiğinden felç olmuştur. Büyük mali güçlükler içindedir. Ülkede köy sağlık olacakları aynı sebeple kapanmış, belediye merkezlerindeki sağlık merkezlerinde de uzman hekim ve modern teknik ve teknolojik yetersizlik dikkat çekiyor. İlk yardım sistemi büyük merkezlerinden uzak olan yerleşim merkezlerinde çökmüş durumdadır. 2013’te yaklaşık 600 ‘e yakın ihtisaslı veya genç. uzman doktorun ülkeyi terk ederek Batı Avrupa devletlerine göç ettti. Bu gelişme, sağlık sistemimize indirilen son ağır darbelerden biri oldu. Hastanalerde uzman hekim eksikliği büyüdükçe, amaliyatlar yapılamıyor. Bununla birlikte kronik hastaların kullandığı bedava ilaçların da eczanelerde zor bulunması durumu daha da ağırlaştıran etkenlerin başında geliyor.
Eğitim sisteminde yapılacak reform, okul kapatma, okul kantinlerinin kapılarına kilit vurma gibi önlemlerle çözülemez.  Eğitim reformu öncelikli olarak derslerin içeriğine ilişkin olmalıdır. Bir defa ırkçı ve milliyetçi ruhu besleyen, tarihimizi doğru yansıtmayan tarih ve edebiyat derslerine yeni bakış açısı getirmek zorunlu oldu. AB ülkelerinde okutulan genel dersler aynı bilgiyi sunmalıdır. Etnik azınlıkların ana dilde zorunlu ders görmesi, öz kültürleri ve tarihleri üstüne bilgilendirilmesi gereklidir. Bu yolda son 25 yılda ileri adım atılamadı. Bu durum, AB Komisyonu’nun dikkatini çekmiştir. Modern eğitim sisteminin ulusal devlet ve ulusal kültürü oluşturup beslerken, ulusal kültüra ait  temel öğelerden olan etnik tarih, kültür ve edebiyat, folklor, gelkenek ve töreleri v.b. yı görmezlikten gelmesi, farklılıkların beraberliğinden oluşan  yeni medeniyet anlayışına da ters düşüyor. AB’ye uyumlu yeni insanlarımızı kendi okullarımızda, ana okullarımızda yetiştirmek, eğitmek ve okutmak zorundayız. Bu eğitimin temelinde ise yalnız yeni kitaplar yazmak değil, zamanını yaşamış olan herşeyin, yararlı olmayan görüşlerin, toplumu birbirinden ayırıp parçalayan fikirlerin ders konularından çıkarılması yer almalıdır. Bir dil bilen bir lişi dünyaya bir pençereden bakar, iki dil bilen iki pençereden v.s. Fakat bir de şu var, ingilizce bilenler bir pençereden baksalar da dünyayı görebilirler görüşü doğru değildir. Gerçeklik somutluğa, özelliklere ve özgünlüklere dayanır. Bizim var olmamızın, kültürümüzün atkı ve dokusu ana dilimiz Türkçemizdir. Hafızamızdaki ana dilimizin yaşama hakkı, gelişmek için toplumsal olanakların devlet eliyle yaratılıp gel,iştirilmesi  zorunluğu gibi kaçınılmaz gerekler vardır ki, bunlara uyulmalıdır.
Bu reformların AB istemlerine göre yapılmaması 2020 yılına kadar bu alanlara yapılması gerekli sayılan yatırımların gelmesi için kapılar kapayacak ve işlerimizin  iyice karışacağı benziyor. Olayları bu açıdan değerlendiren “Dayanışma” Sendikası başkanı Trençev de Oreşarski hükümetinin bir haftaya kadar istifa etmesini istedi.
Mali politikada yolsuzluklar, yatırımların hedefe yönelik yapılmaması esas alınarak GERB partisi Başkanı B. Borisov da 6. gensoru ile hükümetin istifasını yenide istedi. Şimdiye kadar hiçbir Bulgar hükümeti gensoru ile dişürülemese de, bu defa Ekim 2014’te genel seçim yapılması konusunda anlaşma ruhu hakim geldi. Şimdiki iktidar ortaklarından HÖH / DPS ve BSP partileri arasından geçen hafta kara kendi geçti. Sosyalistlerin Başkanı Stanışev AB seçim yenilgisini taşıyamıyor, herkesin katılacağı bir genel seçimle, parlamentoyu sosyalistlerle dolduracağını umut ediyor İnsanları boş hayallerin hamalları gibi oyalıyor.
Son seçimler, AB ülkelerinden Fransa, Hollanda ve Avusturya’da milliyetçi kesimi AB Genel Kuruluna taşırken, Ukrayna ve Kırım olaylarından sonra bulgar Rusofillerinin başı olan “Ataka” partisi başkanı V. Siderov’un kafasına balyoz oldu. Hükümeti desteklemeye devam eden ve anlaşılan yeni bir genel seçimin getireceği sürprizlerden korkan Bulgar neo- faşist- milliyetçileri, şimdilik kuyruklarını toplamış durumdalar.
Sahnedeki en büyük politik oyuncu olduğu için ek roller talep eden GERB partisinin durumu ise , Fil ile Çalı Kuşu masalında çok güzel benzetilmiştir. İnsanlığın Büyük İskender’in Hindistanı işgal edip çekilmesinden sonra ülkede kurulan sert diktatörlüğe karşı anlatılan bu masalda, yol kenarına yuva kurup yumurtlyan ve yavru çıkaran çalu kuşunun yuvasına basan ve yavruları öldüren file kızıp öç almaya karar veren çalı kuşu, düşünmüş taşınmış ve önce gargaya giderek acı olayı anlattıktan sonra, uyuklayan filin  gözlerini gagalayarak onu kör etmesini rica etmiştir. Ardından kurbaya giden çalı kuşu ondan da, vadinin öbür tarafındaki kuru dereye gidip yüksek hendeğin  altında vaklamasını rica etmiştir. Susayan kör fil kurbağ sesine doğru yöneldiğinde hendekten devrilerek gebermiştir.
Bulgaristan politik sisteminde, Bulgar devletine ve halkına, bu arada Bulgaristan Türklerine ve Müslümanlara asla unutulamayan ve acımaya devam eden  çok kötülük yapmış, halen de sosyal politikada, sağlık, eğitim ve adalet sistemi reformu konularında (yalnız dalavere düşündüğünden) toslamış politikacılar ve partiler vardır. Bu partilerin zamanını dolduğundan  hepsi hendekten devrilerek politik sahneden çekilmek zorundadırlar ve hatta zamanları tamamen gelip geçmiştir. Bunlardan ikisi, hem BSP hem GERP partisi 1990’da  kapatılan Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) devamıdır. Onun egemen tek ulusal politikasını uygulayarak ikisi de azınlıklarımızı ezmeye ara vermeden devam ediyor. 500 000 yakınımızın Vatanı terk etmesine sebep olan “Bulgarlaştırma” politikası onların kendilerinin ya da babalarının işi oldu. Kimse kimseyi aldatmasın. GERB ile BSP hangi renge girerse girsin, hangi kılıfı seçerse seçsin ikisi de politik sahneden uzaklaşmak zorundadır. Aralarındaki kavga devleti ben soyayım kavgasıdır. Bu zor olduğu kadar da asil bir iştir. HÖH parti yönetimi de onlara bu işte hizmet sunarken günah işlemektedir.
Dr. Nedim Birinci
Reklamlar