T.C. Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ’ın Bulgaristan’a yaptığı Ramazan bayramı ziyaretinden birkaç hafta geçmiş olmasına rağmen, yankılar hala sürüyor.
Bekir Bozdağ’ın Bulgaristan’da Osmanlı mirası konusunda söylediği ve içeriğinde haklı tespitler barındıran sözleri temcit pilavı gibi iki-üç haftadır Bulgar kamuoyuna sunuluyor. Sadece dini değil, tarihi, kültürel, hatta sosyal boyutları olan bir konu kasıtlı şekilde çarpıtılıyor ve siyasallaştırılıyor, her kesim kendi tarafına çekmeye uğraşıyor.
Türkiye’de adettendir, iftar yemeğe sadece müslüman ahali değil, gayri müslümler de davet edilir, saygı ve hoşgörüyle sofrada buluşurlar,düşüncelerini paylaşırlar. Böyle bir iftar Bulgaristan’ın bence en hoşgörülü kenti olan Plovdiv, Bulgarların bile Filibeto dedikleri kente de düzenlendi.Ve bulgar cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in Bulgaristan tarihinde ilk kez bir iftara katılması gerçekten de örnek bir davranış.
Bulgar gazetecilerin iftara alınmaması yanlış,
ama bunu Bulgaristan cumhurbaşkanlığı yetkilileri ayarlaması gerekiyordu. Madem ki gazeteci alacaksın,o zaman ayrım yapmayacaksın, bu benim, bu senin gazetecin diye ayrım yapmak hiç etik değil, bulgar gazeteciler kızmakta haklı. Oysa bir bulgar cumhurbaşkanının ilk kez bir Müslüman iftara katılması güzel bir örnek ve bulgar cumhurbaşkanlığı bu olayı inkar edeceği yerde gazetecilerini de iftara almalıydı ve böylece bulgar toplumu da neyin ne olduğunu cumhurbaşkanın ağzından öğrenirdi hiç olmazsa. Kaldı ki,Plevneliev, iftarda söyledikleri şeyleri geçen sene Türkiye ziyareti esnasında,İstanbul’da Bulgaristan göçmenleri dernekleri ile toplantısında söylemişti.
Ama biraz geç olsa da, Plevneliev,yanlışı düzeltmeye yönelik, Bulgar basınına yaptığı son açıklamasında, gelecek sene yine iftara giderim diyor, iftarda konuşulan konular insani konulardı,diyor.
Ve konuyu Bulgaristan’ın,1989 yılında. 300 bin türkü topraklarından,evlerinden Türkiye’ye kovduğunu da vurguluyor. Ama, maalesef,bazı bulgar çevreler ısrarla ve alay edercesine 1989 y.zorunlu göçe”golyamata ekskurziya “ demeye devam ediyorlar. Oysa Avrupa insan hakları mahkemesi de bunun bir zorunlu göç olduğunu tespit etmişti. Ama Türkiye’nin Batı komşusu AB ülkesi Bulgaristan’da bu söylem değişmiyor,nedense…
Bulgaristan’da Osmanlıdan kalma varlıklara gelince…
Nasıl ki bulgar yetkililer İstanbul’a gelince burada yaşayan Bulgar dini cemaati yetkilileriyle veya Fener Ortodoks Rum patriği Bartolomeus ile görüşüyor,yemek yiyorlar, Türkiye’de bulunan Bulgarlar malvarlıkların durumunu ve sorunlarını konuşuyorlar ve bu çok normal ,ayni şeyi Bekir Bozdağ Bulgaristan’da yapmış…
Bulgaristan yönetimi,son zamanlarda ülkedeki bazı camiler için düzenlemeler yaptı,bu biliniyor,ama yetersiz olduğu da bir gerçek.
Sofya’dan ayrılan T.C.Büyükelçi İsmail Aramaz,Bekir Bozdağ’ın sözlerine açıklık getirdi,yani bu malvarlıkların Türkiye’ye iadesi söz konusu değil,bunların ayakları yok ki,geri gitsinler Türkiye’ye. Ama bunların mülkiyeti mahkemelerce ispatı doğru bir yöntem,çünkü ancak o zaman restorasyonu ve bakımı,yaşatılması için gerekli merciler sorumluluğunu üstlenir,yatırım yapılır, bu meseleler parasız halledilmez, bu da bir gerçek…
İki sene önce Antoni Georgiev adında bir bulgar gazeteci, Patevoditel za osmanska Balgaria adlı çıkardığı kitapta birçok Osmanlı malvarlıkların Bulgaristan’da ne kadar acınası durumda bulunduğunu resimlerle göstermişti ve sadece camii değil, hanlar,hamamlar,köprüler söz konusu…bu gazeteci bulgar,türk değil ve kitabı da Bulgar kamuoyunu bilinçlendirmeye yönelik…
Bulgaristan’da Osmanlı malvarlıkları söz konusu olunca,konu hep 1925 yılına Trakya’dan Bulgar /ki aralarında Makedonlar da var/ göçmenlerin malvarlıkları ile bağlanıyor. Türkiye,bunlar 1925 Ankara antlaşması ile halledildiğini iddia ediyor. Nitekim prof.Bojidar Dimitrov ta,ki kendisi için asla türk dostu denilemez,Trakya göçmenlerden sadece yüzde 15-yüzde 20′ sin elinde mülkiyet belgesi var, diyor…Anlaşılan, bu mesele de bazı bulgar çevreler tarafından abartılıyor.
Türk hükümeti bundan üç yıl önce Türkiye’de Bulgar dini cemaatin, 50 yıl önce devlet tarafından alınan 53 sayıda malvarlıklarını iade etme kararı aldı.Bunların bazıları yok olmuş,veya özelleştirilmiş,doğru,ama mahkemelerde görülen davalar sonucu bunların büyüklüğü tespit edildi ve bulgar cemaati kiralarını alacak,yani kasaya para girecek. Şu ana kadar mahkeme yoluyla 7 sayıda bulgar malvarlığı iade edildi,diğerleri için de mahkemeler sürüyor…Ha, zorluklar yok mu, var tabii, hem de nasıl,mesela bulgar dini cemaati Şişli belediyesi ile mahkemelik oldu, çünkü belediye onların mülkü üzerine inşaat yapmış, sorun mahkemeye intikal etti…
Ayni yöntem, yani Bulgaristan’da Osmanlı malvarlıkların mevzuata bağlanmasını Türkiye de istiyor.
Son 10 yıl içersinde Edirne’de iki Bulgar kilise restore edildi,
İstanbul’da Bulgarların en kutsal ve tarihi mekan Metoh restore edildi,Sveti Stefan kilisesini İstanbul büyük şehir belediyesi 2 milyon euro yatırımla restore ediyor.Ve bunların mülkiyeti belgelerle Bulgar cemaatin elinde.Birçok bulgar cemaat yetkilileri”Allah razı olsun Kadir Topbaş’tan”/ İstanbul büyük şehir belediye başkanı/diyor.
Türk-Bulgar sanayi ve ticaret odası başkanı Zeki Bayram başta olmak üzere birçok Türk işadamı bulgar cemaatin en iyi dostaları,çünkü buradaki malvarlıkları konusunda onlara yardımcı oluyorlar…Neticede,binlerce Bulgar vatandaşı dini bayramlarını Türkiye’deki kiliselerde rahat ve huzurlu şekilde geçiriyorlar,bu da turizme yardımcı oluyor… Yani,bu meseleleri çarpıtarak, Anadolu Ajansının geçtiği haberi üzere spekülasyon yapmak ,ki AA’nın Sofya muhabiri İvo Radoykov,Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinde uzman bir gazetecidir kamuoyuna sunmak tehlikeli…
Bu meseleler karşılıklı anlayış ve diyalogla çözülür, sadece bir tarafa yüklemekle,şovenizm duygularını körükleyerek ve bir bardak suda fırtınalar koparmakla çözülmez…
Hiçbir ülke tarihe miras bırakmayacak kadar fakir değildir.
Bu mirasa sahip çıkmak her ülkenin borcudur,bu Bulgaristan için de, Fransa için de,Türkiye için de geçerli.
Reklamlar