Arif Gündoğdu
gundogduarif@gmail.com
07 Ocak 2018
Haliç kıyısındaki tarihi “Demir Kilise” onarıldı ve bugün açılışı yapılacak. Kurdaleyi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov birlikte kesecek. Yanan ahşap Bulgar Kilisesi’nin yerine 1898’de Osmanlı’nın özel izniyle demirden inşa edilen kilise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 16 milyon lira harcanarak 7 yılda restore edildi.
Türkiye ile Bulgaristan arasında yapılan ikili anlaşmalar ve Lozan Antlaşması ile tüzel kişiliği bulunan Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin yaşatılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir zenginliği. Tarihi, kültürel ve sosyolojik bir zenginlik.
Türkiye’ye gelmişken Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’la kilise açılışının ötesinde sorunları konuşmak şart.
Borisov, 2018’e “AB Dönem Başkanı” olarak girdi.
Türkiye tavrını da Bulgaristan Devlet Televizyonu (BNT) ekranlarından şu cümlelerle aktardı Borisov:
“Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda ikiyüzlülüğü bırakalım. En iyisi oturalım ve Türkiye ile AB arasında özel bir anlaşma yapalım. Ayrıca 5-6 maddeden oluşacak anlaşmaya gümrük kolaylığı noktası da dahil edilmeli.”
Sunucunun “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hayır diyebilir misiniz?” sorusuna Borisov, “Biz birçok şey için ona ‘Hayır’ dedik, fakat bir konuda her zaman ‘evet’ dedik. Bulgaristan’a yönelik sığınmacı akını bıçak gibi kesildi. Sınırın korunması için Recep Tayyip Erdoğan ile çok iyi anlaşıyoruz” cevabını verdi.
Zaten Avrupa’nın da Türkiye’ye bakış açısı net olarak bu: Ortadoğu ile Avrupa arasında “tampon bölge” rolünü sürdürmesi.
* * *
Bulgaristan, AB’nin Türkiye’ye dayattığı hiç bir şartı yerine getirmeden birliğe kabul edilen ülkelerin başında geliyor. Aynı zamanda ABD’nin Balkanlar’daki önemli karakollarından biri oldu. Çok sayıda ABD üssü yanında, önemli sayıda asker de konuşlu Bulgaristan topraklarında.
ABD ve AB’nin “himayesi” altındaki Sofya yönetimi, ülkesinde AB’nin “demokrasi”, “özgürlük”, “azınlık hakları” gibi birçok alanda zayıf bir karneye sahip. Komünist dönemde katliamlara kadar varan “Türk düşmanlığı”, Bulgar siyasetinin değişmez kıblesi. Birçok uluslararası antlaşmaya göre “azınlık” olarak tanımlanan Müslüman Türk nüfus, hem ekonomik hem kültürel baskı altında.
Buna rağmen Bulgaristan, Arnavutluk’ta yaşayan ve sayıları 30 bini bulan Bulgarların “özel azınlık statüsü”ne kavuşması için çok uğraştı. Arnavutluk’u, ABD ve AB baskısıyla buna razı etti ve Arnavutluk Parlamentosu Hukuk Komisyonu, Bulgarları, Arnavutluk Azınlık Hakları yasa tasarısına dahil etti. Bulgarlar, başta Bilişta, Korça, Golo bırdo, Mala Prespa ve Naşa Gora bölgelerinde yaşıyor.
* * *
Türkiye, Bulgaristan’taki Türk azınlığıyla ilgili politikasını hiç bir zaman olması gereken düzleme oturtamadı. Rejimin yıkılmasının ardından kurulan Hak ve Özgürlükler Partisi, Özal döneminde büyük yardımlar gördü Türkiye’den. Seküler bir yapıya sahip olan HÖH’ün yöneticilerinin neredeyse tamamı komünist dönemde Bulgar istihbaratı tarafından yetiştirilmiş kişilerdi. Koalisyon ortağı olacak kadar önemli bir siyasi güce kavuştu HÖH. Türklerin siyasi güçle bazı hakları elde etme beklentileri bu dönemde önemli darbeler yedi.
Bulgaristan’dan Türkiye’ye çalışmak için gelen ve Türk soylu olduğu için “ikametgah tezkeresi” ile uzun süre kalabilen “evlad-ı fatihan” için Bulgaristan’la bir anlaşma imzalandı. Türkiye’de bir yıl içerisinde 6 aydan fazla kalamaz oldular. Bulgaristan’da da “ekmek” aslanın midesinde olduğu için mecburen Portekiz, İspanya gibi ülkelerin yollarına düşüp, oralarda perişan oldular. Türkiye’de “kültürel etkileşim”le kendilerini muhafaza etme, hatta geliştirme şansı olan gençler, Avrupa’da asimile oldu, benliğini unuttu…
Ardından Türkiye, önce Hürriyet ve Şeref Partisi’nin kurulmasına destek verdi. Bu parti seçimlerde başarılı olamayınca, DOST ittifakı için seferber olundu. Tek kelime Bulgarca bilmeyen ve Bulgaristan tarihine yabancı kişilerin hazırladığı bu hamle de boş çıktı. Çünkü, DOST ittifakına önderlik yapanlar da HÖH’ün eski yöneticileri ve kripto istihbaratçılardı.
Son seçim döneminde DOST ittifakı üzerinden Türkiye’nin hamleleri, Sofya yönetimine “içişlerine müdahale” sayılabilecek hayli malzeme vermiş oldu. Bu, Türkiye’ye karşı Sofya’nın elini de güçlendirdi.
* * *
Şimdi AB Dönem Başkanı sıfatıyla Borisov’la Avrupa Birliği kriterlerini konuşmanın tam zamanıdır.
Türkiye’nin, tüm anlaşmalara sadık kalarak “azınlık hakları” konusunda çok ileri adımlar atması, azınlık vakıflarının mallarını iade etmesi, cemaati yüzleri aşmayan Bulgar Kilisesi’nin bile ihya edilmesi bir bir önüne konulmalı. Ardından, “Bizden beklenen demokrasi, özgürlük, azınlık hakları gibi konularda Bulgaristan neden pozitif adım atmıyor?” sorusuna net cevap istenmeli.
Türk azınlığa, ana dilde eğitim hakkının değişik bahanelerle kullandırılmaması, dilinin yasaklanması, kültürel gelişimi için Bulgar devletinin üzerine düşen AB’nin yüklediği ödevleri yerine getirmemesi bir bir sıralanmalı.
Türkiye, Borisov’la yeni bir anlaşma daha imzalayarak, işsiz, aşsız Türk azınlığın yeniden Türkiye’de uzun süreli ikametini mümkün kılacak şartları oluşturmalıdır.
İstatistikçiler 2050 yılında Bulgaristan’da Bulgarların azınlığa düşeceğini söylüyor. Böyle giderse ve Sofya’nın Türkleri “eritme” siyasetini tersine çevirecek politikalar üretilemezse, nüfusun ağırlığını “Bulgarlaşmış Türkler” oluşturacak. Süreç oraya doğru gidiyor çünkü. Benden söylemesi…