Ahmet ÇOLAK
9 Eylül’de, Bulgaristan tarihinde, temelde kökten farklı bir kamu düzeninden diğerine geçişin 76. Yıldönümü kutlanıyor – Bulgaristan Krallığı’nın sonu ve Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin başlangıcı. 2. Dünya Savaşı’nın ortasında, Sovyet ordusu Stalingrad Savaşı’ndan sonra taarruza geçip Ağustos 1944’te Romanya’ya ulaştığında, Bulgaristan hala Nazi Almanya’sının müttefikiydi.
SSCB’nin askeri harekat tehdidi altında, Bulgaristan egemenliğini korumaya çalışarak Üçüncü Reich ile ilişkilerini bozdu. Tüm bu çabalara rağmen, 9 Eylül 1944’e karşı geçen gecede, çok sayıda demokratik partinin dahil olduğı Bulgar hükümeti devrildi. Üçüncü Ukrayna Kızıl Ordu Cephesi’nin kuvvetlerinin yardımıyla ülke, Kimon Georgiev başkanlığındaki Anavatan Cephesi hükümeti tarafından yönetilmeye başladı.
Böylece Bulgaristan Sovyet etki alanına girer ve sosyalist kalkınma yolunda ilerlemeye başlar. 1944’ün sonuna kadar izleyen aylarda, sözüm ona Halk Mahkemesi kurulana kadar uygunsuz görülen kişiler yargılanmadan mahkum edilir.
Farklı kaynaklara göre bu dönemde ölenlerin sayısına ilişkin veriler 15.000 ile 40.000 arasında değişmektedir. Sadece dört ay içinde Halk Mahkeme, 2 730 idam ve 305 ömür boyu mahkumiyet olmak üzere 9 550 ceza yayınladı.
Halkın düşmanı olarak hüküm giyenler arasında bakanlar, milletvekilleri, generaller, gazeteciler, bankacılar, belediye başkanları, rahipler, toprak sahipleri, öğretmenler yer alıyor. Bu kanlı olayların bir de öncesi vardır.
Ocak 1924’ten Ekim 1944’e kadar yürürlükte olan Koruma Yasası uyarınca, Geo Milev ve Yosif Herbst gibi ünlü yazarların, gazetecilerin ve tanınmış isimlerin toplu mezarlarda iz bırakmadan ortadan kaybolur, Nikola Vaptsarov ise kurşuna dizilir.
İkinci Dünya Savaşı döneminin tarihi, o yıllarda yaşamış olan sevdiklerinin hikayelerini unutamayan Bulgarlar için acı verici olmaya devam ediyor.
Bir yanda totaliter rejimin arşivlenmiş belgeleri, diğer yanda 1944 öncesi ve sonrası yönetenlerin muhalifler üzerindeki yoğun baskı ve intikam kanıtları yer almaktadır.
Otuz yıl öncesine kadar, 9 Eylül 1944 tarihi Hitler faşizmine karşı kazanılan zafer, kapitalist düzenin kaldırılması ve sosyal açıdan adil bir toplumun inşası ile ilişkilendiriliyordu.
10 Kasım 1989’dan sonra, Bulgaristan totaliter rejimi bir hükümet biçimi olarak reddedip siyasi gelişiminin seyrini değiştirdiğinde, Bulgaristan’ın resmi söylemi bu günü ülkemizde demokrasinin yok edilmesine yol açan bir “askeri darbe” olarak tanımlıyor.
Bu nedenle, Bulgaristan’ın bu konudaki resmi görüşü, “Bulgaristan’ın gelişimi üzerindeki etkisinin tam ve doğru bir değerlendirmesini alabilmek için 9 Eylül ve sonuçları, 20. yüzyıl tarihçilerin ve tarih bilimlerinin bilgisi dahilinde kalmalıdır.” Bu açıklama, 9 Eylül’de Rusya Federasyonu Büyükelçiliği tarafından düzenlenen “Doğu Avrupa’nın Nazizm’den Kurtuluşundan 75 yıl sonra” sergi nedeniyle yapıldı. Bu bağlamda Dışişleri Bakanlığı, Rus Büyükelçiliğine “Bulgaristan’da sadece bazı siyasi çevreleri ayrıcalıklı olarak tanımlayan şüpheli bir tarihsel tezi (” kurtuluşu”) desteklemek için bir tutum almamasını” tavsiye etti ve bunu “ülkemizdeki iç siyasi konularına müdahale” olarak nitelendirdi. Rusya’nın yanıtı, sergi amacının Bulgar kamuoyuna Rus arşiv materyallerini tanıtmak olduğunu ve “bugünkü Bulgar iç siyasi tartışmaları veya siyasi güçlerle hiçbir ilgisi olmadığı” şeklindeydi.
Tüm bu olayların yorumlanması tek yönlü değildir, bu nedenle tarihin bu dönemi ona yol açan nedensel bağlantılarla birlikte düşünülmelidir. Ve Bulgarların kolektif hafızasında bu olayların anlamı farklıyken, modern tarihin nesnel yorumunu yapmaktan uzak olmaya devam edeceğiz.
Herkesin hemfikir olduğu konu, geçen yüzyılın 40’larında yaşananların modern Bulgar toplumunun gelişimini kökten değiştirdiği ve büyük olasılıkla gelecekte de etkilemeye devam edeceğidir.
Saygılarımla,