Hepsi, öncelikle namuslu ve dürüst kişiler. Kimi batar kimi üste çıkar mantıyla düşünmeye başlayan bu katman, birleşme aşamasına girmiş bulunuyor. Halkın içine nifak tohumu ekmeye çalışanları asla desteklemeyen bu onurlu kalabalık, Ahmet Doğan tarafından aldatılmış olmalarından aldıkları acıyı ağır yaşıyor.
Hele Bursa’da Bal- Göç Dernek yönetiminin durum değerlendirmesine gidip, yeni bir ayar yaparak, eski rotasını değiştirmesini bekleyenlerin canı çok sıkkın.
Bu vatandaşlarım yıllardan beri çevrelerinin renkli dantelle örüldüğüne sözde tanık olup, daha iyi günler umut ederken, ansızın örülenin dantel değil, zehirli örümcek ağı olduğunu görünce şok oldular. Afalladılar. Uyku sersemliği HÖH 8. Kurultayından beri şiddetle devam ediyor.
Bir defa aldatanın, bir defa dolandıranın, bir defa yalan söyleyenin aynı oyunu bin defa daha yapabileceğine inananlar, şu belirsiz dönemde ürkmüş ve düşünceli bir durumdadır.
Arayış dalgası genişliyor, dirilme ruhu kabarıyor.
Ne olacak şimdi?
Bu soru üzerinde çok derin düşünmemizi gerekiyor. HÖH – lider ekibine bağlılığın sürmesi hepimiz için yok olmayı, ölümü burnumuzun dibine getireceğini fark edip koku alanlar hareketleniyor.
Yeni kuşak dede ve ninelerine, ana babalarına yapılan zulmü canında hissetmeye başladı. “Olan olmuş!” tutumu artık hâkim davranış olmaktan çıktı. Türkçe ile Bulgarcayı birbirine karıştırıp karman çorman konuşanlar ana dillerini yitirdiklerinin bilincine vardı.
Adet ve geleneklerimizin sınırlanması acı yaratmaya başladı. Anneleriyle Türkçe konuşamayan çocuklar yaşlıları ağlatıyor. Türkiye’den gelip eski köye yeni adet getirenlere başka gözle bakılıyor.
Soy geleneklerimizin yaşam tarzımızın değiştirilmesi hayatımızda bir boşluk yaratacak ve biz bunu başka bir şeyle doldurmak istemiyoruz direnci artık başkaldırı olmak üzere ve kalabalık taraftar alayı topluyor.
Gençlerimizden birçoklarını her şeyden çok korkutan başka bir gerçek de var.
Annem veya babam, akrabalarımdan her hangi biri eski rejim sistemlerini desteklemişse, onlara yardım etmişse, ben ne yaparım?
Bu korku son zamanda yeniden belirdi ve tartışılıyor. Bu, görüldüğü üzere bir bilinçlenme süreci olarak derinleşmeye devam edecektir. Bulgar devleti değişip yenileşerek demokratikleştikçe bakış açımız da durulup açılacak ve yeni kanıtlarla beslenip ufuk açacaktır.
Bir başka soru da şudur:
Biz çok uzun bir dönem Bulgar devletini öz devletimiz saymakla yanlış mı ettik?
Bu nokta çok uzun zaman canlı kalacak gibi, kuşkusuz vicdanımızı rahatsız edecek. Bu, aynı zamanda inanmakla inanmamak, safdillikle aldatılmak arasındaki mücadele sürecinin konusudur. Bulgaristan’da yaşıyor, çalışıyoruz ve her yeni soruna çözüm aramak zorundayız.
Şimdiye kadar hiçbir şeyi hediye olarak beklemedik, ellerimizdeki nasırla hak ettik. Buna rağmen, “bütün emeklerimiz boşuna gitti”, “bu işten bir şey çıkmaz”, diyenleriniz var ve olacak. Tespitlerinde haklı olduklarını kabul ederken, biz her şeyin yine bizim çabalarımızla yola girip yenileneceğine de inanç besliyoruz. Kuşkusuz bu sorular hafızalarımızı daha yıllarca meşgul edecek.
TARTIŞMALI KONULARIMIZ ARASINDA EN ÖNEMLİSİ:
Bizim olmayan bizim midir?
Bizim olmayan bir şey bizim olabilir mi?
Olabilirse bu nasıl olur? Bunu nasıl yapabiliriz?
Konunun özü: Bulgar gizli servisi “DS” (devlet güvenliği” tarafından 10 Ocak 1990 günü kurulan, Varna İl Mahkemesi’nde tescil ettirilen ve bizim kendimizin OLDUĞUNU KABULLENİP, öz partimiz olarak dört elle sarılarak göklere çıkardığımız, boynuna sarıldığımız, tüm umutlarımızı ona bağladığımız Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) partisi aslında bizim midir yoksa değil midir?
HÖH partisinin gizli DC tarafından kurulmasını yalnızMedi DOGANOV (A.Doğan) mu razılık göstermiştir yoksa kuruluş belgesinde adı geçen 12 Bulgaristan Türkü, bu arada Bu belgede adı geçenlerden biri olan K.DAL da şahsen razı olduğunu peşinen beyan edenlerden birimidir.
DC bu HÖH kurucularının her biriyle ayrı ayrı sözleşme yapmışmıdır, çünkü yapmamış olsalardı bu 23 yıl içerisinde onlardan herhangi biri herhangi bir konuda bir defa olsun herhangi bir konuda itiraz etmeliydi. Bu şahıslardan hiç biri bu yönetiminde değildir, muhalefette oluşturmamışlardır.
Kasim DAL’ın muhalefetinin de yapmacık oldu ortaya çıkmıştır.
HÖH olayını, bir şirket örneğiyle açıklarsak, sahibi başkası olan bir şirkette çalışmamız, (yani HÖH partisine 23 yıldan beri oy vermemiz) aynı şirketin hiçbir hissesine sahip değilsek, o şirket bizim midir, değil midir?
Bizim olabilir mi? Olamazsa bizim sayılabilir mi?
Yasalar ve gerçeklik olamaz diyorsa, ne yapmalı! Ben artık 23 yıldan beri 25 yıllık viski içenleri anlamaya başladım galiba. Zamanımız da pek kalmadı galiba. İki yıla kadar bu işi bitirmeliyiz.
25 yıl HÖH partisinin yaşam süresinin ömrüdür.
Viskinin yılları buna işaret ediyor. Artık şifre çözülmüştür. 25 rakamı buna işaret ediyor. Biz 23 yıl önce 25 yıllığına aldatılmışız… Aldatılmışız!
Bunu yapan Ahmet Doğan adına ve onun rızasıyla hareket eden kısaltılmış adı DS olan Bulgar gizli istihbaratına ne demeli bilmem…
Öyle ama son yıllarda bu gizli servis sözde “dağıtıldı”, güya “yasaklandı” hem de ajanlarının listeleri tom tom açıklandı. Tekrar ediyorum, adı üstünde bu servis zaten gizli çalışmış, isim değiştirip gizli işlerini sürdürmediği ne malum?
Eski ajanlarla çalışsa da çalışmasa da biz toptan hepimiz önceden planlanmış büyük bir oyuna getirilmişiz. A. Doğan dediğin “ajan – lider” “şirketin” mutlak sahibi olarak hareket ediyor. Bu sene de o, görk tavuk etrafında dolaşan yeni kuşak ajan piliçlerden birini seçip HÖH Başkanı seçtirdi.
Artık gagasına taktığı solucanları yere vura vura öldürmekten usanmış olabilir…
Lütfü Mestan’a devretti solucan gebertme işini. Perde kalktı ve Lütfü’nün vazifesi en sonunda görüldü. Şükür!
Türklükten nefret eden bir adam, şu bizim damat Lütfü Türk partisine Başkan oldu ya…
Fazla diyecek söz kalmadı. Fakat “şirket” yani HÖH, A. Doğan’ın “şirket mülkü” olunca herşey mümkün. Şu soru da yanıt bekliyor: Partililer sadece oy makinesi mi?
Aslında bu soru da yanıt bekliyor:
BUNU BİLEN VAR MI, HÖH PARTİSİ KİMİN?
AHMET DOĞAN’IN ŞİRKETİ Mİ YOKSA
BULGAR İSTİHBARATININ TAPULU MÜLKÜ MÜ?
Verdiğimiz mücadelenin kesin ve son hedefi nedir. HÖH’ün A. Doğan’ın elinden mi çekip alacağız yoksa Bulgar gizli servisinin elinden mi koparıp alacağız? Muattabımız kim olacak?
Bizim ortaklık teklif etmeye hakkımız yok, çünkü elimizde tek senet hiçbir olanaklar yok. Bir şirket olarak HÖH tekel durumundadır, bir illetti ve ortaklık kabul etmez.
Türkiye istese her şey kolaylıkla çözülür diyenlerin haklı olmasını arzu etsek de, bugünden sonra bu olasılık pek umut telkin edici değil. Çözüm ve aydınlanma bekleyen ana sorun işte budur.
Genç Oktay Ahmet Doğan’ı öldürseydi, HÖH partisi mülkiyetini değiştirecek miydi, yeni mülk sahibi kim olacaktı? Yoksa Bulgar gizli servisi hepimize durun, ne yapıyorsunuz, gerçek mülk sahibi benim mi diyecekti.
Yoksa halterci Naim Süleymanoğlu için istenen 2 milyon US Dolar, şimdi de bizden mülk sahibi olabilmemiz için bizden mi talep edilecekti? Yani bu para senden benden istenebilir mi? Çünkü olimpiyat şampiyonu N. Süleymanoğlu da kişisel haklara sahipti, bizim oy verme hakkına sahip olduğumuz gibi, ama Naim’in halter kaldırma hakkını kullanabilmesi için bavul dolusu paralar ödendi.
Özaman Hak ve Özgürlük partimiz de tüzel bir kişidir, Bulgaristan Cumhuriyeti politik sisteminden bir partidir. Bulgar gizli makamlarının HÖH üzerinde ebedi ve değişmez hakları var mıdır, yok mudur? Olabilir mi? Varsa ne yapılmalı, yoksa ne yapılmalı, çünkü bu oyunun böyle devam ederse Bulgaristan’da Türklüğün ve Müslümanlığın matemi çok yakın görülüyor.
ŞU SORU DA TARTIŞMA KONUSUDUR:
23 yıllık HÖH partisini çökertip yeni bir politik parti mi kurulmalı?
Şimdiye kadar 4 parti kuruldu ama boy atıp meyve vermedi, hiç biri bir tek milletvekili çıkaramadı, hiçbir işe yaramadı. Tüm bu olup bitenler bir oyun olabilir mi?
Herkes peynirin koktuğunu bilir. Herkes politikanın iğrenç olduğunu bilir. Hepimizi korkutan, bir asır eziyetten ve şekiden sonra oyuna getirilmiş olmamızı yutkunup yeni kokuya katlanalım mı dersiniz. İğrenç de olsa bizim mi olsun, diyorsunuz?
Tarih birtakım dönüşler yapar da, aldatılmış olduğumuzu kabul ediyorsak, yeni 23 yıl böyle sürecek değil ya… bir şeyler yapmak zorundayız kuşkusuz.
Teslim olamayız. Şimdi her şeyden önce kendimize güvenmek zorundayız. İçimizdeki korkuyu aşmalıyız. Belirsizliği yenmeliyiz. Bizim olmayana talep etmektense yenisini, bizim hepimizin olanı birlikte yaratmalıyız? Ne dersiniz! Yoksa gitti yere kadar gitsin mi diyorsunuz?
Şöyle bir fikrim de var. Biz birlik olup HÖH partisini gömersek, lütfen üzerine taş dikmeyelim, tanrılaşmasın…
Bizim olmayan bizim değildir
Hem Bulgaristan’da hem de soydaşlar arasında olup bitene aldırmayan ve kendi kabuğuna çekilmişlerin oluşturduğu yeni bir tabaka var. Hepsi, hem Türk hem Müslüman, hem görünüşte HÖH’lü, hem de HÖH politikasından bıkmış, tiksinmiş, bir şey olabilir umudu kendilerine ağır yük olmaya başlamış, 12 Mayıs 2013 sonrası gelişmelere katılmak istemeyen, telaşa kapılmış, büyük bir kitle oluşuyor.
Reklamlar