Tarih: o5 Eylül 2018

Yazan: Neriman E. Kalyoncuoğlu

Konu:  Aslan payını aslana vermeli

 

Bu başlık ve aşağıdaki şiirsel anlatım Dobrucalı yaratıcımız Hikmet Efrahim tarafından 2 yıl önce kaleme alınmış. Olaylara devam eden bir süreç olarak baktığımızda, son 2 yılda değişen bir şey olmadığını düşünürken, yazıyı bir solukta okuyun da devam edelim lütfen.

Demir Perdenin kalkmasıyla, Berlin Duvarının yıkılmasıyla, Doğu Bloku ülkelerde o beklenen değişimi milyonlarca insan ne kadar da çok arzulamıştı…

Ve değişimler tabii ki olmuştu.

Fakat bunların hiçbirisi – insanların beklentileri doğrultusunda olmamıştı…

Toplumların – Demokratik gelişmesini sağlayacak ondan sonraki yasalar – Politikacıların amaçları istikametinde – tasarlanıp, oylardan geçirilip ve tüm kanunlar artık sadece politikacılara hizmet amacıyla faaliyete geçirilecekti…

Bu olay seneler geçmesiyle – daha da genişleyerek – insanlar artık – sadece “Oy Veren Makineler” durumuna getirilecekti…

Daha sonraki devrede – politikacılar – kurdukları partileri çerçevesinde – Demokrasinin sağlıklı unsurunu-kendilerine mal edeceklerdi…

Ve insanların elinde – kendilerine çareler arayıp bulmak için – hiçbir olanak bırakılmayacaktı!

Toplumlar darboğaz sıkıntılarına gittikçe sürüklenince – politikacılar – yine daha parlak yarınlar için – ellerinde tuttukları yasaları: “insanlar yararına uygulamak” için – güya yeni yasalar kabul edecekti – Mecliste…

Aslında – bu onların: koltuklarını daha da sağlamlaştıran kanunları olacaktı…

Sonunda – seçime gidip oy vermeyen vatandaşa ceza kanunu çıkarılacaktı! (Hani – demokraside zorlama yoktu ya?)

Ve… İnsanların artık ellerinde – durumlarını değiştirecek hiçbir yetenek, çare veya kanun kalmayacaktı…

Partiler – çoğalıp, bozulacak… Yenileri doğacaktı… Fakat, bunların hiçbirisinde – insanların beklentisi doğrultusunda olmayacaktı…

Genç olan, dinç olan – tek çareyi – Avrupa’nın memleketlerinde – ekmek parası için binbir zorluklara katlanıp, gurbetçi olacaktı…

Toplumun içinde bulunan -Aydın Kişiler, yıldırılarak, sözsüz bırakılarak, işsiz bırakılarak, unutturulacaklardı…

Memleket -“Çalga Müziği” şeklinde -mutluluklar sergileyecekti…

Televizyonlardaki Moda gösterişleri, Yemek tarifeleri… Çarkı felekler… Yalancı yayınlar – insanları daha da hasta edecekti… Amerikancılık sergileyen filmler – her akşam insanları daha da körleştirecekti…

Devlet memuru olanlar – maaşları aylık olarak – bazıları yüzbin dolara kadar da alabilecekti…

İşsiz, sağlık Sigortası olmayan insanlar – sağlık hizmetinden yoksun olarak, ölümlere itilecekti…

Buralardaki topraklarımızda ise – çaresiz, işsiz, herhangi bir işte olanlar ise – en düşük maaşlarla – yarınlardan umutlarını yitirmiş olarak kalacaktı… Yaşlı emekli insanlarımız ise en düşük emekli maaşlarıyla toplumun karanlık köşelerine itilmiş olarak bırakılacaktı… Ve sokaklarda bir genç insan görünce – ne kadar da çok sevineceklerdi…

Bulgaristan yazarı, şairi, araştırmacısı Stefan Tsanev (Kasım, 2016, BNT, K-1): – “Bu ülkenin sadece 600 kişisi – arkada kalan 7 milyon insanın toptan parası miktarında servet toplamıştır”. Soruyorum – bu nasıl bir demokrasi? Bu nasıl bir Avrupa gerçeği?

Umut – milletimizin son yemeğidir… Öyleyse, ye Memed… Ye… Umud senindir… onu politikacılarımız bizlerden – hiç kıskanmazlar değil mi?

Tabii ki – umutlarımızlayız…(5 Aralık 2016 -H. Efrahim)

Sonsöz: -“Toplumların Problemleri Çözülmediğinde – bunu sonraki kuşaklar – mutlaka çözer! Fakat – İnkılapla!”.

Alıntı: Hikmet Efrahim

İki yıl sonra -2018 – Berlin Duvarı’nın da domino pulları gibi yıkıldığını, artık yıkılacak duvar kalmadığını ve 2016’da yeni – bu defa tel örgü – duvar gerildiğini gördük. Duvarlar sınırdır. İnsanların serbest dolaşması engellemek için gerilir. Osmanlı, tarihte insanların en serbest dolaştıkları devirdir. 3 kıtada dolaşmak için bir teskere yeterliymiş. Atilla, Sezar ve Çengiz Han imparatorluklarında teskere de yokmuş. Marco Polo Çin’e kadar yaya, eşek veya deve sırtında gitmiş. Gezi notlarına, “Korkan hükümdarlar set, hisar ve duvar çekmiş.” yazmış. Duvarla kuşatılan devletler küçülür.

İnsanların “oy veren” makine durumuna getirildi. Gerçek demokrasiden korkanların ve sahtekarların en büyük icadıdır. Bulgar monarşisinde halkın vereceği oydan korkanlar darbe üstüne darbe yaptı. Demokrasi ağacı hep budandı. Bulgaristan’da gerçek demokrasi hiç olmadığı için tadına bakamadık. Çar III. Boris ve diktatör Jivkov gibi Başbakan Boyko Borisov da geçen hafta 3 bakanı birden görevden aldı. Sanki çorbanın tadına bakıyor. Bu defa “Dediğim dediktir” siyaseti faşist tepki aldı. Bu tepki, Borisov’un gerçeklikle bağlarını kestiğine ve iktidarda kalmasının anlamını yitirdiğine işaret oldu. Bizde yöneten sınıf, iktidarda olmanın anlamsızlığını artık anladı. “Geçiş Dönemi” defteri kapandı. Kaşık kazandan boş çıkıyor.  Avrupa Birliği’nden para akan musluklar kapandı. 30 yıldan beri gözlerini Bulgaristan’dan ayırmayan Rusların niyetleri Karadeniz. Batı Avrupa, Balkan bataklığında boğulmak istemiyor. Amerika ise, dertleri boğazına kadar, istese de bizi göremiyor. İlgi çekip yaranmak için Borisov Kudüs’te Bulgar Genel Konsolosluğu açtı. Daire kiralamışlar ama boş duracakmış. Her işimiz yaranmak ve gösteriş.

Bu durumda “oy makinası” tekerlekli bir araç olmadığından, yerimizde sayıyoruz.

Bizde siyasi parti pazarı yok. İlk partilerimizi kurduranlar tohumu kısım dolusu saçmışlar. 140 yıldan beri parti seyreltiyoruz. Hepsi motant, maskeli, halktan kopmuş, Noel ağacında süs gibi. Bu işe de çare bulundu demirbaş defter yerine konan elektronik kayıt sistemi bozulmuş. “Üst akıl” isterse hiç kimse yeni parti kuramayacak, eskileri kayıttan silmek artık işten değil. Emekli kayıtları silinse bize toplu mezar mı kazılacak!

 

Emeklilerimize acıyorum. Kabı açılacak umut kaldı mı bilmiyorum. Bana kalsa Türk kokmaları yeter. Bazen dost düşmanı uzaktan ayırt eden köpeklerimizin havlayışını özlüyorum. Gelirken lambamızı yanık, kapımızı aralık bırakmıştık, ne durumdalar acaba!

 

Ülkede 7 milyon insan olsa Bulgar ordu çıkarır. 30 senede dinlenecek bir Bulgar melodisi çıkmadı.

“Çalgaya” gelince, “beğenmeseler de“ Bulgarların kokuşan gönlüne mehlem oldu, ateş verdi. Pire döktüler. Yaşasın Aziz. Bulgar Çingenelerini de dünya kültür sahnesine çıkardı. Bregoviç ile İkisi yeni Balkan müziğinin yıldızları.  Bu seda, Nihavent makamımızın buharı! BSP lideri “Buzluca” tepesindeki bira içme yarışına Hırvat Nefesli Orkestrasını çağırdı. Ha Aziz ha Bregoviç, ikisinin müziğinde sallanan göbektir. Yavaş yavaş geliyorlar.

 

Bulgar meclisinde vatandaş yararına yasa çıkmaz. Azınlıklar yararına ise hiç. Çarpılırlar. Balkan ülkeleri birbirine benziyor. Anlaşsınlar ve yalnız birisinde meclis senato vb olsun ve kanunlarımızı oradan satın alalım. Bizde insan lehinde bir yasanın çıkması için meclis kapı ve camlarının yeniden kırılması ya da binanın süresiz kuşatılması gerek. Son hesapta, bizim kuyuda bu kadar su var ve içine büyük kalaylı kofa salınması çok su çıkacağı anlamına gelmez.

Yazınızdan etkilendim. Şimdi yazsaydınız bu detayları içine monte ederdiniz şüphesiz. Ama iyi olmuş.   05 Eylül 2018

Reklamlar