Rafet ULUTÜRK

Tarih: 22 Mayıs 2017

Konu:  1989 Mayıs Ayaklanmasını halkımız başlatmış, yönetmiş ve gerçekleştirmiştir.

Toprağa verdiklerimiz hakkında kimsenin söyleyecek sözü olamaz.

Bizi Tanımayanlar, Ayaklanmamızı Nasıl Tanısınlar?

19 Mayıs’ta Cebel şehrimizde 28 yıl önce çakmak çakan ve Bulgaristan’da alevlenen BULGARİSTANLI TÜKLERİN HALK AYAKLANMASI’nı ve şehitlerimizi anma törenlerinde yaşanan olumsuz olaylar kamuoyunda geniş yankılandı.

Söylemek istediklerini halkın kurduğu kürsüye çıkıp, şehit yakınlarının, çile çekmişlerin, sürgünde ezilenlerin, Belenede, binlerce mağdur kahramanın yani anma törenine, saygı duruşuna gelen, Bulgar Türk, Müslüman Hristiyan herkesin anlayacağı bir dille kitleye söyleme kültürüne sahip olmayan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) lider ekibi, eli altındaki tüm medyaları ateşleyerek ve paralı propaganda yapan yalancı basına çıkarak, 1989’un 19 Mayısı halk isyanı önder, örgütleyicisi ve yöneticisinin güya bugün “saray” bekçiliği yapan ve insan önüne çıkmaya yüzü olmayan fahri başkan Ahmet Doğan’ın olduğu iddiasına yeniden dört elle sarıldı. Gerçeği çeken bilir. Halkın bildiği ve doğruluğuna inandığı hiç bir şey yalanla dolanla, düzmecelerle ve kandırmayla değiştirilemez.

Soruyoruz. Acaba 19 Mayıs 1989’dan önce Ahmet Doğan Cebelin nerede olduğunu biliyormuş mu?

Soruyoruz:  19 Mayıs 1989’dan önce Ahmet Doğan Cebel’den ya da köylerinden kaç kişi tanırmış ki, İsyan önderliğini yapmıştır.

Ahmet Doğanı aramıza lider olarak çakmak isteyenler 28 yıldan beri yalan söylüyorlar. Ne kadar yüzsüzleşmiş ki, halkımızı aldatma çabalarından vazgeçmediler. Düne kadar Lütfü Mestan da aynı hoparlörden konuşuyordu. Bugün Karadayı da kendini Goebels yapmaya çalışıyor.

Saçmalıklara son verelim kardeşler.

Cebel’de hak ve özgürlüklerimiz uğruna devrimci örgüt kuran öğretmen Avni Veli ve arkadaşlarıdır. O örgütsel ve idesel çalışmaları için tutuklanmış, Dobruca’ya sürgün edilmiş, ailesiyle birlikte Dobriç köylerinde tütün işlemiş, yine içeri atılmış, yargılanmış, 7 yıl 10 ay hapsedilmiştir.

29 Aralık 1988’de serbest bırakıldıktan sonra totaliter devlerin baskı ve terörüne karşı, Türklerin dil, din, kültürel haklarını geri verilmesi, Türk okullarının yeniden açılması ve öncelikle de Türk isimlerimizin hemen iade edilmesi için gizli mücadele yolunu seçmiştir. Kurduğu direniş örgütünün çalışmaları Cebel halkı arasında ve köylerde tutmuştur. 1989 Viyana Destek Hareketini kuran da Avni Velidir. O hayatta iken Ahmet Doğanı tanımadığını defalarca beyan etti. İki yıl öncesine kadar HÖH Genel Başkanı görevinde bulunan Lütfi Mestan’ın da “Türk ruhu taşıyan biri olmadığını” ve “ondan bir şeyler beklemenin çok yanlış olduğunu” vurgulamıştı. O rahat döşeğinde yatarken ruhu bunları anlatmaya devam ediyor.

30 Mayıs 1989’da Paris’te başlayacak olan İnsan Boyutları Konferansı Birinci Toplantısından (AGİT) önce dünya kamuoyunun dikkatini Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman kitlenin son derece ağır durumuna ve yükselen isyan dalgasına çeken yine Avni Veli ve arkadaşları oldu.

19 Mayıs’ta Cebel’de patlayan nefret dalgası haberlerini “Hürriyet”, “Almanya’nın Sesi”, “BBC”  vb radyo merkezlerine ilettiler. Batı Radyoları, Ankara ve İstanbul Radyosu “Bulgaristan’da havanın kurşun gibi ağır olduğuna ve yerel isteklerle değil ulusal ve toplu, genel geçerli ve uluslar arası anlaşmalara ve insan hakları sözleşmelerine ve devletler hukukuna dayanan isteklerle ayaklanan Bulgaristan Türklerinin tüm isteklerinin hemen yerine getirilmesini dünyaya duyuruyordu. Günümüzde haklı davası BULTÜRK tarafından devam ettirilen İstanbul Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği ve federasyonlar Taksimde mitingler düzenlendi. Bulgaristan Konsolosluk ve Elçiliklerine siyah çelenkler taşındı. Bunlar ülkede insan haklarının, hukuk düzeni ve demokrasi umuduna sembol oldu.

Şunu da önemle belirtiyoruz:

O zaman Bulgaristan’da 28 gizli ve yarı gizli etkinlik yürüten, bildiri, program ve tüzük dağıtan, Büyük elçiliklere, hükumete ve devlet başkanlığına mektup üstüne mektup gönderen binlerce kişi vardı? Herkes Müslüman vatandaşlarımızın haklarının iade edilmesinde kararlıydı.

Soruyorum.  Sayın HÖH Siyasi Yürütme Kurulu üyeleri, başka bir değişle, bugün yani 28 yıl sonra,  TV ekranlarına çıkıp da “bu işlerin ardında Ahmet Doğan vardı” diyenlerin tümüne soruyoruz.  Göstereceğiniz belgeler sonradan uydurulmuş olmama şartıyla, bugün bize haklımızın geri verilmesi, Ayaklanmaya çağıran, ayaklanma için kadro görevlendiren, Batı Radyoları ve Ankara,  İstanbul Radyoları ile irtibat kurup demeç veren kişinin Ahmet Doğan olduğunu söyleyip bunu kanıtlayabilen bir tek kişi gösterebilir misiniz?  Gösteremezsiniz…

Mayıs 1989’da Bulgaristan’da etkinlikler ateşinde yanan, gece gündüz demeden çalışan devrimci kadro kovanı vardı. Bunlar BKP Akademisi mezunu değil, halkın mücadele okulunu bitirmiş cesur ve bilinçli kardeşlerimizdi. A.Doğan bu kişilerden hangisini tanıyordu? Davamız o kadar derin ve büyüktü, ateşi gökleri öyle delmişti ki, dilinizin altından çıkarıp Kasım Dal ile Necmettin Hak’ın ismini sıralasanız asla yetmez. Biri o günlerde Sofya hapishanesinde ayakkabı dikiyor, diğeri de “İhtiman” dökümhanesinde kalıp temizliyordu. Olup bitenden haberleri yoktu. Kendimizi ve birbirimizi kandırmayalım. Gerçekleri ipe serme günü çoktan geçti. İsyan edenler birbirlerine gönül bağı ile bağlıydı. Yalancı şahitlerle dava kazanılmaz. Son hesapta haklı olan her zaman halktır ve gerçektir.

1989 Mayıs ayaklanmamıza katılanlarda birlik, beraberlik ve birlikte yol yürüme azmi vardı. Protesto yürüyüşlerinde ayak izlerini rüzgâra bırakanlardan, kör kurşunlara hedef olup şehit düşen kahramanlardan hiç biri Ahmet Doğan adında birini tanımıyordu.

İnsan tanımadığı görmediği insanları örgütleyemez, yönetemez, onlara esin kaynağı olamaz, ölüme uçması için hiç kimseyi kanat açamaz. Ayaklanmalar aynı ruhla yaşayan insanların gönül coşkusudur. İsyana kalkışma tüm ezberi bozan bir hareketlenmedir. 1989 Mayısında “DS” sofrasında beslenenler ayaklanmadılar. Dirilen, kahraman halkımın birlik ve beraberliğinden kaynaklanan yenilmez kudretti. İsyan, ansızın patlayan bir yanardağdır. Bizim ki de öyleydi.19 Mayıs 1989’da Cebel’de yanar dağı lav saçarken Ahmet Doğan yoktu, onu tanıyan, ismini işitmiş birileri de yoktu. İsyan alayında onun adını anan olmadı. Bugün de işitmek isteyen yok. Olmayacak da! Görüldüğü üzere, olaylar o kadar yalın ki, HÖH Genel Başkanı Mustafa Karadayı Cebel’de kürsüye çıkamadı.

Kardeşlerim! Biz 28 yıldan beri yalan söyledik, özür dilerim. Biz de sizler gibi aynı sofrada soğan ve kompirle büyüdük. Aynı sürüdeniz!” diyecek gücü kendinde bulamadı. Davamız büyük bir davadır. Hiçbir uşak ve hademe bundan böyle şehitlerimizi anma törenlerine katılmaya yüz bulamayacaktır.

Bu defa Karadayı’nın anma törenine Vidin köylerinden bir sürü sopacıyla gelmesi, onu tamamen gülünç bir duruma düşürdü. Yerli katılımcılar “keşke getirmeseydin, biz burada sopacının her çeşidini gördük. Ayıp ettin! “ dediler. Yalan iddiaları halkımıza sopacı tehdidiyle dayatma denemeleri son dönemde iyice çoğaldı.

Görünen köy kılavuz istemez.

Bugün “saray” bekçiliği yapan Ahmet Doğan, 1974’te gizli polis “DS”” ajanı oldu.

O, imzayı atıp şartları kabul ettiği andan başlayarak, KARŞI CEPHEDE yer aldı. Bize karşı pusulandı. Bulgaristan Türklerinin kimlik davasına ateş açmaya başladı. Türklüğümüzü yok etmek isteyenler arasında yer alırken, düşman parasıyla yaşadı. Okutuldu. Eğitildi. Caka sattı. Kız kadın kovaladı. Bizim özümüzü oyduğunu bildiğimiz için devrimci mücadelemizin ateşinde yetişen gerçek bilinçli, devrimci kadrolardan hiçbiri onu kendisine yaklaştırmadı.  Ona yanaşmadılar. Onunla ve çevresiyle irtibat kurmadılar.

4 Ocak 1990’da ben ve 32 arkadaşım Varna’da Hak ve Özgürlük Partisi kurduk, dediği zaman kendisi bile Varna’da değildi, sözü geçen 33 kişiden bazıları hapishanelerde çürümeye devam ediyor, diğerleri memleketten kovulmuştu. Ahmet onların yüzünü bile görmemişti.

Yılan büyük yalanı o an yumurtladı ve bir daha yalan yumurtlamaktan vazgeçemedi. Gerçek budur. Belki de gün gelir ve 19 Mayıs 1989’da Ahmet Doğan Bulgar İstihbaratı Birinci Şubesi Beşinci Amirliği’nde kurs görürken ne gibi iğrenç ve sinsi planlara alet edildiğini anlatır veya hatıralarında yazar.

Mayıs 1989 Ayaklanmamızın ulusal ve uluslar arası önemi.

1989 direnişlerimizin bir etnik azınlığın totaliter komünist rejimi gerileterek devirmek için verdiği yüzde yüz haklı bir başkaldırı olması açısından taşıdığı anlam olağanüstü büyüktür. 20-inci yüzyılda Avrupa kıtasında bizimkine benzeyen başka bir halk ayaklanması olmamıştı. Hak ve özgürlüklerimiz için ayaklanmamız, Bulgar halkının da hak ve özgürlükleri, demokratikleşme ve özgürleşme davasında bir altın öz oldu, sürükleyici olarak çalıştı.

Berlin Duvarı’nın yıkılmasına Bulgaristan demokratik güçlerinin katkısı oldu. Bunun tanınmak istenmemesi kıskançlıktır. Bulgaristan’da Todor Jivkov diktatörlüğünü devirme bayrağını dikenler biziz. İlk şehitleri verenlerde biz olduk. 70 bin kişi birden yürüdük. Avrupa radyolarını, Avrupa diplomasisini kilitledik. Jivkov rejimine felç yaşattık. Başlatmasına başlattılar amma durdurmak ellerinden çıkmıştı halkın eline geçmişti.

Bizim, 1989 Mayıs İsyanımız, Macarların komünist zulme karşı 1961 Ayaklanmasından, Çeklerin 1974 Ayaklanmasından ateş alan ve Balkanlar’da bir ilk patlama olarak evrensel önemli bir olaydır. O gergin günlerde, belki de hedefe doğru yan yana yürürken aynı nefesi solumaktan güç alan kardeşlerimiz bunu böyle düşünmemiş olabilirler. Fakat gerçek budur. Havadaki buluda şu serin damlayı nereden getirdin diye sorulmaz, halkımın gönlünde tutuşan ateşin kıvılcımını da soran olmamıştır. Bir daha birlikte anımsayalım, totaliter baskı ve terör rejiminin köy ve kasabada kuş uçurtmadığı günleri, ayları, yılları…

Binlerce tank – topu sığınaklardan çıkarılmış halkımıza saldırmaya hazır durumda beklettiğini, hapishanelerin ve tutuk evlerinin kapı eşiğine kadar dolup taştığını, sürgünlerden kin ve öfkenin taştığını, köylerde hayatın tamamen alt üst olmuşluğunu, yürekler kan içinde, bilekler kelepçeli ve ayakların çıplak olduğunu, olağanüstüden daha kötü bir ortamda yollara dökülen bir halkın evladı olmak ne büyük bir şeref!

Biz özgürlük hasretiyle yetişen ve hürriyet bayrağı dalgalandıran kuşakların devamıyız!

Ne makamda, ne parada, ne şanda şöhrette, hiçbir şeyde gözümüz yok.

Bu şanlı dava yere düşse bile yerinde kalmaz.

Kader üstü kaderimiz şerefli yolumuza birlikte devam etmektir.

Bir ayaklanma yüz yılda hazırlanır ve bin sene yaşar.

Bugün neredeyse her şeyimize ortak olmak isteyenlere şaşıyorum. Bulsalar zindanda dövülen bizdik. Belene’de domuzlara yem olmaya hazırdık. Elektrik sandalyesinde ölümü yenen bizdik diyecekler. Ayaklanan halkımın aynasında görmek istiyor hainler kendilerini.

Kavgada büyüyen bir nesiliz! Dost ile düşmanı birbirinden ayırma zamanı çoktan geçti. Görüyorsunuz aramıza sokulup bugün de bizimle beraber yürümek istiyorlar. Saflarımızı arıtmak, yeniden düzmek ve sıklaştırmak zorundayız. Kavgamızın şanlı dalgası hepsinin üstesinden gelecek ve hainleri duvara dayayıp hesap soracaktır. 20. yüzyılda yükselen ve 21-inci yüzyılda dalgalanmaya devam eden etnik mücadele bayrağı bizimdir.

Zafer günü yakın olan şanlı insan hakları ve adalet davamızdan, demokratik ve özgürlük kavgamızın sesi olan mücadelemizden Ahmet Doğan ve beslemelerine verecek hesabımız ve bir tek kırıntımız yoktur.  Mayıs 1989 Ayaklanmamızda şehit düşen 42 kahraman, yazı, şarkı ve destanlarımızdaki ruhla huzur içindeler. Zaferin simgesi birlik ve beraberliğimizdir.

 

Reklamlar