Yılsonuna bir hafta kaldı. Hıristiyan dünyası bir yandan Noel Bayramı’na bir yandan da Yılbaşı karşılamaya hazırlanıyor. İşi gücü rafa kaldırdılar. Kenardan bakarken dikkatimizi çeken, Bulgaristan’da bu yıl pek bayram coşkusu yok. Halkın eli boş, aylardır maaş ödemeyen işyerleri var, 13. maaş ve primler tarih oldu, kendi kendini avutanlar bin bir yol deniyor. Gençlerin köylerden kentlerden çekilmesiyle hayatın neşesi kaçtı.

2013’ün en önemli ayı:

Aralık ayında en çok tatil ve bayram günü olduğundan, aranızdan bazıları en önemli ay Aralık ayıdır, deyen olabilir.

Bize göre, bu yıl Bulgaristan’da yılın en önemli ayı ŞUBAT’tı. ŞUBAT ALAKLANMASI kendiliğinden patladı. Bulgaristan 1993, 1997 ve 2008’de derin sosyal ve ekonomik bunalım yıllarıydı, fakat kendiliğinden patlayan ayaklanma yaşamadı, protesto dalgası daha önce hiçbir zaman yıl boyu sürmedi. Bu ayaklanmada 28 kili kendini yaktı. Polisle çatışmalar sert oldu. Sofya’da “Kartal Köprü” ayaklarında polis copundan düşen ve ölen oldu.

Direniş dalgalanarak ülkeye yayıldı. Aralık başına kadar sürdü ve artık dindi.  Dinse de, bugünlere kadar sürdüğü için, 2013, tarihi bir yıl oldu.

Şubat ayaklanması yılın EN ÖNEMLİ OLAYI olarak belirlendi. BOYKO BORİSOV HÜKÜMETİNİN DÜŞMESİ VE 12 MAYIS 2013’TE ERKEN PARLAENTO SEÇİMLERİ YAPILMASI, daha sonra ülkede yeni POLİTİK DENGE kurulması pek ŞUBAT AYAKLANMASININ güçlü etkisinin sonuçlarıdır.

 

Genel çizgide, ekonomik ve sosyal nitelikli olarak başlayan,  elektrik faturalarına karşı bir başkaldırı şeklinde fışkıran, bu ayaklanma BOYKO BORİSOV HÜKÜMETİNİ İSTİFAYA ZORLADIĞI GÜN, politik nitelik kazandı. 1990’dan beri ülkemizde politik nitelikli ayaklanma olmamıştı. Bu ayaklanmanın politik niteliğini belirleyense oligarşi ve tekel egemenliğine, yolsuzluk ve rüşvete, fişleme ve devlet yetkililerinin telefonlarının dinlenmesine karşı yön almasında güç topladı. Bu ayaklanmanın politik lideri oluşmadı. Politik partilerden hiç biri protesto eyleminin başını çekemedi. 12 Mayıs 2013 parlamento seçimlerinden sonra “hayır” eylemi şeklinde biçimlenen kitle hareketleri yeni kurulan BSP-HÖH ve ATAKA ortaklığının devlet makamlarına oligarşi temsilcilerini atamasına engel oldu, göğüs gerdi ve defalarca başarılı oldu.

 

İsyan, enerji sektöründeki büyük oyunları eşti. Bir kısmı Doğulu – Rusya ve bir kısmı da Batılı AB ve ABD şirketleri olmak üzere, iki büyük kutuplaşmanın Bulgar enerji sektörüne, özellikle atom enerjisi dalına hakim olmaya ve dolayısıyla Balkan Yarımadası enerji ekonomisi üzerine çöreklenme çabalarını ortaya çıkardı. Bu didişmede, Şubat – Ekim 2013 ayları arasında Bulgaristan’da aylık elektrik enerjisi üretimi % 40 azalırken, elektrik dış satımı da % 60 azaldı. Elektrik fiyatında % 10 gibi ucuzlama oldu. Meydana gelen gerginlik çözüm bulunmasını zorunlu kıldı.

 

 

 

 

Şubat İsyanı’nın altındaki çelişki bir yandan devlet elektrik enerjisi kaynaklarını talan edenlerle soyuldukça solunanlar, her gün biraz daha sefilleşenler arasındaydı, sosyal ve ekonomikti yani fakirlikti, işsizlikti.

 

Şubat olaylarında, Bulgaristan’da temel çelişkinin direk olarak üretim araçları ile üretim ilişkileri arasında olmadığı, devletin elinde bulunan, ama enerji tekelleri ve yerli ve yabancı elektrik dağıtım şirketleri tarafından sömürülenler arasında kızışması ortaya çıktı.

 

Sosyalizm döneminde kurulan ne varsa yok etmeliyiz” deyim tarımdan son binden fazla sanayi işletmesinin de kapısını kapatan ve yerine hiçbir şey koymayan, Filip Dimitrov ve İvan Kostov hükümetleri, 1970’li yıllarda Sovyetler Birliği ile işbirliği yapılarak kurulan “Kozloduy” Atom Elektrik Santrali’nin 4 reaktörünü birden kapatmayı başardı, enerji sektörüne ölümcül darbe indirdi, elektrik fiyatlarını yükseltti. Buna rağmen, bugün de Balkan Yarımadasında en ucuz elektrik enerjisi  “Kozloduy” AES’de üretiliyor. Şunu unutmamak gerekir, kapatılan üçüncü ve dördüncü reaktörün raf ömrünün dolmasına daha 10 yıl vardır ve belirli onarımlardan sonra bu iki tesis daha 20 yıl çalışabilirdi.

 

Burada altını çizerek vurgulanması gereken nokta, yerine hiçbir şey konmadan 16 pamuklu tekstil, 4 adet ipekli tekstil, 20’den fazla konserve ve tarım ürünlerini işleme fabrikası, 15 sigara fabrikası, üç şeker fabrikası kapısına kilit açtı. Ağır sanayide petrokimya tesislerimiz, azotlu ve fosfat gübre fabrikalarımız ve Balkan Yarımadası’nın devi olan, “Kremikovtsi” Demir Çelik Tesisi ile birlikte makine yapım farikalarımızın kapanması işçi sınıfının, emekçi halkın, tüm ailelerin belleğinde dinmez yaralar açtı. Bulgaristan işçi sınıfı işsiz, aç kaldı.

Eski düzenden ne varsa dibine kibrit suyu dökme hareketi öylesine alevlendi ki, ahırdaki iri baş hayvanlar, sayadaki gebe koyunlar,  kümesteki tavuklar, yumurtadaki piliçler bile bu talandan nasibini aldı. Sanki AB’ye girince ülkemize para yağacak ve çalışmadan yaşayacağız havası yaratıldı.

 

Ve nasıl oluyor da bugün Bulgaristan’da sanayi yeniden kurulamıyor?  Nasıl oluyor da üretim tesislerinin modernleştirilerek yaşamaya devam etmesine önem verilmiyor? Nasıl oluyor da yabancı para babalarına sattığımız her fabrika sökülüp makineleri Afrika’nın en hücra köşelerine taşınıyor! Üretime Allah’ın cıngılında devam ediliyor. Bulgar savcılığı bu hırsızlığa göz yumuyor. Soygunculardan birini asla durdurmadı. Hiç birine sen ne yapıyorsun dedi ve demiyor. Liberal ekonomiyi bilenler, bize bu işin böyle olacağını keşke söyleselerdi. Örneklemek gerekirse, Balkanların en büyük kibrit fabrikası olan “Kostenets” kentindeki fabrikaya daha 1993’te göz koyan bir İsveçli holding makinelerini söktü ve Nijerya’ya taşıdı.

İşçiler ve şehir ağzı açık kaldı. Petriç kasabasındaki dokunmamış tekstilden tek kullanımlı hastane takımları diken, İngiltere’de bile Pazar açan fabrikamız, Çinliler tarafından satın alındı, bir ay sonra kapatıldı, makineleri Gana’ya taşındı.  Pazar da elden gitti. Bu örnekler sıralamakla bitmez…

 

Biz, bu ağır konumuzda “Belene” AES’ tasarımına değinmeden geçemeyiz. Bu AES’nin kuruculuğuna “Kozloduy” AES’nden 4 reaktörün kapanmasından sonra başlandı. Tasarım Ruslarındı. “Kozloduy” AES’den daha büyük olacaktı. Bulgaristan’ın Balkan Yarımadasında en büyük ve en ucuz elektrik üreten ülke namını yeniden canlandıracaktı. Kuruculuk 8 yıl önce başladı. 1.6 milyar Euro yatırım gömüldü. Turbinler Ruslara sipariş edildi ve yapıldıktan sonra Boyko Borisov hükümeti enerji kartellerinin baskısı altında kalarak, “Belene” AES durdurulması ve yapılmaması için 2012’de “halk oylaması” yaptı, pek katılan olmadı. Büyük gerçek şudur, bu AES yapılmazsa Moskova bizi Paris Ticaret Mahkemesi’ne verip, olmayan imkânlarımızdan 1 milyar Euro tazminat koparma isteğini gizlemiyor.

 

6 ay önce kurulan Plamen Oreşarski hükümeti, köklerinde  enerji oligarşisinin çıkarları ve çelişkileri arasında yüzmekten başka bir şey olmayan miras aldığı duruma, yeni bir denge sağlamak amacıyla, özünde  biraz gerilemeden başka bir şey olmayan, yeni bir çözüm sundu.

 

Bu çözümün birinci ayağında hem Moskova’ya hem de Washington’a şirin görünmek vardı.

“Belene” AES’ni kurmaya devam edeceğiz” dedi. Böylece Rusya’nın gönlünü aldı. Ardından da, iki dev enerji tesisi yapımını hiç açık arttırmaya sunmadan, yani ABD Westenhaus konserine “Kozloduy” AES’de yedinci reaktör kurmayı ve “General Elektrik” konserine de Maritsa İztok” Isı Elektrik Santrali’nde devlet tesislerini yenileyip işletmeyi peşkeş çekmek zorunda kaldı.

 

Üstelik yine aynı sektörde, Moskova’nın Batı Avrupa ülkelerine doğal gaz taşıma tesislerinden biri olan “Güney Akım” gaz boru hattının döşenmesine öz yatırım da kullanarak katılmayı kabul etti ve imzaladı.

 

Bu gelişmeler, Batılı ve Doğulu dev şirketlerin Bulgaristan üstüne düşündüklerini gün ışığına çıkarırken, yoksul halkın durumunda şimdilik herhangi bir değişiklik olmadı. Her şey geleceğe yönelik, her şey vaat, her şeyi umut dolu olarak kabul etmek zorundayız.

 

Neyse, şimdi biz de artık, Boyko Borisov’u başbakan koltuğundan iten gücün, sokakta kendilerini yakanlar olmadığını daha iyi anlamış olduk. Son seçimlerde en fazla oy alan GERP partisinin eskiden gelen bir dalganın meyvelerini topladığına inandık. Hem Borisov’un hem de GERP partisinin sözde kapatılan Komünist Partisi’nin polis ordu kanatlı bir kolu olduğunu görebildik. Anlaşılan senaryoları yazanlar ve ipleri çekenler, B. Borisov’a yalnız bir sahnelik bir rol vermişler ve sahneden inmesinin uzun sürmesinden rahatsız olmaya başladılar. İnsanın evdeki hesabı her zaman çarşıya uymaz. TV-7’de bir söyleşiye katılan, eski komünist ve Moskova uşağı olduğu açıklanan, Demokratik Güçler Birliği Başbakanlarından İvan Kostov’un “Siz Boyko Borisov hakkında ne düşünüyorsunuz?”  sorusuna verdiği yanıt çok ilginçtir. “Bir sayfa yazıyı okuyamayan bir adamdan fazla bir şey beklemek yanlış olur!” dedi. Yaşam kendi kurallarına göre gelişmeye devam ediyor.

Reklamlar