Nedim AKIN

Tarih: 29 Kasım 2017

Konu:   Tarihimizden ders çıkarmaya çalışıyoruz.

Komünist Partisi (BK) MK Politik Bürosu “Belene” ölüm kampı açıldığı haberini Bulgaristan nüfusundan gizlemişti. 1984’ten başlayarak Türklerin memleketin değişik yerleşim yerlerinde kurulan toplama kamplarına kapatılmaya başladığı ve 1985’in mart ayından sonra yargısız sorgusuz olmak üzere Tuna içindeki “Belene” adlı ölüm kampına sürmeye başladığını da kamuoyundan gizlemişti. “Soya dönüş süreci” adlı zorla isim ve kimlik değiştirme sürecinde kurşunlanarak öldürülen 34 ve bu beş yılda canına kıyılan 140 kardeşimizin ismi açıklanması, acı haberleri yayınlanmadı, halktan gizlendi.

Bugün günlerden 2 Aralık 2017. Bugüne kadar titizlikle gizlenen ve bir türlü kabullenilmek istenmeyen bir gerçek var. Bu gerçeğin özünde olan ve Bulgar devletince titizlikle savunulan ana çizgi, “Bulgaristan’da Türklere karşı işlenen tüm suçların ve cinayetlerin kutsal olduğu ve devlet korumasında olduğu için cezalandırılmadığı gerçeğidir.”

Pomak faciasından, Karasu ırmağı boyu köylerindeki katliamdan tutuklanıp sorguya çekilen suçlu yok. İçeri giren Bulgar da yok.

Hiçbir suçu olmayan Türkleri “Belene”ye döve döve götüren Bulgarların hiç birinin kılına dokunulmadı.

Tarihimizde ilk kez böyle bir suçluya “suçsuzluk” garantisi 1825 yılında Ege ve Akdeniz Adalarında 15 bin Türk çiftçisini katleden Yunan haydutlara İngiltere’nin verdiği garanti oldu. Hemen ardından İngilizlerin Bulgaristan’daki konsoloslarının 1864 Nisan Ayaklanması’nı para dağıtarak kışkırtırken, “arkanızdayız”, “kimse sizin kılınıza dokunamaz” kışkırtısı akla geliyor. Bunun devamında Belgrat”ta kurulan “Bulgar Legyasında”, Odesa ve Kiev’teki Bulgar militan-haydut yetiştiren kurs ve okullarda “Osmanlıya, Müslümanlara ve Türklere karşı işleyenince suçlulardan hiç birinize hiç bir şey olmayacaktır” iddialarına dayanan kışkırtma gelişti. 1923 ve 1934 askeri darbelerinde bu tavır devam etti. 1972 / 73’te Pomaklara karşı işlenen vahşette ve 1984 / 1989 Bulgaristan Türklerine karşı işlenen soykırımda, öldürme, katletme, yargısız idam ve sürgün ve hapsetme olaylarında aynı küstahlıkla uygulandı. Demek oluyor ki, “Türklere ve genelde Bulgaristan’da azınlıklara karşı işlenen suçlar cezalandırılmaz” içerikli “soya dönüş sürecinden” kalma Bulgar iddiaları bugün de geçerlidir. “Demokrasi” döneminde Türklere yapılan suçlardan sorumlu tutulan hala yok.

Bir defa 1990’dan sonra suçlu dosyalarının açılmasını Moskova engellendi.

Bulgaristan’da “Belene” ölüm kampı dosyalarının açılmasını engellemek amacıyla Moskova’nın tavsiyesi ve mali desteğiyle “Multi Grup” Holding kuruldu.

Üçüncü olarak. HÖH “lideri” Ahmet Doğan 2017 yılında Avrupa Birliği’ne “Bulgaristan’da Çözülmemiş Etnik Sorun Yok Deklarasyonu” gönderi.

2017’de Bulgaristan AB’ye üye olurken, “Belene” adlı sürgün kampı ve diğer toplama kamplarının dosyaların açıklanması şartı vardı. Bulgaristan kabul etti. Fakat yerine getirmedi.

Uluslar arası İnsan Hakları ve Azınlık Hakları Çerçeve Anlaşmasını imzalayan Bulgaristan, yine HÖH partisi “lideri” Doğan’ın bir Bildirge imzalayıp yayınlayarak “kolektif haklarımızın” tanınmasını engelledi. Bu Bildirgene Bulgaristan Müslümanlarının “İslamlaştırılmış Bulgar” oldukları iddiasına bağlı kalındı. Bulgaristan’da Müslümanları ve özellikle de Türkleri eritme ve asimile ederek kimliksiz bırakma siyaseti devam ediyor. Bu olaylardan suçlu ve sorumlu olan hiçbir Bulgar yetkili tutuklanmadı, yargılanmadı.

Olaya, Balkanlar açısından baktığımızda, bu gerçek ilk kez 1994’ten sonra gelişen “Kosova”, “Bosna-Hersek” gibi katliam olaylarda öldürülen toplu mezarlara gömülen binlerce Müslüman’ın faciası asla unutulamaz. Tutuklu bulunan ve Birleşmiş Milletlerin İnsanlık Suçlarını Yargılayan Lahey (Haga) uluslar arası mahkemesinde ilginç bir olay oldu: Sayıları 161 olan tutuklu Sırp katilden, 29 Kasım duruşmasında 20 yıl hapis cezası kesilen Sırp General Slobodan Pralyak’ın kendini zehirledi ve öldü. Bosna savaşı katili olan Gen Pralyak’ın tavrı Bosna faciası konusunda kimsenin fikrini değiştirmedi.

Bosna Hersek konusunda 1995 Deyton Barış Antlaşmasının imzalanmasından sonra, savaşın en önemli suçluları olan Hırvat Devlet Başkanı Yadranko Prliç; Hersek-Bosna yönetimi eski yönetim üyesi Berislav PuPuşiç; Hırvat Ordusunun Baş Denetçisi Milivoy Petkobiç; Hırvatistan Askeri Polis Müfettişi Valentin Çoriç; Eski Savunma Bakanı Bruno Stpiç tutuklanmıştı ve 2013 yılında savaştan, katliamlardan, insanlık suçu işlemekten ve 1949 Cenevre Antlaşması maddelerini çiğnemekten, 1991–1994 döneminde yürütülen savaştan suçlu bulunmuş ve 15 ile 25 yıl arasında hapis cezası almıştı. 3 tutuklu kendini astı.

Bu olay, Batının ilk kez olmak üzere Balkanlarda Müslümanlara karşı işlenen suçların yargılanması yolunu seçti. Bizde bu olmadı. GERB partisinin 4. ulusal toplantısında 20. yy ve 21. yüzyıl başı tarihinin yniden gözden geçirilmesi ve yeniden yazılması konusu gündeme geldi.  Faşizmin ve komünizmin suçları, katliamları, cinayetleri gün ışığın çıkarılıp suçlular yargılanmadan yeni tarih yazılamaz.

O yılları şiirleştiren Akkadınlı (Dulovo) şairimiz Ali Bayram şöyle diyor:

Küçük Bulgar Mezarlığı

Şu karşıda görünen küçük Bulgar Mezarlığı

Soykırım devrinin acı hatırasıdır

Kabirler üstündeki solgun açan çiçekler

Bulgar adı altında yatanların yasıdır.

 

Buna benzer mezarlık görmedim hiçbir yerde

Ne İsa’nın haçı var, ne ağacı, ne gülü.

Kanayan yaradır bu mezarlık yüreklerde

Toprağında yatanlar kalbimizde gömülü

 

Mezar taşlarındaki eski Bulgar adları

Biz Türklerin gözüne bir ok gibi batıyor.

Istıraplar içinde geçmiştir hayatları

Küçük Bulgar mezarlığında koca Türkler yatıyor.

 

Saygılarımla,

Paylaşınız

Reklamlar