Tarih: 15 04 2020
Semra YUSUFLAROĞLU
Şu dönem başımız korona virüs belasıyla dertte, var olmamız, uzlaşma ve barıştan daha önemli olduğundan yine “Covid -19” haberleriyle konu kapısı açıyorum. Bizim yayınlarımızda Bulgar ve Türk basınında 1-2 gün sonra çıkan haberleri, günlük servis bulabilirsiniz.
Her değeri parayla tartan Başkan Trump, bu gidişle Amerikan tarihine “insan hayatını hiçe sayan” ve “vatandaşları konteyner mezarlara gömen” Başkan olarak girecek. Bugün ABD’de 2 binden fazla kişi hayattan koptu.
Türkiye’de vaka sayısında ve ölü sayısında düşüş var.
Dünya’da artık 70 laboratuvar “Sars-CoV-2” aşısı arıyor. İngiliz Cembridge Enstitüsü London “Teims” gazetesinde haberi patlattı ve Eylül 2020’de “aşıyı açıklayacağız” dedi. Öte yandan Çin’de sözde aşı bulunmuş ve “ordu mensupları üzerinde denemelere başlanmış.”
Bu defa İngiliz arkeologları hayret verici açıklamalarda bulundu ve “Corona Vitüsü – B” tipin eski kıtaya nasıl geldiğini öykülediler. Avrupa’da eğitim almış ve Wuhan’daki araç deposunda satış müdürü olan bir gencin ana babası bu şehrin yaban hayvanı pazarında karıncayiyen tezgâhından alış veriş esnasında kapmış ve Singapur, İtalya ve Almanya üzerinden İtalya’ya taşımıştır. Salgının geçen yılın Eylül ayında pullumemelilerden geldiği böylece kanıtlanmıştır. Virüsün sürekli şekil ve adapte olma özellikleri göstermesi ve hele “Corona Vitüsü – B” tipi aksırma-öksürme – ağızda kuruma – koku almama gibi belirtiler göstermeden de 9-10 gün yaşayabildiği ve sonradan kendini göstermesi, izole edilmesini ve salgının yayılmasının durdurulmasını zorlaştırıyor. Bu açıdan insandan insana 4 metre mesafe ve sokağa çıkma yaşağı ile her durumda maske takma isteklerine uyulması daha da ciddi olmuştur.
Bulgaristan’da da Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri sokağa çıkma yasağı var. Uyulması şarttır.
Şunu da ilave etmek istiyorum, şimdiye kadar Bulgaristan’da 36 kişi öldü, 750 vaka tespit edildi, yoğun bakımlar dolu.
İlk fırsatta avlularımızda, bahçelerimizde, tarlalarımızda ne kadar boş yer varsa hepsini doldurunuz, çünkü bu iş sürecek benziyor, yaz güz derken gelen yine kıştır, hazırlıklı bulunalım, kırılmayalım, el ele verip bu felaketi de atlatma yollarını beraberce bulalım.
Türkiye’deki soydaşlarımız da 17-19 Nisan günlerinde sokağa çıkma yasağı uygulanacağı için hafta sonu çarşı Pazar işlerini lütfen tamamlasınlar.
***
Konumuza devam edersek, bir yerde bir şeyler olmuşsa, aynı şeylerin bir başka yerde olması gibi bir mecburiyetin var olduğunu belirtmiyorum.
Örneğin yazı dizimizde insan haklarını ve azınlık haklarını ele alırken İnsanve Yurttaş hakları bildirisinin Büyük Fransız Devrimi eseri olduğu, fikirlerinin de düşünür Jan-Jak Ruso kaynaklı olduğunu belirtmemiz yerinde olur.1789‘da Fransız Devrimi’nden sonra, Fransız Ulusal Meclisi tarafından, Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kabul ve beyan olundu.
Bildirge; insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenlik esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını söylüyordu.
İnsan hakları, vatan hakkı, milli azınlık hakkı din hakkı, anadili kullanma hakkı, öz kültür hakkı ve diğer doğal haklar. 1878’de aslında Rusya İmparatorluğu ile Osmanlı imparatorluğu arasında savaş sona erdi, savaş sonuçlarını belirtmek üzere Berlin Kongresi toplandı ve 1 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Milletlerarası Antlaşma ile Koca Balkan’ın Kuzeyinde kurulacak olan Bulgar Prensliğinde kalan nüfusa şu hakları tanıdı.
Bu hakları, Moskova’da çıkan III. Ciltlik “Diplomatik Sözlük” IV. Baskısının I. Cildinin 128. Sayfasından aktarıyorum.
“ 1) Vatandaşlık; 2) sınırsız politik irade özgürlüğü; 3) politik haklar ve 4) her dinden yurttaşlara ibadet özgürlüğü – temel haklar olarak tanınmıştı.
Ne var ki bu temel haklarımız 1 yıl sonra Bulgaristan Büyük Millet Meclisi BBMM için yapılan seçimlerde milletvekili olarak seçilen Müslümanlar “Bulgarca bilmedikleri” gerekçesiyle Tırnova kaymakam Konağında yer alamadılar. 9 Katılımcı da sonuna kadar mecliste kalmadı. Neticede Rus idareci Aleksandır Dondukov – Korsakov 6 il müftüsünü toplayın Birinci Bulgar Anayasasını imzalattı. İmzalattı imzalatmasına da Tırnova Anayasası Bulgaristan Müslümanlarının yönetimine yetkin, bağımsız ve egemen haklar tanımamıştır. Bulgaristan Türkleri, yeni kurulan tek dilli ve tek milletli devletten uzak tutma politik çabaları daha o zaman başlamıştır.
Prens Aleksander Batenberg’in haklarını genişletmek için 2 yıl sonra 1881’de Sviştov şehrinde toplanan II. BBMM’sinde tutanaklarında Türk milletvekiline rastlanmadı.
1886’da, Ferdinand – Sakskoburrgotski Bulgar Prensliği Prensi olarak onaylamak için toplanan III. Bulgar Büyük Millet Meclisi’ne 40 Müslüman milletvekili katıldı. 1908 yılına kadar Bulgar Prensliği Osmanlı devletine bağlı bir prenslik olarak kaldı.
Bu ilk dönemde Bulgaristan Müslümanları ile monarşi devleti arasında
Bulgar Prensliğinde Müslüman okulları özeldi. Din işleri Sofya merkezli 10 il müftüsü tarafından yönetildi, ülkede Müftülük teşkilatı kuruldu. Kadılıklar açıktı, askerler Kuran’a el bastı, aile hukukuna müftüler baktı.
Özel haklarımızı 1909 ve 1925’te Türkiye ile Bulgaristan arasında imzalanan antlaşmaların Eklerinde Bulgaristan Türklerinin hakları belirlendi.
Balkan ve Birinci Dünya Savaşında Bulgaristan Türklerinden 40-50 kişi silahaltına ve yedeğe alındı, Edirne, Makedonya ve Romanya cephelerine sürülenlerden 9 604 kişi kıyıldı, Çanakkale Savaşına gidenlerle birlikte toptan 20 bin dolayında şehit verildi.
Birinci Dünya Savaşından sonra Paris’e yakın Neuilly (Nöyi) şehrinde 27 Kasım 1919 günü imzalanan anlaşmada “Azınlıkların Hakları” bölümü vardı. Bu antlaşmayı Bulgaristan Çiftçi Partisi Başbakanı ve Başbakan Aleksandır Stanboliyski imzalamıştı.
Bu anlaşma Bulgaristan Türkleri için çok önemlidir. Çünkü “Azınlıkların Korunması” başlıklı 4. Maddesinde savaş sonrasında ülke topraklarında kalan azınlıkların hak ve özgürlükleri tekrar edilerek onaylanmış, teminat altına alınmış ve uygulanacağı vaat edilmiştir. Anlaşmanın 49-57. Maddelerinde Türklerin, diğer azınlıklarla birlikte dil ve din hakları özel olarak düzenlenmiştir.
Şunu belirtmek yerinde olur 1909 ve 1913’te imzalanan Bulgar-Türk devletlerarası protokollerinde Türklerin hakları yer almış ama Türk devletinin anlaşma üzerinde yaptırım gücü olmadığından, olay hep Bulgar devletinin işgüzarlığına kalmıştır. Bulgar bu protokollerdeki yükümlülüklerini uygulamamıştır.
İlk kez olmak üzere, Neuily Anlaşması Bulgaristan Türklerinin azınlık haklarını koruma, hak ve özgürlük haklarını Bulgaristan’ın bir iç meselesi olmaktan çıkarmıştır. (Ocak 1920 de cemiyetin adı altında ” MİLLETLER CEMİYETİ” kurulmuş ve1946 yılında kapanmıştır.Onun yerine ekim 1945 te ” BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TEŞKİLATI ” olmuştur.) O zaman taze kurulmuş olan Milletler Cemiyeti himayesine taşımıştı. Bulgar hükumeti için ise, bu bölümdeki hükümleri “esas yasalar olarak kabul etme zorunluğu” vardı.
Anlaşmanın 54. Maddesi ise şunları öngörüyordu: “Etnik, dinsel ve dinsel azınlıklara mensup olan Bulgar vatandaşları, öteki Bulgar vatandaşları gibi ele alınacaklar, aynı hukuki ve gerçek teminatlardan yararlanılacaklardır. Onlar da aynı haklardan faydalanacak, dini hayır cemiyetleri kurup yönetecekler ve denetleyebileceklerdir. Bunlarda kendi dillerinden serbestçe yararlanabilecekler ve dinlerini uygulayabileceklerdir. denmiştir.
1.Maddede, azınlıkların eğitim ve okul sorunlarını çözüme bağlamış, azınlık okullarında resmi dilde zorunlu ders yapıldığı takdirde, kendi anadillerinde eğitime izin verildiği açıklanmıştır. Savaş galibi devletlerin Birinci Dünya Savaşından sonra Bulgaristan topraklarında kalan azınlıkların, bu arada Türklerin, hak ve özgürlüklerine dair bütün isteklerini hiç istisnasız kabul eden Bulgar devleti, 57. Maddede Neuily Antlaşmasını Bulgar kanunlarının üzerinde tutacağını ve hayata geçirmek için her şeyi yapacağını vaat etmiştir.
20ç yüzyılın azınlık konusu üzerinde tartışmalarla geçtiğini belirtmekte yarar var. Doğrudan doğruya azınlık haklarından söz edilmese bile, dünya siyasetinde, Soykırım Suçlarının Önlenmesine ve Cezalandırılmasına dair sözleşmede; İnsan Hakları ve Temel İnsan Haklarının Korunmasına İlişkin Sözleşmede; Maddi ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşmede ve Her Türlü Irk Ayrımının Önlenmesine İlişkin Sözleşmede; Aparteid Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmede; Evrensel Düzenlemelerde Azınlık Kavrana tartışma hakkı tanıya 1966 Maddi ve Siyasal Haklar Sözleşmesinde defalarca yer aldı.
Bölgesel düzeyde azınlıklar teması, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi (AGİK) çerçevesinde düzenlenen 1950 Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerini Korumaya İlişkin Sözleşme; AGİK 1990 Güven ve Güvenlik Önlemlerine İlişkin Viyana Belgesinin İnsan Boyutlarında “ulusal azınlıklar” ve “azınlıkların soy, kültür, dil ve din kimliklerinin korunması..” ile işlenmiştir.
Bu arada 1990 yılında Paris’te ve 1991’de Cenevre’de düzenlenen Ulusal Azınlık Uzmanları Toplantısı bu konuda azınlık haklarının uygulanmasına ilişkin tezler hazırlamıştır.
Azınlık tanımına getirilen ilk kesin görüş şöyle biçimlendi: “… içinde yaşadıkları topraklarda, nüfusun, büyük çoğunluğunu oluşturan gruptan din, dil, etnik köken vb. açılardan farklı farklı özellikler gösteren topluluk….” Bizim dil, din, kültür, edebiyat ve sanat, adet farklarımıza işaret etmeye gerek yok kanısındayım.
Uygar dünya, Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen 1993 yılının 1 Şubat tarihli Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Konvansiyonu Ulusal Azınlıklara Mensup Kişilere İlişkin Ek Protokolden alınmıştır:
“Ulusal Azınlık” tanımı:
- “…bir devlette yaşayanlar,
- Bu devletin ülkesinde yaşayan ve onun vatandaşı olan;
- Bu devletle sürekli, sağlam ve dayanıklı bağlar içerisinde bulunan;
- Belirli etnik, kültürel, dinsel ve dinsel özellikler gösteren;
- Devletin veya devletten bir bölgenin halkının kalan kısmından daha az olmalarına rağmen yeterli temsil oranına sahip;
- Ortak çabalarla kimliklerini oluşturan unsurları ve kültürlerini , geleneklerini, dinlerini ve dillerini korumaya çabalayan insan grubu ….” olarak saptanmıştır.
Burada söz konusu olan, herkese aynı, eşit haklar tanıyan bir sistemdir; azınlık grubunun kendi kimliğini, kendi özelliklerini koruyup geliştirebilmek için talep ettiği haklar sistemidir; İç hukukun sağladığı, azınlık isteğini tamamen veya kısmen karşılamak için bu kişiler için özel haklar sistemidir.
Biz, Uzlaşma Anlaşması İmzalamadık” konumuza yarın devam edeceğiz. Bu anlaşmaların hepsi ortadadır, Bulgar Çarlığı, komünist devleti ve şimdiki liberal “demokratlar” da tanıyıp imzaladı ama onaylamamakta ısrar ediyor ve dolayısıyla Türk kimliğimizi tanımıyor ve kendi yasalarında bize “siz Bulgar’dan dönmüş Müslümanlarsınız” demeye devam ediyor ve bizi eziyor. Bu anlamda Toplumsal ve özel yaşamımızda anadilimizi kullanmadan başlayarak tüm azınlık haklarımızı istiyoruz ve mücadelemize devam ediyoruz.
Siz sokağa çıkmadan, ellerinizi sık sık yıkayarak rahatınıza bakarken yazımı okuyunuz ve 2. Bölümünü bekleyiniz, yarın kaleme alacağım.
Geçmiş olsun. Disiplinli olalım, sağlıklı kalalım, karantinaya başkaldırmadan, kendimizi ve ailelerimizi, yakınlarımızı koruyalım. Virüs bize bulaşacak yer bulamaz İş Allah…
Hayatınızda sağılık ve Başarılar dilerim.,
Kendinize iyi bakınız…