Musa VATANSEVER
Tarih: 09 Mayıs 2021

Bulgaristan’la ilgili çok yazılar ve yorumlar çıkmaya başladı.
Hatta ilk defa olmak üzere bir Bulgaristan Pomaklarından Arif Abdullah, İngilizce “Kuran ve Normatif Dini Plüralizm” başlıklı bir eser yazdı.
Bu eser Birleşik Amerika’da yayınlandı e İslam dini okutulan yüksek enstitü ve kolejlerde ders kitapları listesine alındı.
Çok ilginçtir eser hemen Rusçaya tercüme edildi ve 2019’da Moskova’da yayınlandı ve Orta Asya Müslüman dünyasına dağıtıldı.
Bulgaristan’da Baş Müftülük “eğitim çalışmaları” dışında Pomak Dünyasında Kuran ayetlerinin günümüz anlamına yeni yorumlarla yeni ışıklar sunuluyor.
İlgi çok büyük. Önemli olan bu kadroların Türkiye’nin Diyaneti dışında gelişmesi ve Türkiye’den gelen ışıkların kendi gölgesini aşamaması acısının büyümesidir.

15 evladımızı okutacağız diye HÖH partisi ile sözleşme yapan ve halk ruhumuzla donanmış, halk davasına kendini feda etmeye hazır  5 kişi yetiştirmeyen, kitlesel bilinçlenme sürecimizi oyalayan bu güçlerin ülkemizdeki manevi durumu etkilemeleri, köstebek ocaklarını yaşatmaları dikkat çekicidir.

Bulgaristan dönüşmek zorunda. Bu dönüşme önce gençlerin beyninde olacaktır. Maya Bulgar gençlerde tuttu. Bizim önümüzdeki 5 yılda en az 300-500 genç yetiştirmemiz ve halkın öncülüğünü üslenmelerini sağlamamız gerek.
Uzaktan davulun sesi kulak okşuyor durumundan çıkılmalıdır.

Değişim kapı çalıyor. Sürüye katılmamız gerekiyor.  Birçok yazımızda Bulgaristan’ın birçok bakıma uyandığına ve dirildiğine, 1989’da Türklerle patlayan kükremeye katılışı izliyoruz.
Başı koparılan ama yok edilemeyen komünizmin, ülkedeki köklerinden yepyeni bir orman oluştuğunu ve bu ormanın tüm yalan ve doğruları gölgesine alarak ay çiçeği gibi başını Güneş’e gülümseyerek zaman kazandığını ve Bulgar’ı Türkü hepimizi engellediğini görebildik. Görüyoruz. Komünist asalak kesime “nomanklatür” demişlerdi ve gölgesi bizi doyurmaz olunca Ayaklanmıştık.

Olay 1989 Mayısında cereyan etti. Biz uyuyanları uyandırdık ve sandalyelerinden ettik, ama kökünden sökemedik.  Bu kökten sökme işini Bulgarlarla el ele vermeden zaten yapamazdık. Artık uyanan ve dirilen Bulgarların da şu dönüşerek yenilenme işinı bir hamlede, bir şahlanmada halledemeyeceği ve bu işin Türkler bu işe de el sürmeden olmayacağını hayat gösterdi.

Ne de olsa 2019’dan beri belli bir yol alındı. 2019 yerel seçimlerinde, 2020 protesto gösterilerinde ve 4 Nisan 2021’den beri hayli bir yol alındı. Fakat henüz hükümet kuracak, kanun değiştirecek, yeni Anayasa hazırlayacak duruma gelinemedi.
11 Temmuz 2021’de yapılacak yeni seçimleri “Dumlupınar” Yağlı Güreş müsabakalarına benzetiyorum. 4 Nisan 2021 seçimlerinden BAŞPEHLİVAN ÇIKMADI.

Bu defa artık Boyko Borisov ile Slavi Trifonov’un BAŞPEHLİVAN için güreşeceği belli oldu.

Basında olay çok yorumlanıyor.
Olaylar öyle gelişti ki, seçimler bir milli sorun oldu. Bazı çok önemli temel sorunlar var, onlar çözülmeden makine ile seçim yapma öne çıktı. Dış ülkelere de 300-500 seçim makinesi gönderilecekmiş. Ne var ki bu defa dış ülkede bir vatandaş seçime katılmak istiyorsa önce, elektronik imza suretiyle dilekçe gönderecekmiş. Milli seçim Komisyonu problemleri 15 Mayısa kadar çözüp konsolosluklara gönderecekmiş. Bu insanların bilgisayar eğitimi için parmak kıpırdatmayan devlet şimdi seçmene şart koşuyor. Okul bilmemiş olsan da her şeyi doğru bilmek zorundasın.

Umut var mı? Şimdi temel sorulardan biri de bu. Çünkü memlekette insan ve dolayısıyla seçmen sayısı listelerdekilerden çok az. Şöyle bir 500-600 kişi az. Bu vatandaşların ne elektronik imzası var, ne de seçim makinası görmüşler ve şimdi seçim sandıklarından çıktıkları gibi makineden de çıkacaklar.
Biz gerçekten de “ölü canlılar” memleketiyiz. En kötüsü de, biz bu ölü canlılar için Avrupa Birliğinden para almışsak ve aldığımız paraları harcamışsak ve dalaverelerin suyunu çıkan biri çıkar ve şu kadar parayı geri verin derse ne yaparız. Bir de Bulgaristan’da “Birlikten güç doğar” sloganını artık değiştirsinler.
Bu slogan tutmuyor. Milli Dava etrafında birleşelim sloganı yükseltilsin ve en zekilerden biri Milli Dava tanımını yazsın, ardından bir şair bir milli dava tekerlemesi döktürsün ve buluşalım. Çünkü bugün devletimiz çöktü çökecek, milletimiz dağıldı dağılacak durumda. “Geçiş Dönemi” de yolsuzluk yapanların, suçlularının cezalandırılması; azınlıkların devlete katılımının kota ilkesine göre olması bir Milli Dava olabilir. Burada kotayı belirleyen politik partilerin seçimlerde aldıkları oylar değil, azınlıkların milli nüfus içindeki oranı olabilir. Mafyanın devletten sökülmesi de temel dava olabilir.
Bizde gözler ileri bakmıyor, geri bakıyor. Hatta yana bakan yok. Herkes geri bakıyor. 9 Mayıs 2021’de Sofya’da 1945’te Berlin’de Nazi Almanya’sının yenilgisi antlaşması imzalandı. O günden 76 yıl sonra da “Zafer Bayramı” olarak kutlandı. 1944’te Bulgaristan ikinci kez Rus esaretine düşse de, “Zafer Bayramı” nda Ülkemizdeki 180 Rus ve Sovyet anıtına çelenk ve çiçekler kondu. “Zaferin” asla yaşlanmadığı belirtilirken, Rusya imparatorluğu ve SSCB tarihinin bir bütün olduğu belirtildi, yani hep geri bakıldı. Bu arada, bu konuda görüşü istenen yıldızı yeni parlayan lider Slavi Trıfonov, “Rusya bizi 2 defa kurtardı” dedi.

Bu gelişmenin Moskova’nın “Bulgaristan bize dost ülkelerden değildir” dediği günlere rastlanması ise, çok düşündürücüdür. Aslında biz gerisin geriye yürüyoruz. Geri adım atarken ileri gittiğimizi düşünüyoruz. Bir yandan Rusya’dan bağımsızlıktan söz ederken, öte yandan Rus askeri, Çar ordusu ve “Kızıl Ordu” anıtlarına çiçek taşıyor ve saygıda bulunuyoruz. Anla anlayabilirsen!!! Aynı zamanda “Dumlupınar” yağlı güreşi dediğim 11 Temmuz seçimlerine giderken tarihten bir başka sayfa daha açılıyor. 

Bulgar siyaset bilimcilerinden Prof. İvaylo Diçev basında yayınladığı bir yorumda “eski başbakan Boyko Borisov’un yolsuzluklarının yargıya verilmesinin neden zor olduğunu yorumladı: “Borisov’un tutuklanıp yargılanması Bulgaristan’ın temel politik sorunu olabilir!”

O şöyle diyor:“Borisov artık politik sahneden kesinlikle iniyor. Yargılanacak mı? Onun politik sahneden inmesi, siyasi düşmanları için yeterli olmayacaktır. Rüşvetçilerin yıllık kazancının 1 milyar Avro olduğuna işaret ediliyor. Borisov’un aklanması, GERB partisi yola devam etmesine yeter de artar. Parti, Borisov’u  kurban etmek istemeyecektir. Son günlerde, mecliste ve dışında GERP-liler korktuklarını gizleyemiyorlar. Partinin sökülmesinde, kumdan sarayın çökeceğinden korkuyorlar. ”Bulgar devletinin fahişseler, korumalar, aracılar ve GAZPROM tarafından delindiğini ve artık pes edildiğini yazan Prof. Diçev, “Bakanların ipte sallanan kuklalar” olduğunu ve hükümetin “mafya tarafından” abluka altına alındığını açıklayan büyük toprak sahi İvan İlçovski’ye hemen “devlet koruması” verildiğini bildiriyor. Bulgaristan’da politika parasını eskiden almış olanların hâkimiyetinde değil, “huzur haracı” ödemek istemeyenlerin elindedir. Bir hükümet veya devlet başkanının yargılanması veya hapse atılması konu olduğunda Bulgarlar Fransız Devrimini ve Kral XVI. Lui’nin ensesinin Giyotinde nasıl kaydığını ve yola tekerlendiğini hatırlar ve birlerine anlatırlar.

Fakat Bulgar halkı kendi önderlerini öldüren bir halk değildir. Keleler kayınca devrimler kendini yargılar ve ülkede keşmekeş başlar, bu bilinir. Fransız devriminden imparatorluk çıkmıştır. Napolyon’u yenen Avrupa hükümdarları onu giyotine götürmedi, 2 defa sürgün ettiler. Bugünkü uluslararası durum: Bulgaristan ve dünya değişiklikler yaşıyor. Devlet yöneticileri düşüp kalkıyor.

İsrail başbakanı Natanyahu yolsuzluklar ahtapotun kollarından kurtulabilmek için seçim ardından seçimle aklanmak ve dokunulmazlık elde etmeye çalışıyor.
Güney Kore Cumhurbaşkanı 25 yıla mahkûm oldu.
Gruevski Kuzey Makedonya’dan kaçtı ve Macaristan’a sığındı.
Fransa eski başkan Sarkuzi’yi yargıladı.
Başkan D. Trump’u davalar bekliyor. Beyaz Saray kuşatması ve işgali de  yargıya taşınıyor vs vs. Bulgaristan bir de Todor Jivkov örneği var.

1944’ten beri açılmamış dosyalar var.
1959, 1977 ve 1988 ekonomik ve mali bunalımlarının ve çöküşün davası görülmemiştir. 1970’li yıllarda Pomak ve 1980’li yıllarda Türklere uygulanan “soya kırım denemesi” ve etnik temizlik olayları yargı dosyaları açılmamış, Müslümanlar hiçbir kimseyi af etmemiştir.
Avrupa Birliği yönetimi B. Borisov hakkında ne karar alır?
Bulgaristan kamuoyu katil Todor Jivkov’u gördü. Mayıs ayındayız. Bulgaristan Türklerinin şahlanış ayıdır. İmkânı olanlar günlük gazeteleri açsın ve bir göz atsınlar. Neredeyse Todor Jivkov’un “isim değiştirme” adı altında gerçekleştirdiği zulüm ve “soy kırım denemesinden” suçlu olmadığını 32 yıl yazmaya bıkmadılar. 35 yıl açık kalan “Belene” kampında yapılan işkencelerden delil bulamadılar. En gülünç olan ise, asrın zalimini “daire dağıtma ve 26 bin leva kayıp paradan” yargılamaya kalkmaları oldu. Neden mi böyle oldu diyebilirsiniz.
İşler allandı pullandı, çünkü Todor Jivkov Bulgar milletinin kolektif (ortak) /el ele verip birlikte işlediği bir dev suçun, cinayetin simgesiydi./  1989’dan sonra bu suçları kimse üstlenmek istemedi. Şu husus çok önemlidir: Bulgar milleti (milyonlarca Bulgar)  susarak suç ortağı olmasaydı, Todor Jivkov Türklere ve Müslümanlara zülüm edemezdi, silah çekemezdi, kimseyi tutuklayamaz ve memleketinden söküp atamazdı. Bulgar devletini “soy kırıma” alet edemezdi. O kalabalık susan suçlular var ya!!!
 Todor Jivkov kahpeliğinin katmerli biçimini Boyko Borisov’ta yaşadık, gördük.
3 defa seçildi. Bir yıkım sürecinin üçüncü aşamasıydı. Birinci aşama IIç Semeyon hükümetiydi (2001-2005); ikinci aşama Sergey Stanişev BSP-DPS hükümetiydi 2005-2009). 2009’da başlayan üçüncü çöküş aşamasını Borisov 3 “seçim hükümeti” yamasıyla bugünlere taşıyabildi. Fakat artık enerjisi bitti. 2009’dan beri gelişen soygun dönemi dosyaları Baş Savcılığa taşınırken. Yani “seçim hükümeti” kuruluyor. Toplum ve devlet komünist mastodonlardan arınamıyor. Bir defa sağ güçlerle (Reformcu Blok), ardından aşırı milliyetçi, şoven, ırkçı, faşizan takımla güya (Yurtsever Cephe) /1903 yılı düşmanlıklarıyla 2021 yüzyıl siyaseti yapan VMRO-İç Makedon Devrim Hareketi voyvodaları, her gece rüyalarında Türkiye Trakya’sındaki mülklerini gören NDSB – Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe – faşistleriyle ortak iktidar kurdu. Bir Avrupa Birliği ülkesinde bunların olacağı kimsenin aklının ucundan bile gitmemişti.
Borisov, her dönemde de her gün ezdiği Müslümanları sözde temsil eden Hak ve Özgürlük Hareketinden (HÖH-DPS destek aldı, yardım aldı, mecliste oy talep etti ve bedelini Ahmet Doğan’ın cebine akıttı.
Halkımızı hiçe saydı. Bir Türk Okulu kurmadı. Bir Türk köyünde sağlık ocağı açmadı.)
  Borisov, halkı avutmak için Kiliseye ve Başmüftülüğe para verdi. Ama hiçbir yerde yeni bir Müslüman Mezarlığı açılmasına onay vermedi. Futbol kulüplerini zengin şirketlere ciro etti, Avrupa Halk Partisi (ENP) çizgisinden çıkmadı. Macar lider Orban gibi davranmadı. 

SORU: Bugün Borisov’u yargılamak isteyenler yani bizim kuşak da azdan az da olsa suçlu değil mi?

Hatta HÖH-DPS içinde çok sıkıştırılan Türk seçmen bir çeşme kurnası, bazı derelerin 2 yakası üstüne bir köprücük gerilsin, 10-20 kilometre asfalt yol döşensin ricasıyla GERB’e istemeye istemeye oy vermedi mi?
Şumen’e  bağlı Şeytancık (Hitrino) belediyesinde  Koca Yusuf anıldı dikilmesinden sonra Türklük çatlamadı mı?! Kırca Aali’nin Köseler (Kösevo) köyüne su getirilince sandıktan yüzde yüz GERB çıkmadı mı?
Blogoevgrad’a bağlı Ribnevo (Ribne köyünde lise kurulması için 70 milyon ayıran GERB partisi 4 Nisan 2021 seçimlerinde Pomakları parçalayıp oyların yarısını almadı mı?
Bu örnekleri saymakla bitiremeyiz.
  GERB partisi devlet imkân ve araçlarını partinin ve bazı kişilerin özel ihtiyaçları için kullandı ve 12 yıl iktidarda kaldı. Yoksulun sefili, kıt kanat geçinen, ekmek teknesini gurbete taşıyan insanlarımız emekli maaşlarına 50 leva eklendi diye camilerde dua edildi.
300 bin Bulgarlar seçmenin yüz çevirdiği bir anda GERB partisine Türkler yine  80 bin oy verdi. Halkımızın tavrını milli bilinçten önce maddi yetersizlik belirledi. Ama biz şimdi kalkıp da neden böyle yaptınız? Bu olan bitenden har vurup harman savuranların yolsuzluklarından sizin, bizim hepimizin de suçu olsa bile, ben kimseye “sen de suçlusun” bir “
Türk milleti olarak hepimiz suçluyuz” demiyorum.
Çünkü öyle bir tünele sıkıştırıldık ki, ışık ararken nereye gittiğimizi bilememiş de olabiliriz. En büyük suç, kendi kişisel çıkarları için Bulgaristan Türk halkı adına sürekli yedeklenen Ahmet Doğan ve dolayındakilerindir. Bu nedenledir ki, 5 Mayıs 2021 tarihinde A. Doğan’ın “Rosenets Deniz Köşkü” kurmak için 500 milyon levayı nereden buldun? 14 yat satın almak için paraları nereden çaldın konulu meclis soruşturması açılmasının engellenmesi (4 Mayıs 2021) oy kullanan bir tek GERB partisi oldu.
Çünkü Doğan’da, Peevski’den de, “Vılktan” da, Dubayda’ki milyarder Boşkov veya Sırbistan’daki Vasilev ve daha hangi oligarşiden başlarsa başlasın bu soruşturmanın hep aynı kişiye eski Başbakan Boyko Borisov’a çıkacağını bilmeyen yoktur.
Bu işi şöyle anlamalıyız.
Bulgar oligarşi sistemi kapalı bir sistemdir. 2009’dan 2021 yılına kadar hepsi birlik olup BİRİNİ çökertip yiyorlardı.

Örneğin Sırbistan’daki banker Vasilev’in 7.2 milyarını çalıp, sınır dışına tekmeledikleri gibi. Ya da Boşkov’un   3 milyarını çalıp Dubay’a kovdukları ve arkasından 19 dava açtıkları gibi…
Fakat şimdi ikiye parçalandılar ve Boyko Borisov’u esir almış olanlar muhalefettekilerle savaşıyor ve Borisov’u bitiren de o oluyor ve olacak. Bu amansız ve afı olmayan bir sırtlanlar ve aslanlar savaşıdır.

Kartopu yuvarlanırken büyüyor, aksine taş ise yuvarlanırken parçalanıp ufalanıyor, yıllar içinde Todor Jivkov’u aklamaya çalıştılar.   
Neymiş efendim, 1984’te Bulgaristan Türklerinin nüfus içindeki oranı % 10’u geçmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Bulgaristan Türkleri için Bulgaristan’da otonomi isteğiyle Birleşmiş Milletlere başvurmaya hazırlanıyormuş ve onun için (soykırım)  önlem almışmış. (168 saat. Sayı 14,   sayfa 12. Lübomir Georgiev).
Ömrü yalnız 1 ay olan son mecliste Başkan Yardımcısı olan Tatyana Donçeva ise “Dumlupınar” kapışmasını şöyle açıkladı:
“GERB iktidardan vaz geçmeye hazır olmadığından dolayı tüm fırsatlarla kendini savunuyor. “Var, Böyle bir Halk!” partisi ise, tüm yükü taşımaya hazır değil.”
Bu arda “seçim hükümeti Başbakanı’nın Sofya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Daniel Vılçev olacağı” açıklandı.
Prof. Vılçev, “soya dönüş sürecine” soy kırım denemesi diyen ilk ve tek bilim adamıdır. Bunu da gözönde tutmamız ve daha iyi takip etmemiz gerekmektedir.

Okuyanlara teşekkürler ve Lütfen paylaşınız.  

 

Reklamlar