Musa VATANSEVER
Konu: Türk olduğumuzu ne pahasına olursa olsun unutturmak istiyorlar.
Çıkış yolu: Her yerde ve her an bizden korkacaklar!
“Öfke, taş altında yatsın!” bir Rus atasözüdür.
Bulgaristan’daki uygulanışı ise şöyledir.
“Türk – Müslümanların problemleri bize hatırlatılmazsa, onlar bizim için yok olacaktır.
Bulgar totaliter rejim uzantıları 26 yıl gibi kısa bir sürede “soya dönüş” dönemi sorunlarını Bulgar toplumuna unutturduğu gibi, sağ ve sol siyasi uçlarda milliyetçi Türk ve İslam düşmanları yetiştirerek, siber saldırı ve propaganda merkezleri ve araçları geliştirerek, bizimle planlı mücadele tahtını ve bayrağını onlara devretmeyi başardı. Devler köpeklerini yetiştirdi ve kendisi geri çekiliyor gibi.
Yeni yapılanma içinde artık yerini bulanlar var. Aşırı Bulgar milliyetçilerinin “Alfa” ve “Skat” gibi 24 saat saldıran özel TV programları var. Bizi devamlı eksikli, farklı, gerekli olmayanlar olarak göstermeyi becerebilen özel eğitimli kadrolar sahneye çıkarılıyor.
Biz her şeyden tamamen mahrum bırakıldık. Türk Müslümanlar kitlesinin bir özel radyo yayınımız, bir günlük dertleşme merkezimiz olmadı, haftalık bir gazetemiz bile yok. Aylık bir tarih, edebiyat, sanat ve sportif dergimiz yok. Bir çocuk gazetemiz, 26 yılda basılmış bir masal veya şiir kitabımız yıllarca çıkarılamıyor. Biz sanki kendini “Allah” olarak tanıtan bir boğa yılanı sarmış ve hepimizi boğdukça boğuyor.
Bulgar yaptığı zalimliği unutturma işini Türk taşeronlara yaptırıyor.
Türkiye sizin için bir şey yapmıyor mu?, diyenlere selamımız oldu.
Bizdeki haftalık tek Türkçe Bulgarca gazeteyi biliyor musunuz kim finanse ediyor?
Türkiye devletini düşmanları! Türk devletini devirmek için paralelci uşaklarıyla gece gündüz dolap çeviren Feytullah Gülen hoca ajanları. Özel eğitim görmüş ve gazeteci kılığına girmeyi başarmış bu ajanlar öncelikle Bulgaristanlı Türk Müslümanlara karşı mücadele veriyorlar. “Zaman Bulgaristan” gazetesinin her sayısıyla öz zekâmızı, bilincimizi kıyım kıyım yontup çöpe atarak bizi bir daha dirilmemek üzere teslim olmaya hazırlıyorlar. Bizim Bulgaristanlı Türk kimliğimize acımasız sinsi saldırılarda bulunuyorlar. Bulgaristanlı Türklere olan yaklaşımı paralel olmakla birlikte, Bulgarlara yaraşmak ve onların gönlünde ısınmak için şu özelliklerini besliyorlar: Tarihimizi, anadilimizi, adetlerimizi, ahlakımızı, namusumuzu yok çarpıtarak, yalan yanlış anlatarak çarpıtıp saydıkları yetmezmiş gibi, bu “aydın bozmaları” Bulgaristanlı Türk Müslümanların gittiği camilerde namaz kılmıyorlar. Mevlitlerimize gelmiyorlar. Yıllık yerel anma törenlerimize katılmıyorlar, ama gidip Kırcaali’nin merkezinde Bulgarlara aşure dağıtıyorlar. Papazları ve Ahmet Doğan hainini ödüllendirme törenleri düzenlediler, düzenliyorlar. Ramazana, bayrama, aşureye Ortodoks Papazları ziyafetlere davet edip bol bol konuşturuyorlar, öz bayramımızın içine papaz kokusu katarak törenlerimizin havasını bozuyorlar, insanımızı Müslüman törenlerinden caydırıp uzaklaştırmayı hedeflerini artık herkes anladı. Memlekette “Zaman Bulgaristan” plâketi almayan papaz kalmadı. Bol kese harçlıklarını US Dolar üzerinden Amerika’dan alan bu ajanlar Bulgar’dan büyük papazcı çıktılar. Hoşgörü (tolerans) masallarını maske ederek hükümet katlarına, bakan ve başbakan katlarına Bulgaristan Türkleri adına, sözde onları temsil edermiş gibi, hatta onların temsilcisiymiş gibi tırmandılar. Bu hareketleri zaten yıllardan beri hepimizi rahatsız ediyordu. Ağızlarına ayarı olmayan bu “aydın” hocacılar T.C. devletine, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’a ve Türk hükümetine karşı bol keseden sitem savururken kırmızıçizgileri hepten çiğnediler. Üstüne üstelik Sofya azılı milliyetçilerle aynı kabağa osurmaları, “SU 24” uçağının düşürülmesinden sonra Ahmet Doğan adlı KGB ajanının ortaya attığı “Bulgar milli çıkarları” doğrultusunda makaleler yazmaları tüm sabır sınırlarını aştı. 2016’da olaylar özellikle de milli çıkarlar ile ideolojik boyutları birbirinden ayırt etmeyi becermekte aciz olan ve habercilikte hainliğe uzanan “Cumhuriyet” gazetesinden Cem Dündar gibi yazılarında isabetli görüş ve tutarlı bakış açısı olmayan yazarları savundular. Dilaltında gizledikleri “T.C.’de basın özgürlüğü olmadığı” görüşünü duyurmak için Bulgar TV yayınlarında poz verdiler. Sınırsız ileri gidişleri “Zaman” gazetesine kayyum atanmasından sonra daha da şiddetlendi.
Bu gerin dönemde, ülkemizde de anketler yapıp değişik biçimlerde paralelcilik yapan bu “Zaman grubunda” Bulgaristan Türk Müslümanlarıyla ilgili hayra vesile bir gram gerçekçilik duygusu yoktur. Yıllardan beri Ahmet Doğan hainiyle birlik olup, aralarındaki gizli sözleşmeye sadık kalan, bizim “soya dönüş” yaralarımıza tuz ekip üzerine her defasında dağa büyük ve ağır taş bastılar. Bu paralelci ekip köy kasaba gezip sıradan insanlarımızın bilincini tek tek zehirlemek, kardeşlerimizin beynine paralelcilik aşılamak, milletçe omuzladığımız “Büyük Türkiye” davasından hemşerilerimizi caydırmak, memlekette kalan ve göç etmek zorunda kalan akrabalarımızın arasındaki bağları koparmaya, kardeşliğimizi otalamaya çalıştılar. Bunlar unutulacak kötülükler değildir.
Son günlerde, “Zaman Bulgaristan” Bulgar milliyetçilerine yaranma yolunda Bulgaristan Baş Piskoposluğuna (Sinod) 2016 Nobel Barış Ödülü verilmesi kampanyasına ayak uydurmaya çalışıyor. Bu işte de “Gerçek, taş altında yatsın” atasözüne uyularak hareket ediliyor.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Bulgaristan’da yaşayan Yahudileri Nazilerin ölüm kamplarına götürülmesini engelleyen mücadeleni abartılmış anlatan yazıların ve yorumların dışında kalan gerçeklere bir göz atalım. Bir defa şu unutulmamalıdır ki, Büyük Savaş Yıllarında özellikle de 1943’te Nazı ve Bulgar ordularının işgali altında bulunan Makedonya topraklarında yaşayan Yahudi nüfustan 11 000 (on bir bin) kişi Polonya’nın “Maydenek” adlı Toplama Kampına götürülmüş ve yakılmıştır. Bulgar Çarı III. Boris bu Yahudilerin ölüm yolunu durdurmadığı için Nazi suçlularından biridir. Bununla paralel olarak Bulgaristan Başkenti Sofya’da 24 Mayıs 1943’te 25 000 (yirmi beş bin) erkek, kadın ve çocuk Yahudi’nin gösteri yaptığı ve Çarın ve hükümetin Yahudileri sürme ve toplama kamplarında, sürgünlerde sömürmesine son verilmesine tepki gösterdiği bilinir. Yüne o zor dönemde Filibe’nin “Orta Mezarlık” mahallesinde bir Yahudi Kampı kurulduğu ve buraya toplanan binlerce Yahudi vatandaşa aynı Almanya ve Polonya’daki ölüm kamplarında uygulanan rejim uygulandığı unutulmamıştır. Ek olarak o dönemde Bulgaristan’daki güçlü partizan hareketinin Yahudileri savunduğunu anımsatırken, okumayanların Yahudi serüvenini anlatan “Struma” romanını okumalarını önermek istiyorum.
Bunları yazarken, Bulgaristan’da sahnelenen propaganda oyunlarının içinde bir Rus entrika tuzağı olduğunu seziyorum. 17 Aralık 2015 gecesi HÖH partisi içinde darbe yaparak, Bulgaristanlı Türk Müslümanları kendi aralarında bölen, bir daha hırpalayıp, birbirine düşürmeyi başaran, Türkiye’ye karşı da bir saldırı kampanyası kışkırtan Ruscu ajan Ahmet Doğandan sonra siber saldırı durmadı. 3 Mart Milli Bayram’da toplum bir daha ikiye bölündü. Çökmüş ve dağılmış Rusya imparatorluğunun zafer vesilesinden Milli Bayram törenleri istemeyenler bu defa çoğunluktu. Sinod’un Nobel Barış Adayı gösterilmesi önerisi de yine aynı siber saldırıdan bir halkadır. Tarihsel gerçeği bilen Bulgarlar bu öneriye gülerken toplum yine ikiye bölündü. Hedef toplumu devamlı zorlamak, değerlerin hepsinde kuşku yaratmak ve halkın beraber olma azmini yaralamaktır.
Son zamanda adına siber saldırı dediğimiz bu girişimlerin en güçlüsü yine Türk Müslümanlara yöneltildi. Bu defa seçim mitinglerinde Bulgarca konuşulanların Türkçeye tercüme edilmesi de yasaklandı. Halkımızın doğrudan doğruya köpekleşmesi hedeflenmiş ki ellerinden geleni artlarına bırakmıyorlar. Bulsalar Türklerin seçime katılmasını da yasaklayacaklar. Saldırı makinesi sürekli yeni hedefler üretiyor. Artık bu baskıdan, zulümden küçümsenmeden kurtuluşumuzu, T.C.’nin Türkçemizi Avrupa Birliği dillerinden biri olarak kabul ettirmesi ve Avrupa Birliği ülkelerinde seçim propagandasının temel dil olarak kabul edilen Türkçe de dahil dillerden birinde yapılmasının yasallaşmasında görüyoruz. Ya da memleket içinde şu ilde propaganda şu dilde bu ilde bu dilde yapılır yasası çıkarılmalıdır. 26 yıldan beri değil 70 yıldan beri ana dava konumuz anadilimizi yaşatmaktı ve bu kutsal davamızda yeni yeni yaralar almaya devam ediyoruz.
Şöyle bir önerimiz de var:
Bulgaristan’da ve T.C.’de yaşayan Bulgaristanlı Türk Müslümanlar olarak teker teker imza toplayalım. Anadilimizde okumak yazmak konuşmak ve propaganda yapmak istiyoruz. Tüm isteklerimizi kucaklatan hepimiz tarafından imzalanmış toplu dilekçemizi Birleşmiş Milletlere, ÜNESKO’ YA, Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesine, Avrupa Birliği Genel Kuruluna, Avrupa Birliği Azınlıklar Komisyonuna, Bulgaristan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e, Başbakan Boyko Borisov’va ve Halk Meclisi Başkanlığına ve Sofya Halk Meclisi Azınlıklar Komisyonu Başkanlığına vb gönderelim. Bu imza toplama işine T.C.’deki bütün dernek, kulüp, hareket, federasyon ve konfederasyonları göreve çağırıyoruz. Koordinasyon Merkezi olarak BG Stratejik Araştırma Merkezi ve BULTÜRK – Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği ofislerini kullanabiliriz. Ev ev gezilip her vatandaştan bu imza mutlaka alınacaktır. Yolumuz budur! Bu davaya dört elle sarılmalı ve başarıya ulaşmalıyız!
Dün, bugün ve yarın karşımıza dikilip bizi ezmek ve yok etmek isteyenleri geriletmenin tek yolu vardır:
BİZDEN HER AN VE HER YERDE K O R K A C A K L A R!