Durgunluk döneminin son yılında ve Hıristiyanların Noel Bayramı arifesindeyiz.

YILSONU bilânço çizgisi:

Bulgaristan’da “GALIP”

Sosyolojik Araştırma Enstitüsü anketine göre 2013’ün en ilginç sonuçları şöyledir:

 

  • Bulgaristan’da en fazla seyredilen filmler TÜRK DİZİLERİ;
  • En sık kullanılan söz EYVALLAH (OK’in yerini almış);
  • En büyük ilgi uyandıran ve dinlenen sanatçı Çingen AZİZ;
  • Avrupa Birliği’nde en yoksul ülke Bulgaristan’dır;
  • Dünyada nüfusu en hızlı azalan ülke de Bulgaristan’dır;
  • İsimleri en fazla ağza alınan politikacılar Ahmet DOĞAN ile ızbandut çetesinin şefi Delyan PEEVSKİ ikilisidir.
  • Bulgar politikasını parmağında oynatan iki politikacı:  a) A. Doğan ve b) Georgi Parvanov.
  • Bulgaristan’da son 23 yılda en sihirli, en fazla tecrit edilmiş durumda olan ve en fazla korunan politikacı A. Doğan’dır.  Bulgar gizli güvenlik servisi onun aracılığıyla 23 yıldan beri istediği politikayı uyguluyor.
  • Bulgaristan politikasını yönetme merkezleri: Moskova, Brüksel ve Washington’da bulunuyor. Bu merkezlerin arasında Moskova’nın sözü 2013’te ağır basıyor.
  • Bulgaristan’da en kazançlı işlerin başında gelen: ızbandutlar bankaları ele geçirdi ve % 400 faizle halkı borçlandırıyor. Bu yıl Bulgar halkı ızbandut mafya çetelerine toplam 9 milyar 900 milyon leva faiz ödemek zorunda kalmıştır.
  • Bu yıl Bulgaristan’da ırkçı milliyetçilik gelişti ve aşırı milliyetçi partiler 5 oldu.

 

Derinleşen politik eğilimler:

 

Bu yıl Bulgaristan’da derinleşmesi belirginleşen ana politik eğilimde,  AVRUPA BİRLİĞİ üyeliğine karşın, Batıya yeni bağımlıktan giderek sıyrılıp RUSYA’ya yakınlaşma politikası ön plana çıktı. 12 Mayıs 2013 seçimlerinde Boyko Borisov’un Batı dünyasına sımsıkı bağlanma ve Rusya’dan uzak kalma siyaseti yenilgi aldı.

Sosyalist Partisi, Hak ve Özgürlükçüler ile milliyetçi ATAKA partisinin aralarında hükümet ortaklığı programı imzalamadan,  ya da teknokrat bir hükümet programı üzerinde fikir birliğine varmadan apar topar iktidar koltuğuna oturması çok manidardır.

6 ay geçmesine karşın, bu koalisyon ortaklığının sözleşmesi henüz imzalanmadığı gibi, hükümet programı kabul edilip açıklanmadı. Belirsizliklere rağmen, dengeler değişti, AB bunalım yükünden bir payı da Bulgaristan gibi uç ülkelere yüklemek niyetinde olduğunu gizlemezken, Rusya Bulgar enerji sektöründe ağırlığını hissettirdi.

Bir yandan da, Suriye’ye dış müdahale yapılmasına set çeken Rusya, Ukrayna’daki kargaşayı yatıştırıp, bu büyük ülkenin AB’ye katılma yolunu tıkamasıyla Bulgaristan kamuoyunu iyice etkisi altına aldı. Her zaman olduğu gibi, bu defa da, Rusya ile yakınlaşma, Bulgar kamuoyunda yerli Türklere, Müslümanlara, İslam’a ve Ankara’ya karşı kan kabarttı.

 

Rusya’dan sonra Bulgaristan üzerinde etkisini giderek yoğunlaştıran bir başka ülke ise Çin’dir. Pekin de enerji sektörümüze el uzatırken, güneş ve rüzgâr enerjisinden yararlanma yolunu seçti. Bir AB üyesi olan ve işsizlik oranı çok yüksek olan ülkemizde üretip AB AVM’lerinde satma olanaklarını uygun bulduğunu açıkladı.

 

Devlet içinde devlet olarak örgütlenen yerli mafya.

 

Bulgar devletinden çok daha enerjik ve örgütlü hareket eden ızbandutlar çetesi, Bulgar mafyası devletin elini kolunu bağlayacak kadar iyi örgütlendi. Para babaları, oligarşi ile birlikte hareket ediyor. Devlet katlarına yerleşmeye Başbakan Boyko Borisov hükümeti zamanında başlayan Bulgar mafyası, ülkenin dört bir yanında birçok koruma şirketi kurarak, bu şirketlerle İş İçleri Bakanlığı arasında 700 sözleşme imzalayıp, polisi kendinden bağımlı duruma getirdi ve uşak gibi kullanmaya başladı. Nerede ne olsa, en küçük sinyal, önce mafya şirketleri tarafından alınmakta, mafya ile işbirliği ve yardımlaşma sözleşmeleri koşullarına uyularak ihbarlar her defasında polise havale etmekte ve polisi çalıştıran mafya yandan bakmaktadır. Polisle mafya birbirine kenetlenmiş durumdadır. Uyuşturucu mafyasının emniyetin uyuşturucu şube şefine her ay 50 bin leva verdiği haberine, itiraz eden olmadı.

 

Ülkede iş güç olmadığından zorluk çeken Bulgar aileler kısa süreli tüketim kredisi için Bankalara başvurduklarında, ödeyemeyenlerden kötü kredileri toplama işi ızbandut çetelerine aktarılmakta, sıradan insanlar ve aileleri sıkıştırılmakta ve katmerleşen borçlar en sonunda % 400 faizle tahsil edilmektedir. Bu olayların ardı arası kesilmeyince gerginlik artıyor ve hükümete olan güvensizliği git gide yoğunlaşıyor. Bankalar artık mafyadan bağımlı duruma gelmiştir. Bu ise, halkı esir eden ve ülkenin kalkınmasını gemleyen prangadır.

 

Öte yandan, banka borçlarını ödeyemeyen köylülerin malına mülküne daha da şiddetli saldıran ızbandutlar, özellikle Razgrad’a bağlı Kubrat Belediyesi Sevar köyü örneğinde görüldüğü üzere, köylülerin bağlarını ve meyve bahçelerini sökerek, topraklarına el koymaktadır. Birçok yerde insanların hayvanları ahırdan alınmış ve kasaba götürülmüştür. Sert gerginlik, kakış dövüş içinde geçen günler birbirini izliyor. Banka faizlerini ödememe kriziyle başlayan yeni gerginlik 2013 sonunda çok fazla derinleşerek ciddi olaylara ve sıkıntıya sebep oluyor. Madunların başvurabileceği devlet makamı olmaması adalet yolunu tıkıyor. Bu şiddet olaylarının Türklerin yaşadığı bölgelere yayılmaya başlaması ve HÖH muhtar ve belediye başkanlarının gidişata seyirci kalması ise, öfkeli tepkiler doğuruyor.

 

Yeni durumda, devlet içinde devletten güçlü örgütlenmiş durumdaki mafyanın, devleti ele geçirmesi, şiddetin devlete ve topluma karşı yöneltilmesi yolunu açabilir. Bundan dolayı, olayları,  2013 yılı birikimleri açısından değerlendirirken, son günlerini yaşadığımız yılın şiddet yılı olduğunu söyleyebiliriz. Biz bunu sadece, iki ucunu bağlayamayan 200 bin Bulgaristan Türk ve Pomak tütün üreticisinin problemlerinden çıkarak, karma nüfuslu köy ve kasabalarda meydana gelen olaylara dayanarak belirtmiyoruz.

Hatırlatacak olursak 2013’ün GERGİNLİĞİ ŞİDDETLENDİREREK KATMERLEŞTİREN OLAYLAR DİZİSİNDE,

–   9 Ocakta Ahmet Doğan’ın tabancayla HÖH Kurultay kürsüsünden indirilmesini;

–   Şubat ayında sosyal nedenlerle 23 yıldan beri ilk halk isyanının patlak vermesini;

–   12 Mayıs’ta seçim gecesinde Kostenbrot’ta 500 bin sahte bültenin ele geçmesini;

–   yine 12 Mart sandıklar kapandıktan sonra, oligarşi ve mafyanın hiçbir sözleşme ve

anlaşmaya yapmadan hükümet kurdurmasını;

–   Hükümetin kurulmasıyla başlayan mafya kadrolarının devlet ve yürütme katlarına

art arda atanmasından ilk anda kamuoyunun, sivil toplum örgütlerinin refleks kaybetmesini;

–  P. Oreşarski hükümetinin PROGRAM HÜKÜMETİ Mİ yoksa UZMANLAR HÜKÜMETİ

Mİ olduğunu anlayamayan toplumun aforoz olmasını;

–   Hükümet oluşturan tarafların aralarında ittifak sözleşmesi yapmadan görev almasını;

ön plana çekmiş bulunuyoruz.

 

Bu arada HÖH Başkanı L. Mestan’ın “biz bir hükümet ortaklığında değiliz, biz kendileri sadece destekliyoruz,” beyanında bulundu ve yeni bir serüven mi başladı havası yarattı.

Varna’da Köy isimleri değişiyor sözlerini ise hiç mi hiç duymadı veya oralı olmadı.

Bütün atamaların, 20 yıldan beri insan arasına çıkmayan, Saray’da kapalı tutulan, halkla ilişkilerini kesip koparmış, tamamen yitirmiş, bütün kararlarını sadece gizli servislerin tersyüz gösteren ve biçimlendirici bilgilerine dayanarak veren ve aynı yanıltıcı bilgilerle atamalar yapan, bakan indiren bakan atayan Ahmet Doğan tarafından yapılması kamuoyunu ürküttü.

D. Peevski’nin gizli servis DANS başkanlığına atanmasına “hayır” protestosu bu yüzden o denli güçlüydü.

Ne yazık ki, A. Doğan gibi gizli servislere, oligarşiye ve ızbandutlara hizmet ve uşaklık ederken denge kaybeden ve ruhsal dengesizlik yaşayan kişilerin devlet erkini ve yönetim dizginlerini ellerinde tutarak istediklerini yapmaları, bütün tolumun tiksinmesine neden olduğu gibi, bunalımdan çıkış umutsuzluğunu da arttırıyor.

23 yıl bir şey yapamayanlardan 24. yıl bir şeyler beklemek yanlış olur.

DEVLET İÇİ VE DIŞINDA MAFYA EGEMENLİĞİNE son verme, Ahmet Doğan ve ruh hastası ekibinden kurtulmak, Bulgar halkının olmazsa olmazı durumuna gelmiştir. (Doğan’ı sadece Rusya desteklemeye devam etti.)

Bu arada devlerin gümrüklerine varınca ele geçirmeye ve kendi özel çıkarları için işletmeye çalışan Hr. Biserov gibi kuduzların HÖH tepesine çıkıp, Genel Başkan Yardımcılığına çöreklenmeleri ve sonra ne b.. oldukları ve ne gibi kirli işler çevirdiklerinin ansızın ortaya çıkması, yine aynı gön suratlı ızbandut çetesini rahatsız bile etmedi.

190 gün sokaklarda direnen insanların hiçbir kazanım elde edememesi, 28 kişinin kendini yakmasının bile sonuçsuz kaldı. Birbirinden dramatik olaylar, güvensizlik ve korkunun soğuk sis gibi bütün ülkeye çöktü. Polisle mafyanın kol kola girmesi, adalet mercilerinin iş yapacak durumda olmaması. Otobüsler dolusu gencin her gün ülkeyi bırakıp sılayı boylaması, kitle haber araçlarında “ülkede Bulgar kalmıyor histerisi,” var olan modelin yani çok övülen Ahmet Doğan modelinin çalışmadığına kanıttır.

 

Milliyetçi başkaldırma;

Bulgar milliyetçiliği uyanış çağında Osmanlı karşıtlığı ve Türk, İslam düşmanlığı şeklinde sahneye çıktı. Bulgar egemen devletinin kurulmasından sonra hoşgörülü bir yurtseverlik çeklinde gelişmedi. Irkçı nitelikli İtalyan faşizmi ile nasyonal sosyal bir hareket olarak gelişen Alman Nazizm’inin etkisiyle 1945’e kadar uzanan Çarlık döneminde, Bulgar faşizmi yerleşti.

1934’te Bulgaristan’da faşist darbe oldu. Terör yıllar yılı kol gezdi.

Faşist devlet ile sosyalist devlet yapısı arasındaki benzerliği “FAŞİZM” eserinde açıklayan Jelü Jelev 11 yıl soğan kazdı. Bu eserde T. Jivkov döneminde totalitarizmin faşist uygulamalara, daha da dehşet saçan devlet terörüne, ırkçılığa başvurduğunu anlattı. 1990’da demokratikleşme süreci başlarken faşizmin, ırkçılık ve aşırı milliyetçiliğin ebediyen gömüleceği havası yaşandı.Ne ki öyle olmadı.

Bulgaristan’ın AB üyeliğine alınmasıyla bu kuruluşun bir ekonomik ortaklık olduğu, her ülkenin milli sorunlarını kendisinin çözeceği gevilendi. “Bulgar nüfusun azalmasını” etnik nüfusun, öncelikle Çingen sayısının artmasını vesile bilen milliyetçiler ırkçı bir anlayışla örgütlenmeye başladı. Batı ülkelerindeki yabancı düşmanlığı yöntem, biçim, yaklaşım, kabalık ve saldırı şeklinde ülkemize taşındı. Biz, “faşizan ATAKA partisini “Multi Grup” ve Ahmet Doğan kurdurdu,” bu iş için para verdi, mehabetini sulandırmaya devam ederken, artık ülkede 5 ırkçı, aşırı sağ parti kuruldu. Bunların özellikleri arasında yabancı düşmanlığından fazla Türk, Pomak, Çingen gibi Bulgaristan’da yaşayan etniklere düşmanlık var. Onların ideolojik anlayışında, “Bulgaristan’da olan Bulgarlarındır” Bulgaristan’ın Bulgar olmayanlardan arıtılması, yabancıların kovulması gibi anlayışlar başta geliyor. Bu bakıma Baş Müftülük lehinde çıkan mahkeme kararlarını kabuyl etmeme, protesto ederek lanetleme, halk topluluklarına ana dil, gelişme, dirilme haklarını tanımama, onlardan olmayanı ezme eğilimleri giderek şiddetlenirken, on binden fazla Suriyeli ve Afrikalının Bulgaristan’dan sığınma hakkı talep etmesiyle olaylar iyice kızıştı.  Bulgar aşırı uçları AB ülkelerindeki benzer kuruluşlarla yakın işbirliği ve yardımlaşma olanakları buldu. Bulgar aşırılarının, ülkemizde ırkçılığın hortlaması açısından 2013 onlar için atılım yılı oldu.

 

2013’ün getirdiği umutlar.

Cuma gün Sofya’da “Reformcu Blok” birliğinin, 21 Aralık günü de Veliko Tırnova’da  Nikolay Barekov’un yönettiği “Sansürsüz Bulgaristan” eylemcilerinin kurucu kurultayları toplandı. Bu çabaların 2015’e doğru Bulgaristan politik cephesinde sağ gruplaşmayı şekillendireceği umudu belirdi. Sanki tek perdeli bir piyeste solo aktör olarak sahneye çağırılan Boyko Borisov’un yönettiği GERP partisi, daha önce aynı sahneye binip inen Demokratik Güçler Bürlüğü “SDS”, Güçlü Bulgaristan Partisi “DSB” ve Simeon Sakskkoburgotski’nini II. Semeon Ulusal Hareketi (NDSV) den farklı hareket ederek, “Reformcu Blok” ve “Sansürsüz Bulgaristan” oluşumlarıyla sağ cephede buluşup birleşmeyi umut ediyor. Biçimlenme ve yasallaşma sürecini yeni yaşayan bu iki politik eğilim itaatsizlik hareketi saflarından yeni yeni çıkarak politik kimlik kazanmaya çalışıyor. Kendilerini, içinde bulunulan şu anki çıkışsız durumda ışık olarak kabul ettirmek istiyorlar.

 

Bu iki yeni politik güç, henüz tescilini yaptırmamış olsa da, onlar ülkedeki durumun sabitleşmesi ve dirilişin başlaması için en sağlıklı yolun seçim sandığından geçtiğine inanıyor. Ülkede güvenliği artması yolunun da seçimden geçtiğine inanan yeni oluşumlar, biriken sorunların çözümünü de seçimlerde görüyorlar. Erken seçim yapılmasında kararlı olduklarını açık olarak söylüyorlar. Tarihi beli olan en yakın seçimler AB parlamentosu seçimleridir. Aynı gün Sofya Meclisi için de seçim yapılarak, daha 2014 başında kamuoyunun mobilize olması planları üzerinde ayrıntılı olarak duruluyor. Mayıs 2014’te hem yerli hemde Brüksel parlamentosu için iki seçimin bir günde yapılması toplumsal durulmaya doğru atılacak ilk adım olabilir.

Olayların gelişim perspektifinde bu denli dinamiklik baş göstermişken, 6 ay geçmesine karşın, şimdiki hükümetin bir seçim yasası değişikliği açıklamadan ayakta durmaya devam etmesi, dikkat çekiyor. Şimdiki durumda 2008’de derinleşmeye başlayan ekonomik ve mali bunalım ve Şubat 2013’te patlak veren politik bunalım, Bulgaristan’da parlamenter politik bunalım halinde şiddetlenmeye devam ediyor ve toplum arınana kadar ülkenin daha pek çok seçimden geçmesi zorunlu olacaktır. Bu açıdan Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan ve çalışan soydaşlarımızın, dış ülkelerde bulunan ve seçme ve seçilme hakkı olan vatandaşlarımızın olağanüstü uyanıklık göstererek oylarını isabetli kullanmaları çok önemlidir

 

Reklamlar