Musa VATANSEVER

27 Ekim’de Bulgaristan’da yapılacak seçimler öncesinde dikkat çeken bir gelişme yaşandı. “Bultürk” Derneği, seçimleri boykot etme kararı aldı. Bu karar, sadece bir tepki değil, yıllardır biriken hayal kırıklıklarının ve adaletsizliklerin doruk noktasını temsil ediyor.

Boykot çağrısı, Bulgaristan’daki Türklerin neden artık sabretmediğini anlamak adına önemli bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkıyor.

Bulgaristan’daki Türk toplumu, yıllardır varlığını, kültürünü ve kimliğini koruma mücadelesi veriyor. Ancak bu mücadele sürecinde, kendilerini temsil etmesi gereken politikacılar tarafından sıklıkla görmezden gelindiler.

Oylarını almak için vaatlerde bulunan siyasetçiler, seçim sonrasında bu vaatleri unuttu. Halkın temel talepleri olan Türkçe eğitim, kültürel hakların korunması ve siyasi temsilde eşitlik gibi konular sürekli olarak ertelendi veya yok sayıldı.

İşte bu nedenlerle, “Bultürk” Derneği, bu seçimlerde artık sesini duyurmak için farklı bir yol izlemeye karar verdi: Boykot.

Biriken Hayal Kırıklıkları

Boykot kararı, yalnızca bugün alınmış bir karar değil. Bu, yıllar süren hayal kırıklıklarının bir sonucudur. Bulgaristan’daki Türkler, defalarca haklarının göz ardı edildiğini, siyasi arenada ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini hissettiler. Sadece seçim dönemlerinde hatırlanan ve ardından unutulan bir topluluk olmaktan bıktılar. Bu kez, sessiz kalmamayı ve bu haksızlığa tepki göstermeyi seçtiler.

“Bultürk” liderleri, bu kararı alırken net bir mesaj vermek istediler: “Biz, sadece etnik aidiyete dayalı politikalarla yönetilmek istemiyoruz.

Biz, haklarımızı savunacak, kültürümüze sahip çıkacak ve bizi gerçekten temsil edecek liderler istiyoruz.”

Eylem Değil, Gerçek Temsil İstiyoruz “Bultürk” Derneği’nin boykot kararı, sadece protesto değil; aynı zamanda bir talepler listesi. Artık sahte vaatlere kanmayan bir topluluğun haklı beklentilerini yansıtıyor.
Dernek, Bulgaristan’daki tüm siyasi partilere net bir çağrıda bulundu: “Türkiye’de yaşayan Bulgaristan Türklerinin de seçimlerde aday olma hakkını tanıyın. Kültürel haklarımızı koruyacak, kimliğimizi yaşatacak ve sorunlarımızı çözmeye odaklanacak adaylar gösterin.”

Bu talepler, uzun zamandır gündemde olan ancak çözülmeyen meselelerin çözümü için bir fırsat sunuyor. Bulgaristan’ın demokratikleşme sürecinde Türk topluluğunun dışlanmaması, ülkenin geleceği için de kritik bir önem taşıyor. Etnik kimlik üzerinden siyaset yapmak yerine, gerçek sorunlara odaklanacak politikacılar sayesinde ülke, daha kapsayıcı bir demokrasiye adım atabilir.

Güçlü Bir Mesaj: Seçim Sandığına Gitmemek

Boykot kararı, basit bir seçim tavrı değil. Türk toplumu, bu kararla birlikte sadece haklarının iadesini değil, onurunun korunmasını da talep ediyor. Seçimlerde oy kullanmama çağrısı, politikacılara ciddi bir mesaj gönderiyor: “Bizi görmezden gelirseniz, sizi desteklemeyiz. Sadece adımızla değil, sorunlarımızla ilgilenin. Ancak o zaman desteğimizi kazanabilirsiniz.”

Bu boykotun ardından, Bulgaristan’daki siyasi partilerin nasıl bir tutum sergileyeceği merak konusu. Eğer partiler, bu çağrıya kulak vermez ve Türk toplumunun taleplerini yine görmezden gelirse, bu tutumun bedelini gelecek seçimlerde daha ağır ödeyebilirler. Toplumlar, seslerini duyurabilmek için farklı yollar seçerler ve bu kez, Türkler sessiz kalarak bir ses çıkarmayı tercih ediyorlar.

Sonuç: Gerçek Temsil İçin Bir Adım*l

Bulgaristan’daki Türklerin bu boykotu, onların sadece kendi haklarını değil, aynı zamanda ülkedeki demokratik sürecin sağlıklı işleyişini de savunduklarını gösteriyor. Eşitlik ve adalet taleplerinin duyulması, ülkenin geleceği için büyük önem taşıyor. Siyasetçiler, Türk toplumunun taleplerine yanıt vermezse, bu sadece Türkler için değil, Bulgaristan’ın demokrasi geleceği için de kayıp olacaktır.

“Bul-Türk” Derneği’nin bu boykot kararı, uzun zamandır süregelen bir sabır sınavının sonucudur. Bu seçimde ortaya çıkan sessizlik, aslında çok güçlü bir çağrıdır: Gerçek temsil, gerçek eşitlik, gerçek adalet.

Reklamlar